Edep yahu..
Dostlarım, sayın okuyucularımız!
Yaşım itibarı ile geçen ve Türkiye'de kurulan hükümetleri, 1980'den itibaren biliyorum. 1974'te daha yaşım 11 iken Türkiye'ye geldim ve tek kelime Türkçe bilmiyordum. Fakat hep merak ettiğim birşey vardı ve dilimin döndüğü kadarıyla, tarzanca sorardım "Bu ülkenin reisi kim?" Bu soru karşısında büyüklerim hep kahkaha attılar. Bir Arapça bilen tercüman sayesinde bana "Burda reis ya da başkan yok" dediler. "Nasıl olur" dedim."Bu ülke nasıl nasıl yönetilir peki?" diye sordum ."Şehzademiz, burası Suriye ya da Mısır gibi değil, demokrasi var, meclis var ve ülkeyi üç kişi yönetiyor" dediler. 1975'te kurulan Milli Cephe'den bahsetmekteydiler.
Şaşkınlıkla tekrarladım sorumu "üç kişi nasıl yönetir, üç ayrı görüş, üç ayrı insan?" Tabi ki Suriye'de bildiğim dikta Baas Partisi rejiminden başka yönetim bilmediğimden bana tuhaf gelmişti. Yaşım küçüktü ve bazı siyasi olaylara anlam veremiyordum. Siyasetten biraz konuşsam "Aman Şehzadem size yasak sakın aman ha !"derlerdi ."E hani demokrasi?" Derdim gülerlerdi. "Sen bakma Şehzadem aslında tek kafa, tek rejim var bu görülmeyen, yani asker" dediler.
Defalarca beni uyardılar. "Sakın bir görüş belirtmeyesin ya da sağ sol demeyesin, sen bir Şehzade'sin, zaten izin ve vatandaşlık yok siz uluorta siyaset konuşmayın!"
Söz dinledim ve hep uzaktan bahsettim siyasetten taa ki 1985 yılına kadar. Tabi ki hafızalara kazınan isimler de vardı. Bugün bu isimler yok artık. Rahmetli Alparslan Türkeş, Erbakan, Süleyman Demirel ve çoğu zaman da muhalif parti durumunda kalan Bülent Ecevit ve hiçbir zaman %25 in üzerine çıkamayan....., ileride istikbal va'd eden bir lider Muhsin Yazıcıoğlu.
Eskiler birbirlerine daha saygılı ifadelerle siyaset yaptılar. Ecevit'e karaoğlan denirdi. S.Demirel'e Çoban süleyman. Erbakan'a takkeli..vb. Ama hakaret ve belden aşağı yoktu. Bu dilin muhafaza edilmesi kanaatindeyiz. O duruşlar bizim için hiç mi bir şey ifade etmiyor?
Evet dostlarım diyeceksiniz "biz bunları biliyoruz neden tekrar ediyorsun, ya da hatırlatıyorsun?"
Neden biliyor musunuz?
Bir TV özel kanalında, geçen referandumda eski siyasilerin konuşması yayınlandı. Hatırladığım kadarıyla 1992 seçimiyle ilgili. Bütün parti liderleri oturup açık oturumda kozlarını paylaşıp halka, yapacaklarını anlatıyorlardı. Çok güzel bir tabloydu, gayet sakin ve kibar bir şekilde 'siz'li 'biz'li konuşuluyor ve her parti programını ortaya koyarak konuşuyorlardı.
Bakın dostlarım eskiden siyaset böyleydi diye gördüm. Bir hükümet kuruluyor ve bu hükümet karşısında bir ana muhalefet partisi. Burda dikkatimi çeken siyasette kullanılan üslup. Muhalif parti gayet iyi bir siyasi üsluba sahip, belden aşağı vurmuyordu. Hükümetin yanlışları ve nasıl düzeltilmesi gerektiği ya da yapacakları ve hatta hüsumetli bulunduğumuz bir ülke varsa oraya gidip Türkiye aleyhinde konuşmaması şeklinde fikir beyan ediyorlardı.
