Gadir-i Hum
Günümüz Suudi Arabistanının Mekke Vilâyeti ile Medine Vilâyeti'ni birbirinden ayıran Rabiğ Vadisi üzerinde Rabiğ şehri yakınlarında yer alan bir mıntıkanın adıdır. Gadir-i Hum, Medine'den Mekke'ye giden yolun yaklaşık 5. km'sinde sol tarafa düşen, adı geçen vadide bir nehir sebebiyle oluşmuş bir gölcük ya da bataklıktı.
Gadir-i Hum Bayramı
Şiilerin inancına göre İslam Peygamberi, Ali bin Ebi Talib'i kendisinden sonra gelecek halef tayin etmiştir. Bunun kaynağı olarak Gadir-i Hum'u öne sürerler. Bunu anmak için her Hicri sene Zilhicce ayının 18inde Gadir-i Hum Bayramı kutlanır. Bu gün, Gadir-i Hum Hadisinin yıldönümüdür. Ali bin Ebi Talib'in birinci sırada halife oluşuna delil olarak getirilen hadisin bir kısmı.
Sünnilerin halifelikle ilgili görüşleri
Ehl-i Sünnet itikadının mensupları Şiilerin Ali bin Ebi Talib'in bütün Ümmet-i Muhammed'e üstün olduğu ve ilk halife olması gerektiği iddiasını reddeder. Şiilerle Sünnilerin ayrılığının temeli bu ihtilaftır. Ehl-i Sünnetin görüşünü destekleyen senetli bir rivayet İbn-i Asakir'in hacimli kitabıTarih-i Dimeşk'te geçer. Buna göre, Ali bin Ebi Talib'e "Bize kimseyi halife tayin etmeyecek misin?" denildiğinde şöyle cevap verdi:
Allah'ın Elçisi yerine birini halife bırakmadı ki ben de halife bırakayım. Allah insanların hayrını arzu ediyorsa Peygamberden sonra onları içlerinde en hayırlı olanın etrafında topla dığı gibi yakında bunları da en hayırlılarının etrafında toplayacaktır.
Ali bin Ebi Talib'in ne kendisi ne de bir başka sahabenin ilk üç halife döneminde onun halifeliği için hiçbir ayaklanma ya da itiraz yapmamış olması Ehl-i Sünnet'in Şiilerin halifelikle ilgili iddasını reddetme gerekçelerindendir. O, ne ilk üç halife döneminde ne de daha sonra onların hilafetlerine itiraz mahiyetinde hiçbir davranışta bulunmadı. Bununla birlikte o, hilafeti zamanında kendi taraftarlarından oluşan büyük bir topluluğun huzurunda şunları söyledi: Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer, ümmetin en faziletlisidir. Bana ulaştığına göre bázı kimseler, beni o ikisinden üstün kabul etmektedir. O ikisi üzerine beni üstün kabul edeni bulursam o iftiracıdır, iftiracıya gereken ona gerekir.
İslam Peygamberi'nin vefatını müteakip gelen yıllarda Şiilerin çok hürmet ettiğiİmam Cafer-i Sadık(H. 83-148), Sünnilerin çok hürmet ettiğiİmam Ebu Hanife(H. 80-150) veMalik bin Enes(H. 93-179),Medine'deMescid-i Nebevi'de birlikte uyum içinde İslamiyeti öğrenip öğrettiler.Kasım bin Muhammed bin Ebu Bekir,Muhammed Bákır,Zeyd bin Alive birçok fakih ve alim de onlarla birlikteydi ve aralarında Ali bin Ebi Talib'in halife tayin edildiğine delil teşkil edecek fikir çatışması yaşanmadı.
