Fahrettin Şimşek'in rüyası!..
Merhaba Sevgili Ogün gazetesi ve Ogün haber okurları yeni bir haftada daha sizlerleyim.
Bu hafta sizlere bundan bir ay önce tesadüfen tanıştığım gencecik, pırıl pırıl bir genç kardeşimizin bana yolladığı mektuba yer vereceğim. Bu mektubun esas ulaşmasını istediği yer Sayın Başbakanımız R.Tayyip Erdoğan’dır. Bu genç tanıştığımız gün babasının gördüğü bir rüyayı ve ondan sonra yaşadıklarını buğulu gözlerle anlatınca kendisine; "Yaşadıklarınızı yazın bende elimden geleni yapayım" demiştim. Biliyorum ki Sayın Başbakanımız bizim satırlarımızı okur yada bir şekilde kendisine ulaşır, bu nedenle bu haftaki Portremizi bu genç arkadaşımızın mektubuna ayırdım. Bu genç Nurettin Şimşek genç pırıl pırıl bir kardeşimiz aynı zamanda şiir kitapları var kısaca Edebiyat'çı ve Yazar. Ben sözü daha fazla uzatmadan Nurettin Şimşek kardeşimize bırakıyorum satırları.
"UZUN AMA İŞİN ÖZÜ BUDUR EFENDİM BANA DEĞER VERİP YARDIMCI OLDUĞUNUZ İÇİN ALLAH SİZDEN RAZI OLSUN.."
Efendim iyi günler İstanbul’da bir otelde Sayın H.E beyle A.Ç ve sizinle yaptığımız görüşmeden hatırlarsanız, ben Nurettin ŞİMŞEK, umarım hatırlarsanız. Size o gün babamın rüyasını anlatmış ve bunu mutlaka Sayın Başbakanımıza ulaştırmak istiyorum demiştim sizde yardımcı olacağınızı söylemiştiniz. Bu nedenle babamın gördüğü rüyayı ve Sayın Başbakan'a bunu anlatabilmek için başından geçenleri tam öğrenerek size yazıyorum.
-Babam 2004’ten beri Ankara da trafik kazası geçiren 6 yaşındaki kardeşimin başında beklerken günlerden bir gece bir rüya görüyor!..
Yaklaşık 2009' un başlarında saygı değer Başbakanımızın merhum babası, babamın rüyasına girer ve babama der ki: "Yarın git Fahrettin hoca yarın git, oğluma git" babam da niçin gideyim efendim diye sorarken rahmetli babama ısrarla: git, sen oğluma git, der.
Babam da yine ısrarla tamam efendim gideyim de ne yapacağım, ne söyleyeceğim demektedir, "Hem bir de ben başbakana ulaşamam ki" derken rüyadan uyanıyor babam. Ve sabah yollara düştüğünü söylüyor ama nafile.. Babam Sayın Başbakan'a bir türlü ulaşamıyor ve merhumun vasiyetini yerine getiremiyor.. Babam kardeşimin bir türlü şifaya ulaşamamasının hüznündeyken bir de vasiyet var ortada... Bunu gerçekleştirememek babamın bam teline basmış. Ertesi gün babam Fahrettin Hoca tekrar yollara düşmüş tıpkı bir divane gibi çünkü vasiyet çok mühim bu durum babamın ‘ruh’ haline oturmuş; ancak yine elde var sıfır..
Babam Sayın Başbakan'a yine ulaşamamış. Hedefine ulaşamamış babam büker boynunu tekrar Hacettepeye döner yaralı kardeşimin yanına....
Aradan iki veya üç ay geçmiş yine aynı rüya: "Neden oğluma gitmedin neden oğluma söylemedin" der Sayın Başbakanımızın merhum babası, bu sefer ki rüyanın öncekinden tek farkı rahmetli babama kızarak ve azarlayarak aynı şeyleri söyler "Git yarın Başbakan'a git ve söyle ona" der. Babam da, rahmetliye: "Efendim gittim ancak Sayın Başbakan'ı bulamadım" der. Rahmetli yine babama "Git onu bul ve söyle" der. Babam da tekrardan "Efendim tamam anladım da hadi gittim ve buldum Sayın Başbakan'a ne söyleyeceğim ki" der. Merhumun dilinden yine tek söz çıkmaz sadece "Git oğlumu (Başbakanımı) bul ve ona söyle" der.
Babam yine ter için de uyanıp, namazını kılar kılmaz saat sabahın altısı yola çıkar ve Sayın Başbakan'ı aramaya koyulur (uzatmadan yazıyorum) ancak akşama yorulur ve o gün hastaneye kardeşime de uğramaz babam sırf vasiyeti yerine getirsin diye.. Ancak sonuç tekrar olumsuz olunca babam umudunu yitirmekle yitirmemek arasında kalır hüzünlenerek tekrar Diyanet misafirhanesine döner.
