Ne istiyoruz?
Ne İstiyoruz?
Başarmak,
Kazanmak,
Yürümek,
Koşmak,
Büyümek,
Birleşmek,
Gelişmek,
Tüketmek,
Tükenmek,
Engel olmak,
Ayrışmak mı?
Hakikaten biz acaba ne istiyoruz?
Aslında her birimiz aynı cevapları veriyoruz;
Daha iyi ve daha güçlü bir Kastamonu…
Peki bunun için ne yapıyoruz?
Birey olarak, şahsi olarak bir düşünüp muhasebe yapalım…
Örneğin Kastamonu’yu hangimiz ne kadar tanıyoruz ve tanıtımına ne kadar katkı sunuyoruz?
Bu memleket adam olmaz, bizden adam çıkmaz fikrinde miyiz?
Kastamonu'nun tanınacak, tanıtılacak nesi var mı diyoruz?
Dünya görüşlerimizi, basit, gündelik siyasi çekişmelerimizi bir kenara bırakarak iyi yapılana iyi, kötü olana kötü diyebiliyor muyuz?
Memleketimiz için birleşebiliyor, kenetlenip “Biz bu memleketin evlatlarıyız ve bu memleket için birlikte hareket etmeliyiz, edeceğiz” diyebiliyor muyuz?
Gurbette ya da burada aramızda yaşayıp, bu şehir için dertlenen, koşturan, çırpınan taş üstüne taş koymaya çalışırlarken bizler 'ben de bu şehir için şunu yaptım, yapıyorum, bu şehri, bu şehrin insanını, değerlerini seviyorum, bulunduğu yerin layık olduğu yer olmadığına inanıyorum, yükselmesi için şu katkıyı sunuyorum' demesek bile, Kastamonu için uğraşan, emek, para, gayret ve mesai harcayan insanlara sahip çıkma erdemini göstermeli değil miyiz?
Yoksa iş yapanı, bir işin ucundan tutanı yaptığına-yapacağına pişman etmek için mi çabalıyoruz?
Bindiğimiz dalımız, tutunduğumuz ipimiz, bizi biz yapan kökümüz, can suyumuzu aldığımız bu diyarı, bu kültürümüzü yaşatmak adına kafa patlatmamız gerekmiyor mu?
Bizim bu şehre, bu topraklara, atalarımıza ve oğullarımıza borcumuz yok mu?
Halk oyunlarımız, köy oyunlarımız, yemeklerimiz, tarihi mekanlarımız, külliyelerimiz, evliyalarımız, şairlerimiz, yani kısacası bize değer katan ecdat ve ecdat yadigarı miraslarımız hakkında bilgiler alsak, bilgiler versek, gençlerimize anlatsak ve yaşatsak, kendimizi geliştirsek, kentimiz gelişmez mi?
Ben Kastamonu insanını yani bizleri mirasyedi olan hayırsız evlatlara benzetiyorum.
Bir yandan babadan atadan kalan mirası har vurup harman savururken, diğer taraftan pervasızca konuşup ahkâm kesen evlatlar gibiyiz.
Lütfen bu benzetmeler sebebiyle bana kızmayın, zira ben kendimi de o daireye dâhil ediyorum.
Dışardan gelen insanlardan zaman zaman hayret dolu ifadelerle bu şehrin insanının böylesi muazzam bir medeniyet mirası konusunda ilgisiz ve bilgisiz olduğumuz hakkında serzenişler duyuyoruz, yüzümüz kızarıyor.
Yazık ki pek çoğumuz Kastamonu’nun son büyük Allah dostu Mehmet Feyzi Efendi hakkında bile yeterince bilgi sahibi değiliz.
Peygamberimizin ashabından Kaysül Hamedani Asgar Hz.lerini, Şeyh Ahmed Siyahi Hz.lerini, Müfessir Alaeddin Efendiyi, Taşköprülüzâde Kıvâmüddin Kâsım Bin Halil Hz.lerini, Şeyh Mahmud Efendi’yi, Hacı Bâbâ Et-Tosyevî Hz.lerini, Abanalı Veliyüddin Efendi’yi, Nu’man Vehbî Efendi’yi, Kürdzãde Mustafa Şükrü Efendi’yi;
Hüsameddin Çoban Bey'i, Kemaleddin İsmail Bey'i ve daha binlerce âlimi, evliyayı, devlet adamımızı, sanat, siyaset adamlarımızı, kahraman komutanlarımızı tanımadan, çocuklarımıza, gençlerimize ve halkımıza tanıtmadan, onların hayatlarından hayatlarımıza ışıklar tutmadan, onları yükseltme ve onlarla yükselme derdine düşmeden bu şehre ne verebiliriz ki?