En önemlisi Gadir Bayramı'dır; zilhicce (hacca gitmenin içinde yapıldığı Arabi 12. ay) ayının 18. gününe denk düşer. Peygamber Muhammed'in Gadir Humm Vadisi'nde, Veda Haccı sırasında Hz. Ali'yi halife ve vasi tayin ettiği, Ehlibeyt'i yücelttiği gün kabul edilir. Kutlamadan sekiz gün sonra, ikisi arasında `Aşiyet-i Cuma' (Cuma akşamı) denilen bir münasebet daha kutlanır ki, 36 yılda bir Gadir Bayramı'yla aynı güne rastlar. Bayram'da çarşı pazarda, evde hayat durur; kadın-erkek hiçbir iş yapmazlar. Dikiş dikilmez, ev süpürülmez. Küsler barışır, akşamleyin Hızır İlyas Makamı'na akın edilir.
Hızır İlyas inancı ise burada, Anadolu'nun hiçbir yerinde görülemeyecek ölçüde köklü ve yaygın. Her Nusayri yerleşim merkezindeki asıl ziyaretgâh, mutlaka Hızır Makamı'dır. Ölümsüzlüklerine ve aramızda yaşadıklarına inanılan iki nebinin (Hızır ve İlyas) buluşması hikâye edilip ikisinin sentezi, `Hıdırellez' merasimlerine dönüştürülmüş. 6 Mayıs-18 Aralık arasındaki 186 günlük döneme aynı isim takılmış. Küçüklüğünden beri Samandağ Hızır makamının hizmetini gören 1927 doğumlu Şeyh Sait Dönmez açıklıyor: `Burası makam değil, teşrife'dir. Hızır ölmemiş ki, kabrinde yatmış olsun. O, her gün bir yerde gezer; daha çok deniz kenarlarında bulunur. Kuran'daki Mecmau'l-Bahreyn ibaresinin sözlük anlamı iki denizin buluştuğu yer demektir. Gerçekte, derya gibi iki nebinin, Hz. Musa ile Hz. Hızır'ın buluşması kastedilir.'
Antakya, Harbiye'deki Hızır Makamı da aynı inancın devamı. Ermiş/evliya türbeleri ise ikinci derecede önemli ziyaret yerleri sayılır. Samandağ Aknehir Tepesi'ndeki Şeyh Muhammed el Arabi Türbegâhı bunlardan biri. Bu zatın, manastırda yaşayan 40 kadar keşişi, keskin zekâsıyla Müslüman yaptığı söylenir. Harbiye'de türbesi bulunan Şeyh Yusuf el Hekim, bomboş kilere rağmen keramet gösterip 40 misafir kervancıyı doyurmuş; develerin taşıyabileceği kadar ihsan ve ikramda bulunmuş. Şeyh ailesinden İskenderunlu Davud Tümkaya, `ålimleri bilmiyoruz; türbe ve kubbeler çok gerekli değil. Aslolan ermiş ve âlimlerimizin eserlerini bilip, tanımaktır' diyor.
Gelenekler hızla çözülse de, bugün daha çok düğünlerde yansımaya devam ediyor. Eski renkliliği bulmak kolay değil ama Nusayri toplumunun düğünleri gene de başlı başına bir hazine. Eskiden kız verilmesi uygun görülse dahi, dünürün üç veya yedi kez, kız babasının kapısını çalması gerekirdi. Kız istemek için vekil tayin edilir; söz kesilir, mekli (kızın kardeşine verilen harçlık), mehir (başlık yerine geçer, genellikle altın) verilirdi. Artık mekli yok ama mehir varlığını sürdürüyor. Bu para, tümüyle gelinin çeyizine sarf edilir. Önce küçük, sonra büyük nişan yapılır. Bir tepsi içinde kapı kapı dolaştırılıp sunulan havlu veya yemeni düğün davetiyesi yerine geçerdi. Şimdi şeker ve kolonya eşliğinde davetiye dağıtılıyor.
