Dip siyaset
Siyaset yapmanın değişik yol ve biçimleri vardır.
Aslında olması gereken, reel siyasettir, yani gerçekçi, gerçekleri gören, akıllı ve akılcıl manevra ve refleksler ile ülkeye fayda sağlama siyasetidir.
Maalesef siyasetin ecnebicesi "politik" yani Yunancadan alınma, manası ise iki yüzlü (poli çok, tik yüz), olmaktır.
Politika ise iki yüzlülüğün bilimsel ismi ve hemen tüm dünyada, siyasete verilen isimdir, bunun sebepleri ise apaçık ortadadır.
Çoğu politikacı, gerçek yüzünü, gerçek amaçlarını açık etmez, gizli bir ajanda güder.
Halktan ve halkçı gözükmeye çalışsa da maalesef çoğu zaman asıl hedefi, belli çıkarları sağlamaktır.
Reel siyasetten başka, şu siyaset yolları vardır.
- Hayali siyaset,
- Irkçı siyaset,
- Popülizm,
- Yalan siyaseti
Hayali siyaset, ya da başka bir değimi ile ütopya, azınlık bir kitlenin, hayal ettikleri, ancak gerçeklik ve gerçekler ile asla bağdaşmayan bir dünya/ülke'nin inşa edilmesidir.
Misalen: Hiç kimsenin fakir olmadığı, açlığın olmadığı, savaşların olmadığı, gelirlerin eşit ve adil olduğu, iklim sorunlarının yaşanmadığı ve benzeri hayal ürününden bir adım ötesine gidemeyen şeyler.
Evet bu tip siyaseti takip ve talep edenler muhakkak ki çok idealisttirler ve fakat ancak, kendi kendilerini, arzularını tatmin etmekten başkaca da bir iş yapmazlar, yapamazlar, çünkü dünya gerçekleri buna asla el vermez.
Irkçı siyaset ise, aslında popülizm ile kol kola olan ve hemen hemen en dipte olan bir siyaset yoludur.
Kesinlikle milli ve milliyetçi, vatansever bir siyaset ile karıştırılmamalıdır.
Çünkü vatanını, milletini, devletini sevmek başka, ırkçılık ise bambaşka bir şeydir.
Irkçılığa yatkın olan insanların, yani benimseyenlerin, tüm dünya bazında bakıldığında, tarifleri, üç
Aşağı beş yukarı aynıdır.
Silik/sönük profiller, şahsi başarısızlıklar, aşağılık kompleksi sahibi, ilerlememiş bir zekâ seviyesi, dolayısıyla, gerçekleri kavramakta zorluk çeken, manipülasyona açık, muhakeme yeteneği olmayan, ya da körelmiş olan, akıl ile değil, duygusal ve en aşağı seviyede temel içgüdüsel davranan insanlar olarak karşımıza çıkmakta.
Bu tip insanlarca makul görünen, bunlara hitap eden siyasetçi modellerde, nerdeyse tüm dünyada aynıdır.
Aslında sadece kendi çıkarlarını/refahlarını düşünen, genellikle bencil, egoist, oportünist, riyakar, manipülatif, çok zeki olmasalar da, şark kurnazı tabirine uyan, insanlar üstündeki etkilerini kavramış, ve bunu bir nevi geçim kaynağına döndürmeyi becerebilmiş insanlar.
Takdir edeceksiniz ki, bu çok tehlikeli bir karışım.
Çünkü ırkçılığın ana teması, milliyetçi gibi görünüp, aslında kendi fikirlerine uymayan, başka ırk/dil/dinden olan insanlara, azınlıklara karşı düşmanlık etmek, şiddete teşvik etmektir.
Bu siyaset biçimini kontrol altında tutmak ise asla mümkün değildir.
Tarih bununla ilgili negatif veriler ile dolup taşıyor.
Popülizm ise genel hatları itibari ile akla, mantığa, gerçeklere aykırı olan, daha çok en aşağı içgüdülere ve duygulara hitap eden, ancak her türlü ideoloji tarafından kullanılan, alet edilen bir siyaset türüdür.
