Hizmet düşmanlığı
Vaka bir başlık bulamadım, aslında "Sevgili Öküzler" diye de başlayabilirim, ama başlamadım.
Konumuza gelelim.
Dün akşamdan gecenin geç saatine kadar, Çam ve Sakura hastanesinde bulunmak durumundayım.
Yaklaşık altı saat içinde yaşadıklarım, gördüklerim ve tecrübe ettiklerim, beni az kalsın sinir hastası edecekti.
Kızgınım, gerçekten de kızgınım.
Dünyanın en büyük hastane kompleksi, sadece bir iki sene içinde mahvolmuş.
Hatta ve harfi, harfine içine edilmiş.
Bu hastane, tartışmasız, AK Partisi'nin en güzel ve yararlı projelerinden biri ve gerçekten de büyük bir hizmet.
Yani yapılana kadar öyleydi.
30 küsür senede, ven şahsen bu konseptte bir hastaneyi, Avrupa'da ve gezdiğim başka hiçbir ülkede görmedim Vesselam.
Ancak gelelim, geçen geceye.
Acil bölümünden giriş yaptık, ilk adım triaj, sonra kayıt ve ilk muayene.
Her şey sistemsel ama iyi ki de sistem var, çünkü danışmada, diğer veznelerde oturan elemanlar, tamamen alakasız ve işte, kerhen iş yapıyor, hepsinin elinde bir smartphone, tabii sosyal çevreden kopmak olmaz, dimi, haddine düşmeden bir soru mu sordun?
Yandı gülüm keten helva, muhatap olduğun surat sana resmen "defol be, lanet olası" ifadesini veriyor.
İlk muayene üstün körü, dinleme zahmetinde bile bulunmadan, alelacele gerçekleşti ve siz kan almaya, Röntgen, Emar çektirmeye vs yönlendirildiniz ya, hah işte başladı çile.
Her yere ayrı barkod, ayrı sıra, ayrı mecburi çalışıyorum edasında personel.
Kanı verdiniz, iyi.
Durumunuz ne olursa olsun, en az iki saat sonuç bekleyeceksiniz.
Efendim ağrısız mı var, yürümekte mi zorlanıyorsunuz?
Hiç fark etmez, düşüp bayılana kadar, kimsenin umurunda değilsiniz.
Bir hastane içinde bu kadar bürokrasi neden uygulanır?
Yok kayıt, yok 50 barkod, yok sonuç, yok sonuç onaylanması...
Zaten her şey sistem içinde, iki dakikalık iş, ama bir saat bürokrasi.
Bu gereksiz olduğu kadar tehlikeli.
Yahu bacağından oluk oluk kan akan hastaya bile aynı prosedürü reva görmek nedir?
Sonuçlar çıktı mı, şanslısınız.
Hemen tekrar aynı hekim, başka muayene yapmadan, "değerler temiz, ağrı kesici yapalım" gidebilirsiniz" diyecek.
Peki ya iç organlarda sıkıntı var, bunu da sonuçlar göstermediyse?
Aslında, yatışını vermesi gereken hastayı eve gönderiyorlar.
Bakın bu olmaz, bu resmen hizmet düşmanlığı, Millet düşmanlığıdır.
Hijyen bir hastane için en başat mesele olmalıdır.
Ama nerdeeee.
Muayene ve tedavi odaları rezillik içinde, yerlerde kan izleri, ortalık tıbbi atık dolu.
Hemşire hanımlar, MaaşaAllah dilleri pabuç gibi, bir de emir kipi ile konuşmuyorlar mı, gel de deli olma.
"Hastayı yatırın, yatağını kaldırın..."
Hanımefendi, bunlar sizin yapmanız gereken işler, hasta yakınlarının değil.
Nerde kaldı şimdi 2000 öncesi SSK hastanelerinden fark?
Tamam yapıtlar yenilendi, en modern ekipman kullanılıyor, da, çalışanların zihniyetleri yine hep aynı, bakın bu olmaz.
Temizlik demiştik ya...
Milletimizin toplum bilinci, toplum içindeki adabı muaşeret bilinci, zerre misal gelişmemiş maalesef.
Toplumsal ortak alanların içinde nasıl davranılır, kimsenin umurunda değil.
Üç, beş tane WC gezdim, görmez olaydım.
El bombası deneme alanları bile daha toplu, daha düzenli.
Peçeteler çöp kutusuna değil, her yere atılmış, sabunluklar kırılmış, diğer iğrençlikleri yazmak bile istemiyorum.
Rezalet.
Bağırarak konuşanlar, WC içinde sigara içip, telefon ile muhabbet edenler, neler, neler.
Kapılar tekmelenmiş, kirletilmiş.
Su bir insan hakkıdır.
Ancak Allah rızası için, insanlar içsin diye reklam bir tane sebil koyulmamış.
Büfeler voleyi vuruyor tabii...
Epilog:
Hizmetin en alasını da yapsanız, bu ülkede içine edilmesi için gerekli vakit bir kaç ay.
Personel, kinayeli bakışlar ile çemkirerek iş yapıyor, yaptığını da üstünkörü, kerhen yapıyorsa, o hizmetin kıymeti harbiyesi yok olmuş demektir.
Ha, sanmayın, bu durum sadece devlet hastalerinde böyle.
Yok efendim, çok kalbur üstü değilse, özel hastanelerde de değişen hiçbir şey yok maalesef.
Eh, her çalışanı devlet memuru yaparsanız, olacağı da bu işte.
Tabii bir de, bu tıp dünyası çalışanlarının, devlet memurlarının millete tepeden bakması, hakir görme huyları, sanırım hiç değişmeyecek.