Aradan yine zaman geçer(kaç gün olduğunu babam hatırlamadığını söyledi) yine Ankara'nın soğuk gecelerinden bir gece yine aynı rüya yine merhum, yine merhumun , babama sitemi ve neden vasiyetimi yerine getirmedin diye çıkışı, babam da . "Efendim inanınız , gittim ancak bulamadım, hem bulsaydım ne söyleyecektim ki! Bana bunu niye söylemiyorsunuz? Başbakan'a ne söyleyeceğimi neden söylemiyorsunuz?".
Tekrardan merhum babama der ki "Git yarın, tekrar oğluma git onu bulacaksın" der.. ve rüya hemencecik biter.. O gecenin sabahında babam hemen kahvaltı yapmadan yola çıkar..
O gün babam kardeşimin doktoruyla da randevulaşmış,(ancak randevu mandevu babamın hatırına gelmemiş, sonraki gün doktorun yanına giderken kardeşimin doktoru babamı da azarlamış,) (çünkü merhum demiş ki babama "Git Başbakanı bu gün bulacaksın" demiş, ve babamın Başbakan ne diyeceğini de(önceki rüyaların aksine) söylemiş...
Ankara’nın kurşuni şafağında yolara çıkmış babam, Meclis yakınlarına gitmiş yok, Başbakanlık yakınına gitmiş yok, Kızılay meydanına gitmiş yok, kafasına göre sağa sola gidiyormuş yok, başbakanı bulamamış (babam olayın bize anlatırken şöyle diyordu: "Oğlum, sanki Başbakan sıradan bir insan ve ben onu yollarda arıyorum sanki hemen karşıma çıkacak gibi, sanki ben hipnoz olmuşum gibi")
Uzun lafın kısası babam Sayın Başbakana yine ulaşamamış. Yorgun düşen babam Güven Park’ta oturmuş.. ve açlığını otururken fark etmiş bir simit alıp yemeye başlamış, bana anlatırken olayı, "Oğlum hüznümün gözyaşları simite karışıyor ve simiti gözyaşlarımla ancak yutabiliyordum" diyordu.
Neyse babam bütün inancını kaybetmekle karşı karşıyayken Allah’tan umut kesilmez der ve ver elini Kocatepe Camisi... Cumayı kılmak için giden babam, caminin içinde oturur ve imamı bile dinlemez çünkü vasiyeti yerine getiremememin ezikliği içinde düşünür durur. Tam bu esnada "Arkamda olağanın dışında bir kıpırdanma hissettim.. arkama baktım Sayın Başbakan"... Öyle bir mutluluğa ulaşmış ki babam.. bana olayı anlatırken, "Oğlum o mutluluğu ancak Allah bilebilir" dedi.
"Namazı hemen kıldım ve sünnetleri kılmadan hemen Başbakanı kapıda bekledim, (uzatmadan yazıyorum gerçi yine de baya uzadı ancak en açıklayıcı şekli de bu sanırım) Kapıda bekledim ve o mübarek insan Sayın Başbakan kapıda belirdi. Hemen elini tuttum. Tam, efendim, size bir şey söyleyeceğim derken, korumalar beni uzaklaştırdı. Ve ben ağlar halde camiden ayrıldım, ayrıldım, ayrıldım da ayrılmaz olaydım"... Ve babamın o gün yaşadığı acıyı buraya ‘yazmıyorum’ o acı çok özel bir acı...
Bir şekilde, günler sonra Başbakanın özel kalemine ulaştım durumu anlattım, "Tamam biz Başbakan'a ulaştırırız" dediler ancak beni takmadılar dedi babam. Babam Sayın Başbakanın bu vasiyeti tam olarak uyguladığını zaten biliyor ancak yinede rüyasını Sayın Başbakan'a iletmek rahatlamak istedi.
Rüyada babama vasiyet edilen konuşma şudur: Başbakanımızın merhum babasının, babama söylediği ve git başbakana söyle dediği söz: Oğluma söyle ‘ibadetlerini, namazlarını aksatmasın, güneş çok yakın’, (bunları yazarken kendimi tutamıyor ağlıyorum) İnşallah ulaştırırsınız bu mektubu sahibine bu vasiyeti ulaştırırsanız "Büyük bir iyilik yapmış olursunuz.."
Saygılarımla.
Babamın adı Fahrettin Şimşek, babam cami imamıdır.
Sevgili okurlar Nurettin, babasının yaşadıklarını ve rüyasını bir güzel anlatmış, umarım bu mektup sahibine ulaşacaktır. Haftaya yeni Bir Portrede buluşmak üzere sağlıcakla kalın.