Unutmayalım ki Rahmetli Adnan Menderes mahkemedeyken kendi müdafaasını yaparken ve ölüme gideceğini bile bile siyasi üslubunu bozmayarak, nazik, kibar, ılımlı ve ibret verici bir müdafaa hazırlamıştı fakat kirlenen siyaset, günümüz siyaseti artık belden aşağı farketmez hatta ve hatta işin vehameti liderlerin, yöneticilerin ailelerine kadar uzandı.
Bu yazımı bu hafta ana muhalefet partisine bir not olarak geçiyorum biraz da. O eskilerin nasıl davrandıklarını, nasıl bir... ve nasıl siyaset yaptıklarını görüp ders almaları lazım.
Aslında bu zihniyet, 1890'da başlayan Sultan Dedemiz'e karşı yürütülen siyasi üsluba benzemektedir. "Kızıl Sultan"lakabı ve medyayı, o günkü gazeteleri kullanarak yapılan "Sultan'ı karalama" zihniyeti ne yazık ki bugün de devam etmektedir. Bu duruma çok üzülüyorum.
Biz son beş yıldır ciddi bir istiklal mücadelesi veriyoruz. Fetö ve gezi olayları, 17-25 Aralık ve en son 15 Temmuz. Bundan ders çıkarmayıp haince ülkemiz yurt dışına şikayet ediliyor.
Beyler, sayın muhalif partiler ve ana muhalefet partileri ! Bugün birlik olma günü !
Hani Yenikapı ruhu?
Gücü, özür bulmada tüketmeyelim. Proje siyasetine geçilmeli.
Yaklaşan otomasyona dayalı işsizliğe çözümler aranmalı. Olası bir kuraklıkta ne yapacağız? Boşanmalar, dağılan aileler ne olacak. 12 bin yetim yetimhanelerde. Uyuşturucu kullanımı ilkokul çağına düştü. Ve daha teferruatına giremeyeceğimiz şeyler. İnanıyoruz ki hiç bir siyasetçimiz bu durumdan memnun değil bilakis rahatsız. Eğer bunları düzeltmek için değilse ne için savaşıyoruz?
Bizim daha önemli sorunlarımız var. Onlara odaklanmamız lazım. Sorunları önem sırasına koymalıyız.
Peki neden?
Yeni sonuç istiyoruz ama eskisi gibi hareket etmeye devam ediyoruz.
Türkiye siyaseti, geçmiş şartlanmaların kontrolünde devam etmekten kurtulmalı. Değişmeli... Değişmezsem bunun bana maliyeti ne olur, diye sormalı.
Sorunlardan biri de; hep aynı sorular. Güçlü, daha farklı sorgulamalıyız. Yeni, güçlü sonuçlar, yeni güçlü sorgularla elde edilecek. Karşımızda bir -Y- kuşağı var. İnternetle büyümüş milenyum nesli.
Beyler, bu çatı yıkılırsa hepimizin üstüne yıkılır! Bu şekil daha ne kadar ileri gidilecek?
Gelin, saydamlık, dürüstlük ve güven çağının mimarı olun. Bunun bir parçası olarak tarihe geçin. Biz sizin bu parlak geleceğin bir parçası olmanızı istiyoruz. Biz birbirine hatıralar ve kanla bağlı insanlarız. Aynı ağaçtan yapılan beşikte uyuduk, aynı koyunun eti, aynı ineğin sütü, aynı tarlanın buğdayı ile büyüdük, aynı pamuk tarlasından gelen pamukla kefenlendik.
Müzakere edin. Denemeye devam edin. Bu konuda zorlanacağınızı tahmin etmiyoruz. Aksi durumlar müzakereyi zora sokmakta.
Onun için Ana muhalefet partisine derim ki Edeb yahuu!
