Evvel yoğ idi, iş bu rivayet yeni çıktı; Milli, yerli, dini, sıhhi fakirlik!..
"Peygamberimiz de az yerdi.
Sağlıklı olmak için az yemek şart…
Fakirliğe sabredenlere ahirette büyük mükafatlar vardır.
Peygamberimiz eğer isteseydi, Allah ona dağları altın edecekti. "
Öyle bir anlatılıyor ki,
"insanın fakir olası geliyor." diyeceğim de; ama buna gerek yok. Fakir ve fakirlik konusunda çok zenginiz.
Ve "fakirliğin" özendirilmesi, övülmesi konusunda ise çok mahiriz.
Hatta bu konuda öyle bir gelişim kaydediyoruz ki; iyice aştık.
Geldiğimiz noktada revize edilmiş fakirlik oluşturduk:
—Milli fakirlik,
—Yerli fakirlik,
—Dinî fakirlik,
—Sıhhî fakirlik…
Şu sıralar yükselen trend "Dinî ve Sıhhî" olan fakirlik…
Kahretsin ama merak etmeden de duramıyorum:
Fakirlikle ilgili "dinî, ilmî ve bilimsel" güzellemeler yapanlar fakir midir acaba?
Yoksa fakir olmayan ve fakirlikten dolayı konforları, makamları, sofraları kaybolur kaygısı çekenler mi?
Bir eski vekil hanımefendi tatlı tatlı anlatıyor; fakirliğin ne kadar "dinî ve sıhhî" olduğunu…
Hem de Peygamberi dahil ederek…
Gençlerin, öğrencilerin şikayetlerinden şikayetleniyor.
Mealen "çocuklar az yiyin siz de. Çok yemek zaten sağlığa zararlı ve dine de mugayir." diyor.
Ben maalesef yine meraka bürünüyorum ve o "Vekil Hanım ablamıza" sormak istiyorum:
Allah, Lillah aşkına bir defa olsun gidip bir yurt kafeteryasında tebdili kıyafet ederek, öğrenci gibiymiş gibi olarak kahvaltı ettin mi?
Yoksa kurulan mükellef kahvaltı sofranın başında "fakir ama şükür perver yardımcı, hizmetçi kadına";
Ya Fatma, bu sıralar galiba kilo aldım. Artık kahvaltıda bu "Trabzon doğal tereyağını, filanca yerden getirttiğimiz bilmem ne balını, falanca köyden getirilen yürüyen tavuk yumurtasını, şu salamı, sosisi, sucuğu, feşmekanca yerden aldığımız tulum peynirini, beyaz peyniri, kaşar peynirini, parmesan peynirini, Mozerella'yı, Ricotta peynirini artık yemeyeceğim" mi diyor!..
Ya da;
Ay Fatma, şekerim; biliyorsun ben bir siyasetçiyim.
Bugün bir TV kanalına çıkacağım ve bu yurt murt öğrencilerinin "açız" söylemleriyle ilgili konuşacağım.
İnandırıcı olsun diye bu sabah "fakirmiş gibi" davranayım mı demiştir acaba?
Yahut da;
Gız Fatmaaaa, bak aklıma ne geldi:
"Sen şimdi bunları bir paket yap.
Zaten bizim bir kahvaltımızla gecekondu fakirlerinden birkaç aile doyar.
Gidip onlara ikram edelim de "ezikler" yesin ve doysun.
Gözleri bir kahvaltı görsün.
Ben de o esnada oturabilirsem yer sofrasına oturayım ve partimizin "dini, sıhhi fakirlik" politikasının reklamını yapayım.
Gerçi o gecekondular da çok pis.
Bilmem kaç bin dolara aldığım kıyafet ve şu kadar bin dolar eden ayakkabılarım da mahvolacak ama;
amaaannn Fatmacım, canımız ve partimiz sağolsun!
Nasılsa paramız var, yenisini alırız " mı diyecek?
El vicdan be arkadaş, el insaf yahu…
Bir kere de olsun; şu dini, her bir halta alet etmeden konuşun.
Fakirlik ulan fakirlik…
Bunun dinisi mi olur, sıhhisi mi?
Adam fakirlikten inim inim inliyor. Karnımı doyurayım yeter diyor. Siz kalkmış az yemenin faziletinden, ne kadar dinî olduğundan bahsediyorsunuz.