Alevi Nusayri din hocalarının eskiden beyaz sarık, ortasında kırmızı fes bulunan başlıkları ile cüppelerini attıklarını; yerine fötr taktıklarını, genelde takım elbise giydiklerini söylüyor. Çokça ziyaret ettiği Arap ülkelerinde, kıyafetine yönelik bu tip eleştirilere, Atatürk'ü ve laikliği savunarak karşılık veriyormuş.
Gadir-i Hum Bayramı
Şiilerin inancına göre İslam Peygamberi, Ali bin Ebi Talib'i kendisinden sonra gelecek halef tayin etmiştir. Bunun kaynağı olarak Gadir-i Hum'u öne sürerler. Bunu anmak için her Hicri sene Zilhicce ayının 18inde Gadir-i Hum Bayramı kutlanır. Bu gün, Gadir-i Hum Hadisinin yıldönümüdür. Ali bin Ebi Talib'in birinci sırada halife oluşuna delil olarak getirilen hadisin bir kısmı.
Sünnilerin halifelikle ilgili görüşleri
Ehl-i Sünnet itikadının mensupları Şiilerin Ali bin Ebi Talib'in bütün Ümmet-i Muhammed'e üstün olduğu ve ilk halife olması gerektiği iddiasını reddeder. Şiilerle Sünnilerin ayrılığının temeli bu ihtilaftır. Ehl-i Sünnetin görüşünü destekleyen senetli bir rivayet İbn-i Asakir'in hacimli kitabıTarih-i Dimeşk'te geçer. Buna göre, Ali bin Ebi Talib'e "Bize kimseyi halife tayin etmeyecek misin?" denildiğinde şöyle cevap verdi:
Allah'ın Elçisi yerine birini halife bırakmadı ki ben de halife bırakayım. Allah insanların hayrını arzu ediyorsa Peygamberden sonra onları içlerinde en hayırlı olanın etrafında topla dığı gibi yakında bunları da en hayırlılarının etrafında toplayacaktır.
Ali bin Ebi Talib'in ne kendisi ne de bir başka sahabenin ilk üç halife döneminde onun halifeliği için hiçbir ayaklanma ya da itiraz yapmamış olması Ehl-i Sünnet'in Şiilerin halifelikle ilgili iddasını reddetme gerekçelerindendir. O, ne ilk üç halife döneminde ne de daha sonra onların hilafetlerine itiraz mahiyetinde hiçbir davranışta bulunmadı. Bununla birlikte o, hilafeti zamanında kendi taraftarlarından oluşan büyük bir topluluğun huzurunda şunları söyledi: Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer, ümmetin en faziletlisidir. Bana ulaştığına göre bázı kimseler, beni o ikisinden üstün kabul etmektedir. O ikisi üzerine beni üstün kabul edeni bulursam o iftiracıdır, iftiracıya gereken ona gerekir.
İslam Peygamberi'nin vefatını müteakip gelen yıllarda Şiilerin çok hürmet ettiğiİmam Cafer-i Sadık(H. 83-148), Sünnilerin çok hürmet ettiğiİmam Ebu Hanife(H. 80-150) veMalik bin Enes(H. 93-179),Medine'deMescid-i Nebevi'de birlikte uyum içinde İslamiyeti öğrenip öğrettiler.Kasım bin Muhammed bin Ebu Bekir,Muhammed Bákır,Zeyd bin Alive birçok fakih ve alim de onlarla birlikteydi ve aralarında Ali bin Ebi Talib'in halife tayin edildiğine delil teşkil edecek fikir çatışması yaşanmadı.
En önemlisi Gadir Bayramı'dır; zilhicce (hacca gitmenin içinde yapıldığı Arabi 12. ay) ayının 18. gününe denk düşer. Peygamber Muhammed'in Gadir Humm Vadisi'nde, Veda Haccı sırasında Hz. Ali'yi halife ve vasi tayin ettiği, Ehlibeyt'i yücelttiği gün kabul edilir. Kutlamadan sekiz gün sonra, ikisi arasında `Aşiyet-i Cuma' (Cuma akşamı) denilen bir münasebet daha kutlanır ki, 36 yılda bir Gadir Bayramı'yla aynı güne rastlar. Bayram'da çarşı pazarda, evde hayat durur; kadın-erkek hiçbir iş yapmazlar. Dikiş dikilmez, ev süpürülmez. Küsler barışır, akşamleyin Hızır İlyas Makamı'na akın edilir.