Yaşım itibarı ile geçen ve Türkiye'de kurulan hükümetleri, 1980'den itibaren biliyorum. 1974'te daha yaşım 11 iken Türkiye'ye geldim ve tek kelime Türkçe bilmiyordum. Fakat hep merak ettiğim birşey vardı ve dilimin döndüğü kadarıyla, tarzanca sorardım "Bu ülkenin reisi kim?" Bu soru karşısında büyüklerim hep kahkaha attılar. Bir Arapça bilen tercüman sayesinde bana "Burda reis ya da başkan yok" dediler. "Nasıl olur" dedim."Bu ülke nasıl nasıl yönetilir peki?" diye sordum ."Şehzademiz, burası Suriye ya da Mısır gibi değil, demokrasi var, meclis var ve ülkeyi üç kişi yönetiyor" dediler. 1975'te kurulan Milli Cephe'den bahsetmekteydiler.
Şaşkınlıkla tekrarladım sorumu "üç kişi nasıl yönetir, üç ayrı görüş, üç ayrı insan?" Tabi ki Suriye'de bildiğim dikta Baas Partisi rejiminden başka yönetim bilmediğimden bana tuhaf gelmişti. Yaşım küçüktü ve bazı siyasi olaylara anlam veremiyordum. Siyasetten biraz konuşsam "Aman Şehzadem size yasak sakın aman ha !"derlerdi ."E hani demokrasi?" Derdim gülerlerdi. "Sen bakma Şehzadem aslında tek kafa, tek rejim var bu görülmeyen, yani asker" dediler.
Defalarca beni uyardılar. "Sakın bir görüş belirtmeyesin ya da sağ sol demeyesin, sen bir Şehzade'sin, zaten izin ve vatandaşlık yok siz uluorta siyaset konuşmayın!"
Söz dinledim ve hep uzaktan bahsettim siyasetten taa ki 1985 yılına kadar. Tabi ki hafızalara kazınan isimler de vardı. Bugün bu isimler yok artık. Rahmetli Alparslan Türkeş, Erbakan, Süleyman Demirel ve çoğu zaman da muhalif parti durumunda kalan Bülent Ecevit ve hiçbir zaman %25 in üzerine çıkamayan....., ileride istikbal va'd eden bir lider Muhsin Yazıcıoğlu.
Eskiler birbirlerine daha saygılı ifadelerle siyaset yaptılar. Ecevit'e karaoğlan denirdi. S.Demirel'e Çoban süleyman. Erbakan'a takkeli..vb. Ama hakaret ve belden aşağı yoktu. Bu dilin muhafaza edilmesi kanaatindeyiz. O duruşlar bizim için hiç mi bir şey ifade etmiyor?
Evet dostlarım diyeceksiniz "biz bunları biliyoruz neden tekrar ediyorsun, ya da hatırlatıyorsun?"
Neden biliyor musunuz?
Bir TV özel kanalında, geçen referandumda eski siyasilerin konuşması yayınlandı. Hatırladığım kadarıyla 1992 seçimiyle ilgili. Bütün parti liderleri oturup açık oturumda kozlarını paylaşıp halka, yapacaklarını anlatıyorlardı. Çok güzel bir tabloydu, gayet sakin ve kibar bir şekilde 'siz'li 'biz'li konuşuluyor ve her parti programını ortaya koyarak konuşuyorlardı.
Bakın dostlarım eskiden siyaset böyleydi diye gördüm. Bir hükümet kuruluyor ve bu hükümet karşısında bir ana muhalefet partisi. Burda dikkatimi çeken siyasette kullanılan üslup. Muhalif parti gayet iyi bir siyasi üsluba sahip, belden aşağı vurmuyordu. Hükümetin yanlışları ve nasıl düzeltilmesi gerektiği ya da yapacakları ve hatta hüsumetli bulunduğumuz bir ülke varsa oraya gidip Türkiye aleyhinde konuşmaması şeklinde fikir beyan ediyorlardı.