Eski tabiri ile propaganda, gerekirse her türlü yalana başvurarak, kendi gibi düşünmeyen herkesi suçlamak, kötülemek, iftira atmak, fitnebazlıktan kaçınmamaktır.
Maalesef günümüzde gerek ülkemizde, gerek ise dünyanın hemen her yerinde ve her renkten siyasinin kullandığı ve ne yazık ki politikanın başat gereci haline gelmiştir.
Tıpkı ırkçılıkta olduğu gibi, popülizmi de kontrol etmek mümkün değildir ve çok ağır sonuçlarını, yakın tarihimizde görmek mümkündür.
Donald Trump'ın seçim kampanyasına bakmak ve seçimlerden önce ve sonra ABD gelişen olayları hatırlamak kâfi olacaktır, ki bu olaylar, ABD meclisi baskınına kadar, ortaya çıkan silahlı guruplara kadar gitmiştir.
Yalan siyaseti ise adı üstünde, yalanlar üzerine kurulan bir siyaset biçimidir.
Ülkemizde aslında yetmiş ve seksenli, doksanlı yıllarda çok popüler olan bu siyaset biçiminin temeli, bol keseden, gerçeği mümkün dışı vaatleri savurmak, biri bin göstermek, gerçekleri ise tamamen görmezden gelmektir.
"Yalandan kim ölmüş" ve seçimlerden sonra "dün dündür, bugün bugündür" gibi terimler, tarihimizde yerlerini almışlardır.
Ancak tüm bu kötü tecrübelere rağmen, son beş senedir, maalesef milletimizin bu tip siyasete kaldığını, kanmak istediğini, prim ve neticede rey verdiğini gözetliyoruz.
Elbette bunun başat nedeni, kişisel oportünistlik, çıkarcılık, hayal peşinde koşmak, ancak bir şekilde de ideolojik körlük olsa gerek.
Sonunda siyaset bir iletişim ilmidir.
Uluslararası iletişim Uzmanı Prof. Dr. Friedeman – Schultz – von Thun, teorisinde, iletişimi alıcı/verici ve frekans temeli ile tarif etmiştir.
Çok basitçe özetlemeye kalkarsak, iletişim için gerekli olan bir telsiz sistemini baz alabiliriz.
Bir anons eden kişi (verici) bir de dinleyen kişi (alıcı) ve tabii ikisininde bulunması gereken aynı frekans.
Sistem bu.
Yani bir siyasi, fikirlerini beyan eder, bir kitle benimser, bir kitle benimsemez.
Benimseyenler ile siyasi kişi/kişilik/parti, aynı frekans dalgasındadır.
Benimsemeyeler ise ya başka bir frekanstadır ya da dinlerken atmosferik gürültüler (parazit) girmiştir frekansa.
Bu da mecburiyet karşılığı şu sonuca varıyor:
Belli bir kitlenin içinde bulunduğu frekans dalgasını yakalarsanız, burada da yayın yapmaya gerekli aygıta sahipseniz, o kitleye hitap edebilir, etkileyebilir, manipüle edebilirsiniz.
Her şeyde olduğu gibi, bu yeteneği hayra kullanmak var, bir de şerre kullanmak var.
Hangi yöne gideceği ise insanın mayasında, yetişmesinde, almış olduğu örf, adet, anane, terbiye ve düsturundadır.
Ha keza, bireylerin de hangi yola yönelecekleri, aynı değerler üzeredir.
Maalesef ülkemizde, siyaset mevhumu gittikçe kötüleşmekte, toplum gereksiz ve tehlikeli boyutlarda gerilime götürülmek istenmektedir.
Şimdilik çok şükür, itidal, cihanşumul bakış, akıl ve akılcılık ağır basmakta ve muhalefet tarafından istenilen kargaşa ve kaos ortamı olmamakta.
Umarım bu böyle kalır.
