Aşk Listesi..
Bu beklentiler, fiziksel özelliklerden tutun da duygusal ve kişisel niteliklere kadar bir dizi hâlinde sıralanır bu kişiler tarafından. Yetmez sanki tek doğru kendi doğrularıymış gibi “illa” eklerler. Bu hâl ile aslında sâdece karşı tarafı değil kendilerini de büyük bir açmazın içine sokarlar. Mütemadiyen beklentide bulunmak, hayâlde birilerini çizip, sonra karşısına çıkan insan o hayâldekiymiş gibi davranmak ve kendi çizgilerini karşı tarafa dayatmak saygısızlık olduğu kadar karşı tarafın kişiliğine de büyük saldırıdır. Ve bir önceki cümle de ifâde ettiğim gibi, kişinin de bunalıma sürüklenmesine sebep olur. Zîrâ beklentiler, karşılanmadığı zaman kişinin hep yanlış tercihlerde bulunduğu yanlış algısının yanı sıra boyutu ciddî olan çekişmeleri de berâberinde getirir. Tabi ki kimi zaman ricalar, talepler, istekler olabilir ve ilişkilerde orta noktada buluşma çabası gözetilebilir ancak bu, birinin karşı tarafın özelliklerinde erimesi ve yok olması anlamına gelmemelidir. Böylesi aşırılıkta bulunan baskın karakterlerin ıskaladığı bir başka yön var ki o daha vahim: Birey, ne kadar kendisi olarak kalabilirse o kadar mutlu olur ve o derece mutlu edebilir. Oysa kişiliksizleştirilmiş ve sürekli karşı tarafa râm olmuş kişi bir yerden sonra patlamaya başlayar. Diyelim ki patlamadı ve tamamen her şeyinden vazgeçmiş bir şahsa dönüştü; o vakitte karşı tarafın kopyası ve âmiyâne tâbirle kölesi olur ki bu köle tutum da hiç kimseye haz vermeyecektir. O yüzden olabildiğince ilişkide olduğumuz insanı, kendimize dönüştürmeden, kişinin kendi olarak kalmasını sağlayacak saygı ve empati düzeyinde karşılamalıyız.
Oyunun ana eksenini olduğunu düşündüğüm bu konuyla ilgili kısa bir giriş yaptıktan sonra gelelim Tiyatro Şen Ay’ın oyunu Aşk Listesi’ne…
Tiyatro Şen Ay, daha 17’sinde Türkiye’nin en köklü tiyatrolarından olan Ali Poyrazoğlu Tiyatrosuyla profesyonel olarak sahneye adım atan Onur Şenay tarafından kurulmuş bir ekip. İlk olarak 2008 yılında kendi oyunlarını sahneleyen Tiyatro Şen Ay, neredeyse her sezon yeni bir oyunla seyircinin karşısına çıkıyor. Ekibin en belirgin özelliği, tamamı güldürüye dayalı olan oyunlarında gerçekten düşündüren ve psikolojik yönü de ağır basan oyunlar yapması. Basit siyâsî laf çakmalarla bezeli ya da hemen hemen tamamı ezberimizde olan ve birbirinin tekrarı niteliğindeki ilişkiler çekişmesine dayalı komedi tarzında oyunlar değil. Alt yapısı olan, şaşırtan, düşünmeye sevk eden, öngörülemez nitelikte çalışmaları seçiyorlar. Bunu yaparken çok popüler kişilerle, mankenlerle veya şarkıcılarla hareket etmeleri kimi zaman eleştiri aldı ama bence yersiz bir eleştiri çünkü bir insanın popüler olması veya tiyatro dünyasından olmaması, sahnede oyuncu olarak yer almayacağı anlamına gelmez. Dâhil olduğu iş içindeki anlamlılığına ve performansına bakarak objektif yorum yapılırsa daha âdil davranılmış olur.