Üzgünüm, kızgınım...
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Konumuza gelelim.
Dün akşamdan gecenin geç saatine kadar, Çam ve Sakura hastanesinde bulunmak durumundayım.
Yaklaşık altı saat içinde yaşadıklarım, gördüklerim ve tecrübe ettiklerim, beni az kalsın sinir hastası edecekti.
Kızgınım, gerçekten de kızgınım.
Dünyanın en büyük hastane kompleksi, sadece bir iki sene içinde mahvolmuş.
Hatta ve harfi, harfine içine edilmiş.
Bu hastane, tartışmasız, AK Partisi'nin en güzel ve yararlı projelerinden biri ve gerçekten de büyük bir hizmet.
Yani yapılana kadar öyleydi.
30 küsür senede, ven şahsen bu konseptte bir hastaneyi, Avrupa'da ve gezdiğim başka hiçbir ülkede görmedim Vesselam.
Ancak gelelim, geçen geceye.
Acil bölümünden giriş yaptık, ilk adım triaj, sonra kayıt ve ilk muayene.
Her şey sistemsel ama iyi ki de sistem var, çünkü danışmada, diğer veznelerde oturan elemanlar, tamamen alakasız ve işte, kerhen iş yapıyor, hepsinin elinde bir smartphone, tabii sosyal çevreden kopmak olmaz, dimi, haddine düşmeden bir soru mu sordun?
Yandı gülüm keten helva, muhatap olduğun surat sana resmen "defol be, lanet olası" ifadesini veriyor.
İlk muayene üstün körü, dinleme zahmetinde bile bulunmadan, alelacele gerçekleşti ve siz kan almaya, Röntgen, Emar çektirmeye vs yönlendirildiniz ya, hah işte başladı çile.
Her yere ayrı barkod, ayrı sıra, ayrı mecburi çalışıyorum edasında personel.
Kanı verdiniz, iyi.
Durumunuz ne olursa olsun, en az iki saat sonuç bekleyeceksiniz.
Efendim ağrısız mı var, yürümekte mi zorlanıyorsunuz?
Hiç fark etmez, düşüp bayılana kadar, kimsenin umurunda değilsiniz.
Bir hastane içinde bu kadar bürokrasi neden uygulanır?
Yok kayıt, yok 50 barkod, yok sonuç, yok sonuç onaylanması...
Zaten her şey sistem içinde, iki dakikalık iş, ama bir saat bürokrasi.
Bu gereksiz olduğu kadar tehlikeli.
Yahu bacağından oluk oluk kan akan hastaya bile aynı prosedürü reva görmek nedir?
Sonuçlar çıktı mı, şanslısınız.
Hemen tekrar aynı hekim, başka muayene yapmadan, "değerler temiz, ağrı kesici yapalım" gidebilirsiniz" diyecek.
Peki ya iç organlarda sıkıntı var, bunu da sonuçlar göstermediyse?
Aslında, yatışını vermesi gereken hastayı eve gönderiyorlar.
Bakın bu olmaz, bu resmen hizmet düşmanlığı, Millet düşmanlığıdır.
Hijyen bir hastane için en başat mesele olmalıdır.
Ama nerdeeee.
Muayene ve tedavi odaları rezillik içinde, yerlerde kan izleri, ortalık tıbbi atık dolu.
Hemşire hanımlar, MaaşaAllah dilleri pabuç gibi, bir de emir kipi ile konuşmuyorlar mı, gel de deli olma.
"Hastayı yatırın, yatağını kaldırın..."
Hanımefendi, bunlar sizin yapmanız gereken işler, hasta yakınlarının değil.
Nerde kaldı şimdi 2000 öncesi SSK hastanelerinden fark?
Tamam yapıtlar yenilendi, en modern ekipman kullanılıyor, da, çalışanların zihniyetleri yine hep aynı, bakın bu olmaz.
Temizlik demiştik ya...
Milletimizin toplum bilinci, toplum içindeki adabı muaşeret bilinci, zerre misal gelişmemiş maalesef.
Toplumsal ortak alanların içinde nasıl davranılır, kimsenin umurunda değil.
Üç, beş tane WC gezdim, görmez olaydım.
El bombası deneme alanları bile daha toplu, daha düzenli.
Peçeteler çöp kutusuna değil, her yere atılmış, sabunluklar kırılmış, diğer iğrençlikleri yazmak bile istemiyorum.
Rezalet.
Bağırarak konuşanlar, WC içinde sigara içip, telefon ile muhabbet edenler, neler, neler.
Kapılar tekmelenmiş, kirletilmiş.
Su bir insan hakkıdır.
Ancak Allah rızası için, insanlar içsin diye reklam bir tane sebil koyulmamış.
Büfeler voleyi vuruyor tabii...
Epilog:
Hizmetin en alasını da yapsanız, bu ülkede içine edilmesi için gerekli vakit bir kaç ay.
Personel, kinayeli bakışlar ile çemkirerek iş yapıyor, yaptığını da üstünkörü, kerhen yapıyorsa, o hizmetin kıymeti harbiyesi yok olmuş demektir.
Ha, sanmayın, bu durum sadece devlet hastalerinde böyle.
Yok efendim, çok kalbur üstü değilse, özel hastanelerde de değişen hiçbir şey yok maalesef.
Eh, her çalışanı devlet memuru yaparsanız, olacağı da bu işte.
Tabii bir de, bu tıp dünyası çalışanlarının, devlet memurlarının millete tepeden bakması, hakir görme huyları, sanırım hiç değişmeyecek.
Üzgünüm, kızgınım...
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
İrfan Yazıcı