Aksini düşünmek dahi istemiyorum.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Aslında olması gereken, reel siyasettir, yani gerçekçi, gerçekleri gören, akıllı ve akılcıl manevra ve refleksler ile ülkeye fayda sağlama siyasetidir.
Maalesef siyasetin ecnebicesi "politik" yani Yunancadan alınma, manası ise iki yüzlü (poli çok, tik yüz), olmaktır.
Politika ise iki yüzlülüğün bilimsel ismi ve hemen tüm dünyada, siyasete verilen isimdir, bunun sebepleri ise apaçık ortadadır.
Çoğu politikacı, gerçek yüzünü, gerçek amaçlarını açık etmez, gizli bir ajanda güder.
Halktan ve halkçı gözükmeye çalışsa da maalesef çoğu zaman asıl hedefi, belli çıkarları sağlamaktır.
Reel siyasetten başka, şu siyaset yolları vardır.
- Hayali siyaset,
- Irkçı siyaset,
- Popülizm,
- Yalan siyaseti
Hayali siyaset, ya da başka bir değimi ile ütopya, azınlık bir kitlenin, hayal ettikleri, ancak gerçeklik ve gerçekler ile asla bağdaşmayan bir dünya/ülke'nin inşa edilmesidir.
Misalen: Hiç kimsenin fakir olmadığı, açlığın olmadığı, savaşların olmadığı, gelirlerin eşit ve adil olduğu, iklim sorunlarının yaşanmadığı ve benzeri hayal ürününden bir adım ötesine gidemeyen şeyler.
Evet bu tip siyaseti takip ve talep edenler muhakkak ki çok idealisttirler ve fakat ancak, kendi kendilerini, arzularını tatmin etmekten başkaca da bir iş yapmazlar, yapamazlar, çünkü dünya gerçekleri buna asla el vermez.
Irkçı siyaset ise, aslında popülizm ile kol kola olan ve hemen hemen en dipte olan bir siyaset yoludur.
Kesinlikle milli ve milliyetçi, vatansever bir siyaset ile karıştırılmamalıdır.
Çünkü vatanını, milletini, devletini sevmek başka, ırkçılık ise bambaşka bir şeydir.
Irkçılığa yatkın olan insanların, yani benimseyenlerin, tüm dünya bazında bakıldığında, tarifleri, üç
Aşağı beş yukarı aynıdır.
Silik/sönük profiller, şahsi başarısızlıklar, aşağılık kompleksi sahibi, ilerlememiş bir zekâ seviyesi, dolayısıyla, gerçekleri kavramakta zorluk çeken, manipülasyona açık, muhakeme yeteneği olmayan, ya da körelmiş olan, akıl ile değil, duygusal ve en aşağı seviyede temel içgüdüsel davranan insanlar olarak karşımıza çıkmakta.
Bu tip insanlarca makul görünen, bunlara hitap eden siyasetçi modellerde, nerdeyse tüm dünyada aynıdır.
Aslında sadece kendi çıkarlarını/refahlarını düşünen, genellikle bencil, egoist, oportünist, riyakar, manipülatif, çok zeki olmasalar da, şark kurnazı tabirine uyan, insanlar üstündeki etkilerini kavramış, ve bunu bir nevi geçim kaynağına döndürmeyi becerebilmiş insanlar.
Takdir edeceksiniz ki, bu çok tehlikeli bir karışım.
Çünkü ırkçılığın ana teması, milliyetçi gibi görünüp, aslında kendi fikirlerine uymayan, başka ırk/dil/dinden olan insanlara, azınlıklara karşı düşmanlık etmek, şiddete teşvik etmektir.
Bu siyaset biçimini kontrol altında tutmak ise asla mümkün değildir.
Tarih bununla ilgili negatif veriler ile dolup taşıyor.
Popülizm ise genel hatları itibari ile akla, mantığa, gerçeklere aykırı olan, daha çok en aşağı içgüdülere ve duygulara hitap eden, ancak her türlü ideoloji tarafından kullanılan, alet edilen bir siyaset türüdür.
