Doğan ölür-gelen gider!..
Alışveriş denen bir aktivite var.
Bir kesim için rutin, sıradan ve basit bir eylem,
Bir kesim içinse işkence, kahır ve ince hesap gerektiren bir mecburiyet…
Anlatayım;
Birinci grup hesapsız harcayabilendir,
Bir şekilde para akışı devam edendir.
Hem de sınırsızca…
Girer markete,
Raflardan ürünü alıp sepete atar,
Hatta o anda görüp de ihtiyacı olmayanı da, atar sepete…
Fiyata değil markaya bakar.
"Biz filan filan marka ürünlerini yiyebiliyoruz. Diğer ucuz olanlar midemizi bozuyor…" derler.
Hesap-kitap yapmadan doldururlar sepeti…
Aldığı ürünlerin toplam ödemesinin ne kadar olduğunu bile bilmezler.
Hatta "ne kadar tutacak ki…" diye, düşünme gereği bile hissetmezler.
Kasiyer çocuk okutur ürün fiyatlarını ve "…şu kadar efendim" der.
Kartını çıkartır ve ödemeyi yapar.
Kasiyerin verdiği faturaya bakma gereği bile hissetmez!..
Çünkü kredi kartının limitini kendi bile unutmuştur…
İkinci grup ise hesaplı-kitaplı bile harcayamayandır.
Bunlar neyi alıp veremeyeceğini hesaplamaya, daha evdeyken başlar.
Öncelikle, "Hangi marketin ürünü daha ucuz ki…" diye araştırır.
Ve, "şunu almayayım, şunu alayım. Çünkü bu ürün daha ucuz,
Şu üründen, her zamankinin yarısını alayım,
Filanca ürünü artık kullanmayalım,
Et kullanımını bırakalım veya minimize edelim yahut da alırken gramajı düşürelim" diyerek marketin yolunu tutar.
Döner durur marketin içinde.
Fiyat kıyası yapmaktan iflahı kesilir.
Bazı ürünü alır sonra geri bırakır başka birini alır.
"Biz şu markayı kullanıyoruz, diğerleri midemizi bozuyor" diyecek bir midesi ve öylesi bir lüksü asla yoktur.
Sadece ve yalnızca doyabilmeyi düşünüp-isteyen bir midesi vardır.
Bir yandan da cebindeki paraya göre alacağı ürünlerin fiyatını hesaplar.
İhtiyacı olanların ancak yarısını alabilir,
O da yarım yarım/azar azar…
Gelir kasaya,
Ne ödeyeceği kafasında oluşmuştur,
Çünkü kendisi, toplayıp/çarparak almıştır ürünleri.
Yine de tedirgin şekilde bekler, kasiyerin söyleyeceği rakamı…
Kazara düşündüğünden fazla bir toplam fiyat söylerse; yüzü asılır ve kahırla "..şu ürün kalsın" der.
Ödemeyi yapar ve içten içe kendini yiyerek evin yolunu tutar.
Peki bu iki kesim insanı kategorize edip oranlarsak karşımıza ne çıkar?
Birinci grup, yani hesapsız harcayabilen, yani kaynağı belirsiz parası olan, yani mutlu azınlık %5'i geçmez.
%10'luk bir kesim ise "…eh işte/idare ediyoruz…" mesabesindedir.
Geri kalan ise ikinci kesim dediğimiz, hesaplı-kitaplı bile harcayamayan, ucu ucuna bir türlü denk getiremeyen, tüketimini kısan/kısılan, alışverişi alıp verememek gören kesimdir.
Kimse kusura bakmasın ama iktidarları ayakta tutan da, götüren de mutfaktır.
Yani mutfak alışverişidir.
Yani elektirik/su/doğalgaz ve gıda faturasıdır.
Kısaca tenceredir.
İktidarlar her türlü krizi, hatayı, eksiği bir şekilde unutturabilir, erteleyebilir.
Ama yeme-içme dediğimiz krizi bir öğün erteleyebilirsin.
Günün sonunda herkes markete gidiyor ve acı gerçekle yüzleşiyor.
Sen, "…kim açmış, açlık mı varmış, ne açlığı kardeşim; herkes refah içinde" deyip dursan da; gerçek ortada ve sloganik sözlerle, muhalefeti suçlamakla, "gıda teröristleri bizi sabote ediyor" demekle sorunu yok edemezsin, ortadan kaldıramazsın.
