Bir gönül şiiri: Şaşırdım kaldım işte
1936, Sivas doğumlu olan Yavuz Bülent Hoca, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde okurken onunla aynı sınıfta ders alan, aynı sırada oturduğu hanımefendiye âşık olur. Bu öylesine büyük bir aşktır ki sevdiğine onu sevdiğini söyleyemez. Çünkü onu çok iyi, çok zengin, çok üst düzey insanlara layık olduğunu düşünür ve eğer bu kızla Yavuz Bülent Hoca evlenirse kıza yazık olacağını düşünür. Ama sevmekten de vazgeçemez…
Bir gün duyar ki kız bir arkadaş grubu ile Ankara'daki Çubuk Barajı'na gitmiş. Bunu duyduğu zaman çılgına döner Hoca ve şöyle anlatır: "Sanki benim nikahlı karımmış gibi nasıl benim haberim olmadan Çubuk Barajı'na gider diye öfkelendim, bağırdım, çağırdım" der. Kızla bütün irtibatını koparır. Bu olaydan sonra Yavuz Bülent Hoca kızdan uzak olmak için başka bir sınıfa geçer. Fakat ertesi gün kızda Hoca'nın bulunduğu sınıfa gelir, bu sefer Bülent Hoca diğer sınıfa geçer. Hoca'nın bir arkadaşı bir gün kıza "Bülent senin için o kadar güzel şiirler yazıyor ki, bir görsen eminim o şiirleri sen de çok beğeneceksin" der ve kız Bülent Hoca'nın kaldığı öğrenci evini bulur, gider, şiirleri okumak ister. Bülent Hoca kıskançlığın verdiği sinirle kıza "Vermem. Çünkü o şiirler benim duygularımı ortaya koyuyor. Seni ne alakadar eder. Senin gözünde erkeklerin bir kıymeti var mı? Erkekler senin gözünde bir ayakkabıdan farksız. Giyiyorsun, eskitiyorsun, atıyorsun; yerine yeni birini alıyorsun." der. Bundan üzülen kız Hoca'ya kendisi için gerçekten böyle mi düşündüğünü sorar. Hoca "Evet", der "Aynen böyle düşünüyorum." Hoca o gece sabaha kadar "Acaba yarın fakültede tekrar görebilir miyim?" diye düşünmekten uyuyamadığını, hatta ateşinin çıktığını hissettiğini ama iki ayrı ateş ölçerle ölçmesine rağmen ateşinin olmadığını söyler bu olayı anlatırken. Bir gün sonra fakültede karşılaşırlar, Hoca sanki o duyguları yaşamamış gibi yine kıza soğuk davranmaya başlar. 4 yıllık fakülte süresince kızı deli gibi sevmesine rağmen kırgın olduğundan 4 yıl boyunca kızla konuşmadığını söyler.
Üniversiteden mezun olduktan sonra Hoca Kültür ve Turizm Bakanlığı'nda görevliyken bir akşam matbaaya giderken Milli Kütüphane'nin önünde kızla karşılaşırlar. Kızla biraz sohbet ettikten sonra kız "Sen bana neden gelmiyorsun. Gelsene bir gün." der. Bir gün Hoca, haber verdikten sonra kızın hukuk müşavirliği yaptığı yere gider. Konu eskilerden açıldığında kız hocaya dönerek "Bülent, biliyor musun sen benim 4 yıllık fakülte hayatımı zehrettin bana zehir" der. Hoca "Bak aradan uzun yıllar geçti. Senin hiç bilmediğin bir konuyu ben bugün burada sana anlatmak istiyorum. Senin haberin yok. Ben sana o yıllarda deli gibi aşıktım. Fakat o zaman sana söyleyemiyordum. Bütün o kıskançlıklar hep o duygulardan kaynaklanıyordu" der. Kız elini masaya vurur ve "Ya hu ne demek Bülent. Her gün bağıra bağıra anlatıyordun" der. Hoca şaşırır ve gerçekten ona olan aşkını anlayıp anlamadığını sorar. Kız "Elbette anlıyordum. Anlamamak için dünyanın kadını olmak lazımdı. Neden bana söylemedin?" der. Hoca "Bak, ben seni çok büyük duygularla seviyordum. Sana deli divane aşıktım. Düşündüm ve 'Bu kıza evlenme teklifi etsem, kabul etse yazık olur bu kıza. O benden çok daha üstün, çok daha değerli insanlarla evlenmeli' dedim" der. Kız elini masaya vurarak "Ya Bülent seninle evlenmek benim için şeref olurdu, şeref" der.
Bülent Hoca bu olay üzerine şu şiiri yazar:
"Sözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla,
Bâzan sessiz sedasız, ipekten kanatlarla,
Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla,
Karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarla,
Adını yazıyorsun bulduğun fırsatlarla,
Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla,
Baş başa kalıyorum sonunda heyhatlarla,
Sözde senden kaçıyorum doludizgin atlarla…
Ne olur bir gün beni kapında olsun dinle,
Öldür bendeki beni, sonra dirilt kendinle,
Çarpsan karasevdayı en azından yüz binle,
Nasıl bağlandığımı anlarsın kemendinle.
Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle,
Ama her defasında geri döndüm seninle.
Hangi düğüm çözülür nazla, sitemle, kinle?
Ne olur bir gün beni, kapında olsun dinle...
Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki n'emsin?
Bâzan kız kardeşimsin, bâzan öp öz annemsin,
Sultanımsın susunca, konuşunca kölemsin,
Eksilmeyen çilemsin,
Orada ufuk çizgim, burada yanım yöremsin,
Beni ruh gibi saran sonsuzluk dairemsin,
Çaresizim, çaremsin.
Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki n'emsin?"
Benzer hikayeler hep yaşandı, yaşanıyor ve yaşanacak. Allah herkese geç olmadan doğru sevgiyi, doğru insanı bulmayı ve kavuşmayı nasip etsin.
Bir gün duyar ki kız bir arkadaş grubu ile Ankara'daki Çubuk Barajı'na gitmiş. Bunu duyduğu zaman çılgına döner Hoca ve şöyle anlatır: "Sanki benim nikahlı karımmış gibi nasıl benim haberim olmadan Çubuk Barajı'na gider diye öfkelendim, bağırdım, çağırdım" der. Kızla bütün irtibatını koparır. Bu olaydan sonra Yavuz Bülent Hoca kızdan uzak olmak için başka bir sınıfa geçer. Fakat ertesi gün kızda Hoca'nın bulunduğu sınıfa gelir, bu sefer Bülent Hoca diğer sınıfa geçer. Hoca'nın bir arkadaşı bir gün kıza "Bülent senin için o kadar güzel şiirler yazıyor ki, bir görsen eminim o şiirleri sen de çok beğeneceksin" der ve kız Bülent Hoca'nın kaldığı öğrenci evini bulur, gider, şiirleri okumak ister. Bülent Hoca kıskançlığın verdiği sinirle kıza "Vermem. Çünkü o şiirler benim duygularımı ortaya koyuyor. Seni ne alakadar eder. Senin gözünde erkeklerin bir kıymeti var mı? Erkekler senin gözünde bir ayakkabıdan farksız. Giyiyorsun, eskitiyorsun, atıyorsun; yerine yeni birini alıyorsun." der. Bundan üzülen kız Hoca'ya kendisi için gerçekten böyle mi düşündüğünü sorar. Hoca "Evet", der "Aynen böyle düşünüyorum." Hoca o gece sabaha kadar "Acaba yarın fakültede tekrar görebilir miyim?" diye düşünmekten uyuyamadığını, hatta ateşinin çıktığını hissettiğini ama iki ayrı ateş ölçerle ölçmesine rağmen ateşinin olmadığını söyler bu olayı anlatırken. Bir gün sonra fakültede karşılaşırlar, Hoca sanki o duyguları yaşamamış gibi yine kıza soğuk davranmaya başlar. 4 yıllık fakülte süresince kızı deli gibi sevmesine rağmen kırgın olduğundan 4 yıl boyunca kızla konuşmadığını söyler.
Üniversiteden mezun olduktan sonra Hoca Kültür ve Turizm Bakanlığı'nda görevliyken bir akşam matbaaya giderken Milli Kütüphane'nin önünde kızla karşılaşırlar. Kızla biraz sohbet ettikten sonra kız "Sen bana neden gelmiyorsun. Gelsene bir gün." der. Bir gün Hoca, haber verdikten sonra kızın hukuk müşavirliği yaptığı yere gider. Konu eskilerden açıldığında kız hocaya dönerek "Bülent, biliyor musun sen benim 4 yıllık fakülte hayatımı zehrettin bana zehir" der. Hoca "Bak aradan uzun yıllar geçti. Senin hiç bilmediğin bir konuyu ben bugün burada sana anlatmak istiyorum. Senin haberin yok. Ben sana o yıllarda deli gibi aşıktım. Fakat o zaman sana söyleyemiyordum. Bütün o kıskançlıklar hep o duygulardan kaynaklanıyordu" der. Kız elini masaya vurur ve "Ya hu ne demek Bülent. Her gün bağıra bağıra anlatıyordun" der. Hoca şaşırır ve gerçekten ona olan aşkını anlayıp anlamadığını sorar. Kız "Elbette anlıyordum. Anlamamak için dünyanın kadını olmak lazımdı. Neden bana söylemedin?" der. Hoca "Bak, ben seni çok büyük duygularla seviyordum. Sana deli divane aşıktım. Düşündüm ve 'Bu kıza evlenme teklifi etsem, kabul etse yazık olur bu kıza. O benden çok daha üstün, çok daha değerli insanlarla evlenmeli' dedim" der. Kız elini masaya vurarak "Ya Bülent seninle evlenmek benim için şeref olurdu, şeref" der.
Bülent Hoca bu olay üzerine şu şiiri yazar:
"Sözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla,
Bâzan sessiz sedasız, ipekten kanatlarla,
Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla,
Karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarla,
Adını yazıyorsun bulduğun fırsatlarla,
Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla,
Baş başa kalıyorum sonunda heyhatlarla,
Sözde senden kaçıyorum doludizgin atlarla…
Ne olur bir gün beni kapında olsun dinle,
Öldür bendeki beni, sonra dirilt kendinle,
Çarpsan karasevdayı en azından yüz binle,
Nasıl bağlandığımı anlarsın kemendinle.
Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle,
Ama her defasında geri döndüm seninle.
Hangi düğüm çözülür nazla, sitemle, kinle?
Ne olur bir gün beni, kapında olsun dinle...
Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki n'emsin?
Bâzan kız kardeşimsin, bâzan öp öz annemsin,
Sultanımsın susunca, konuşunca kölemsin,
Eksilmeyen çilemsin,
Orada ufuk çizgim, burada yanım yöremsin,
Beni ruh gibi saran sonsuzluk dairemsin,
Çaresizim, çaremsin.
Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki n'emsin?"
Benzer hikayeler hep yaşandı, yaşanıyor ve yaşanacak. Allah herkese geç olmadan doğru sevgiyi, doğru insanı bulmayı ve kavuşmayı nasip etsin.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.