Bu hafta sizlere bundan bir ay önce tesadüfen tanıştığım gencecik, pırıl pırıl bir genç kardeşimizin bana yolladığı mektuba yer vereceğim. Bu mektubun esas ulaşmasını istediği yer Sayın Başbakanımız R.Tayyip Erdoğan’dır. Bu genç tanıştığımız gün babasının gördüğü bir rüyayı ve ondan sonra yaşadıklarını buğulu gözlerle anlatınca kendisine; "Yaşadıklarınızı yazın bende elimden geleni yapayım" demiştim. Biliyorum ki Sayın Başbakanımız bizim satırlarımızı okur yada bir şekilde kendisine ulaşır, bu nedenle bu haftaki Portremizi bu genç arkadaşımızın mektubuna ayırdım. Bu genç Nurettin Şimşek genç pırıl pırıl bir kardeşimiz aynı zamanda şiir kitapları var kısaca Edebiyat'çı ve Yazar. Ben sözü daha fazla uzatmadan Nurettin Şimşek kardeşimize bırakıyorum satırları.
"UZUN AMA İŞİN ÖZÜ BUDUR EFENDİM BANA DEĞER VERİP YARDIMCI OLDUĞUNUZ İÇİN ALLAH SİZDEN RAZI OLSUN.."
Efendim iyi günler İstanbul’da bir otelde Sayın H.E beyle A.Ç ve sizinle yaptığımız görüşmeden hatırlarsanız, ben Nurettin ŞİMŞEK, umarım hatırlarsanız. Size o gün babamın rüyasını anlatmış ve bunu mutlaka Sayın Başbakanımıza ulaştırmak istiyorum demiştim sizde yardımcı olacağınızı söylemiştiniz. Bu nedenle babamın gördüğü rüyayı ve Sayın Başbakan'a bunu anlatabilmek için başından geçenleri tam öğrenerek size yazıyorum.
-Babam 2004’ten beri Ankara da trafik kazası geçiren 6 yaşındaki kardeşimin başında beklerken günlerden bir gece bir rüya görüyor!..
Yaklaşık 2009' un başlarında saygı değer Başbakanımızın merhum babası, babamın rüyasına girer ve babama der ki: "Yarın git Fahrettin hoca yarın git, oğluma git" babam da niçin gideyim efendim diye sorarken rahmetli babama ısrarla: git, sen oğluma git, der.
Babam da yine ısrarla tamam efendim gideyim de ne yapacağım, ne söyleyeceğim demektedir, "Hem bir de ben başbakana ulaşamam ki" derken rüyadan uyanıyor babam. Ve sabah yollara düştüğünü söylüyor ama nafile.. Babam Sayın Başbakan'a bir türlü ulaşamıyor ve merhumun vasiyetini yerine getiremiyor.. Babam kardeşimin bir türlü şifaya ulaşamamasının hüznündeyken bir de vasiyet var ortada... Bunu gerçekleştirememek babamın bam teline basmış. Ertesi gün babam Fahrettin Hoca tekrar yollara düşmüş tıpkı bir divane gibi çünkü vasiyet çok mühim bu durum babamın ‘ruh’ haline oturmuş; ancak yine elde var sıfır..
Babam Sayın Başbakan'a yine ulaşamamış. Hedefine ulaşamamış babam büker boynunu tekrar Hacettepeye döner yaralı kardeşimin yanına....
Aradan iki veya üç ay geçmiş yine aynı rüya: "Neden oğluma gitmedin neden oğluma söylemedin" der Sayın Başbakanımızın merhum babası, bu sefer ki rüyanın öncekinden tek farkı rahmetli babama kızarak ve azarlayarak aynı şeyleri söyler "Git yarın Başbakan'a git ve söyle ona" der. Babam da, rahmetliye: "Efendim gittim ancak Sayın Başbakan'ı bulamadım" der. Rahmetli yine babama "Git onu bul ve söyle" der. Babam da tekrardan "Efendim tamam anladım da hadi gittim ve buldum Sayın Başbakan'a ne söyleyeceğim ki" der. Merhumun dilinden yine tek söz çıkmaz sadece "Git oğlumu (Başbakanımı) bul ve ona söyle" der.
Babam yine ter için de uyanıp, namazını kılar kılmaz saat sabahın altısı yola çıkar ve Sayın Başbakan'ı aramaya koyulur (uzatmadan yazıyorum) ancak akşama yorulur ve o gün hastaneye kardeşime de uğramaz babam sırf vasiyeti yerine getirsin diye.. Ancak sonuç tekrar olumsuz olunca babam umudunu yitirmekle yitirmemek arasında kalır hüzünlenerek tekrar Diyanet misafirhanesine döner.