Sipariş Usûlü Aşklar…
Oyunun Kanadalı yazarı Norm Foster; dönemimiz insanının duygusal problemlerini çok net betimlemiş. Modern insanın en büyük çıkmazlarından biri de duygu yönünün eksik kalması, doyurulamaması… Aslında değişen dünya düzeni bâki. Fakat tarihsel dönemlere sosyolojik ve psikolojik açıdan baktığımızda, bâzı dönemlerin çok sert ve acımasız geçtiğini görmekteyiz. Sanâyi dönemi, teknoloji devri bu dönemlerden bir kaçıdır meselâ… Şu anda da teknoloji döneminin tortularıyla beraber artık bilişim devriminin çok seri bir şekilde gerçekleştiği en acımasız dönemlerden birindeyiz. Acımasızlıkta, sistemin ve âni değişimlerin etkisi olduğu kadar insanoğlunun büyük zaafları da etken. Tüketimin hızlı bir şekilde artmasından ötürü maddî yöne ağırlık vermemizin yanı sıra sürekli kendimizi ön plâna çıkarma kaygısı, içimizdeki sancıların daha da artmasına müsebbip olmaktadır. Salt kendimizi düşünme çirkinliği bir yerden sonra karşı tarafı yok saymaya kadar götürmektedir. Oysa insanoğlu fıtrat itibâriyle paylaşmaya, beraber var olmaya, bir başkasıyla yaşadıkları özelinde anlam bulmaya programlanmıştır. Bunları bulamadığı zaman doyumsuz olması ve en kötüsü de buhrandan buhrana girmesi kaçınılmazdır. Ne yazık ki cep telefonlarımızı, tabletlerimizi, kolayca ulaştığımız alternatifli kıyafetlerimizi, ayakkabımızı, saatimizi, saçımızı, makyajımızı kolayca değiştirdiğimiz gibi ilişkide olduğumuz insanları da aynı kolaylıkla değiştirebileceğimizi sanıyoruz. O kadar zannediyoruz ki istediğimiz özelliklerde bir şeyi aldığımız gibi ilişkilerimizde de aynı esnekliğe ve saçma bir özgürlüğe sahip olduğumuzu düşünüyoruz. Evet, dediğim gibi tam anlamıyla bir zandan ibarettir oysa bu. Çünkü ilişkilerde tolere etme, anlayış gösterme, kırmızıçizgileri kabûl etme, saygı duyma, sabretme, beraber yürüme, dayanışma, dinleme, özdeşim kurma gibi daha mânevî nitelikler geçerlidir. Tüketim toplumuna dönüşme durumunda ise maalesef bu duyguları kaybeder duruma geldik. Ve ne yazık ki hayat köşeyi döndüğümüz zaman kaybettiğimiz dostu, sevgiliyi ya da eşi karşımıza çıkaracak kadar cömert değil.
Hâl-i Pür Melâlimizi Suratımıza Suratımıza Vuran Bir Oyun…
İşte Tiyatro Şen Ay’ın Aşk Listesi oyunu tam da bu dönemin duygusal ilişkilerini ve çiftlerini anlatan bir oyun.
İki iyi dost… Ümit ile Onur veya Onur ile Ümit (Saçma gibi gelen bu cümlenin nedenini oyun içinde bulacaksınız.) İçlerinden birinin doğum günü kutlamasından sonra eve gelirler. Biri diğerine bir çöpçatanlık firmasından sevgili sipariş edebileceği form hediye eder. Ücretini ödemiştir. Geriye sadece hangi niteliklerde sevgili aradığını yazmak kalmıştır. Bunu da doğum günü olan kişi yapacaktır. Arkadaşı bu hediyeyi verdikten sonra evine gider. Ardından doğum günü olan kişinin evine nereden geldiği, kim olduğu belli olmayan ve fakat doğum günü olan adamın tüm özelliklerini hattâ hayatının tüm evrelerini bilen bir kadın kapıyı çalar. Arkadaşının, oluşturdukları listeyi çabucak firmaya ilettiğini ve o kadının da oradan geldiğini düşünür oysa durum öyle değildir. Çünkü ertesi gün kendisini ziyârete gelen arkadaşı listeyi henüz vermediğini söyler. Peki, bu kadın kimdir? Sorunun cevâbı oyunda…
Oyunda Onur Şenay, Pamela Spence ve Ümit İlban rol alıyor. Böylesi zor bir metni, bitmek bilmeyen bir enerjiyle oynamak, oynarken çiğliğe düşmemek ve seyirciyi devamlı güldürmek ama güldürmeyle eşgüdüm içinde düşündürmek kolay değil. Ekipte tam bir uyum var. Oynarken eğlenmeyi biliyorlar. O kadar rahat oynuyorlar ki her hâlleri canlandırdıkları karakterlerin sâhibi olduklarına dair bir görüntü arz ediyor. Bunu üçünde de görebiliyoruz. Karakterlerinde ağır bir dramatik ruh hâli hâkim. Öyle ki art arda gelişen durumlara anında adapte olmaları ve bunu yaparken de karakterin özünden tâviz vermemeleri gerekiyor. Oynadıkları karakterlerin psikolojik çözümlemelerini çok iyi analiz etmiş olmaları çok dinamik olan oyundaki dikkati koparmanın önüne geçmiş.