Yahu merak etmeyin siz; sizin "kutsal fakirliğinizi" yaşayan fakirler zaten doymuyor, tam tok olmuyor.
Ekmeğin dibine vuruyor.
Yemeğin suyuna banıyor.
Onların derdi doyabilmek; cennette saraylar, köşkler veya ahiret mükafatı değil!..
Kaldı ki;
"Peygamber de fakirdi" diyorsunuz.
Ama o Peygamberdi; fakirler peygamber değildi/değil.
Son kez merakla, son bir şey daha soracağım:
Peygamber bizlerin, ötekilerin, fakirlerin haberi olmadan; gizlice ve derinden size bir haber gönderdi ve "İşinize geldiğinde benim adıma sonsuz şekilde konuşabilirsiniz, benim adımı istediğiniz gibi kullanabilirsiniz." mi dedi?
Ya da;
"Benim tebliğ ettiğim dinin özünü boş verin.
Benden sonra tepe tepe kullanabilirsiniz.
İşinize, dişinize göre bir din haline dönüştürebilirsiniz.
Sizler bu dinin mihmandarı, tebliğcisi ve kurallarından muaf tutulan seçilmişleri misiniz", dedi acaba!..
Valla bunu bu tarafta soramam ama eğer öbür tarafta herhangi bir ötekileştirmeyle dışlanmazsak; -ki, orada tam bir adalet olgusuna hala inanıyorum- Peygamberimizi görürsem soracağım:
"Ey Allah'ın Resulü,
Sen böyle böyle söyledin mi?
Bunlar senin adını çok kullandılar.
İnsanları sindirdiler.
Fakirliği özendirdiler ve övdüler.
Kendileri yağ aldılar bal sattılar.
Koltuklara kuruldular.
Kaftanlara büründüler.
Köşklere oturdular, mükellef sofralara kuruldular.
Sonra da anamıza söver gibi:
Fakirsin fakir kal; cennet seni bekliyor, dediler.
Ne diyorsun bu konuda?" diye soracağım!..
Peki Peygambere ulaşabilir miyim?
Bence ulaşırım.
Çünkü orada buradaki ulaşma, anlatma, yandaş silsilesi olmayacak!..
Vay be…
Allah sizi bildiği gibi yapsın!..
Sağlıklı olmak için az yemek şart…
Fakirliğe sabredenlere ahirette büyük mükafatlar vardır.
Peygamberimiz eğer isteseydi, Allah ona dağları altın edecekti. "
Öyle bir anlatılıyor ki,
"insanın fakir olası geliyor." diyeceğim de; ama buna gerek yok. Fakir ve fakirlik konusunda çok zenginiz.
Ve "fakirliğin" özendirilmesi, övülmesi konusunda ise çok mahiriz.
Hatta bu konuda öyle bir gelişim kaydediyoruz ki; iyice aştık.
Geldiğimiz noktada revize edilmiş fakirlik oluşturduk:
—Milli fakirlik,
—Yerli fakirlik,
—Dinî fakirlik,
—Sıhhî fakirlik…
Şu sıralar yükselen trend "Dinî ve Sıhhî" olan fakirlik…
Kahretsin ama merak etmeden de duramıyorum:
Fakirlikle ilgili "dinî, ilmî ve bilimsel" güzellemeler yapanlar fakir midir acaba?
Yoksa fakir olmayan ve fakirlikten dolayı konforları, makamları, sofraları kaybolur kaygısı çekenler mi?
Bir eski vekil hanımefendi tatlı tatlı anlatıyor; fakirliğin ne kadar "dinî ve sıhhî" olduğunu…
Hem de Peygamberi dahil ederek…
Gençlerin, öğrencilerin şikayetlerinden şikayetleniyor.
Mealen "çocuklar az yiyin siz de. Çok yemek zaten sağlığa zararlı ve dine de mugayir." diyor.
Ben maalesef yine meraka bürünüyorum ve o "Vekil Hanım ablamıza" sormak istiyorum:
Allah, Lillah aşkına bir defa olsun gidip bir yurt kafeteryasında tebdili kıyafet ederek, öğrenci gibiymiş gibi olarak kahvaltı ettin mi?
