Vatan'laşan toprak, toprak'laşan vatan
Peki Sarıkamış Harekatı neydi, 22 Aralık 1914-15 Ocak 1915 tarihinde ne oldu Sarıkamış’ta….?
Kesin olmamakla birlikte 90 bin Vatan evladı neden, niçin, nasıl şehit düştü orada…? Ne için donarak şahadet şerbetini içtiler…?
Sarıkamış’ta verdiğimiz 90 bin şehitle mi sonlandı süreç, daha sonra bu toprakların sakinleri, neler yaptı, ne mücadeleler verdi, kimlerle savaştı bağımsız devletin teşekkülü için…?
Bu toprakları özgür bir “Vatan” yapmak için neler feda edildi, hangi canlar gitti, hangi ocaklar söndü…?
Çanakkale’de bu topraklar ne şehitler verdi, bu toprakların yaşayanları ne büyük bir cehd ve inançla mücadele etti…?
Daha sonra Kurtuluş savaşında neler oldu, ne mücadeleler verildi, bu topraklarda savaşacak erkek nerdeyse bitme noktasına geldiğinde, bu ülke kadınları neler yaptı, hangi fedakarlıklarla mücadeleye girişti…?
Ey bu Vatan Gençleri, Ey günümüz yaşayanları, Ey Türkiye Cumhuriyetinin yaşayan Vatandaşları, Bizler ve Hepimiz….
Kutlama ve Anma törenlerinde, Tarih kitaplarımızda ve derslerimizde, kimi zaman hamaset nutuklarımızda bu günleri anıyoruz, okuyoruz, anlatıyoruz
Ama;
Neden sadece okuyoruz
Neden sadece anıyoruz
Neden sadece bu yaşanan başarı “trajedilerimizle” ilgili eylemden yoksun söylem nutukları atma lüksündeyiz…
Ruhumuz nerde bizim,
Maneviyatımız nerde…
“Toprakları toprak yapan üstündeki kandır. Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır”
Şeklinde dilendirilen büyük mücadeleleri neden sadece nostaljik bir anı, ritüel ve seramonik bir yadetme gibi algılıyoruz..
Vatan, millet, bayrak gibi değerlerimizi neden sadece nutuk irat etmek için, vatanperverlikte “mangalda kül bırakmamak” için, sadece sloganik cümleler niteliğinde paylaşmakta kullanıyoruz.
Neden bu kadar büyük mücadele ve mücahedeler sonrası “Vatan”laşan bu toprakları, salt bir toprak parçası gibi görüyoruz…
Kimse kızmasın ama yazmak istiyorum;
Tarlamıza, sahip olduğumuz evimize, edindiğimiz gayrımenkullere bile “vatan topraklarından” daha fazla değer veriyor, özen gösteriyor, üzerine titriyoruz.
Bu toprakları “Vatan” yapan, bu toprakları salt bir toprak parçası olmaktan öteye taşıyıp, anlam katan “Vatanlaştıran”; özgür bir devlet kurulması için canını, kanını, malını, her şeyini feda eden o şehitlerin, anlam ve mana dünyasına bakıp, neden neden neden demiyoruz… Konu sadece bir “toprak” parçası ise neden canlarını verdiler diye kendimizi sorgulamıyoruz…
Başımızı kaldırıp bakmalıyız, bakmak zorundayız. Üzerimize serpilmiş ölü toprağından silkinmeli, gaflet uykusundan uyanmalıyız;
Özgür ve Bağımsız bir Devletin, Vatanın ne olduğunu anlamalıyız, anlamak zorundayız..
Bunun için uzağa gitmemize gerek yok; Suriye’ye, Irak’a, Libya’ya, Mısır’a, kısaca komşularımıza bakmamız yeterli değil mi..
Ama, Ama, Ama…
Biz ne yapıyoruz…?
