Kahve ile başlayan boykotun psikolojisi

Tüketimden gelen hak…
Özgür Özel’in duyurduğu boykot kampanyası…
Mutlaka ötesi-berisi düşünülmüş bir adımdı,
Ama böylesi gündem olacağı,
Ve böylesi kitlesel bir önem ve etkiye ulaşacağını CHP’nin bile umduğunu sanmıyorum.
Düşünsenize;
10 günlük bir zaman kesiti…
Boykot, Türkiye siyaset ve medyasının konuştuğu ana konulardan birisi haline geldi.
Fransız, İtalyan ve genelde Yahudi ürünlerine karşı boykot yöntemi kullanılmıştı,
Ama dahilde yapılan herhangi bir boykot hiç bu kadar ses getirmemişti…
Neden ve nasıl bu kadar ön plana geçti?
Ana sebep, toplumsal kutuplaşma ve kamplaşma…
Buna rağmen bir boykotun başarılı olması ve etki uyandırması yine de çok zordur ama artarak ve genişleyerek sürecek gibi…
Öyle görünüyor ki;
Eğer CHP, bu süreci iyi yönetir, daha organize hale getirir ve bilinçli götürürse; Boykot faktörü iktidar karşıtı protesto sürecinin sürpriz belirleyicisi olabilir.
Bunun için zaman/zemin ve toplumsal psikoloji oldukça uygun…
—Yüzde 60’lara uzanan iktidar karşıtı bir kitle,
—Karşıt kitlede referans değerlerin çok üstünde bir öfke düzeyi,
—“Öteki/karşı taraf” olarak konumlandırılan kitlenin iktidar marifetiyle bilindik tepki enstrümanlarının neredeyse hiç kalmamış olması,
—En pasif direniş ve protesto olan toplantı/yürüyüş/gösteri ve hatta sosyal medya üzerinden kurulan eleştirel bir cümlenin bile suç unsuru görülebilmesi,
Yani kesif bir sıkışmışlık/köşeye sıkıştırılmışlık ve eli-kolu bağlanmışlık duygusunun tavan yapması…
Böylesi bir toplumsal ve siyasal zeminde,
Sokağa çıkan veya çıkmayan,
Özellikle de evinde kalan ama pasif muzdarip olan iktidar karşıtları için, boykotun “faili belirsiz ama sonucu verici” bir eylem olması, bence, birikmiş toplumsal öfkenin dışavurumu açısından ilaç gibi gelmiştir.
Mesela;
“Bilmem ne marka otomobil almaktan vazgeçtin,
Filanca TV kanalını açmaz oldun,
Her zaman gittiğin falanca kahveciye değil de ötekin gitmeye başladın,
Yahut da rastgele bir benzinliğe girmek yerine, özellikli tercih yapmaya başladın,
Turizm rezervasyonunu her zamanki siteden yapmayı bıraktın,
Rutinin olan haber sitesini tıklamaz oldun,
Zaman zaman gittiğin lokantayı değiştirdin,
Veya her zaman kitap siparişi verdiğin satıcıyı bıraktın,”
Veya,
Bu ve benzeri eylemlerle, boykota katıldın diyelim.
Kim bilecek? Kim görecek? Kim duyacak?
Hiç kimse…
Boykot başarılı olabilir mi veya kayda değer etki doğurabilir mi?
Bence evet…
Neden?
Birincisi;
Boykot edilen firmalar ve ürünler alternatifsiz değil.
İkame edilebilir/yeri doldurulabilir,
Ve dolayısıyla da boykota katılan tüketicide bir boşluk veya eksikliğe yol açmaz.
İkincisi;
Sandık ve oy vermek…
Türkiye’de muhalif kesimin iktidara sessizce hesap soracağı tek alternatif…
Ama henüz gündemde öyle bir şey yok.
Böyleyken,
Boykot, adeta “iktidara hayır” oyu vermek ile eşdeğerleşti.
Çünkü ahalinin en büyük motivasyon kaynağı, iktidarı ve destek kaynaklarını zayıflatma isteğidir.
