Demirel fıkraları..
“Başın sıkışırsa birinci zarfı, biraz daha sıkışırsa ikici zarfı, çok sıkışırsa da üçüncü zarfı açarsın!” demiş. Yeni gelen bir süre uğraşmış, didinmiş, işleri düzene koyamamış.
Her şey daha kötüye gidince aklına eski sadrazamın kendisine bıraktığı zarflar gelmiş.
Birincisini açmış. Mektupta “Senden öncekileri kötüle!” diye yazılı.
Başlamış kötülemeye…
Gidene, demediğini bırakmamış ama fayda etmemiş…
Bu kez ikinci zarfı açmış:
“Etrafını kötüle!”
O da bunu yapmış ve çevresi için demediğini bırakmamış ama yine işler berbat!
Bu sefer “Son çare” diyerek üçüncü zarfı açmış.
Zarftan çıkan küçük pusulada şunlar yazılı: “Sen de üç zarf hazırla!”
Yalçın Doğan'ı Demirel yemeğe götürmüş.
Demirel'e sormuş, ''Referandum oldu olacak, Türk iç politikasında üç köşe noktası ve bu üç köşe noktasında 3 isim var. Evren, Özal ve siz… Bu üç kişi üçgenin hangi köşelerine yerleştirilmeli? Siz bu üçgenin neresindesiniz?”
Demirel bir hikaye anlatarak soruyu yanıtlamış:
Fakir bir adam zamanla paraya, yalılara, her şeye kavuşmuş.
Bir arkadaşına da bir gün dert yanmış, 'Her şeyim var ama namaz kılmasını bilmiyorum'.
Arkadaşı 'o kolay', 'camiye gidelim. Yolda ben sana nasıl namaz kılınacağını anlatırım' demiş.
Ve anlatmış..
"Hoca ne yapıyorsa sen de onu yap. Ayrıca ben sana ne yapıyorsam sen de aynısını hocaya yap.”
Camide adam söylenenleri eksiksiz yapmış.
Bir ara arkadaşı uzanmış, adamın hayalarını sıkmaya başlamış, adam da aynı anda hocanın hayalarını. Hoca 'bırak' diye çırpınıyor.
Adam 'bırakmam' diye çırpınıyor ve;
“Arkamdaki benim hayalarımı bırakmazsa ben de senin hayalarını bırakmam” diyormuş.
Demirel hikayeyi şöyle bağlamış:
“İşte üçgenin üç köşesinde ki üç isim. Sayın Evren, Sayın Özal ve benim durumum böyle. Herkes birbirinin hayasını sıkmakla meşgul.”
Demirel’in bu fıkralarını okuyunca benim de aklıma geldi;
Çocuk gelir; “Baba bir hırsız tuttum”
“Bırak gitsin oğlum”.
“Baba ben bırakıyorum o bırakmıyor”…
Acaba bugün ne durumdayız.?
Birinin hayasını sıkanlar, hayası sıkılanlar, bırakmak isteyip de bırakamayanlar var mıdır ki acep…
Keşke bu işlere hiç girmeseydim,
Şimdi gidip bir kasabada yaşamak vardı,
Nereye/neye düştüm arkadaş,
Artık vicdanım kaldırmıyor,
Elimi verdim kolumu alamıyorum,
Başlarken niyetimiz ne idi, şimdi ne,
Nereden nereye savrulduk,
İnandığım gibi yaşayamıyorum, yaşadığım gibi de inanamıyorum. Çaresizim çaresiz, diyerek;
En iyisi, “üç zarf” hazırlamak diye, düşünen var mı acep….
Her şey daha kötüye gidince aklına eski sadrazamın kendisine bıraktığı zarflar gelmiş.
Birincisini açmış. Mektupta “Senden öncekileri kötüle!” diye yazılı.
Başlamış kötülemeye…
Gidene, demediğini bırakmamış ama fayda etmemiş…
Bu kez ikinci zarfı açmış:
“Etrafını kötüle!”
O da bunu yapmış ve çevresi için demediğini bırakmamış ama yine işler berbat!
Bu sefer “Son çare” diyerek üçüncü zarfı açmış.
Zarftan çıkan küçük pusulada şunlar yazılı: “Sen de üç zarf hazırla!”
* * *
Yalçın Doğan'ı Demirel yemeğe götürmüş.
Demirel'e sormuş, ''Referandum oldu olacak, Türk iç politikasında üç köşe noktası ve bu üç köşe noktasında 3 isim var. Evren, Özal ve siz… Bu üç kişi üçgenin hangi köşelerine yerleştirilmeli? Siz bu üçgenin neresindesiniz?”
Demirel bir hikaye anlatarak soruyu yanıtlamış:
Fakir bir adam zamanla paraya, yalılara, her şeye kavuşmuş.
Bir arkadaşına da bir gün dert yanmış, 'Her şeyim var ama namaz kılmasını bilmiyorum'.
Arkadaşı 'o kolay', 'camiye gidelim. Yolda ben sana nasıl namaz kılınacağını anlatırım' demiş.
Ve anlatmış..
"Hoca ne yapıyorsa sen de onu yap. Ayrıca ben sana ne yapıyorsam sen de aynısını hocaya yap.”
Camide adam söylenenleri eksiksiz yapmış.
Bir ara arkadaşı uzanmış, adamın hayalarını sıkmaya başlamış, adam da aynı anda hocanın hayalarını. Hoca 'bırak' diye çırpınıyor.
Adam 'bırakmam' diye çırpınıyor ve;
“Arkamdaki benim hayalarımı bırakmazsa ben de senin hayalarını bırakmam” diyormuş.
Demirel hikayeyi şöyle bağlamış:
“İşte üçgenin üç köşesinde ki üç isim. Sayın Evren, Sayın Özal ve benim durumum böyle. Herkes birbirinin hayasını sıkmakla meşgul.”
Demirel’in bu fıkralarını okuyunca benim de aklıma geldi;
Çocuk gelir; “Baba bir hırsız tuttum”
“Bırak gitsin oğlum”.
“Baba ben bırakıyorum o bırakmıyor”…
Acaba bugün ne durumdayız.?
Birinin hayasını sıkanlar, hayası sıkılanlar, bırakmak isteyip de bırakamayanlar var mıdır ki acep…
Keşke bu işlere hiç girmeseydim,
Şimdi gidip bir kasabada yaşamak vardı,
Nereye/neye düştüm arkadaş,
Artık vicdanım kaldırmıyor,
Elimi verdim kolumu alamıyorum,
Başlarken niyetimiz ne idi, şimdi ne,
Nereden nereye savrulduk,
İnandığım gibi yaşayamıyorum, yaşadığım gibi de inanamıyorum. Çaresizim çaresiz, diyerek;
En iyisi, “üç zarf” hazırlamak diye, düşünen var mı acep….
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.