Kriz Vicdanları Yakmadan
Ne var ki, krizin vicdanlara düşmemesi, yakıp kavurmaması gerekiyor. Krizi bahane ederek, işçi çıkarmak veya ücretlerini, bir daha geri vermemek koşuluyla kesmek, aslında krizi tetiklemek anlamına geliyor.
İşten çıkarılan işçinin, ''müşteri'' sıfatını yitirdiğini ve piyasanın daralmasına neden olduğunu unutanlar bulunuyor. İşçinin alın teri veya göz nuru ile oynamak, krize çare değil aksine ''ateş'' vermek anlamına geliyor.
Zaten her kriz sürecinde, akla hemen işçi çıkarma veya ücret kırmanın gelmesi tamamen yanlış ve şahsi kapris veya menfaatten öteye gitmiyor.
YAZIKLAR OLSUN
Ekonomik krizi bahane ederek, işçinin haklarıyla oynamaya tevessül eden ne kadar işveren varsa, bunlara kısaca ''yazıklar olsun'' demek icap ediyor.
Aslında, krizin yavaş yavaş kemirdiği şimdide yakıp yıktığı iş çevrelerinin de, gayet zor durumda kaldıkları biliniyor.
Ancak krizin reçetesi asla işçi haklarına ''tecavüz etmek'' anlamına gelmiyor.
Hele, işveren toplu çıkartmaların zaten kriz içindeki ekonomiye ne denli zarar verdiği de, herkes tarafından kabul ediliyor.
Nereden bakılırsa bakılsın, bir krizin faturasının ''asla'' işçiye, üreticiye kesilmemesi icap ediyor.
Her şeyden önce, işini yitiren her işçinin ''müşteri'' sıfatını da kaybettiği, bir gerçek olarak göz önünde duruyor.
İşçiyi, ekonomik çarktan çıkartmak, en basit, en kolay ve en insafsız bir önlem olduğunu kabul edemeyenler, yakalarını sıkıntıdan asla kurtaramıyor. Kriz derken, ''derin kriz'' tercihi de ufukta görünüyor.
İŞÇİNİN EMEĞİ
Ne yazık ki gün geçtikçe, ekonomik kriz kendini acımasızca hissettiriyor.
''Toplu işçi kıyımı''na neden olduğu haberlerinin çoğalması tedirginlik doğuruyor.
Oysa kriz olsa da olmasa da, işçi haklarıyla oynama sürecine girmek ve devam ettirmek beraberinde, birçok sosyal hatta siyasi çalkantıları getirdiği de biliniyor.
Krizi bahane ederek, işçi çıkarmak veya ücretlerini, bir daha geri vermemek koşuluyla kesmek, aslında krizi tetiklemek ve geciktirmek anlamına geliyor.
İşten çıkarılan işçinin, ''müşteri'' sıfatını yitirdiğini ve piyasanın daralmasına neden olduğunu unutanlar bulunuyor.
Zaten her kriz sürecinde, akla hemen işçi çıkarma veya ücret kırmanın gelmesi tamamen yanlış ve şahsi kapris veya menfaatten öteye gitmiyor.
İşçiyi çıkarma yerine, üretimi arttırma, tasarruf yapma ve eğer çok gerekiyorsa % 25'i geçmeyen kesintinin,en kısa zamanda ödeneceğine dair ''teminat'' verme en pratik reçete olarak görülüyor.
Bu arada, aylardır alın teri parasını alamayan işçilerin hali perişanını görmezden gelenlerin ömür boyu, bir vebal altında kalacağı gerçeği de ,ne yazık ki karın doyurmuyor. Gerçekten de krizin vicdanlara düşmemesi en büyük istek oluyor.
CRA 03.Mayıs.2009 Pazar - 08:40:00
Gazete baskısı için tıklayınız..
İşten çıkarılan işçinin, ''müşteri'' sıfatını yitirdiğini ve piyasanın daralmasına neden olduğunu unutanlar bulunuyor. İşçinin alın teri veya göz nuru ile oynamak, krize çare değil aksine ''ateş'' vermek anlamına geliyor.
Zaten her kriz sürecinde, akla hemen işçi çıkarma veya ücret kırmanın gelmesi tamamen yanlış ve şahsi kapris veya menfaatten öteye gitmiyor.
YAZIKLAR OLSUN
Ekonomik krizi bahane ederek, işçinin haklarıyla oynamaya tevessül eden ne kadar işveren varsa, bunlara kısaca ''yazıklar olsun'' demek icap ediyor.
Aslında, krizin yavaş yavaş kemirdiği şimdide yakıp yıktığı iş çevrelerinin de, gayet zor durumda kaldıkları biliniyor.
Ancak krizin reçetesi asla işçi haklarına ''tecavüz etmek'' anlamına gelmiyor.
Hele, işveren toplu çıkartmaların zaten kriz içindeki ekonomiye ne denli zarar verdiği de, herkes tarafından kabul ediliyor.
Nereden bakılırsa bakılsın, bir krizin faturasının ''asla'' işçiye, üreticiye kesilmemesi icap ediyor.
Her şeyden önce, işini yitiren her işçinin ''müşteri'' sıfatını da kaybettiği, bir gerçek olarak göz önünde duruyor.
İşçiyi, ekonomik çarktan çıkartmak, en basit, en kolay ve en insafsız bir önlem olduğunu kabul edemeyenler, yakalarını sıkıntıdan asla kurtaramıyor. Kriz derken, ''derin kriz'' tercihi de ufukta görünüyor.
İŞÇİNİN EMEĞİ
Ne yazık ki gün geçtikçe, ekonomik kriz kendini acımasızca hissettiriyor.
''Toplu işçi kıyımı''na neden olduğu haberlerinin çoğalması tedirginlik doğuruyor.
Oysa kriz olsa da olmasa da, işçi haklarıyla oynama sürecine girmek ve devam ettirmek beraberinde, birçok sosyal hatta siyasi çalkantıları getirdiği de biliniyor.
Krizi bahane ederek, işçi çıkarmak veya ücretlerini, bir daha geri vermemek koşuluyla kesmek, aslında krizi tetiklemek ve geciktirmek anlamına geliyor.
İşten çıkarılan işçinin, ''müşteri'' sıfatını yitirdiğini ve piyasanın daralmasına neden olduğunu unutanlar bulunuyor.
Zaten her kriz sürecinde, akla hemen işçi çıkarma veya ücret kırmanın gelmesi tamamen yanlış ve şahsi kapris veya menfaatten öteye gitmiyor.
İşçiyi çıkarma yerine, üretimi arttırma, tasarruf yapma ve eğer çok gerekiyorsa % 25'i geçmeyen kesintinin,en kısa zamanda ödeneceğine dair ''teminat'' verme en pratik reçete olarak görülüyor.
Bu arada, aylardır alın teri parasını alamayan işçilerin hali perişanını görmezden gelenlerin ömür boyu, bir vebal altında kalacağı gerçeği de ,ne yazık ki karın doyurmuyor. Gerçekten de krizin vicdanlara düşmemesi en büyük istek oluyor.
CRA 03.Mayıs.2009 Pazar - 08:40:00
Gazete baskısı için tıklayınız..
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.