Hala oyunda oynaştayız…
Unutmuşuz Şehadet’e ulaşan o Atalarımızın, “su uyur düşman uyumaz” veciz sözünü…
Unutmuşuz “Şehadet’in” ne olduğunu…
Unutmuşuz Vatan’ın anlamını, Devlet’in önemini, Bağımsız’lığın ne demek olduğunu…
Unutmuşuz unutmamamız gereken unutulmazlarımızı…
“Uyan Ey millet-i merhume” uyan, uyanalım, uyanmalıyız…
İnanın sonra çok geç olacaktır. Bizler birbirimizi yerken, bir diğerimizin eteğinden çekerken, sen-ben kavgası yaparken, kutsiyetlerimizi unuturken, manevi değerlerimizi, “evrensellik ve çağdaşlık” adına önemsizleştirirken, “Şehit”liği “boşu boşuna ölmek”, vatan uğruna mücadeleyi “neme lazımcılık” umursuzluğuyla göz ardı ederken –Maazallah- “Atı alan Üsküdar’ı geçecektir”
“MEVZUBAHİS VATAN İSE GERİSİ TEFERRUATTIR” sözünün özüne inelim, anlamını idrak edelim, sadece söylemeyelim, anlamıyla amel edelim.
Buna mecburuz, bu vazifemizdir, bunun gereğini yapmak lütuf değildir, bu imani, insani, İslami görevimizdir…
Bu ülkenin Türkü, Kürdü, Arabı, Çerkezi, Arnavudu velhasıl tüm ferdi Uyan ve Şehit’lerin neden şehit olduğuna bak…….
Milli şairimiz Mehmet Akif’in şu beyitlerini göz ardı etmeyelim;
Artık ey milleti merhume, sabah oldu uyan!
Sana az geldi ezanlar, diye ötsün mü bu çan?
Ne araplık, ne de Türklük kalacak aç gözünü!
Dinle Peygamber-i Zişanın İlahi sözünü.
Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş...
Sesler de: "Vatan tehlikedeymiş... Batıyormuş!"
Sahipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmıyacaktır.
Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar...
Uğraş ki: Telâfi edecek bunca zarar var.
İş bitti... “ Sebâtın sonu yoktur!” deme; yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye'se(ümitsizliğe) kapılma.
Kesin olmamakla birlikte 90 bin Vatan evladı neden, niçin, nasıl şehit düştü orada…? Ne için donarak şahadet şerbetini içtiler…?
Sarıkamış’ta verdiğimiz 90 bin şehitle mi sonlandı süreç, daha sonra bu toprakların sakinleri, neler yaptı, ne mücadeleler verdi, kimlerle savaştı bağımsız devletin teşekkülü için…?
Bu toprakları özgür bir “Vatan” yapmak için neler feda edildi, hangi canlar gitti, hangi ocaklar söndü…?
Çanakkale’de bu topraklar ne şehitler verdi, bu toprakların yaşayanları ne büyük bir cehd ve inançla mücadele etti…?
Daha sonra Kurtuluş savaşında neler oldu, ne mücadeleler verildi, bu topraklarda savaşacak erkek nerdeyse bitme noktasına geldiğinde, bu ülke kadınları neler yaptı, hangi fedakarlıklarla mücadeleye girişti…?
Ey bu Vatan Gençleri, Ey günümüz yaşayanları, Ey Türkiye Cumhuriyetinin yaşayan Vatandaşları, Bizler ve Hepimiz….
Kutlama ve Anma törenlerinde, Tarih kitaplarımızda ve derslerimizde, kimi zaman hamaset nutuklarımızda bu günleri anıyoruz, okuyoruz, anlatıyoruz
Ama;
Neden sadece okuyoruz
Neden sadece anıyoruz
Neden sadece bu yaşanan başarı “trajedilerimizle” ilgili eylemden yoksun söylem nutukları atma lüksündeyiz…
Ruhumuz nerde bizim,
Maneviyatımız nerde…
“Toprakları toprak yapan üstündeki kandır. Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır”
Şeklinde dilendirilen büyük mücadeleleri neden sadece nostaljik bir anı, ritüel ve seramonik bir yadetme gibi algılıyoruz..
