Ahali, olmadık yere gülmeye başlamışsa veya başlarsa?..
CNN Türk,
Ahmet Hakan'ın programı,
Konuk Numan Kurtulmuş…
Ahmet Hakan zamları, hayat pahalılığını, enflasyonu sormaya başlıyor,
Ama ne sorma…
Normalde, "ne olacak bu zamlar, Sayın Kurtulmuş" diye, direk sorar.
Ama kolay mı öyle bodoslama sormak,
İmkânı yok…
Garibim, buğulu ses tonu ve ıkıntılı-sıkıntılı bir yüz ifadesiyle başlıyor cümleye,
pardon soruya…
Sözcüklere dans ettirip takla attırarak sorumsu bir şey oluşturmaya çalışıyor.
Soru sormayı yeniden keşfedercesine…
Bir omuz hafif düşük, göğüs ileride,
"Söylediklerime aslında ben de inanmıyorum ama…" hissi veren bir beden diliyle,
"...Aman ha, zülfü yâre dokunmayayım; ne olur ne olmaz…" sakınmacası içinde,
Ve ne anlama geldiği bilinmeyen ilginç bir tebessümle, uzattıkça uzatıyor.
Durumun hassasiyetinin farkına varan Bakan Bey,
İmdada yetişip söze girerek, Ahmet Hakan'ın sektirdiği topu alıyor.
"Ohhh be, nihayet kurtuldum…" dercesine rahatlayan Ahmet Hakan,
Gözlerini hafifçe kısıp belli belirsiz dudaklarını büzerek, kendine has muzipcelikle;
"Hadi bakalım Numan bey,
Ben sorusunu bile sorarken bu kadar zorlandım,
Buyur; duyalım bakalım söyleyeceklerini…" der gibi, idare-i maslahat içerikli bir zarafetle bakıyor…
Bakan bey başlıyor;
"Bunlar Erdoğan gitsin de, nasıl giderse gitsin diyorlar" diyor.
Cehaletim mazur görülsün,
İktidarı indirmek isteyen muhalefet, acaba nasıl bir ifade kullanmalı ki?
Bunun bir usul ve esası var da muhalefetin mi haberi yok acaba,
Mesela;
"Gitsin ama nasıl giderse gitmesin,
Ne zaman ve kendisi nasıl isterse, nasıl uygun görürse öyle gitsin mi" demeliler ki!..
Ama arkadaş, siz de yani….
"Tamam, bir muhalefet olsun ama iktidarı indirmek gibi bir düşüncesi olmasın mı" diyorsunuz acep?..
"Mahcup ve mazlum" sorucu Ahmet Hakan, ne yazık ki; yine sormak zorunda,
Konsept böyle…
Ve soruyor;
"Hani, bu Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu diye birileri var ya, Sayın Bakan,
Bunların, sizden oy kopartabildiklerini veya bundan sonra kopartabileceklerini düşünüyor musunuz?"
Bakan bey böyle bir şey olmadığından ve olamayacağından çok emin ki…
Temel Karamollaoğlu bile, "bu iki parti Ak Parti'den beklenen oyu alamadı" demedi mi, diye delil getiriyor.
Ama aynı Karamollaoğlu, Ak Parti için de pek çok şey söylüyor.
Fakat ne hikmetse, o söylem ve tespitleri muteber ve dikkate alınası bulunmuyor.
Ve, geliyor zurnanın zırt dediği nokta…
Ahmet Hakan, en buğulu ses tonu ve derin kelime dağarcığını zorlayarak, özenle seçtiği kelimelerle soruyor, daha doğrusu sormaya çalışıyor;
"Milletle aranız nasıl?"
Bakan Bey'in cevabı manidar mı manidar;
"Millet eleştiriyor, kızıyor ama bizi seviyor,
İnsan sevdiğine kızar…"
Bu söylem, şimdilerde demode olan ama bir dönem çokça dillendirilen bir vecizeyi getirdi aklıma;
"… ama çalışıyor"
Şimdi ise yeni trend bu galiba; "Kızıyor ama seviyor"
Ben olsam hemen;
Acaba millet, sesini yükseltmediği veya bağırıp-çağırmadığı ve hatta hiçbir şey olmamış gibi davrandığı için mi böyle söylediniz der ve şu fıkrayı eklerdim.
Padişah, Maliye Nazırını çağırır ve ekonomik ahvali sorar,
Nazır "Berbat efendim", der.
