İsmail Çetin Korkmaz

İsmail Çetin Korkmaz

Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Yahudiler

Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Yahudilerin tarihi, Osmanlı topraklarında var olan Yahudilerinin tarihidir. Tarihle yakından ilgilenmeyen kişilerde genellikle iki yanlış yargıya rastlanır.
1.Yahudiler Türkiye'ye 1492'de İspana'dan göç etmiştir,
2.Türkler leYahudilerin ilk teması 1453'te, İstanbul un Fethinden sonra olmuştur.

Bizans'ta ki Yahudilerin de tarihinin anlaşıldığı üzere; MÖ 4.yy'dan beri Yahudiler Anadolu'da mevcut olduğundan, Osmanlıların beylik döneminden İmparatorluğun çöküşüne kadar geçen zamanda ve hatta İmparatorluğun ardıl devleti olan Türkiye Cumhuriyetinde dahi Yahudiler Anadolu'daki mevcudiyetlerini sürdürmüşlerdir.

Omsalı İmparatorluğu'nun yaşam döngüsünün çeşitli evreleriyle, Yahudilerin sosyal ve ekonomik hayatı arasında paralellik gözlemlenir. Örneğin, Osmanlı'nın yükselme dönemi olan 15. ve özellikle 16.yy'lar, Osmanlı Yahudileri nin altın çağı olmuştur. Osmanlı topraklarına ilk matbaayı getiren Yahudiler, ayrıca Osmanlı hükûmetinde önemli mevkilere gelmiştir. 17.yy'a denk gelen Osmanlı'nın duraklama döneminde ise Osmanlı Yahudileri kültürel ve ekonomik olarak çöküşe girmişlerdir. 18.yy'da gerçekleşen gerileme döneminde ise Yahudiler, Sebatay Sevi olayının yarattığı şokla "pasif korunma psikozu" içine girdiler Dağılma dönemi olan 19.yy'da Yahudilerin kültürel seviyesi o kadar çökmüştü ki, yabancı dil öğrenmek dahi dinden çıkmak olarak görülüyordu. Fakat Osmanlı'nın hangi devresinde olursa olsun, Müslüman Osmanlı imparatorluğu nun, Hıristiyan Avrupa hâkimiyetindeki Yahudilere kıyasla güven ve huzur içinde yaşamlarını sürdürmüş  buna karşılık olarak Yahudiler her daim Türk topraklarının millî çıkarlarını savunmuşlardır.

Fatih Sultan Mehmet dönemi (1451-1481)
İstanbul fethedildiğinde Haliç'in iki yakasında da Yahudiler ikamet ediyordu. Fatih Sultan Mehmet, Yahudilere güven duyduğundan şehirdeki Yahudi nüfusunu artırmak için Anadolu'daki Yahudi cemaatlerine mektup gönderip onları İstanbul'a davet etti  Mora'nın fethinden sonra yarımadadaki Yahudiler de İstanbul'daki dindaşlarına katıldı. Ayrıca, Evliya Çelebi'nin aktardığına göre Edirne'den İstanbul'a yerleşen Yahudiler el Mahallet ul-Yahudiyin el-Edirneviyin isimli semtte yaşamaktaydı.

Fatih, İstanbul kuşatması sırasında bir fermanla, Yahudiler işbirliğinde bulunursa din ve vicdan özgürlüğü tanıyacağını, eski sinagogların onarılacağını, yeni ibadethanelerin kurulması yasak olduğu için evlerin ibadethaneye çevrilmesine izin vereceğini bildirdi. Kanuni Sultan Süleyman'ın (1534), II. Selim ve II. Murad'ın buyrukları, üç şeyhülislamın fetvaları, III. Mehmed'in fermanı ve bu fermanın 1694, 1744 ve 1755'teki teyitleri, Fatih'in Yahudilere verdiği sözü yinelemekte ve yenilemektedir.

Fermanda bahsedilen Yahudi işbirlikçiler, büyük ihtimalle Haliç'in kuzeyinde yani Galata'da ikamet eden Yahudilerdi; zira Haliç'in güneyinde yani Bizans surları içinde bulunan Yahudilerin, fiilen yardım etme güçleri yoktu. Haliç'in kuzeyi Cenevizlilere bırakılmış özerk bir şehir olduğundan, buradaki Yahudilerin Bizans ile bir bağları yoktu, dolayısı ile buradaki Yahudilerin Fatih'e yardım etmesi için bir engel bulunmamaktaydı.
Millet sisteminde Yahudiler diğer azınlıklarla aynı kapsamda düşünülmüşlerse de, özellikle 15 ve 16.yy'larda teorik statü ile uygulama farklı idi. Osmanlılar Yahudileri, Hristiyanlara nazaran kendilerine daha yakın görmekteydi; bunun sebebi hem iki din arasındaki benzerlik hem de Hristiyan Avrupa'nın Osmanlılara karşı verdiği mücadeleydi. II. Mehmed bir süre sonra Yahudileri "bir takım vergilerden" muaf tutmuştur.