Şeyh Şaban-ı Veli hakkında hangimizin yeterince bilgisi var?
Kastamonu’nun edebiyat alanında en büyük değerlerinden biri olan Orhan Şaik Gökyay’ı, Behçet Necatigil’i, İhsan Ozanoğlu’nu, Fitâbî’yi, Andelîbî’yi, Feride Hanımı, İzzet Efendiyi, Zeynep’i, Laifi'yi, Necati'yi, Arif Nihat Asya'yı, Yaman Dede'yi, Rıfat Ilgaz’ı, Oğuz Atay'ı İbrahim Tenekeci'yi ve daha nicelerini tanımadan, çocuklarımıza tanıtmadan biz, biz olabilir miyiz?
Biz büyük bir hazinenin içinde oturuyoruz ve ne yazık ki kıymetini bilemiyoruz.
Şimdi gelin bugün bizim için bir dönüm noktası olsun.
Çalışalım…
Kastamonu için çalışalım. Zira Kastamonu için çalışırsak Türkiye kazanır, Türk cumhuriyetleri kazanır, ikbal kazanır, nesil kazanır, ecdat kazanır, evlat kazanır inşallah.
Biz, önce kendimizi tanıyalım, kendimizin farkında olalım. Üç günlük dünya hayatının, üç kuruşluk malı, mülkü, evi-barkı, arabası, markası derdinden daha büyük dertlerimiz, hayallerimiz olsun artık.
Hayallerimiz büyümezse biz büyüyemeyiz. Biz büyümezsek bu şehri büyütemeyiz.
Kaybedenler, kervanında kervancı başı değil; hayalleri, umutları, gayretleri, hamiyetleri, haysiyetleri büyük, gerçek kazananlar kervanında hizmetçi olalım gerekirse.
Asıl kazanç, şerefli kazanç burada çünkü.
Sürç-i Lisan etmiş isek affola…
Başarmak,
Kazanmak,
Yürümek,
Koşmak,
Büyümek,
Birleşmek,
Gelişmek,
Tüketmek,
Tükenmek,
Engel olmak,
Ayrışmak mı?
Hakikaten biz acaba ne istiyoruz?
Aslında her birimiz aynı cevapları veriyoruz;
Daha iyi ve daha güçlü bir Kastamonu…
Peki bunun için ne yapıyoruz?
Birey olarak, şahsi olarak bir düşünüp muhasebe yapalım…
Örneğin Kastamonu’yu hangimiz ne kadar tanıyoruz ve tanıtımına ne kadar katkı sunuyoruz?
Bu memleket adam olmaz, bizden adam çıkmaz fikrinde miyiz?
Kastamonu'nun tanınacak, tanıtılacak nesi var mı diyoruz?
Dünya görüşlerimizi, basit, gündelik siyasi çekişmelerimizi bir kenara bırakarak iyi yapılana iyi, kötü olana kötü diyebiliyor muyuz?
Memleketimiz için birleşebiliyor, kenetlenip “Biz bu memleketin evlatlarıyız ve bu memleket için birlikte hareket etmeliyiz, edeceğiz” diyebiliyor muyuz?
Gurbette ya da burada aramızda yaşayıp, bu şehir için dertlenen, koşturan, çırpınan taş üstüne taş koymaya çalışırlarken bizler 'ben de bu şehir için şunu yaptım, yapıyorum, bu şehri, bu şehrin insanını, değerlerini seviyorum, bulunduğu yerin layık olduğu yer olmadığına inanıyorum, yükselmesi için şu katkıyı sunuyorum' demesek bile, Kastamonu için uğraşan, emek, para, gayret ve mesai harcayan insanlara sahip çıkma erdemini göstermeli değil miyiz?
Yoksa iş yapanı, bir işin ucundan tutanı yaptığına-yapacağına pişman etmek için mi çabalıyoruz?
Bindiğimiz dalımız, tutunduğumuz ipimiz, bizi biz yapan kökümüz, can suyumuzu aldığımız bu diyarı, bu kültürümüzü yaşatmak adına kafa patlatmamız gerekmiyor mu?
Bizim bu şehre, bu topraklara, atalarımıza ve oğullarımıza borcumuz yok mu?
Halk oyunlarımız, köy oyunlarımız, yemeklerimiz, tarihi mekanlarımız, külliyelerimiz, evliyalarımız, şairlerimiz, yani kısacası bize değer katan ecdat ve ecdat yadigarı miraslarımız hakkında bilgiler alsak, bilgiler versek, gençlerimize anlatsak ve yaşatsak, kendimizi geliştirsek, kentimiz gelişmez mi?
Ben Kastamonu insanını yani bizleri mirasyedi olan hayırsız evlatlara benzetiyorum.
Bir yandan babadan atadan kalan mirası har vurup harman savururken, diğer taraftan pervasızca konuşup ahkâm kesen evlatlar gibiyiz.
Lütfen bu benzetmeler sebebiyle bana kızmayın, zira ben kendimi de o daireye dâhil ediyorum.
Dışardan gelen insanlardan zaman zaman hayret dolu ifadelerle bu şehrin insanının böylesi muazzam bir medeniyet mirası konusunda ilgisiz ve bilgisiz olduğumuz hakkında serzenişler duyuyoruz, yüzümüz kızarıyor.
Yazık ki pek çoğumuz Kastamonu’nun son büyük Allah dostu Mehmet Feyzi Efendi hakkında bile yeterince bilgi sahibi değiliz.
Peygamberimizin ashabından Kaysül Hamedani Asgar Hz.lerini, Şeyh Ahmed Siyahi Hz.lerini, Müfessir Alaeddin Efendiyi, Taşköprülüzâde Kıvâmüddin Kâsım Bin Halil Hz.lerini, Şeyh Mahmud Efendi’yi, Hacı Bâbâ Et-Tosyevî Hz.lerini, Abanalı Veliyüddin Efendi’yi, Nu’man Vehbî Efendi’yi, Kürdzãde Mustafa Şükrü Efendi’yi;
Hüsameddin Çoban Bey'i, Kemaleddin İsmail Bey'i ve daha binlerce âlimi, evliyayı, devlet adamımızı, sanat, siyaset adamlarımızı, kahraman komutanlarımızı tanımadan, çocuklarımıza, gençlerimize ve halkımıza tanıtmadan, onların hayatlarından hayatlarımıza ışıklar tutmadan, onları yükseltme ve onlarla yükselme derdine düşmeden bu şehre ne verebiliriz ki?
Şeyh Şaban-ı Veli hakkında hangimizin yeterince bilgisi var?
Kastamonu’nun edebiyat alanında en büyük değerlerinden biri olan Orhan Şaik Gökyay’ı, Behçet Necatigil’i, İhsan Ozanoğlu’nu, Fitâbî’yi, Andelîbî’yi, Feride Hanımı, İzzet Efendiyi, Zeynep’i, Laifi'yi, Necati'yi, Arif Nihat Asya'yı, Yaman Dede'yi, Rıfat Ilgaz’ı, Oğuz Atay'ı İbrahim Tenekeci'yi ve daha nicelerini tanımadan, çocuklarımıza tanıtmadan biz, biz olabilir miyiz?
Biz büyük bir hazinenin içinde oturuyoruz ve ne yazık ki kıymetini bilemiyoruz.
Şimdi gelin bugün bizim için bir dönüm noktası olsun.
Çalışalım…
Kastamonu için çalışalım. Zira Kastamonu için çalışırsak Türkiye kazanır, Türk cumhuriyetleri kazanır, ikbal kazanır, nesil kazanır, ecdat kazanır, evlat kazanır inşallah.
Biz, önce kendimizi tanıyalım, kendimizin farkında olalım. Üç günlük dünya hayatının, üç kuruşluk malı, mülkü, evi-barkı, arabası, markası derdinden daha büyük dertlerimiz, hayallerimiz olsun artık.
Hayallerimiz büyümezse biz büyüyemeyiz. Biz büyümezsek bu şehri büyütemeyiz.
Kaybedenler, kervanında kervancı başı değil; hayalleri, umutları, gayretleri, hamiyetleri, haysiyetleri büyük, gerçek kazananlar kervanında hizmetçi olalım gerekirse.
Asıl kazanç, şerefli kazanç burada çünkü.
Sürç-i Lisan etmiş isek affola…
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.