Yoksa kurulan mükellef kahvaltı sofranın başında "fakir ama şükür perver yardımcı, hizmetçi kadına";
Ya Fatma, bu sıralar galiba kilo aldım. Artık kahvaltıda bu "Trabzon doğal tereyağını, filanca yerden getirttiğimiz bilmem ne balını, falanca köyden getirilen yürüyen tavuk yumurtasını, şu salamı, sosisi, sucuğu, feşmekanca yerden aldığımız tulum peynirini, beyaz peyniri, kaşar peynirini, parmesan peynirini, Mozerella'yı, Ricotta peynirini artık yemeyeceğim" mi diyor!..
Ya da;
Ay Fatma, şekerim; biliyorsun ben bir siyasetçiyim.
Bugün bir TV kanalına çıkacağım ve bu yurt murt öğrencilerinin "açız" söylemleriyle ilgili konuşacağım.
İnandırıcı olsun diye bu sabah "fakirmiş gibi" davranayım mı demiştir acaba?
Yahut da;
Gız Fatmaaaa, bak aklıma ne geldi:
"Sen şimdi bunları bir paket yap.
Zaten bizim bir kahvaltımızla gecekondu fakirlerinden birkaç aile doyar.
Gidip onlara ikram edelim de "ezikler" yesin ve doysun.
Gözleri bir kahvaltı görsün.
Ben de o esnada oturabilirsem yer sofrasına oturayım ve partimizin "dini, sıhhi fakirlik" politikasının reklamını yapayım.
Gerçi o gecekondular da çok pis.
Bilmem kaç bin dolara aldığım kıyafet ve şu kadar bin dolar eden ayakkabılarım da mahvolacak ama;
amaaannn Fatmacım, canımız ve partimiz sağolsun!
Nasılsa paramız var, yenisini alırız " mı diyecek?
El vicdan be arkadaş, el insaf yahu…
Bir kere de olsun; şu dini, her bir halta alet etmeden konuşun.
Fakirlik ulan fakirlik…
Bunun dinisi mi olur, sıhhisi mi?
Adam fakirlikten inim inim inliyor. Karnımı doyurayım yeter diyor. Siz kalkmış az yemenin faziletinden, ne kadar dinî olduğundan bahsediyorsunuz.
Yahu merak etmeyin siz; sizin "kutsal fakirliğinizi" yaşayan fakirler zaten doymuyor, tam tok olmuyor.
Ekmeğin dibine vuruyor.
Yemeğin suyuna banıyor.
Onların derdi doyabilmek; cennette saraylar, köşkler veya ahiret mükafatı değil!..
Kaldı ki;
"Peygamber de fakirdi" diyorsunuz.
Ama o Peygamberdi; fakirler peygamber değildi/değil.
Son kez merakla, son bir şey daha soracağım:
Peygamber bizlerin, ötekilerin, fakirlerin haberi olmadan; gizlice ve derinden size bir haber gönderdi ve "İşinize geldiğinde benim adıma sonsuz şekilde konuşabilirsiniz, benim adımı istediğiniz gibi kullanabilirsiniz." mi dedi?
Ya da;
"Benim tebliğ ettiğim dinin özünü boş verin.
Benden sonra tepe tepe kullanabilirsiniz.
İşinize, dişinize göre bir din haline dönüştürebilirsiniz.
Sizler bu dinin mihmandarı, tebliğcisi ve kurallarından muaf tutulan seçilmişleri misiniz", dedi acaba!..
Valla bunu bu tarafta soramam ama eğer öbür tarafta herhangi bir ötekileştirmeyle dışlanmazsak; -ki, orada tam bir adalet olgusuna hala inanıyorum- Peygamberimizi görürsem soracağım:
"Ey Allah'ın Resulü,
Sen böyle böyle söyledin mi?
Bunlar senin adını çok kullandılar.
İnsanları sindirdiler.
Fakirliği özendirdiler ve övdüler.
Kendileri yağ aldılar bal sattılar.
Koltuklara kuruldular.
Kaftanlara büründüler.
Köşklere oturdular, mükellef sofralara kuruldular.
Sonra da anamıza söver gibi:
Fakirsin fakir kal; cennet seni bekliyor, dediler.
Ne diyorsun bu konuda?" diye soracağım!..
Peki Peygambere ulaşabilir miyim?
Bence ulaşırım.
Çünkü orada buradaki ulaşma, anlatma, yandaş silsilesi olmayacak!..
Vay be…
Allah sizi bildiği gibi yapsın!..
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.