14 Asırdır Dinmeyen Acı...
Ne var ki, Muharrem Ayı'nın en derin manasını Kerbela faciası veriyor. Kerbela faciası, yüzyıllardan beri her Müslüman'ın gönlünde acı bir yara gibi duruyor.
Kerbela faciasının hiçbir zaman unutmamak ve unutturmamak gerekiyor.
Günlerce susuz bırakılan Peygamberimizin sevgili torunu, zalimce öldürülmüş ve başı gövdesinden ayrılmıştı...
Hz. Hüseyin'in yanı sıra 72 ashabı da şehit edilmişti o meş'um günde... ...
...Ve o günden beri İslam dünyası, Muharrem'in onunda acı gerçeğin yasını tutuyor... Ne var ki,
Kerbela'da yas daha anlamlı, daha gönülden...
Kerbela'da yükselen ''Ya Hüseyin... Ya Abbas...
Ya Ali'' feryatları gökyüzünde yankılanıyor...
Aslında Kerbela'da yas, her gün, her gece 14 asırdan beri sürüp gidiyor.
Burada, Yusufçuk kuşlarının cıvıltıları bile bambaşka...
Burada, hurma ağaçlarının dalları bükük...
Burada, güneş sanki o kanlı faciayı hatırlatıyor gibi doğuyor... Ve batıyor...
Kerbela'daki büyük facia, Muharrem ayının dokuzunu onuna bağlayan gece, sabaha karşı meydana gelmişti...
Hz. Hüseyin'e o saatlerde kıymışlar, mübarek başını gövdesinden ayırmışlardı... Ölürken çok ızdırap çekmişti Hz. Hüseyin...
Bütün yakınlarının şehid oluşlarını gözleri ile görmüştü...
Yezid'in askerleri, ne onun, ne de ashabını az ötede bulunan Fırat'a yaklaştırmışlardı...
Bir yudum sudan yoksun can verdiler...
İşte bu yüzden Hz. Hüseyin için yas tutuluyor...
İşte bu yüzden ''Yezid'' nefretle anılıyor...
Dünyanın her yerinde, özellikle Irak, İran ve Körfez ülkelerinde tutulan yas, Hz. Hüseyin'e karşı gösterilen gönülden sevginin ve merhametin eseri...
Bugün bile, Kerbela denince akla ''susuzluk'' gelir...
Çünkü Hz. Hüseyin, bir yudum suya hasret şehit edilmişti Kerbela'da...
Öteden beri bütün Müslümanlar için kutsal bir ay olan Muharrem, bu yüzden özellikle Şiiler için daha da manalı...
Müslümanlar, Muharrem ayında ''aşure'' yapıp birbirlerine
dağıtırlarken, ayın kutsallığını adeta ilan ederler.
Muharrem ayının birinci gününde başlayıp 40 gün kadar süren yas ise Kerbela'da tutanlara rastlamak mümkün...
Özellikle Muharrem'in 9., 10. ve 11. günlerinde oruç tutmak bir gelenek haline gelmiş...
Muharrem'in 10. gününde yapılan ''ihtifal'' yani gösteriler Hz. Hüseyin'in şehit edilmesini canlandırır.
BELLEKLERİMİZDEN SİLİNMİYOR
Hafızamız tazeleniyor ve yıllar öncesinin Kerbela'sına dönüyoruz:
İşte boş bir at... Üzerine siyah örtüler örtülmüş, eğeri vurulmuş, iki mürid tarafından, iki yandan tutuluyor...
Bu on Muharrem'de boş dönen Hazreti Hüseyin'in atının sembolü... Atın görünmesiyle, etrafta bir feryat, bir figan yükseliyor... Feryat ve figanlara, davul sesleri karışıyor...
Yas davullarını altı genç çalıyor...
Her üç adımda bir, davullara tokmaklar iniyor...
Davullarda tempo tutan gençlerin yanıbaşında, siyah entariler giymiş müridler var... Ellerindeki bakır saplı zincir destelerini, davulların her vuruşunda, omuzlarından aşırıp sırtlarına indiriyorlar...
Çoğunun sırtı kan revan içinde...
Gösteri başka bir grup tarafından tekrarlanmak üzere yarım saat kadar sürüyor...
Bu arada kadınlar ağlaşıyor, bazıları ise acı acı çığlıklar koparıyor...
''Ya Hüseyin''
''Ya Hasan''
''Ya Abbas''
''Ya Ali'' haykırışları birbirine karışıyor...
''İhtifal''i yöneten siyah sarıklı, siyah sakallı bir şeyh, her şeye hakim...