Oyunun yönetmeni Özdemir Çiftçioğlu… Yazarın derdini sarih bir biçimde aktarmış. Sahnenin her alanı oyunun içine dâhil edilmiş. Oyunu tamamen bir evin veya ofisin içinde kurmuş (Bu anlamsız cümlenin yanıtı da oyunda).
Kişilerin dış dünyadaki özellikleri evin içindeki küçük nüanslarla da resmedilmiş. Herkesin adeta bir köşesi var ve her oyuncuyu o köşesinde anlamlandırmış. Bu, oyuncuyu bir köşeye hapsetmek şeklinde değil. Elbette geçişler var ama yazarın ortaya koyduğu tiplerden genel olarak toplumun beklentilerini gösterecek yerleri de sabitlemiş. Özellikle oyunda bir koltuk var ki oraya ara ara oturan kişilerin neden özellikle oraya oturtulduğu ancak oyun sonunda anlaşılabiliyor.
Aralara yerleştirdiği şarkıların oyun içndeki ve bir önceki sahne özelindeki yerini bulmaya çalıştım fakat anlayamadı. Keşke daha yerindelik arz eden parçalar seçilmiş olsaydı.
Oyunun çevirmeni Menekşe Uçaroğlu, metni olabildiğince yerelleştirmeye çalışmış. Kadının, erkek zihnindeki yeri, yine kadının kendine görev addettikleri, aldatmanın erkeğe göre mubah sayılması ancak kadının yapması durumunda affedilemez olarak algılanması gibi bizim dünyamızdan esintileri de eklemiş. Kişilere Türk isimleri verilmiş; bu tercih çevirmenin mi yönetmenin mi bilmiyorum ama çok da doğru olmuş.
Yönetmenle ilgili düşüncelerimi sunarken bahsettiğim oyun içindeki her bireyin kendi köşesi-nin resmedildiği dekor tasarımı Sırrı Topraktepe’ye; her oyun kişisinin iç dünyasıyla, işiyle ve yaşam tarzıyla ilintili olarak uyumlu şekilde olan kostümlerin tasarımı genç tasarımcı Oxana Cozlova’ya; oyunun sonundaki ufak bir farklılığın hâricinde sıradan olan ışık tasarımı ise Yüksel Aymaz’a ait.
*** Tiyatro Şen Ay, komedi ağırlıklı ve fakat düşünsel yanının da altının belirgin şekilde çizdikleri oyunlarıyla haftanın belirli günlerinde Kats Sahne’de perde diyor.
Oyunun ana eksenini olduğunu düşündüğüm bu konuyla ilgili kısa bir giriş yaptıktan sonra gelelim Tiyatro Şen Ay’ın oyunu Aşk Listesi’ne…
Tiyatro Şen Ay, daha 17’sinde Türkiye’nin en köklü tiyatrolarından olan Ali Poyrazoğlu Tiyatrosuyla profesyonel olarak sahneye adım atan Onur Şenay tarafından kurulmuş bir ekip. İlk olarak 2008 yılında kendi oyunlarını sahneleyen Tiyatro Şen Ay, neredeyse her sezon yeni bir oyunla seyircinin karşısına çıkıyor. Ekibin en belirgin özelliği, tamamı güldürüye dayalı olan oyunlarında gerçekten düşündüren ve psikolojik yönü de ağır basan oyunlar yapması. Basit siyâsî laf çakmalarla bezeli ya da hemen hemen tamamı ezberimizde olan ve birbirinin tekrarı niteliğindeki ilişkiler çekişmesine dayalı komedi tarzında oyunlar değil. Alt yapısı olan, şaşırtan, düşünmeye sevk eden, öngörülemez nitelikte çalışmaları seçiyorlar. Bunu yaparken çok popüler kişilerle, mankenlerle veya şarkıcılarla hareket etmeleri kimi zaman eleştiri aldı ama bence yersiz bir eleştiri çünkü bir insanın popüler olması veya tiyatro dünyasından olmaması, sahnede oyuncu olarak yer almayacağı anlamına gelmez. Dâhil olduğu iş içindeki anlamlılığına ve performansına bakarak objektif yorum yapılırsa daha âdil davranılmış olur.