Aradan yine zaman geçer(kaç gün olduğunu babam hatırlamadığını söyledi) yine Ankara'nın soğuk gecelerinden bir gece yine aynı rüya yine merhum, yine merhumun , babama sitemi ve neden vasiyetimi yerine getirmedin diye çıkışı, babam da . "Efendim inanınız , gittim ancak bulamadım, hem bulsaydım ne söyleyecektim ki! Bana bunu niye söylemiyorsunuz? Başbakan'a ne söyleyeceğimi neden söylemiyorsunuz?".
Tekrardan merhum babama der ki "Git yarın, tekrar oğluma git onu bulacaksın" der.. ve rüya hemencecik biter.. O gecenin sabahında babam hemen kahvaltı yapmadan yola çıkar..
O gün babam kardeşimin doktoruyla da randevulaşmış,(ancak randevu mandevu babamın hatırına gelmemiş, sonraki gün doktorun yanına giderken kardeşimin doktoru babamı da azarlamış,) (çünkü merhum demiş ki babama "Git Başbakanı bu gün bulacaksın" demiş, ve babamın Başbakan ne diyeceğini de(önceki rüyaların aksine) söylemiş...
Ankara’nın kurşuni şafağında yolara çıkmış babam, Meclis yakınlarına gitmiş yok, Başbakanlık yakınına gitmiş yok, Kızılay meydanına gitmiş yok, kafasına göre sağa sola gidiyormuş yok, başbakanı bulamamış (babam olayın bize anlatırken şöyle diyordu: "Oğlum, sanki Başbakan sıradan bir insan ve ben onu yollarda arıyorum sanki hemen karşıma çıkacak gibi, sanki ben hipnoz olmuşum gibi")
Uzun lafın kısası babam Sayın Başbakana yine ulaşamamış. Yorgun düşen babam Güven Park’ta oturmuş.. ve açlığını otururken fark etmiş bir simit alıp yemeye başlamış, bana anlatırken olayı, "Oğlum hüznümün gözyaşları simite karışıyor ve simiti gözyaşlarımla ancak yutabiliyordum" diyordu.
Neyse babam bütün inancını kaybetmekle karşı karşıyayken Allah’tan umut kesilmez der ve ver elini Kocatepe Camisi... Cumayı kılmak için giden babam, caminin içinde oturur ve imamı bile dinlemez çünkü vasiyeti yerine getiremememin ezikliği içinde düşünür durur. Tam bu esnada "Arkamda olağanın dışında bir kıpırdanma hissettim.. arkama baktım Sayın Başbakan"... Öyle bir mutluluğa ulaşmış ki babam.. bana olayı anlatırken, "Oğlum o mutluluğu ancak Allah bilebilir" dedi.
"Namazı hemen kıldım ve sünnetleri kılmadan hemen Başbakanı kapıda bekledim, (uzatmadan yazıyorum gerçi yine de baya uzadı ancak en açıklayıcı şekli de bu sanırım) Kapıda bekledim ve o mübarek insan Sayın Başbakan kapıda belirdi. Hemen elini tuttum. Tam, efendim, size bir şey söyleyeceğim derken, korumalar beni uzaklaştırdı. Ve ben ağlar halde camiden ayrıldım, ayrıldım, ayrıldım da ayrılmaz olaydım"... Ve babamın o gün yaşadığı acıyı buraya ‘yazmıyorum’ o acı çok özel bir acı...
Bir şekilde, günler sonra Başbakanın özel kalemine ulaştım durumu anlattım, "Tamam biz Başbakan'a ulaştırırız" dediler ancak beni takmadılar dedi babam. Babam Sayın Başbakanın bu vasiyeti tam olarak uyguladığını zaten biliyor ancak yinede rüyasını Sayın Başbakan'a iletmek rahatlamak istedi.
Rüyada babama vasiyet edilen konuşma şudur: Başbakanımızın merhum babasının, babama söylediği ve git başbakana söyle dediği söz: Oğluma söyle ‘ibadetlerini, namazlarını aksatmasın, güneş çok yakın’, (bunları yazarken kendimi tutamıyor ağlıyorum) İnşallah ulaştırırsınız bu mektubu sahibine bu vasiyeti ulaştırırsanız "Büyük bir iyilik yapmış olursunuz.."
Saygılarımla.
Babamın adı Fahrettin Şimşek, babam cami imamıdır.
Sevgili okurlar Nurettin, babasının yaşadıklarını ve rüyasını bir güzel anlatmış, umarım bu mektup sahibine ulaşacaktır. Haftaya yeni Bir Portrede buluşmak üzere sağlıcakla kalın.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.