Müridler şeyhin bir işaretiyle gösteriyi tekrarlıyor, heyecan sürüp gidiyordu...
Tam kırk gün, kırk gece sürdüğü belirtilen matem ve gösteriler özellikle ilk 10 gün katı bir şekilde uygulanıyormuş...
Matem her şeye galip geliyor...
Bir Şii şeyhin dediği gibi, ''İnsanlık namına ödenecek, ödenmez bir kefaret var ortada.''
Kerbela'ya gittiğimiz her seferde özellikle Muharrem ayına rastlayan zamanda, yollardaki ağaçlardan tutun, köylerin kasabaların bütün evleri renk renk bayraklarla dolu...
Siyah ve yeşil renkler çoğunlukta...
Hepsinin de bir manası, bir anlamı olan siyah, yeşil, kırmızı, beyaz ve pembe bayraklar... Zenginlerin aynı renkteki bayrakları ipekten...
Sırma işlemeli. Bazılarının üzerinde altın sırma ile ''Ya Hüseyin...'', ''Ya Ali'' gibi kelimeler işlenmiş. Hazreti Hüseyin'e karşı matemi, yası ifade eden siyah renkli bayraklar, hemen hemen her evin damında... Hazreti Ali'nin bayrağının rengi ise yeşil, kırmızı... Hazreti Hüseyin'e karşı duyulan sevgi ve merhamet bayraklarda bile kendini gösteriyor...
Ona karşı duyulan sevgi ve saygı Hazreti Hüseyin'in hiçbir zaman Muaviye'ye biat etmemesinden ve bir yudum suya hasret şehit düşmesinden ileri...
Ayrıca Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V) torunu, Hüseyin'i çok sever ve üzerine titrermiş... Hazreti Muhammed (S.A.V) buyuruyor ki, ''Hüseyin benden ve ben Hüseyin'denim. Hüseyin'i seveni Allah Teala sevsin...''
Uzak yerlerden Kerbela'ya gelenler, Hazreti Hüseyin'in kabrini ziyaret ettikten sonra, caminin avlusunda istirahat ediyorlar. Yemeklerini yiyen ailelere bile rastlanıyor. Kerbela'da Hz. Hüseyin ve Hz. Abbas'ın türbeleri arasında mekik dokurcasına gidip gelen binlerce kişi, yasağa rağmen tasvirlere baka baka 14 asır eskisine gidiyorlardı sanki...
Tasvirler canlanıyor adeta. ''Hz. Abbas, gözüne saplanan bir Yezid okunu çıkarmak ve toparlanmak ister gibi görünüyor.
Hz. Ali'nin dudakları bu vefalı ümmet için dua ediyor gibi kıpırdıyor, Hz. Hüseyin bir yudum su ister gibi...''
... Ve tarihin sayfalarında yerini alan Kerbela faciasını insan burada daha iyi anlıyor, daha iyi değerlendiriyor...
Hele seneler öncesi takip ettiğimiz ihtifal gözümüzün önüne geliyor, ürperiyoruz...
Kerbela'da yükselen siyah bayraklar, bir daire şeklinde dönen müridleri hatırlıyoruz. Hz. Hüseyin'in mescidin önünde yani mezarının yanı başında kendilerini paramparça etmek isteyen, kanlar içinde kalan gencecik insanları hatırlıyoruz...
Ve bir sis bulvarından dökülen işte birkaç satır:
Boğazlardan topuklarına dek beyaza bürünmüş müridler, güneş doğmadan kılıçlarını vücutlarına, başlarına vurmuşlar, ''Ya Hüseyin, ya Hüseyin, ya Abbas, ya Abbas, ya Ali, ya Ali'' diye haykırıyorlardı...
Sızan kanlar entarilerini ala buluyordu...
Bazı müritlerin ellerinde geniş ağızlı kılıçlar vardı...
Zincir demetleriyle bir sağa bir sola, sırtlarına vuranlar çoğunluktaydı...
Müritlerden bazıları çocuk denecek yaştaydı... Onlar da gösterilere katılıyordu...
Hz. Hüseyin, Hz. Abbas, Hz. Ali için kanlarını ilahiler arasında akıtanlar, elerindeki yaslı bayraklarla Kerbela sokaklarında dağılıyorlardı...
Müritler güneş batana kadar çeşitli gösterilere 14 asır önce cereyan eden bir faciayı gözler önüne sermek çabasını güdüyorlardı.
Gerçekten de Kerbela'da, Yusufçuk kuşlarının cıvıltıları bile bambaşka...