Sipariş Usûlü Aşklar…
Oyunun Kanadalı yazarı Norm Foster; dönemimiz insanının duygusal problemlerini çok net betimlemiş. Modern insanın en büyük çıkmazlarından biri de duygu yönünün eksik kalması, doyurulamaması… Aslında değişen dünya düzeni bâki. Fakat tarihsel dönemlere sosyolojik ve psikolojik açıdan baktığımızda, bâzı dönemlerin çok sert ve acımasız geçtiğini görmekteyiz. Sanâyi dönemi, teknoloji devri bu dönemlerden bir kaçıdır meselâ… Şu anda da teknoloji döneminin tortularıyla beraber artık bilişim devriminin çok seri bir şekilde gerçekleştiği en acımasız dönemlerden birindeyiz. Acımasızlıkta, sistemin ve âni değişimlerin etkisi olduğu kadar insanoğlunun büyük zaafları da etken. Tüketimin hızlı bir şekilde artmasından ötürü maddî yöne ağırlık vermemizin yanı sıra sürekli kendimizi ön plâna çıkarma kaygısı, içimizdeki sancıların daha da artmasına müsebbip olmaktadır. Salt kendimizi düşünme çirkinliği bir yerden sonra karşı tarafı yok saymaya kadar götürmektedir. Oysa insanoğlu fıtrat itibâriyle paylaşmaya, beraber var olmaya, bir başkasıyla yaşadıkları özelinde anlam bulmaya programlanmıştır. Bunları bulamadığı zaman doyumsuz olması ve en kötüsü de buhrandan buhrana girmesi kaçınılmazdır. Ne yazık ki cep telefonlarımızı, tabletlerimizi, kolayca ulaştığımız alternatifli kıyafetlerimizi, ayakkabımızı, saatimizi, saçımızı, makyajımızı kolayca değiştirdiğimiz gibi ilişkide olduğumuz insanları da aynı kolaylıkla değiştirebileceğimizi sanıyoruz. O kadar zannediyoruz ki istediğimiz özelliklerde bir şeyi aldığımız gibi ilişkilerimizde de aynı esnekliğe ve saçma bir özgürlüğe sahip olduğumuzu düşünüyoruz. Evet, dediğim gibi tam anlamıyla bir zandan ibarettir oysa bu. Çünkü ilişkilerde tolere etme, anlayış gösterme, kırmızıçizgileri kabûl etme, saygı duyma, sabretme, beraber yürüme, dayanışma, dinleme, özdeşim kurma gibi daha mânevî nitelikler geçerlidir. Tüketim toplumuna dönüşme durumunda ise maalesef bu duyguları kaybeder duruma geldik. Ve ne yazık ki hayat köşeyi döndüğümüz zaman kaybettiğimiz dostu, sevgiliyi ya da eşi karşımıza çıkaracak kadar cömert değil.
Hâl-i Pür Melâlimizi Suratımıza Suratımıza Vuran Bir Oyun…
İşte Tiyatro Şen Ay’ın Aşk Listesi oyunu tam da bu dönemin duygusal ilişkilerini ve çiftlerini anlatan bir oyun.
