Murat Yılmaz

Murat Yılmaz

Deprem!

Son yaşanan İstanbul depremi, maalesef bize çok acı gerçekleri gösterdi. İstanbul’un hiçbir şekilde depreme hazırlıklı olmadığını göz önüne getirdi, hemde göze sokarcasına.
Deprem!
Makro kriz yönetimi sınıfta kaldı, hemde öyle, böyle değil, karnede bol zayıfla.

Burda en kötü sınavı veren ise Milli Eğitim oldu, GSM operatörleri oldu.
Valilik ve AFAD da çok düşük bir performans sergiledi, İBB de. Çünkü yine ortalıkta yoktu.

En kötü sınavı ise bazı, sözümona haber siteleri veya gazeteler verdi ve hükümete muhalif olan bir sürü insan müsveddesi.

Sosyal medyada paylaşılan yalan haberler, insanları paniğe sürükleyecek ne idüğü belirsiz ses kayıtları, tüm bu iğrençliklere şahit olduk ne yazık ki!

Ve maalesef bir başka gerçek ile de yüzleşmek zorunda kaldık ki, o da toplumumuzun hiçbir şekilde deprem bilincinin olmaması.

Bu şu bakımdan çok tehlikeli: Deprem belki bir anda gelir, geçer, evet, ağır hasarlara yol açabilir, can kaybı yaşanabilir.

Ancak, o ilk anda kurtulup da sonradan bilinçsizce davranan insanlar, can kaybının daha da artmasına yol açarlar.

Fakat buyrun, bunları teker, teker işleyelim.

Deprem, çok şükür, nispeten hafifti, az sürdü ve hiçbir can kaybı yaşanmadı.

Sonradan yaşananlar ise tam bir amatörcelik belgeseli oldu ne yazık ki.

Evet, insanlar korktular.
Bu gayet içgüdüsel bir refleks.

Ancak bu ilk şoku atlattıktan sonra, telefon hafızasında olan her kişiyi arayıp, hal hatır sormak, işte bu anlayışsızlık, hiçbir şekilde izah edilebilir değil.

Görüyorsunuz ki, her şey yolunda.

Elektrikler gitmemiş, gaz arzı devam ediyor, TV’ler naklen yayın yapıp, hiçbir kaybın olmadığını gösteriyor.

Rehberindeki bilmem kaç kişiyi aramak zorunda mısın?

Okul yönetimleri yüklenmiş, kamu kurumları yüklenmiş, asayiş güçleri yüklenmiş, işi deprem olan herkes yüklenmiş, üstüne de milyonlarca insan yüklenmiş.

Buna hiçbir telefon ağı dayanamaz. Çöker. Ve çöktü de. Hemde öyle böyle değil.

Türk Telekom bugüne dek, düzeltemedi şebekesini.

Eh, kalın kalın faturalar yazıp, bu gelirleri daha da şatafatlı reklamlara yatıracaklarına, GSM altyapısını iyileştirmeye harcasalar idi, kriz yönetimine harcasalar idi, bu blackout, bu kadar ağır olmayacaktı.

Saatlerce, bir şebekeyi onaramamak, Türk Telekom gibi bir kuruluş için ancak bir yüz karasıdır.
Herhangi bir açıklamada bulunmamak, yapılan açıklamada ise milyonlarca insanı yalancı çıkarmaya çalışmak, bunun da ötesinde bir terbiyesizliktir.

Tıpkı bu yaşananları telafi etmek için on GB internet hediye etmek ile olup bitenleri yok saymak gibi.

Kalkıp da “Hatalarımız var, eksiklerimizi görüyoruz, bunları gidermek için son sürat çalışıyoruz”, olmalı idi bu açıklama.

Ben şahsen Turkcell kullanıcısıyım ve ilk saatlerde, bende zorluklar çeksem de iki, üç saat sonra, nispeten düzeldiğini gördüm.

Vodafone hakkında duyduklarım da buna benzer di.