Ne yapalım edelim derken; vergileri artıralım derler ve artırırlar.
Tabi, vergiler artınca fiyatlar da artacak ve ahalinin alım gücü düşecek.
Bu yüzden Padişah vezire der ki;
Çarşı-pazar dolaşacak, ahalinin tepkisini gözleyecek ve gelip beni bilgilendireceksin.
Esnafı gezen, ahaliyle konuşan, çarşı-pazar gözlemleyen vezir gelir.
"Padişahım, ahali kızgın" diye söyler.
Padişah;
Vergileri biraz daha artırın der.
Ama vezirinden, yine sokaklarda tespit ve gözlem yapmasını ister.
Birkaç gün boyunca bu görevini yapan vezir gelir ve der ki;
"Padişahım, ahalinin kızgınlığı daha bir artmış ve artık tepkilerini toplu halde dile getiriyorlar"…
Padişah;
"Yine artırın vergileri", der.
Vezir bir halt anlamaz, karşı da çıkamaz ama içten içe de, "padişah çıldırmış galiba… Ahaliyi isyana sürükleyecek" diye düşünmekten geri duramaz.
Ama Padişah, ahalinin tepkisinin ölçülmesine dair yine aynı talimatı verir.
Vezir dolaşır,
Sokak sokak, çarşı-pazar, esnaf-çiftçi demeden; her yeri dolaşır ve herkesi gözlemler.
Sonra huzura gelir,
"Ne gördün" der Padişah.
Vezir;
"Efendim,
Bence ahali sizi çok seviyor,
Bu defa; ne toplanıp bağıran-isyan eden ve ne de yüksek sesle sövüp-sayan bir ahali vardı,
Herkes gülüyor, sebepsiz şekilde kahkahalar atıyordu…" der.
Bunu duyan padişah, son yapılan vergi artışının hemen iptal edilmesini emreder.
Ve, vezirine dönüp şöyle der:
"Eğer ki ahali,
Artırılan vergilere,
Artan fiyatlara,
Alım gücünün düşmesine,
Artık kızmıyor, isyan etmiyor, eleştirmiyorsa,
Ve üstüne üstlük,
Sebepsiz şekilde gülmeye başlamışsa;
İşte o an en tehlikeli andır ve ondan korkacaksın!.."
Ahmet Hakan'ın programı,
Konuk Numan Kurtulmuş…
Ahmet Hakan zamları, hayat pahalılığını, enflasyonu sormaya başlıyor,
Ama ne sorma…
Normalde, "ne olacak bu zamlar, Sayın Kurtulmuş" diye, direk sorar.
Ama kolay mı öyle bodoslama sormak,
İmkânı yok…
Garibim, buğulu ses tonu ve ıkıntılı-sıkıntılı bir yüz ifadesiyle başlıyor cümleye,
pardon soruya…
Sözcüklere dans ettirip takla attırarak sorumsu bir şey oluşturmaya çalışıyor.
Soru sormayı yeniden keşfedercesine…
Bir omuz hafif düşük, göğüs ileride,
"Söylediklerime aslında ben de inanmıyorum ama…" hissi veren bir beden diliyle,
"...Aman ha, zülfü yâre dokunmayayım; ne olur ne olmaz…" sakınmacası içinde,
Ve ne anlama geldiği bilinmeyen ilginç bir tebessümle, uzattıkça uzatıyor.
Durumun hassasiyetinin farkına varan Bakan Bey,
İmdada yetişip söze girerek, Ahmet Hakan'ın sektirdiği topu alıyor.
"Ohhh be, nihayet kurtuldum…" dercesine rahatlayan Ahmet Hakan,
Gözlerini hafifçe kısıp belli belirsiz dudaklarını büzerek, kendine has muzipcelikle;
"Hadi bakalım Numan bey,
Ben sorusunu bile sorarken bu kadar zorlandım,
Buyur; duyalım bakalım söyleyeceklerini…" der gibi, idare-i maslahat içerikli bir zarafetle bakıyor…
Bakan bey başlıyor;
"Bunlar Erdoğan gitsin de, nasıl giderse gitsin diyorlar" diyor.
Cehaletim mazur görülsün,
İktidarı indirmek isteyen muhalefet, acaba nasıl bir ifade kullanmalı ki?
Bunun bir usul ve esası var da muhalefetin mi haberi yok acaba,
Mesela;
"Gitsin ama nasıl giderse gitmesin,
Ne zaman ve kendisi nasıl isterse, nasıl uygun görürse öyle gitsin mi" demeliler ki!..