Eski tabiri ile propaganda, gerekirse her türlü yalana başvurarak, kendi gibi düşünmeyen herkesi suçlamak, kötülemek, iftira atmak, fitnebazlıktan kaçınmamaktır.
Maalesef günümüzde gerek ülkemizde, gerek ise dünyanın hemen her yerinde ve her renkten siyasinin kullandığı ve ne yazık ki politikanın başat gereci haline gelmiştir.
Tıpkı ırkçılıkta olduğu gibi, popülizmi de kontrol etmek mümkün değildir ve çok ağır sonuçlarını, yakın tarihimizde görmek mümkündür.
Donald Trump'ın seçim kampanyasına bakmak ve seçimlerden önce ve sonra ABD gelişen olayları hatırlamak kâfi olacaktır, ki bu olaylar, ABD meclisi baskınına kadar, ortaya çıkan silahlı guruplara kadar gitmiştir.
Yalan siyaseti ise adı üstünde, yalanlar üzerine kurulan bir siyaset biçimidir.
Ülkemizde aslında yetmiş ve seksenli, doksanlı yıllarda çok popüler olan bu siyaset biçiminin temeli, bol keseden, gerçeği mümkün dışı vaatleri savurmak, biri bin göstermek, gerçekleri ise tamamen görmezden gelmektir.
"Yalandan kim ölmüş" ve seçimlerden sonra "dün dündür, bugün bugündür" gibi terimler, tarihimizde yerlerini almışlardır.
Ancak tüm bu kötü tecrübelere rağmen, son beş senedir, maalesef milletimizin bu tip siyasete kaldığını, kanmak istediğini, prim ve neticede rey verdiğini gözetliyoruz.
Elbette bunun başat nedeni, kişisel oportünistlik, çıkarcılık, hayal peşinde koşmak, ancak bir şekilde de ideolojik körlük olsa gerek.
Sonunda siyaset bir iletişim ilmidir.
Uluslararası iletişim Uzmanı Prof. Dr. Friedeman – Schultz – von Thun, teorisinde, iletişimi alıcı/verici ve frekans temeli ile tarif etmiştir.
Çok basitçe özetlemeye kalkarsak, iletişim için gerekli olan bir telsiz sistemini baz alabiliriz.
Bir anons eden kişi (verici) bir de dinleyen kişi (alıcı) ve tabii ikisininde bulunması gereken aynı frekans.
Sistem bu.
Yani bir siyasi, fikirlerini beyan eder, bir kitle benimser, bir kitle benimsemez.
Benimseyenler ile siyasi kişi/kişilik/parti, aynı frekans dalgasındadır.
Benimsemeyeler ise ya başka bir frekanstadır ya da dinlerken atmosferik gürültüler (parazit) girmiştir frekansa.
Bu da mecburiyet karşılığı şu sonuca varıyor:
Belli bir kitlenin içinde bulunduğu frekans dalgasını yakalarsanız, burada da yayın yapmaya gerekli aygıta sahipseniz, o kitleye hitap edebilir, etkileyebilir, manipüle edebilirsiniz.
Her şeyde olduğu gibi, bu yeteneği hayra kullanmak var, bir de şerre kullanmak var.
Hangi yöne gideceği ise insanın mayasında, yetişmesinde, almış olduğu örf, adet, anane, terbiye ve düsturundadır.
Ha keza, bireylerin de hangi yola yönelecekleri, aynı değerler üzeredir.
Maalesef ülkemizde, siyaset mevhumu gittikçe kötüleşmekte, toplum gereksiz ve tehlikeli boyutlarda gerilime götürülmek istenmektedir.
Şimdilik çok şükür, itidal, cihanşumul bakış, akıl ve akılcılık ağır basmakta ve muhalefet tarafından istenilen kargaşa ve kaos ortamı olmamakta.
Umarım bu böyle kalır.
Aksini düşünmek dahi istemiyorum.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.