İki iyi dost… Ümit ile Onur veya Onur ile Ümit (Saçma gibi gelen bu cümlenin nedenini oyun içinde bulacaksınız.) İçlerinden birinin doğum günü kutlamasından sonra eve gelirler. Biri diğerine bir çöpçatanlık firmasından sevgili sipariş edebileceği form hediye eder. Ücretini ödemiştir. Geriye sadece hangi niteliklerde sevgili aradığını yazmak kalmıştır. Bunu da doğum günü olan kişi yapacaktır. Arkadaşı bu hediyeyi verdikten sonra evine gider. Ardından doğum günü olan kişinin evine nereden geldiği, kim olduğu belli olmayan ve fakat doğum günü olan adamın tüm özelliklerini hattâ hayatının tüm evrelerini bilen bir kadın kapıyı çalar. Arkadaşının, oluşturdukları listeyi çabucak firmaya ilettiğini ve o kadının da oradan geldiğini düşünür oysa durum öyle değildir. Çünkü ertesi gün kendisini ziyârete gelen arkadaşı listeyi henüz vermediğini söyler. Peki, bu kadın kimdir? Sorunun cevâbı oyunda…
Oyunda Onur Şenay, Pamela Spence ve Ümit İlban rol alıyor. Böylesi zor bir metni, bitmek bilmeyen bir enerjiyle oynamak, oynarken çiğliğe düşmemek ve seyirciyi devamlı güldürmek ama güldürmeyle eşgüdüm içinde düşündürmek kolay değil. Ekipte tam bir uyum var. Oynarken eğlenmeyi biliyorlar. O kadar rahat oynuyorlar ki her hâlleri canlandırdıkları karakterlerin sâhibi olduklarına dair bir görüntü arz ediyor. Bunu üçünde de görebiliyoruz. Karakterlerinde ağır bir dramatik ruh hâli hâkim. Öyle ki art arda gelişen durumlara anında adapte olmaları ve bunu yaparken de karakterin özünden tâviz vermemeleri gerekiyor. Oynadıkları karakterlerin psikolojik çözümlemelerini çok iyi analiz etmiş olmaları çok dinamik olan oyundaki dikkati koparmanın önüne geçmiş.
Oyunun yönetmeni Özdemir Çiftçioğlu… Yazarın derdini sarih bir biçimde aktarmış. Sahnenin her alanı oyunun içine dâhil edilmiş. Oyunu tamamen bir evin veya ofisin içinde kurmuş (Bu anlamsız cümlenin yanıtı da oyunda).
Kişilerin dış dünyadaki özellikleri evin içindeki küçük nüanslarla da resmedilmiş. Herkesin adeta bir köşesi var ve her oyuncuyu o köşesinde anlamlandırmış. Bu, oyuncuyu bir köşeye hapsetmek şeklinde değil. Elbette geçişler var ama yazarın ortaya koyduğu tiplerden genel olarak toplumun beklentilerini gösterecek yerleri de sabitlemiş. Özellikle oyunda bir koltuk var ki oraya ara ara oturan kişilerin neden özellikle oraya oturtulduğu ancak oyun sonunda anlaşılabiliyor.
Aralara yerleştirdiği şarkıların oyun içndeki ve bir önceki sahne özelindeki yerini bulmaya çalıştım fakat anlayamadı. Keşke daha yerindelik arz eden parçalar seçilmiş olsaydı.
Oyunun çevirmeni Menekşe Uçaroğlu, metni olabildiğince yerelleştirmeye çalışmış. Kadının, erkek zihnindeki yeri, yine kadının kendine görev addettikleri, aldatmanın erkeğe göre mubah sayılması ancak kadının yapması durumunda affedilemez olarak algılanması gibi bizim dünyamızdan esintileri de eklemiş. Kişilere Türk isimleri verilmiş; bu tercih çevirmenin mi yönetmenin mi bilmiyorum ama çok da doğru olmuş.
Yönetmenle ilgili düşüncelerimi sunarken bahsettiğim oyun içindeki her bireyin kendi köşesi-nin resmedildiği dekor tasarımı Sırrı Topraktepe’ye; her oyun kişisinin iç dünyasıyla, işiyle ve yaşam tarzıyla ilintili olarak uyumlu şekilde olan kostümlerin tasarımı genç tasarımcı Oxana Cozlova’ya; oyunun sonundaki ufak bir farklılığın hâricinde sıradan olan ışık tasarımı ise Yüksel Aymaz’a ait.
*** Tiyatro Şen Ay, komedi ağırlıklı ve fakat düşünsel yanının da altının belirgin şekilde çizdikleri oyunlarıyla haftanın belirli günlerinde Kats Sahne’de perde diyor.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.