Vatan, millet, bayrak gibi değerlerimizi neden sadece nutuk irat etmek için, vatanperverlikte “mangalda kül bırakmamak” için, sadece sloganik cümleler niteliğinde paylaşmakta kullanıyoruz.
Neden bu kadar büyük mücadele ve mücahedeler sonrası “Vatan”laşan bu toprakları, salt bir toprak parçası gibi görüyoruz…
Kimse kızmasın ama yazmak istiyorum;
Tarlamıza, sahip olduğumuz evimize, edindiğimiz gayrımenkullere bile “vatan topraklarından” daha fazla değer veriyor, özen gösteriyor, üzerine titriyoruz.
Bu toprakları “Vatan” yapan, bu toprakları salt bir toprak parçası olmaktan öteye taşıyıp, anlam katan “Vatanlaştıran”; özgür bir devlet kurulması için canını, kanını, malını, her şeyini feda eden o şehitlerin, anlam ve mana dünyasına bakıp, neden neden neden demiyoruz… Konu sadece bir “toprak” parçası ise neden canlarını verdiler diye kendimizi sorgulamıyoruz…
Başımızı kaldırıp bakmalıyız, bakmak zorundayız. Üzerimize serpilmiş ölü toprağından silkinmeli, gaflet uykusundan uyanmalıyız;
Özgür ve Bağımsız bir Devletin, Vatanın ne olduğunu anlamalıyız, anlamak zorundayız..
Bunun için uzağa gitmemize gerek yok; Suriye’ye, Irak’a, Libya’ya, Mısır’a, kısaca komşularımıza bakmamız yeterli değil mi..
Ama, Ama, Ama…
Biz ne yapıyoruz…?
Hala oyunda oynaştayız…
Unutmuşuz Şehadet’e ulaşan o Atalarımızın, “su uyur düşman uyumaz” veciz sözünü…
Unutmuşuz “Şehadet’in” ne olduğunu…
Unutmuşuz Vatan’ın anlamını, Devlet’in önemini, Bağımsız’lığın ne demek olduğunu…
Unutmuşuz unutmamamız gereken unutulmazlarımızı…
“Uyan Ey millet-i merhume” uyan, uyanalım, uyanmalıyız…
İnanın sonra çok geç olacaktır. Bizler birbirimizi yerken, bir diğerimizin eteğinden çekerken, sen-ben kavgası yaparken, kutsiyetlerimizi unuturken, manevi değerlerimizi, “evrensellik ve çağdaşlık” adına önemsizleştirirken, “Şehit”liği “boşu boşuna ölmek”, vatan uğruna mücadeleyi “neme lazımcılık” umursuzluğuyla göz ardı ederken –Maazallah- “Atı alan Üsküdar’ı geçecektir”
“MEVZUBAHİS VATAN İSE GERİSİ TEFERRUATTIR” sözünün özüne inelim, anlamını idrak edelim, sadece söylemeyelim, anlamıyla amel edelim.
Buna mecburuz, bu vazifemizdir, bunun gereğini yapmak lütuf değildir, bu imani, insani, İslami görevimizdir…
Bu ülkenin Türkü, Kürdü, Arabı, Çerkezi, Arnavudu velhasıl tüm ferdi Uyan ve Şehit’lerin neden şehit olduğuna bak…….
Milli şairimiz Mehmet Akif’in şu beyitlerini göz ardı etmeyelim;
Artık ey milleti merhume, sabah oldu uyan!
Sana az geldi ezanlar, diye ötsün mü bu çan?
Ne araplık, ne de Türklük kalacak aç gözünü!
Dinle Peygamber-i Zişanın İlahi sözünü.
Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş...
Sesler de: "Vatan tehlikedeymiş... Batıyormuş!"
Sahipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmıyacaktır.
Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar...
Uğraş ki: Telâfi edecek bunca zarar var.
İş bitti... “ Sebâtın sonu yoktur!” deme; yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye'se(ümitsizliğe) kapılma.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.