Üçüncüsü;
Eğer ki,
Spontane gibi başlayan pasif/öznel/faili belirsiz bir eylem olan boykot kitleselleşir ve ses getirmeye başlarsa;
Bu durum başarmışlık hissi oluşturur.
Bu his ise bireylerde görevini ifa etmişlik huzuru, boykotta istikrar ve devamlılığı getirir.
Tıpkı,
Bir elin nesi var, çok elin sesi var misali…
Ama bir şey daha var,
Ki boykotun gündem olmasına sebep; oldukça önemli bir şey:
İktidarın, alenen boykot karşısında konumlanması ve görüntü vermesi…
Bence, iktidar bu yaklaşımı ile hem kendine hem de o firmalara kötülük yapmış oldu.
Çünkü boykotun asıl amacı firmalar/ürünler değil; firma ve ürün sahiplerinin iktidara olan desteği…
Eğer,
İktidar cenahı “boykota boykot” anlamına gelen bu görüntüleri vermese ve hatta Özgür Özel’in boykot çağrısını duymazdan gelseydi; belki de, boykot konusu gündemin bu denli ana konusu haline gelmeyebilirdi.
Ama ilginç bir şekilde,
İktidar mensupları, karşı boykot ve sahiplenme güdüsüyle bir nevi “suçüstü” durumu oluşturdular.
Bir nevi “Sazan Sendromu”…
(Sazan Sendromu: Motorun sesini duyan sazan balığının bir anda ürküp paniklemeye,
Atlayıp-zıplamaya başlaması,
Ve daha ne olduğunu bile fark etmeden hop diye kendisini balıkçı teknesinde bulmasıdır.)
Açıkçası iktidar cenahından, boykot ekmeğine böylesi bir yağ sürme acemiliği beklemiyordum.
Daha ilginci nedir biliyor musunuz;
Boykot karşıtı söz, eylem ve görüntülerin, bırakın iktidar karşıtı kitleyi; AKP kadrolarının ve tabanının bile antipatik bulduğu hırsı boyundan aşkın isimlerden gelmiş olmasıdır.
Bu acul mukabeleyi ve politik çocukçalığı şöyle değerlendirmek mümkün:
Popülist bir işgüzarlık,
Siyasal iletişim açısından stratejik bir hata,
Olan ve oluşan siyasal/sosyolojik realiteyi doğru okuyamamak veya okuma ihtiyacı bile hissetmemek…
Peki, boykot ne getirir, ne getirmez?
Türkiye gibi kırılgan bir ekonomide,
Üstelik firmalar açısından da kötü ekonomik koşulların oldukça belirleyici olduğu bir dönemde,
Ve yukarıda vurgulayarak bahsettiğim toplumsalda biriken öfkenin şiddetini de dikkate alırsak;
Boykotun ciddi sonuçlar doğurması oldukça mümkün.
Firmalar ve patronları nezdinde hayati handikaplar oluşturması oldukça muhtemel…
Bu arada,
Boykotun getirdiği önemli bir nüans da şu:
Ortada görünmeye çalışan objektif algılı ama iktidarın emrinde olan bazı gazete ve TV’lerin açık edilmesi ve tarafsızlık maskesinin düşürülmesidir.
Keza,
Aynı şey tarafsızmış gibi görünmeye çalışan ama korkudan veya menfaatleri gereği iktidarın yanında duran firmalar için de geçerlidir.
Boykotun kısa sergüzeşti böyleyken,
Hele bir de,
İstikrar kazanır ve geliştirip organize hala getirilebilirse; hem iktidarı hem de muhalefeti şaşırtacak ilginç sonuçlar doğurabilir.
Hatta boykotçuların “biz bile bu kadarını beklemiyorduk” diyeceği ölçüde…
Yani neymiş?
İnsanı fazla darlamamak gerekirmiş.
Aksi takdirde,
"Ehem mühimme, elzem lazıma müreccah” hale gelir ve bunun adına da boykot denirmiş…
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.