Ancak bu birkaç saatte toparlanma da hiç de öyle kabul görülebilir bir süre değil.
Bir şebekeyi güçlendirmek, o kadar da zor olmasa gerek.

Milli eğitim ve Valilik, bence çok yanlış bir karar aldılar.

Maalesef gördük ki, bir sürü öğretmen, çocuklardan fazla korkup, panik havası yaratmıştır.

Her ne kadar, kahir ekseriyetle öğretmenlerimiz, kendilerinden beklenen fedakarlığı sergileyip, sınıflarını, sakin bir şekilde tahliye etmeye çalışsa da panikleyip ne yapacağını şaşıranlar da hiç de az değildi.

Bu da yine, deprem eğitiminin eksikliğinden meydana geldiğini söylemek, sanırım hiç de yanlış olmaz.

Eh, kılavuz paniklerse, kafile ne yapmaz ki?

Söz buraya gelmişken, şunu da yazmak istiyorum ki, korkan çocukların hiçbir pedagojik ve psikolojik destek görmemesi, bilahare vahim bir eksiktir!

Sadece çocukları korktuğu için, evleri yerine, geceyi sokakta geçirenleri bizzat gördüm.

Elbette ki, milyonlarca talebeye tek tek destek verilemez, bunun ben de gayet farkındayım. Ama mesela bugün, okullara psikologlar gönderilemez miydi?

Veya ilave pedagoglar?

Bunları düşünüp hayata geçirmek çok mu zor?

Ülkemiz bir deprem kuşağında.

İstanbul fay hatları üzerinde.

Burada deprem bir gerçektir ve her an tekrarlanabilir.

Ancak 1999 depreminden sonra, sadece yapı yönetmenliklerinde yapılan düzeltmeler ile kentsel dönüşüm adı altında başlayıp, şu an fiyaskoya dönüşmüş bir proje ile ne ülkeyi, hele de İstanbul’u hiç ama hiç depreme hazır sanmamalısınız.

Gördük ki zaten de zerre kadar değil.

AFAD, stratejik olarak İstanbul’un uygun bir yerinde kurulmuş.

Aynı şeyi UMKE için söylemek mümkün değil.

Bakırköy 112 kampüsünde konuşlandırılan UMKE’nin tek mantıklı çöküş yolu E5.

Evet, dün aşırı yoğunluk nedeniyle saatlerce kilitlenen, büyük bir deprem de muhtemelen ağır zarar görecek olan E5.

Bir diğer çıkış yolu ise tam bir plansızlar abidesi.

Bakırköy Devlet Hastanesi’nin içinden geçip, doldurma sahil yolu!

Yani bir Sunnami esnasında ilk yok olacak, ağır bir depremde de ilk yok olacak güzergah.

Peki, o zaman, bu aslında çok güzel bir proje olan Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi, nereye, nasıl ulaşacak?

UMKE elemanları oraya nasıl ulaşacak?

Bu trajikomik değildir de nedir?


İBB Başkanı, yine sınıfta kaldı.

Çünkü yine ortalıklarda yoktu.

Hatta, Valiliğin tertip ettiği ve ilgili kurumların en üst düzeyde temsil edildiği ve sayın Başkan yardımcısı Fuat Oktay’ın katılımı ile yapılan Deprem Sempozyumuna, “başka programı olması” gerekçesi ile katılmadı.

Deprem olduktan sonra dahi katılmadı.

Bu durum hiçbir özür ve bahane götürmez.

Gelelim medyaya ve sosyal medyaya.

Öyle şeyler yazıldı, paylaşıldı ki, artık bunları sadece yalan habercilik ile tabir etmek olmaz.

Resmen ard niyetli, hatta şerefsizlik ile tabir etmek gerekir.

Ne etik kalmış ne haya.

Birileri çıkıp, 15 Temmuz Köprüsü’nün halatlarının koptuğunu yalan söylemiş.