Adama sorarlar;
Yıllardır tarladan tablaya fiyat farkını düzenleyecek ve adil bir sistem oluşturacak çalışmayı yapmadıysan, bugün kalkıp bana "suiistimal eden varsa gerekeni yaparız" dersen;
"Bugüne kadar neredeydin,
Bu halk sana ne istedinse vermedi mi,
Defalarca oy verip iktidar yapmadı mı" diye sorarlar,
Sorarlar ve bu defa farklı sorarlar.
"Belediye seçimlerinde nasıl soracağımızı göstermedik mi" diye sorarlar!..
Ey Devletlüler,
Uçtuk-kaçtık-uzaya gittik-köprüler yollar yaptık demek, artık pirim yapmıyor.
"…Bizden öncekiler döneminde…." diye başlayan cümlelere artık kimse itibar etmiyor.
Din- milliyet-beka-cami-cennet-fakirliğe sabrın mükafatı gibi söz ve söylemler karın doyurmuyor.
Unutmayın ki…
Yok yok, "unutmayın ki" diye başlamayacağım cümleye.
Çünkü "unuttunuz"…
Neyi unuttuğunuzu da söyleyeyim.
İnsan denen varlığın, insanlık var olduktan beri ve kıyamete kadar tek değişmez bir gerçeği vardır.
"Yemek/içmek/s.çmak"
Yani acıkmak…
Siz bu çok basit-sade-yalın gerçeği unuttunuz.
Uzağa gitmeyeceğim,
Hemen 2001'e bakın,
Dönemin iktidarının sonunu ekonomik kriz, yani fiyat artışı ve alım gücünün düşüşü getirmedi mi!..
Sizi iktidara getiren de bu olmadı mı,
Sizi defalarca iktidarda tutan da, yine bu faktör olmadı mı…
Tabi bir de doğal durum var;
Doğan ölür,
Ve, gelen gider!…
Not: Yazdıklarımı iktidar karşıtlığı olarak düşünmeyin.
Basit ama olmazsa olmazlık arz eden bir gerçeğin fark ettirilmesi olarak görün.
Benimki sadece ve çok basit bir tespit.
Kızmak yerine, gelin ciddiye alın…
Gerçi bunun için de, sanki çok geç ama neyse…
Bir kesim için rutin, sıradan ve basit bir eylem,
Bir kesim içinse işkence, kahır ve ince hesap gerektiren bir mecburiyet…
Anlatayım;
Birinci grup hesapsız harcayabilendir,
Bir şekilde para akışı devam edendir.
Hem de sınırsızca…
Girer markete,
Raflardan ürünü alıp sepete atar,
Hatta o anda görüp de ihtiyacı olmayanı da, atar sepete…
Fiyata değil markaya bakar.
"Biz filan filan marka ürünlerini yiyebiliyoruz. Diğer ucuz olanlar midemizi bozuyor…" derler.
Hesap-kitap yapmadan doldururlar sepeti…
Aldığı ürünlerin toplam ödemesinin ne kadar olduğunu bile bilmezler.
Hatta "ne kadar tutacak ki…" diye, düşünme gereği bile hissetmezler.
Kasiyer çocuk okutur ürün fiyatlarını ve "…şu kadar efendim" der.
Kartını çıkartır ve ödemeyi yapar.
Kasiyerin verdiği faturaya bakma gereği bile hissetmez!..
Çünkü kredi kartının limitini kendi bile unutmuştur…
İkinci grup ise hesaplı-kitaplı bile harcayamayandır.
Bunlar neyi alıp veremeyeceğini hesaplamaya, daha evdeyken başlar.
Öncelikle, "Hangi marketin ürünü daha ucuz ki…" diye araştırır.
Ve, "şunu almayayım, şunu alayım. Çünkü bu ürün daha ucuz,
Şu üründen, her zamankinin yarısını alayım,
Filanca ürünü artık kullanmayalım,
Et kullanımını bırakalım veya minimize edelim yahut da alırken gramajı düşürelim" diyerek marketin yolunu tutar.
Döner durur marketin içinde.
Fiyat kıyası yapmaktan iflahı kesilir.
Bazı ürünü alır sonra geri bırakır başka birini alır.
"Biz şu markayı kullanıyoruz, diğerleri midemizi bozuyor" diyecek bir midesi ve öylesi bir lüksü asla yoktur.
Sadece ve yalnızca doyabilmeyi düşünüp-isteyen bir midesi vardır.