Burada, hurma ağaçlarının dalları bükük...
kakin@ogunhaber.com
CRA- 04.Ocak.2009 Pazar - 19:31:00
Gazete baskısı için tıklayınız.
Kerbela faciasının hiçbir zaman unutmamak ve unutturmamak gerekiyor.
Günlerce susuz bırakılan Peygamberimizin sevgili torunu, zalimce öldürülmüş ve başı gövdesinden ayrılmıştı...
Hz. Hüseyin'in yanı sıra 72 ashabı da şehit edilmişti o meş'um günde... ...
...Ve o günden beri İslam dünyası, Muharrem'in onunda acı gerçeğin yasını tutuyor... Ne var ki,
Kerbela'da yas daha anlamlı, daha gönülden...
Kerbela'da yükselen ''Ya Hüseyin... Ya Abbas...
Ya Ali'' feryatları gökyüzünde yankılanıyor...
Aslında Kerbela'da yas, her gün, her gece 14 asırdan beri sürüp gidiyor.
Burada, Yusufçuk kuşlarının cıvıltıları bile bambaşka...
Burada, hurma ağaçlarının dalları bükük...
Burada, güneş sanki o kanlı faciayı hatırlatıyor gibi doğuyor... Ve batıyor...
Kerbela'daki büyük facia, Muharrem ayının dokuzunu onuna bağlayan gece, sabaha karşı meydana gelmişti...
Hz. Hüseyin'e o saatlerde kıymışlar, mübarek başını gövdesinden ayırmışlardı... Ölürken çok ızdırap çekmişti Hz. Hüseyin...
Bütün yakınlarının şehid oluşlarını gözleri ile görmüştü...
Yezid'in askerleri, ne onun, ne de ashabını az ötede bulunan Fırat'a yaklaştırmışlardı...
Bir yudum sudan yoksun can verdiler...
İşte bu yüzden Hz. Hüseyin için yas tutuluyor...
İşte bu yüzden ''Yezid'' nefretle anılıyor...
Dünyanın her yerinde, özellikle Irak, İran ve Körfez ülkelerinde tutulan yas, Hz. Hüseyin'e karşı gösterilen gönülden sevginin ve merhametin eseri...
Bugün bile, Kerbela denince akla ''susuzluk'' gelir...
Çünkü Hz. Hüseyin, bir yudum suya hasret şehit edilmişti Kerbela'da...
Öteden beri bütün Müslümanlar için kutsal bir ay olan Muharrem, bu yüzden özellikle Şiiler için daha da manalı...
Müslümanlar, Muharrem ayında ''aşure'' yapıp birbirlerine
dağıtırlarken, ayın kutsallığını adeta ilan ederler.
Muharrem ayının birinci gününde başlayıp 40 gün kadar süren yas ise Kerbela'da tutanlara rastlamak mümkün...
Özellikle Muharrem'in 9., 10. ve 11. günlerinde oruç tutmak bir gelenek haline gelmiş...
Muharrem'in 10. gününde yapılan ''ihtifal'' yani gösteriler Hz. Hüseyin'in şehit edilmesini canlandırır.
BELLEKLERİMİZDEN SİLİNMİYOR
Hafızamız tazeleniyor ve yıllar öncesinin Kerbela'sına dönüyoruz:
İşte boş bir at... Üzerine siyah örtüler örtülmüş, eğeri vurulmuş, iki mürid tarafından, iki yandan tutuluyor...
Bu on Muharrem'de boş dönen Hazreti Hüseyin'in atının sembolü... Atın görünmesiyle, etrafta bir feryat, bir figan yükseliyor... Feryat ve figanlara, davul sesleri karışıyor...
Yas davullarını altı genç çalıyor...
Her üç adımda bir, davullara tokmaklar iniyor...
Davullarda tempo tutan gençlerin yanıbaşında, siyah entariler giymiş müridler var... Ellerindeki bakır saplı zincir destelerini, davulların her vuruşunda, omuzlarından aşırıp sırtlarına indiriyorlar...
Çoğunun sırtı kan revan içinde...
Gösteri başka bir grup tarafından tekrarlanmak üzere yarım saat kadar sürüyor...
Bu arada kadınlar ağlaşıyor, bazıları ise acı acı çığlıklar koparıyor...
''Ya Hüseyin''
''Ya Hasan''
''Ya Abbas''
''Ya Ali'' haykırışları birbirine karışıyor...
''İhtifal''i yöneten siyah sarıklı, siyah sakallı bir şeyh, her şeye hakim...
Müridler şeyhin bir işaretiyle gösteriyi tekrarlıyor, heyecan sürüp gidiyordu...