Hızır İlyas inancı ise burada, Anadolu'nun hiçbir yerinde görülemeyecek ölçüde köklü ve yaygın. Her Nusayri yerleşim merkezindeki asıl ziyaretgâh, mutlaka Hızır Makamı'dır. Ölümsüzlüklerine ve aramızda yaşadıklarına inanılan iki nebinin (Hızır ve İlyas) buluşması hikâye edilip ikisinin sentezi, `Hıdırellez' merasimlerine dönüştürülmüş. 6 Mayıs-18 Aralık arasındaki 186 günlük döneme aynı isim takılmış. Küçüklüğünden beri Samandağ Hızır makamının hizmetini gören 1927 doğumlu Şeyh Sait Dönmez açıklıyor: `Burası makam değil, teşrife'dir. Hızır ölmemiş ki, kabrinde yatmış olsun. O, her gün bir yerde gezer; daha çok deniz kenarlarında bulunur. Kuran'daki Mecmau'l-Bahreyn ibaresinin sözlük anlamı iki denizin buluştuğu yer demektir. Gerçekte, derya gibi iki nebinin, Hz. Musa ile Hz. Hızır'ın buluşması kastedilir.'
Antakya, Harbiye'deki Hızır Makamı da aynı inancın devamı. Ermiş/evliya türbeleri ise ikinci derecede önemli ziyaret yerleri sayılır. Samandağ Aknehir Tepesi'ndeki Şeyh Muhammed el Arabi Türbegâhı bunlardan biri. Bu zatın, manastırda yaşayan 40 kadar keşişi, keskin zekâsıyla Müslüman yaptığı söylenir. Harbiye'de türbesi bulunan Şeyh Yusuf el Hekim, bomboş kilere rağmen keramet gösterip 40 misafir kervancıyı doyurmuş; develerin taşıyabileceği kadar ihsan ve ikramda bulunmuş. Şeyh ailesinden İskenderunlu Davud Tümkaya, `ålimleri bilmiyoruz; türbe ve kubbeler çok gerekli değil. Aslolan ermiş ve âlimlerimizin eserlerini bilip, tanımaktır' diyor.
Gelenekler hızla çözülse de, bugün daha çok düğünlerde yansımaya devam ediyor. Eski renkliliği bulmak kolay değil ama Nusayri toplumunun düğünleri gene de başlı başına bir hazine. Eskiden kız verilmesi uygun görülse dahi, dünürün üç veya yedi kez, kız babasının kapısını çalması gerekirdi. Kız istemek için vekil tayin edilir; söz kesilir, mekli (kızın kardeşine verilen harçlık), mehir (başlık yerine geçer, genellikle altın) verilirdi. Artık mekli yok ama mehir varlığını sürdürüyor. Bu para, tümüyle gelinin çeyizine sarf edilir. Önce küçük, sonra büyük nişan yapılır. Bir tepsi içinde kapı kapı dolaştırılıp sunulan havlu veya yemeni düğün davetiyesi yerine geçerdi. Şimdi şeker ve kolonya eşliğinde davetiye dağıtılıyor.
Alevi Nusayri din hocalarının eskiden beyaz sarık, ortasında kırmızı fes bulunan başlıkları ile cüppelerini attıklarını; yerine fötr taktıklarını, genelde takım elbise giydiklerini söylüyor. Çokça ziyaret ettiği Arap ülkelerinde, kıyafetine yönelik bu tip eleştirilere, Atatürk'ü ve laikliği savunarak karşılık veriyormuş.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.