II. Bayezid dönemi (1481-1512) Elhamra Kararnamesi ve Osmanlı İmparatorluğu
Zengin İspanya Yahudilerinden Don İsak Abravanel ve Saray Haznedarı Don Abraham Senor, 30.000 altın Duka karşılığında İspanya'dan kovulmayı durdurmaya çalıştılarsa da bunu engelleyemediler. Bu dönemde göçmenlere kucak açan Osmanlı Sultanı II. Bayezid, eyalet yöneticilerine bir emir yayınladı:

Piri Reis'in amcası Kemal Reis'in kumandasındaki Osmanlı kadırgalarıyla gelen göçmenler başta İstanbul, Edirne ve Selanik olmak üzere, İzmir, Manisa, Bursa, Gelibolu, Amasya, Patros, Korfu, Larissa ve Manastır'a yerleştiler veya yerleştirildiler.Yükselme devrine giren Osmanlıların ihtiyacı olan kalifiye eleman gereksinimini bu Yahudiler karşıladı. Konuyla ilgili II. Bayezid'in ünlü sözlerinden biri de şudur:

44 sinagoglu İstanbul'da Yahudi nüfusu 30.000'i aşınca, şehir Avrupa'nın Yahudi merkezi hâline geldi. Zamanın hahambaşısı Kapsali, zengin Yahudilerin Pidyon Şevuyim ödeyerek göçmenlere yardım edilmesini emretti.
İspanya'da devlet görevinde bulunanlar, başta dış ilişkiler ve maliye olmak üzere çeşitli konularda Saray'da vazife edindiler. 16.yy'da en parlak dönemini yaşayan ve en geniş sınırlara ulaşmış Osmanlı İmparatorluğu'nda bu danışmanların da etkisi görüldü.

1493'te Osmanlı'ya ilk matbaayı getiren Yahudiler ayrıca barut imali ve top dökümü konularında uzmanlaşmış olduklarından Osmanlı ordularını bu silahlarla donattılar.

Portekiz'den göç
Portekiz Kralı Manuel, 1497 ilkbaharına denk gelen Pesah arifesinde 4 ila 14 yaşları arasındaki tüm çocukların vaftiz edileceklerini ilan etti. Ülkeyi terk etmek için son gün yaklaştıkça Yahudiler üzerindeki baskı arttı ve zorunlu Hristiyanlığa geçme büyüklere de uygulanmaya başlandı. Fakat, din değiştirenler, marranolar gibi Yahudiliklerini gizli tuttular.

1497-1498'de Portekiz'den göç edenlerin çoğu, İspanyol asıllı dindaşları gibi huzuru Osmanlı topraklarına sığınmakta buldular.

Yavuz Sultan Selim dönemi (1512-1520)
Osmanlı İmparatorluğu, Yavuz Sultan Selim döneminde Mısır'ı fethettiğinde, Memluklular'ın yönetimi altında bunalan Yahudiler refaha kavuştu. Safed ve Kudüs de Osmanlı hâkimiyetine girdi ve özellikle Safed, Cordobaı'nın yerini alarak Kabala'nın merkezi oldu.

Selim, Yahudilere duyduğu güven sonucunda Saray'ın hekimbaşısı olarak Jozef Hamon'u atadı ve para basımı, sarraflık ve bazı mali unsurları Yahudilere bıraktı. İber Yarımadasıı'ndan kovulanların İmparatorluğa göç etmesiyle İstanbul Yahudi nüfusu epey arttı ve Saray nezdinde bir temsilcilik durumunda olan Kâhyalık müessesesi kuruldu. İlk kâhya olarak Haham Saltiel atandı. Saltiel'in rüşvet aldığı iddiasıyla 1518'de Saltiel ve oğullarının tüm yetkileri geri alındıysa da 1520'de Saltiel görevine iade edildi.

Kanuni Sultan Süleyman dönemi (1520-1566)
Osmanlı İmparatorluğu'nun en parlak devri olan Kanuni Sultan Süleyman'ın hükümdarlık dönemi aynı zamanda Osmanlı Yahudilerinin altın çağı olmuştur.

1523'te Sultan Süleyman, Birinci Vezir olarak İbrahim Ağa'yı[ atadı. Hiyerarşik geleneğe göre Ahmed Paşa'nın sadrazam olması bekleniyordu fakat Padişah onu Mısır'a vali olarak atadı. Ahmed Paşa kendini Mısır'ın hükümdarı ilan etti. Mısır Sarrafbaşısı Abraham Kastro'dan kendi adına para basmasını istediyse de Kastro bu isteği geri çevirdi ve durumu derhal Saray'a bildirdi. Buna kızan Ahmed Paşa öç almak için önce Memluklulara Yahudi mahallesinin yağmalanmasını buyurdu ve ardından Yahudi cemaatinin ileri gelen on iki ferdini fidye karşılığında rehin aldı. Ahmed Paşa'nın veziri Muhammed Bey, Vali'yi bıçakladı, rehin Yahudileri serbest bıraktı ve cemaati korumasına aldı. Bu olay uzun yıllar boyunca Mısır Yahudileri tarafından 24 Adar'daPurim del Cairo (Kahire Puriımi) olarak kutlandı.