Ama arkadaş, siz de yani….
"Tamam, bir muhalefet olsun ama iktidarı indirmek gibi bir düşüncesi olmasın mı" diyorsunuz acep?..
"Mahcup ve mazlum" sorucu Ahmet Hakan, ne yazık ki; yine sormak zorunda,
Konsept böyle…
Ve soruyor;
"Hani, bu Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu diye birileri var ya, Sayın Bakan,
Bunların, sizden oy kopartabildiklerini veya bundan sonra kopartabileceklerini düşünüyor musunuz?"
Bakan bey böyle bir şey olmadığından ve olamayacağından çok emin ki…
Temel Karamollaoğlu bile, "bu iki parti Ak Parti'den beklenen oyu alamadı" demedi mi, diye delil getiriyor.
Ama aynı Karamollaoğlu, Ak Parti için de pek çok şey söylüyor.
Fakat ne hikmetse, o söylem ve tespitleri muteber ve dikkate alınası bulunmuyor.
Ve, geliyor zurnanın zırt dediği nokta…
Ahmet Hakan, en buğulu ses tonu ve derin kelime dağarcığını zorlayarak, özenle seçtiği kelimelerle soruyor, daha doğrusu sormaya çalışıyor;
"Milletle aranız nasıl?"
Bakan Bey'in cevabı manidar mı manidar;
"Millet eleştiriyor, kızıyor ama bizi seviyor,
İnsan sevdiğine kızar…"
Bu söylem, şimdilerde demode olan ama bir dönem çokça dillendirilen bir vecizeyi getirdi aklıma;
"… ama çalışıyor"
Şimdi ise yeni trend bu galiba; "Kızıyor ama seviyor"
Ben olsam hemen;
Acaba millet, sesini yükseltmediği veya bağırıp-çağırmadığı ve hatta hiçbir şey olmamış gibi davrandığı için mi böyle söylediniz der ve şu fıkrayı eklerdim.
Padişah, Maliye Nazırını çağırır ve ekonomik ahvali sorar,
Nazır "Berbat efendim", der.
Ne yapalım edelim derken; vergileri artıralım derler ve artırırlar.
Tabi, vergiler artınca fiyatlar da artacak ve ahalinin alım gücü düşecek.
Bu yüzden Padişah vezire der ki;
Çarşı-pazar dolaşacak, ahalinin tepkisini gözleyecek ve gelip beni bilgilendireceksin.
Esnafı gezen, ahaliyle konuşan, çarşı-pazar gözlemleyen vezir gelir.
"Padişahım, ahali kızgın" diye söyler.
Padişah;
Vergileri biraz daha artırın der.
Ama vezirinden, yine sokaklarda tespit ve gözlem yapmasını ister.
Birkaç gün boyunca bu görevini yapan vezir gelir ve der ki;
"Padişahım, ahalinin kızgınlığı daha bir artmış ve artık tepkilerini toplu halde dile getiriyorlar"…
Padişah;
"Yine artırın vergileri", der.
Vezir bir halt anlamaz, karşı da çıkamaz ama içten içe de, "padişah çıldırmış galiba… Ahaliyi isyana sürükleyecek" diye düşünmekten geri duramaz.
Ama Padişah, ahalinin tepkisinin ölçülmesine dair yine aynı talimatı verir.
Vezir dolaşır,
Sokak sokak, çarşı-pazar, esnaf-çiftçi demeden; her yeri dolaşır ve herkesi gözlemler.
Sonra huzura gelir,
"Ne gördün" der Padişah.
Vezir;
"Efendim,
Bence ahali sizi çok seviyor,
Bu defa; ne toplanıp bağıran-isyan eden ve ne de yüksek sesle sövüp-sayan bir ahali vardı,
Herkes gülüyor, sebepsiz şekilde kahkahalar atıyordu…" der.
Bunu duyan padişah, son yapılan vergi artışının hemen iptal edilmesini emreder.
Ve, vezirine dönüp şöyle der:
"Eğer ki ahali,
Artırılan vergilere,
Artan fiyatlara,
Alım gücünün düşmesine,
Artık kızmıyor, isyan etmiyor, eleştirmiyorsa,
Ve üstüne üstlük,
Sebepsiz şekilde gülmeye başlamışsa;
İşte o an en tehlikeli andır ve ondan korkacaksın!.."
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Egemen T.