Unutmayalım ki Rahmetli Adnan Menderes mahkemedeyken kendi müdafaasını yaparken ve ölüme gideceğini bile bile siyasi üslubunu bozmayarak, nazik, kibar, ılımlı ve ibret verici bir müdafaa hazırlamıştı fakat kirlenen siyaset, günümüz siyaseti artık belden aşağı farketmez hatta ve hatta işin vehameti liderlerin, yöneticilerin ailelerine kadar uzandı.
Bu yazımı bu hafta ana muhalefet partisine bir not olarak geçiyorum biraz da. O eskilerin nasıl davrandıklarını, nasıl bir... ve nasıl siyaset yaptıklarını görüp ders almaları lazım.
Aslında bu zihniyet, 1890'da başlayan Sultan Dedemiz'e karşı yürütülen siyasi üsluba benzemektedir. "Kızıl Sultan"lakabı ve medyayı, o günkü gazeteleri kullanarak yapılan "Sultan'ı karalama" zihniyeti ne yazık ki bugün de devam etmektedir. Bu duruma çok üzülüyorum.
Biz son beş yıldır ciddi bir istiklal mücadelesi veriyoruz. Fetö ve gezi olayları, 17-25 Aralık ve en son 15 Temmuz. Bundan ders çıkarmayıp haince ülkemiz yurt dışına şikayet ediliyor.
Beyler, sayın muhalif partiler ve ana muhalefet partileri ! Bugün birlik olma günü !
Hani Yenikapı ruhu?
Gücü, özür bulmada tüketmeyelim. Proje siyasetine geçilmeli.
Yaklaşan otomasyona dayalı işsizliğe çözümler aranmalı. Olası bir kuraklıkta ne yapacağız? Boşanmalar, dağılan aileler ne olacak. 12 bin yetim yetimhanelerde. Uyuşturucu kullanımı ilkokul çağına düştü. Ve daha teferruatına giremeyeceğimiz şeyler. İnanıyoruz ki hiç bir siyasetçimiz bu durumdan memnun değil bilakis rahatsız. Eğer bunları düzeltmek için değilse ne için savaşıyoruz?
Bizim daha önemli sorunlarımız var. Onlara odaklanmamız lazım. Sorunları önem sırasına koymalıyız.
Peki neden?
Yeni sonuç istiyoruz ama eskisi gibi hareket etmeye devam ediyoruz.
Türkiye siyaseti, geçmiş şartlanmaların kontrolünde devam etmekten kurtulmalı. Değişmeli... Değişmezsem bunun bana maliyeti ne olur, diye sormalı.
Sorunlardan biri de; hep aynı sorular. Güçlü, daha farklı sorgulamalıyız. Yeni, güçlü sonuçlar, yeni güçlü sorgularla elde edilecek. Karşımızda bir -Y- kuşağı var. İnternetle büyümüş milenyum nesli.
Beyler, bu çatı yıkılırsa hepimizin üstüne yıkılır! Bu şekil daha ne kadar ileri gidilecek?
Gelin, saydamlık, dürüstlük ve güven çağının mimarı olun. Bunun bir parçası olarak tarihe geçin. Biz sizin bu parlak geleceğin bir parçası olmanızı istiyoruz. Biz birbirine hatıralar ve kanla bağlı insanlarız. Aynı ağaçtan yapılan beşikte uyuduk, aynı koyunun eti, aynı ineğin sütü, aynı tarlanın buğdayı ile büyüdük, aynı pamuk tarlasından gelen pamukla kefenlendik.
Müzakere edin. Denemeye devam edin. Bu konuda zorlanacağınızı tahmin etmiyoruz. Aksi durumlar müzakereyi zora sokmakta.
Onun için Ana muhalefet partisine derim ki Edeb yahuu!
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.