Padişah, Eylül 1526'da Macaristan'ın başkenti Budin'i aldı Hristiyan nüfus çoktan kaçmış ve şehirde sadece Yahudiler kalmıştı.Jozef ben Salomon Eskenazi isimli birinin başını çektiği bir Yahudi heyeti, Sultan Süleyman'ı şehrin dışında karşılayıp şehrin anahtarlarını kayıtsız ve şartsız hükümdara sundu. Padişah, Almanoğlu denilen Salomon Eskenazi'yi ve sülalesini Ferman de los Alamanes diye anılan bir fermanla her türlü vergiden muaf tuttu. Bu Macar Yahudileri fetihten sonra Osmanlı topraklarına yerleşip Alamanes sinagogları kurdular.

Kanuni'nin Hekimbaşısı, Yavuz Sultan Selim ve II Bayezid'in Hekimbaşısı olan Jozef Hamon'un oğlu Moses Hamodu. Yahudilerin Hristiyan zulmünden kaçıp Osmanlı topraklarına yerleşmesi Kanuni döneminde de devam etmiştir. Örneğin, 1537'de Apulia Papalık kontrolüne girince buradaki birçok Yahudi Osmanlı İmparatorluğu'na göç etmiştir. Aynı şekilde Bohemya Yahudilerinin çoğu da çareyi Şubat 1542'de Osmanlı topraklarına kaçmakta bulmuştur.

Papa IV. Paul, Anco 'da "kâfir olmakla suçladığı" konversolardan 24 erkek ve 1 kadının diri diri yakılmasını ve 27 kişinin ömür boyu hapse atılmasını emredince, Padişah, bu Yahudilerin serbest bırakılması için Papa'ya sert üslûplu bir mektup gönderdi:

Papa, istemeyerek de olsa tutukluları serbest bırakıp şehri terk etmelerine izin verdiyse de diğerlerini yakmaktan geri kalmadı. Bunun üzerine Papalığı cezalandıran Osmanlı Yahudileri ambargo uygulayıp deniz ticaretini Pesaro limanına kaydırdı.

Balat, Fatih
Balat İstanbul'un Fatih ilçesinde Haliç kıyısında Ayvansaray ile Fener arasında bir semttir. Balat adı, muhtemelen "Palation" (saray) kelimesinin bozulmuş şeklidir ve surlardaki Blaherna Sarayı'na yakınlığından ötürü semt bu adla tanınmıştır.

İstanbul tarihinde Balat'ın özel önemi, İspanya'dan gelen Yahudilerin buraya yerleştirilmesi ve yakın zamanlara kadar buranın başlıca Yahudi mahallesi olarak varlığını sürdürmesidir. Ayrıca Yahudilerin Balat çevresine yerleşmeleri Gürcistan Yahudilerini de bu bölgeye çekmiştir. İspanya'da Engizisyon'dan kaçan Sefardim kolundan Yahudiler II. Bayezid'in davetiyle İstanbul'a gelmişlerdi. 15. yüzyıldan itibaren İstanbul'un Musevi toplumu Balat'ta ve Haliç'in karşısında Hasköy'de oturmuştur.Yahudi evlerinden günümüze kalan örnekler mahallenin içlerine doğru çoğalır. Bunlar genellikle üç katlı, dar ön yüzlü, ikinci ve üçüncü katlarında cumba gibi çıkmaları olan binalardır.

Eski Balat kapısından içeri girildiğinde sağ tarafta Yanbol Sinagogu, az ilerisinde de Makedonya'nın Ohri kasabasından gelen Yahudilerin yaptırdığı Ahrida Sinagogu bulunur. Balat'ın en eski sinagogunun burada olduğu sanılmaktadır ancak bugünkü yapı 19. yüzyıl ortalarından kalmadır.

Balat Yahudileri 1950'lerden itibaren İsrail'e göçmüşlerdir. Kalanlar da şehrin başka semtlerine taşındıklarından Balat'ta çok az sayıda Yahudi kalmıştır. Semtte ayrıca Ayios Strati Ortodoks Kilisesi bulunur. Semtteki başlıca cami Mimar Sinan'ın eseri olan Ferruh Kethüda Camii'dir. Caminin az ilerisinde ise aslen bir Rum Ortodoks kilisesi olan ama 1629'da Ermeni-Gregoryen toplumuna verilen Surp Hreşdegabet Kilisesi bulunur. Ayrıca İstanbul Büyükşehir Belediyesi Spor Kulübü'nün altyapısı burada bulunmaktadır.

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet elektronik sigara cinsel sohbet su böreği sipariş oyun haberleri tıkanıklık açma dijital pazarlama ajansı galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı