Pınar Dura Özer

Pınar Dura Özer

Güzel Bir LEKE

Kanımca, yavaş yavaş yapımcılar ve senaristler aynı konuları işlemekten sıkıldı.
Güzel Bir LEKE
Hemen hemen izlediğimiz bütün diziler, intikam üzerine kurulmuş hikayelerden oluşuyor. 

Leke’nin dramatik kompozisyonu diğerlerinden farklı olmuş. 

Dizi; Hayatın acımasızlığına karşı direnen ve kardeşleri için her şeyi yapabilecek olan iki gencin, Yasemin ve Cem’in yollarının kesişmesini anlatıyor. 

Leke, yayınlanmadan önce piyasada yeni “Binbir Gece” çekilecek diye fısıltılar olmuştu. 

Diziyi izleyince hiç alakası olmadığını görebiliyorsunuz. 

Diziyi sevmeme rağmen bir kaç detaya değinmeden geçemeyeceğim.

Sıralarsak eğer:

-Cem karakteri; Suits dizisindeki Harvey Specter’dan esinlenilmiş gibiydi. 

Takım elbisesi, mimikleri, yürüyüşü, kardeşine olan zaafı, annesine olan nefreti ve işindeki hırsı, evinin dekoruna kadar ince ince çalışılmış.

Hatta fotoğraf olarak bile aynı poz, aynı kare seçilmiş. Bkz. Altta


 
Buna rağmen bu karakter Burak Sevinç’e yakışmış mı? Yakışmış. Asla sırıtmıyor. 

Harvey’in, Türkiye şubesi gibi izledim. 
Çok da beğendim. 

-Yasemin’i canlandıran Melis Sezen, bu dizi için başarılı bir keşif. 

Geleceği çok parlak görünüyor. 

Sevimli, doğal, ses tonu ve fiziği güzel genç bir oyuncu. 

Bir tek korktuğu ve gerildiği sahnelerde heceleri tekrar etmeyi çok fazla yapmasa süper olur. Kekeme stajı gibi oluyor.

Örneğin; Bu bu bunu, ha ha hayır, na na nasıl, si si siz beni...gibi.  (daha türetebilirim) 

Ama bu minnacık detay dışında ‘Yasemin’ karakterini içime alasım, sarılasım geldi. 

-Dizinin ilk bölümünde çok fazla tesadüfler vardı. Bu kadar da olmaz dediğiniz. Önce böyle düşündüm ama sonra fark ettim ki hayatın kendisi de böyle. 

-Çoğunlukla dizilerde ya da filmlerde, iki erkeğin, aynı kıza aşık olup, çekişmesi işlenir. Bunda ise, üç erkek aynı kıza aşık oluyor. 

Bir değil, iki değil, üç. 
El yükseltmişler.

-Ve son olarak bölüm; ilerleyen dakikalarda, gereksizce kendini tekrar eden sahne ve diyaloglarla geçti. 

Bunun dışında bir de ben kendisini ayrıca tebrik etmek istiyorum. 

Ferdi Sancar’ı, Koca Koca Yalanlar’dan sonra, konuşmasından, tipine kadar bambaşka bir karakterde görmek çok keyifliydi. 
Kendisini ve oyunculuğunu alkışlıyorum. 

Açıkçası ben diziyi beğendim. 
Fakat zamanını yanlış buldum. 
Umarım kalıcı olmayı başarırlar.

Yolu açık olsun. 




Haftanın Filmi: İhtiyar Adam ve Silah/
The Old Man & The Gun 


Gerçek hayat hikayesinden alınan biyografik dram türünde olan (ki ben böyle filmlere bayılırım) bu filmin başrol oyuncusu Robert Redford. 

Filmin diğer oyuncu kadrosunda ise; Casey Affleck, Sissy Spacek, Danny Glover ve Tom Waits gibi önemli oyuncular yer alıyor. 

Filmin yapımcısının da kendisi olan Robert Redford’u izlemek merak uyandırıcıydı. 

İhtiyar Adam ve Silah filminin hikayesi, 1980’li yılların başında geçiyor. 

Yönetmen David Lowery, bu filmi o dönemin Amerikan sinema diliyle çekmiş. 

O dönem Amerikan sineması, şimdi sanat filmi dediğimiz tarzın tohumlarını ekmişti. 

Avrupa sinemasıyla, karşılıklı etkileşim içinde bunu devam ettirdiler. 

Ama Avrupa sineması tamamen bu tarzda ısrar edip, ticari sinemayı terk ederek yok olmaya yüz tuttu. 

Ta ki 2000’li yıllarda, İspanyol ve İngiliz sinemasının yeniden silkelenip, sinemanın eğlence sektörüne ait bir unsur olduğunu hatırlatmasıyla tekrar canlanmaya başladı.
 
Bu akademik bilgi kısaca bir kenarda dursun, filmin konusu şöyle:

70’li yaşlarında olan Forrest Tucker, tam bir centilmen olan, şiddete karşı, sakin, gizemli ve obsesif bir soyguncudur. 

En büyük tutkusu ise banka soymaktır.

Yıllarca kendisini bundan alı koyamayan ve gençliğinden beri yakalanıp, koyulduğu hapishanelerden kaçmayı başaran ve bu konuda rekor kıran Tucker’ın peşinde polis teşkilatı vardır. 

Forrest Tucker’ı yakalamaya çalışanlardan biri olan polis John Hunt (Casey Affleck), ona ayrıca sempati ve hayranlık duyuyordur. 

Peşi sıra banka soygunu yapan Tucker, aynı zamanda Jewel adında bir kadına aşık olur. 

Jewel’le, romantik bir ilişki yaşayan Forrest, gerçek kimliğini ondan gizlemek zorunda kalır. 

Film, tüm bu karışıklığın ve adrenalin içinde, oldukça sakin kalmayı başaran Forrest Tucker’ın hayatını anlatıyor. 

David Grann’ın 2003 yılında The New Yorker dergisinde yayınlandığı bir makaleden uyarlanan bu filmi, zamanının Brad Pitt’i olan  Robert Redford için izlemenizi tavsiye ederim.




Haftanı Dizisi: Whiskey Cavalier 

Türü: Dram, romantik komedi, casusluk kokteyli. 

Çok keyifli, eğlenceli bir aksiyona sahip bu dizi, aslında bildiğimiz klasik FBI/CIA içerikli işlenen konuya sahip. 

Başrol oyuncusu Scott Foley, ajan karakterlerinde gördüğümüz o aşka inanmayan, sert imajdan daha farklı bir karakter çıkarmış. 

Will Chase karakteri, nişanlısı tarafından terk edilmiş bir aşık.

Nişanlısının ardından romantik şarkılarda ağlayan ve kızlar gibi dondurma ya da çikolata yiyen bir karakter.

Ama bir o kadar da çok başarılı FBI ajanıdır. 
Görevi sırasında Will Chase’in karşısına, CSI ajanı Francesca “Frankie” Trowbridge rakip olarak çıkar. 

Bu aralarındaki tatlı çekişme ileride onları ekip haline getirecektir. 

Her bölüm, ayrı bir olaya bakan bu ekibin maceralarını anlatan dizi, izlemesi yorucu olmayan, keyif veren bir dili var. 

Uyumadan önce izlenmesi tavsiye edilir.

Herkese iyi haftalar, iyi seyirler.

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet elektronik sigara cinsel sohbet su böreği sipariş oyun haberleri tıkanıklık açma dijital pazarlama ajansı galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı Evden eve nakliyat