Bir yandan da cebindeki paraya göre alacağı ürünlerin fiyatını hesaplar.
İhtiyacı olanların ancak yarısını alabilir,
O da yarım yarım/azar azar…
Gelir kasaya,
Ne ödeyeceği kafasında oluşmuştur,
Çünkü kendisi, toplayıp/çarparak almıştır ürünleri.
Yine de tedirgin şekilde bekler, kasiyerin söyleyeceği rakamı…
Kazara düşündüğünden fazla bir toplam fiyat söylerse; yüzü asılır ve kahırla "..şu ürün kalsın" der.
Ödemeyi yapar ve içten içe kendini yiyerek evin yolunu tutar.
Peki bu iki kesim insanı kategorize edip oranlarsak karşımıza ne çıkar?
Birinci grup, yani hesapsız harcayabilen, yani kaynağı belirsiz parası olan, yani mutlu azınlık %5'i geçmez.
%10'luk bir kesim ise "…eh işte/idare ediyoruz…" mesabesindedir.
Geri kalan ise ikinci kesim dediğimiz, hesaplı-kitaplı bile harcayamayan, ucu ucuna bir türlü denk getiremeyen, tüketimini kısan/kısılan, alışverişi alıp verememek gören kesimdir.
Kimse kusura bakmasın ama iktidarları ayakta tutan da, götüren de mutfaktır.
Yani mutfak alışverişidir.
Yani elektirik/su/doğalgaz ve gıda faturasıdır.
Kısaca tenceredir.
İktidarlar her türlü krizi, hatayı, eksiği bir şekilde unutturabilir, erteleyebilir.
Ama yeme-içme dediğimiz krizi bir öğün erteleyebilirsin.
Günün sonunda herkes markete gidiyor ve acı gerçekle yüzleşiyor.
Sen, "…kim açmış, açlık mı varmış, ne açlığı kardeşim; herkes refah içinde" deyip dursan da; gerçek ortada ve sloganik sözlerle, muhalefeti suçlamakla, "gıda teröristleri bizi sabote ediyor" demekle sorunu yok edemezsin, ortadan kaldıramazsın.
Adama sorarlar;
Yıllardır tarladan tablaya fiyat farkını düzenleyecek ve adil bir sistem oluşturacak çalışmayı yapmadıysan, bugün kalkıp bana "suiistimal eden varsa gerekeni yaparız" dersen;
"Bugüne kadar neredeydin,
Bu halk sana ne istedinse vermedi mi,
Defalarca oy verip iktidar yapmadı mı" diye sorarlar,
Sorarlar ve bu defa farklı sorarlar.
"Belediye seçimlerinde nasıl soracağımızı göstermedik mi" diye sorarlar!..
Ey Devletlüler,
Uçtuk-kaçtık-uzaya gittik-köprüler yollar yaptık demek, artık pirim yapmıyor.
"…Bizden öncekiler döneminde…." diye başlayan cümlelere artık kimse itibar etmiyor.
Din- milliyet-beka-cami-cennet-fakirliğe sabrın mükafatı gibi söz ve söylemler karın doyurmuyor.
Unutmayın ki…
Yok yok, "unutmayın ki" diye başlamayacağım cümleye.
Çünkü "unuttunuz"…
Neyi unuttuğunuzu da söyleyeyim.
İnsan denen varlığın, insanlık var olduktan beri ve kıyamete kadar tek değişmez bir gerçeği vardır.
"Yemek/içmek/s.çmak"
Yani acıkmak…
Siz bu çok basit-sade-yalın gerçeği unuttunuz.
Uzağa gitmeyeceğim,
Hemen 2001'e bakın,
Dönemin iktidarının sonunu ekonomik kriz, yani fiyat artışı ve alım gücünün düşüşü getirmedi mi!..
Sizi iktidara getiren de bu olmadı mı,
Sizi defalarca iktidarda tutan da, yine bu faktör olmadı mı…
Tabi bir de doğal durum var;
Doğan ölür,
Ve, gelen gider!…
Not: Yazdıklarımı iktidar karşıtlığı olarak düşünmeyin.
Basit ama olmazsa olmazlık arz eden bir gerçeğin fark ettirilmesi olarak görün.
Benimki sadece ve çok basit bir tespit.
Kızmak yerine, gelin ciddiye alın…
Gerçi bunun için de, sanki çok geç ama neyse…
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
ege34