Tam kırk gün, kırk gece sürdüğü belirtilen matem ve gösteriler özellikle ilk 10 gün katı bir şekilde uygulanıyormuş...
Matem her şeye galip geliyor...
Bir Şii şeyhin dediği gibi, ''İnsanlık namına ödenecek, ödenmez bir kefaret var ortada.''
Kerbela'ya gittiğimiz her seferde özellikle Muharrem ayına rastlayan zamanda, yollardaki ağaçlardan tutun, köylerin kasabaların bütün evleri renk renk bayraklarla dolu...
Siyah ve yeşil renkler çoğunlukta...
Hepsinin de bir manası, bir anlamı olan siyah, yeşil, kırmızı, beyaz ve pembe bayraklar... Zenginlerin aynı renkteki bayrakları ipekten...
Sırma işlemeli. Bazılarının üzerinde altın sırma ile ''Ya Hüseyin...'', ''Ya Ali'' gibi kelimeler işlenmiş. Hazreti Hüseyin'e karşı matemi, yası ifade eden siyah renkli bayraklar, hemen hemen her evin damında... Hazreti Ali'nin bayrağının rengi ise yeşil, kırmızı... Hazreti Hüseyin'e karşı duyulan sevgi ve merhamet bayraklarda bile kendini gösteriyor...
Ona karşı duyulan sevgi ve saygı Hazreti Hüseyin'in hiçbir zaman Muaviye'ye biat etmemesinden ve bir yudum suya hasret şehit düşmesinden ileri...
Ayrıca Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V) torunu, Hüseyin'i çok sever ve üzerine titrermiş... Hazreti Muhammed (S.A.V) buyuruyor ki, ''Hüseyin benden ve ben Hüseyin'denim. Hüseyin'i seveni Allah Teala sevsin...''
Uzak yerlerden Kerbela'ya gelenler, Hazreti Hüseyin'in kabrini ziyaret ettikten sonra, caminin avlusunda istirahat ediyorlar. Yemeklerini yiyen ailelere bile rastlanıyor. Kerbela'da Hz. Hüseyin ve Hz. Abbas'ın türbeleri arasında mekik dokurcasına gidip gelen binlerce kişi, yasağa rağmen tasvirlere baka baka 14 asır eskisine gidiyorlardı sanki...
Tasvirler canlanıyor adeta. ''Hz. Abbas, gözüne saplanan bir Yezid okunu çıkarmak ve toparlanmak ister gibi görünüyor.
Hz. Ali'nin dudakları bu vefalı ümmet için dua ediyor gibi kıpırdıyor, Hz. Hüseyin bir yudum su ister gibi...''
... Ve tarihin sayfalarında yerini alan Kerbela faciasını insan burada daha iyi anlıyor, daha iyi değerlendiriyor...
Hele seneler öncesi takip ettiğimiz ihtifal gözümüzün önüne geliyor, ürperiyoruz...
Kerbela'da yükselen siyah bayraklar, bir daire şeklinde dönen müridleri hatırlıyoruz. Hz. Hüseyin'in mescidin önünde yani mezarının yanı başında kendilerini paramparça etmek isteyen, kanlar içinde kalan gencecik insanları hatırlıyoruz...
Ve bir sis bulvarından dökülen işte birkaç satır:
Boğazlardan topuklarına dek beyaza bürünmüş müridler, güneş doğmadan kılıçlarını vücutlarına, başlarına vurmuşlar, ''Ya Hüseyin, ya Hüseyin, ya Abbas, ya Abbas, ya Ali, ya Ali'' diye haykırıyorlardı...
Sızan kanlar entarilerini ala buluyordu...
Bazı müritlerin ellerinde geniş ağızlı kılıçlar vardı...
Zincir demetleriyle bir sağa bir sola, sırtlarına vuranlar çoğunluktaydı...
Müritlerden bazıları çocuk denecek yaştaydı... Onlar da gösterilere katılıyordu...
Hz. Hüseyin, Hz. Abbas, Hz. Ali için kanlarını ilahiler arasında akıtanlar, elerindeki yaslı bayraklarla Kerbela sokaklarında dağılıyorlardı...
Müritler güneş batana kadar çeşitli gösterilere 14 asır önce cereyan eden bir faciayı gözler önüne sermek çabasını güdüyorlardı.
Gerçekten de Kerbela'da, Yusufçuk kuşlarının cıvıltıları bile bambaşka...
Burada, hurma ağaçlarının dalları bükük...
kakin@ogunhaber.com
CRA- 04.Ocak.2009 Pazar - 19:31:00
Gazete baskısı için tıklayınız.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.