Gerçek ortaya çıkınca da bu paylaşımın altına yapılan yorumlar ise resmen insanlık dışı.
Hiçbir hasarın olmaması, hiçbir can kaybının olmamasına sinirlenip küfür eden insanlık dışı elementler var.

Ve bu hale gelmiş bir toplumun da bence çok ciddi bazı sorunları var!

Bazı, sözümona haber siteleri ise tamamen yalan söyleyerek, binaların yıkıldığını, içinde insanların mahsur kaldığını yazdılar.

Halk tabiri ile “Ele dümdük, yüzümüze yüzüme yalan söylediler!”

Tamam, yalan söylemek bir suç unsuru olmasa da yalan habercilik, umumi yalan paylaşmak, halkı paniğe sevketmek, bence ceza altına alınmalıdır.

Hele akşam saatlerinde bir ses kaydı düştü ki tüm sosyal medyaya!

Kim olduğu, ne olduğu belirsiz bir insan müsveddesi: “Yenge biliyorsun ben arama kurtarma işleri ile meşgulüm, bu 5,7 çok daha büyük bir fayı doldurmuş, gece saatlerinde felaket bekleniyor, şakın evinize gitmeyin!” diye bir söz ishali çıkartmış.

İşin kötü tarafı, zaten tedirgin olan milletimizin de buna kulak asması oldu.

Hiç akıl, mantık kalmadı mı Ya Hu?

Böyle bir şey olacak ve devlet bunun önlemini almayacak, susacak ve belki de yüzbinlerce insanın ölmesine göz yumacak ha, öyle mi?

Bu ses kaydını yapan insan müsveddesini de yalan yanlış haberler ile paylaşım yapanları da lanetliyorum, esefle kınıyorum.

Hükümet ve devlet, her işi kendine bağlamaktan vazgeçmeli.

AKUT gibi, sadece arama, kurtarma derneklerini değil, sıhhi yardım derneklerinin de kurulmasını, gönüllüler ile hayata geçirilmesini teşvik etmeli.

Bu işler sadece AFAD, UMKE, AKUT ve Kızılay ile olmayacak.

Çok daha geniş yelpazede insanları NGO larda örgütlemek, toplumsal bilinci geliştirmek çok ama çok önemlidir.

Ağır felaketlerde İstanbul tüm Türkiye’ye yeter de Tüm Türkiye bir İstanbul’a yetmez, yetemez.

Kentsel dönüşüm, köşesel dönüşümden derhal kurtarılmalı.

Belediyelerden bunun yetkisi alınıp, gerekirse salt bu iş için kurulacak bir çalışma ofisine verilmeli.

Akıllı adımlarla, kimseyi mağdur etmeden, hızlı bir şekilde bu dönüşüm sağlanmalı.

Deprem yönetmenlikleri acilen gözden geçirilmeli.

Toplumsal paniği önlemek için çaba gösterilip, geniş çaplı bir deprem eğitimi verilmeli.

Evler içinde bile depreme hazırlıklı değiliz.

Duvarlara sabitlenmemiş mobilyalar, tek çıkış kapısını engelleyecek mobilyalar, acil çıkışları tıkalı binalar….

Daha neler, neler!

Deprem anında, en mühim mesele, soğukkanlı olmak, daha evvel öğrenilmiş davranış biçimlerini tatbik etmektir.

Depremlerde en çok öldürücü eksen crush sendromu dur.

Yani çoklu kırık ve ezilme.

Bunlardan bir nebze olsun kurtulmanın yollarını, yıllardır süregelen araştırmalar sonucu ortaya koyan bazı davranış biçimleri vardır.

Bunları kim, nerde öğretiyor, bunu araştıralım, eş, dost, akraba ile, konu, komşu ile, bunları öğrenelim.

Bu kez Allah’a şükür çok ucuz atlattık.
Ancak bu hep böyle olacak diye de bir garanti yok.


Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet elektronik sigara cinsel sohbet su böreği sipariş oyun haberleri tıkanıklık açma dijital pazarlama ajansı galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı