YÖK ne/neden yapmıyor? YÖK mü, YOK'mu?
200’e yaklaşan üniversiteyle, 6 milyonu aşan öğrencisiyle, 25 milyar civarı bütçesiyle, ismiyle müsemma “Yüksek Öğretim Kurulu” yani “YÖK”…
150 bini aşan Öğretim elemanıyla, on binlerce idari personel çalışanıyla devasa ekonomik, sosyal, kültürel, eğitsel bir imparatorluk olan güzide kurum “YÖK”…
Ülkemizin düşünen beyni, aklı, çocuklarımızın mesleki hayata geçiş kapısı, öğretim süreçlerinin bir nevi nihai noktası, her şeyimiz olması gereken ve ülkedeki hemen herkesin bir şekilde ilintili olduğu hepimizin “gözbebeği” büyük organizasyon “YÖK”…
Ama; YÖK ihtişamlı isim, büyüklük ve kanuni işlevine muvafık bir uygulama stratejisi yürütüyor mu?
YÖK üniversitelerimiz üzerinde görevini gerçekten ifa ediyor mu?
15 Temmuz sonrası geçen kritik zamanda FETÖ ve PKK bağlantılı mensupları için ne yapıyor?
İsmiyle tecessüm eden kudret ve “yüksek”liğine yakışır bir iradeyle yönetiliyor mu?
Kısaca YÖK ne yapıyor veya daha doğrusu ne yapmıyor…?
Tek cümleyle özetlersek; göz boyama ve... mış gibi yapma..
Son on yıldır FETÖ’nün stratejileri çerçevesinde örgütlenen YÖK, bugün bu mücadelede maalesef zaaf içinde. Yaptıklarını da, yanlış usul ve esaslarla yaparak “sapla samanı birbirine karıştırıp” eylemsel hatalarla, mücadeleye katkı yerine adeta darbe vurur durumda.
Sistemli ve organize bir mücadele, temizleme ve ihraç stratejisi yok.
Yıllardır; personel olarak, mali olarak, teknik olarak üniversitelerimizi “arka bahçe”ye dönüştüren FETÖ’nün buradan kökünün kazınması için YÖK yönetimi -dilim varmıyor ama- korkaklık, acziyet ve aymazlık içinde.
Tüm bunların yanında üniversitelerin doğal işlevinin yürütümü konusunda da ciddi aksaklıklar ve pratiğe dair hatalar diz boyu. Mesela; nerdeyse bir yıldır Doçentlik jürilerinin oluşturulamaması veya oluşturulanların bozulması bile, rutine dair acziyetin ve beceriksizliğin en basit örneği.
Terörle Mücadele kapsamında YÖK’ün kendi kurum merkezinden başlayarak aşağı doğru, Üniversitelerimizde oluşturulan komisyonların yapısı tam bir fecaat. FETÖ’cülerin bu komisyonlarda FETÖ temizliği için yer almaları kabul edilemez bir yanlışlık.
Akademik kadrolarından, idari personeline kadar devletin ümüğünü sömüren, ihanetlerini akademikleştiren ihanet çetesi mensupları hala üniversitelerimizde cirit atıyor.
Peki YÖK ne yapıyor…
Yaptığı laf ü güzaf… Sadece söylem, sadece lafazanlık, sadece görüntü… 4-5 bin ihraçla başsavdı yapıyor.
Dikkatler ve kamuoyu algısı Emniyet, TSK, Yargı boyutlu FETÖ kümelenmesine yönelmiş ve sanki tüm ihanet odakları bu kurumdakilerden ibaret yanılgısı içindeyiz. Ama tüm bu kurumlar da dahil, Devletin bütün diğer kurumlarındaki bürokrasinin yetiştiği ve geldiği mecra, menbaa
üniversitelerdir. Bu hepimizin malumu bir gerçektir.
Bu nedenle de; asıl dikkatlerin YÖK ve dolayısıyla üniversitelere odaklanması ve tavizsiz, cesur, cansiperane bir temizliğin yapılması elzemdir, muacceldir.
Mevcut yönetimle bu ne ölçüde yapılabilir…?
Açıkcası çok ümitli değilim,
Çünkü büyük kavgalar, mücadeleler, temizlikler korkaklarla, titri büyük ama ufku küçüklerle, melal ve ıstırabı olmayanlarla, hamiyet duygusundan yoksunlarla yapılamaz.
Mevcut yönetime bakınca maalesef bu mücadeleyi gereği şekilde ve usulünce yapabilecek kabiliyet, kapasite ve hassasiyet –ne acıdır ki- yok.
Görünen eksikliklere gelince…;
YÖK ciddi yetkilerle mücehhez, muazzam imkan ve yetkisi bulunan bir kurumdur. Mevcut yönetimde, bu kurumsal izzet ve azamete uygun bir yönetsel mentalite ve pratik maalesef yoktur. Bir söz vardır Anadolu’da; “silah silahşörün elinde değerlidir”. Maalesef bu yetkileri kullanıp devlete ihanet eden hainlerin titizlikle ve tavizsiz seçimi mevcut yönetimin boyunu aşmaktadır.
YÖK yönetimi FETÖ mücadelesine dair ciddi bir strateji oluşturamamıştır. Mücadele, bölük pörçük ve lokalize sürmektedir. Bu da; sistematik bir eliminasyonu engellemektedir.
Soruyorum buradan; Gazi Üniversitesinde ne yapıldı…? Eğer yapıldıysa FETÖ ile mücadele edilmediği gerekçesiyle neden istifalar geldi? KTÜ’de, Eskişehir Osman Gazi Üniversitesinde, Uludağ Üniversitesinde, Gümüşhane, Bayburt, Çorum Hitit, Kırıkkale Üniversitesi vs. üniversitelerde,
FETÖ temizliği adına kayda değer ne yapıldı? Ben söyleyeyim; birkaç göstermelik soruşturma, açığa alma ve ihraç…
Peki aysbergin görünmeyen yanı ne durumda…? Herkes yerinde ve görevinde…
YÖK ne yapıyor… Milli Güvenliğimizi tehdit eden terör örgütüne karşı bir şey “yapmamayı” yapıyor.
YÖK yönetimi, mücadele komisyonları konusunda gerekli ve yeterli hassasiyeti göstermemektedir. Komisyonlarda ciddi şekilde üzerinde kuşku olan isimler yer almaktadır. Hal böyleyken; FETÖ’cüye FETÖ temizliği yaptırma komedisi ve dramı yaşanmaktadır.
Temizlik adı altında ciddi teknik ve uygulama hataları yapılmakta, bu da dezenformasyon ve mağduriyet edebiyatı yapanlara koz vererek mücadelenin ciddiyetine halel getirmektedir. Basit bir örnek verecek olursak; bir üniversitede 2010 KPSS sınavına girmemiş birisinin, 1010 KPSS soru hırsızlığı nedeniyle soruşturma geçirmesi ciddiyetsizliğin ne boyutlarda olduğunun göstergesidir.
FETÖ’nün yuvalandığı üniversitelerde, FETÖ mensupları hala derslere girmeye devam etmektedir. Yine örnek verirsek; Dicle Üniversitesinde bayan rektörün, kurumun her kademesine ihanet üyelerini doldurduğu herkesin malumudur. Peki şuana dek, malum rektör döneminde üniversiteye dahil edilen akademik ve idari personelin ne kadarı ihraç edilmiş ve ne kadarı hala görevindedir. Buna bakmak bile YÖK yönetiminin görevi ihmalini bariz şekilde göstermektedir.
ALES ve ÖYP sınav sorularının FETÖ tarafından çalındığı herkesin dilindedir. ÖYP ile üniversitelerimizin akademik kadroları bilfiil işgal edilmiş haldedir. Bu konuyla alakalı YÖK neden bir eylem içinde değil. Bunların incelenmesi, bu yol ve yöntemle üniversitelerimizi işgal eden hainler neden hala cezalandırılmıyor, gerekli idari ve hukuki işlem yapılmıyor.
Son on yılda ALES soru hırsızlığıyla akademik kadrolara giren 20 bin civarı öğretim elemanıyla ilgili YÖK hala hiçbir şey yapmadı. Bank Asya’ya para yatırdığı tesbit edilen beş bin kişiyle ilgili hiçbir icraat yok. Bu hırsız ve FETÖ’cüler ne açığa alındı ne ihraç edildi…
Halk arasında “balık baştan kokar derler”… bu bağlamda FETÖ’nün üniversitelerde yuvalanması esnasında görevde bulunan kişi ve yöneticilerle bu temizliğin yapılması eşyanın tabiatına aykırı görünmektedir. Çünkü kirli elle yüz yıkarsan, bırak yüzün temizlenmesini, temiz yüz bile kirlenir.
Maalesef, şuanda yaşadığımız tam da budur.
Üniversiteler ile YÖK arasında kopukluk, iletişimsizlik ve aymazlık had safhadadır. Son KHK ile Rektör seçimlerinin yapılmamasına dair kanuni tasarruf bile, YÖK’ün görevini ifadaki acziyetinin izharıdır. Hükümetin bu tasarrufu, YÖK’e olan bakış ve algının ne halde olduğunu yansıtmaktadır.
Mealen; “Rektör ataması YÖK Yönetimine bırakılmayacak noktadadır” algısının kanuni tasarrufa dönüşmüş halidir.
Herkes her işi yapamaz. Yapamıyor olmak ayıp veya kusur değildir. Çünkü herkes doğasının gereği gibi ve kapasitesi, cesareti, cesameti ve iddiası ölçüsünde hareket edip, iş yapabilir. Ama “Kifayetsiz Muhteris”liğe gerek yoktur. Eğer içinden geçtiğin dönemin ve yaptığın görevin ağırlığını kaldıramıyorsan, en alicenap tavır; “bu iş bizi aşar, bizim cesaretimiz bu işe kifayet etmiyor” diyerek, ne kendini ne de temsil ettiğin kurumu efkar-ı amme nazarında müttehem ve aciz duruma düşürmeden gitmektir.
Bir sonraki yazımda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun, sevgili okurlarım.
150 bini aşan Öğretim elemanıyla, on binlerce idari personel çalışanıyla devasa ekonomik, sosyal, kültürel, eğitsel bir imparatorluk olan güzide kurum “YÖK”…
Ülkemizin düşünen beyni, aklı, çocuklarımızın mesleki hayata geçiş kapısı, öğretim süreçlerinin bir nevi nihai noktası, her şeyimiz olması gereken ve ülkedeki hemen herkesin bir şekilde ilintili olduğu hepimizin “gözbebeği” büyük organizasyon “YÖK”…
Ama; YÖK ihtişamlı isim, büyüklük ve kanuni işlevine muvafık bir uygulama stratejisi yürütüyor mu?
YÖK üniversitelerimiz üzerinde görevini gerçekten ifa ediyor mu?
15 Temmuz sonrası geçen kritik zamanda FETÖ ve PKK bağlantılı mensupları için ne yapıyor?
İsmiyle tecessüm eden kudret ve “yüksek”liğine yakışır bir iradeyle yönetiliyor mu?
Kısaca YÖK ne yapıyor veya daha doğrusu ne yapmıyor…?
Tek cümleyle özetlersek; göz boyama ve... mış gibi yapma..
Son on yıldır FETÖ’nün stratejileri çerçevesinde örgütlenen YÖK, bugün bu mücadelede maalesef zaaf içinde. Yaptıklarını da, yanlış usul ve esaslarla yaparak “sapla samanı birbirine karıştırıp” eylemsel hatalarla, mücadeleye katkı yerine adeta darbe vurur durumda.
Sistemli ve organize bir mücadele, temizleme ve ihraç stratejisi yok.
Yıllardır; personel olarak, mali olarak, teknik olarak üniversitelerimizi “arka bahçe”ye dönüştüren FETÖ’nün buradan kökünün kazınması için YÖK yönetimi -dilim varmıyor ama- korkaklık, acziyet ve aymazlık içinde.
Tüm bunların yanında üniversitelerin doğal işlevinin yürütümü konusunda da ciddi aksaklıklar ve pratiğe dair hatalar diz boyu. Mesela; nerdeyse bir yıldır Doçentlik jürilerinin oluşturulamaması veya oluşturulanların bozulması bile, rutine dair acziyetin ve beceriksizliğin en basit örneği.
Terörle Mücadele kapsamında YÖK’ün kendi kurum merkezinden başlayarak aşağı doğru, Üniversitelerimizde oluşturulan komisyonların yapısı tam bir fecaat. FETÖ’cülerin bu komisyonlarda FETÖ temizliği için yer almaları kabul edilemez bir yanlışlık.
Akademik kadrolarından, idari personeline kadar devletin ümüğünü sömüren, ihanetlerini akademikleştiren ihanet çetesi mensupları hala üniversitelerimizde cirit atıyor.
Peki YÖK ne yapıyor…
Yaptığı laf ü güzaf… Sadece söylem, sadece lafazanlık, sadece görüntü… 4-5 bin ihraçla başsavdı yapıyor.
Dikkatler ve kamuoyu algısı Emniyet, TSK, Yargı boyutlu FETÖ kümelenmesine yönelmiş ve sanki tüm ihanet odakları bu kurumdakilerden ibaret yanılgısı içindeyiz. Ama tüm bu kurumlar da dahil, Devletin bütün diğer kurumlarındaki bürokrasinin yetiştiği ve geldiği mecra, menbaa
üniversitelerdir. Bu hepimizin malumu bir gerçektir.
Bu nedenle de; asıl dikkatlerin YÖK ve dolayısıyla üniversitelere odaklanması ve tavizsiz, cesur, cansiperane bir temizliğin yapılması elzemdir, muacceldir.
Mevcut yönetimle bu ne ölçüde yapılabilir…?
Açıkcası çok ümitli değilim,
Çünkü büyük kavgalar, mücadeleler, temizlikler korkaklarla, titri büyük ama ufku küçüklerle, melal ve ıstırabı olmayanlarla, hamiyet duygusundan yoksunlarla yapılamaz.
Mevcut yönetime bakınca maalesef bu mücadeleyi gereği şekilde ve usulünce yapabilecek kabiliyet, kapasite ve hassasiyet –ne acıdır ki- yok.
Görünen eksikliklere gelince…;
YÖK ciddi yetkilerle mücehhez, muazzam imkan ve yetkisi bulunan bir kurumdur. Mevcut yönetimde, bu kurumsal izzet ve azamete uygun bir yönetsel mentalite ve pratik maalesef yoktur. Bir söz vardır Anadolu’da; “silah silahşörün elinde değerlidir”. Maalesef bu yetkileri kullanıp devlete ihanet eden hainlerin titizlikle ve tavizsiz seçimi mevcut yönetimin boyunu aşmaktadır.
YÖK yönetimi FETÖ mücadelesine dair ciddi bir strateji oluşturamamıştır. Mücadele, bölük pörçük ve lokalize sürmektedir. Bu da; sistematik bir eliminasyonu engellemektedir.
Soruyorum buradan; Gazi Üniversitesinde ne yapıldı…? Eğer yapıldıysa FETÖ ile mücadele edilmediği gerekçesiyle neden istifalar geldi? KTÜ’de, Eskişehir Osman Gazi Üniversitesinde, Uludağ Üniversitesinde, Gümüşhane, Bayburt, Çorum Hitit, Kırıkkale Üniversitesi vs. üniversitelerde,
FETÖ temizliği adına kayda değer ne yapıldı? Ben söyleyeyim; birkaç göstermelik soruşturma, açığa alma ve ihraç…
Peki aysbergin görünmeyen yanı ne durumda…? Herkes yerinde ve görevinde…
YÖK ne yapıyor… Milli Güvenliğimizi tehdit eden terör örgütüne karşı bir şey “yapmamayı” yapıyor.
YÖK yönetimi, mücadele komisyonları konusunda gerekli ve yeterli hassasiyeti göstermemektedir. Komisyonlarda ciddi şekilde üzerinde kuşku olan isimler yer almaktadır. Hal böyleyken; FETÖ’cüye FETÖ temizliği yaptırma komedisi ve dramı yaşanmaktadır.
Temizlik adı altında ciddi teknik ve uygulama hataları yapılmakta, bu da dezenformasyon ve mağduriyet edebiyatı yapanlara koz vererek mücadelenin ciddiyetine halel getirmektedir. Basit bir örnek verecek olursak; bir üniversitede 2010 KPSS sınavına girmemiş birisinin, 1010 KPSS soru hırsızlığı nedeniyle soruşturma geçirmesi ciddiyetsizliğin ne boyutlarda olduğunun göstergesidir.
FETÖ’nün yuvalandığı üniversitelerde, FETÖ mensupları hala derslere girmeye devam etmektedir. Yine örnek verirsek; Dicle Üniversitesinde bayan rektörün, kurumun her kademesine ihanet üyelerini doldurduğu herkesin malumudur. Peki şuana dek, malum rektör döneminde üniversiteye dahil edilen akademik ve idari personelin ne kadarı ihraç edilmiş ve ne kadarı hala görevindedir. Buna bakmak bile YÖK yönetiminin görevi ihmalini bariz şekilde göstermektedir.
ALES ve ÖYP sınav sorularının FETÖ tarafından çalındığı herkesin dilindedir. ÖYP ile üniversitelerimizin akademik kadroları bilfiil işgal edilmiş haldedir. Bu konuyla alakalı YÖK neden bir eylem içinde değil. Bunların incelenmesi, bu yol ve yöntemle üniversitelerimizi işgal eden hainler neden hala cezalandırılmıyor, gerekli idari ve hukuki işlem yapılmıyor.
Son on yılda ALES soru hırsızlığıyla akademik kadrolara giren 20 bin civarı öğretim elemanıyla ilgili YÖK hala hiçbir şey yapmadı. Bank Asya’ya para yatırdığı tesbit edilen beş bin kişiyle ilgili hiçbir icraat yok. Bu hırsız ve FETÖ’cüler ne açığa alındı ne ihraç edildi…
Halk arasında “balık baştan kokar derler”… bu bağlamda FETÖ’nün üniversitelerde yuvalanması esnasında görevde bulunan kişi ve yöneticilerle bu temizliğin yapılması eşyanın tabiatına aykırı görünmektedir. Çünkü kirli elle yüz yıkarsan, bırak yüzün temizlenmesini, temiz yüz bile kirlenir.
Maalesef, şuanda yaşadığımız tam da budur.
Üniversiteler ile YÖK arasında kopukluk, iletişimsizlik ve aymazlık had safhadadır. Son KHK ile Rektör seçimlerinin yapılmamasına dair kanuni tasarruf bile, YÖK’ün görevini ifadaki acziyetinin izharıdır. Hükümetin bu tasarrufu, YÖK’e olan bakış ve algının ne halde olduğunu yansıtmaktadır.
Mealen; “Rektör ataması YÖK Yönetimine bırakılmayacak noktadadır” algısının kanuni tasarrufa dönüşmüş halidir.
Herkes her işi yapamaz. Yapamıyor olmak ayıp veya kusur değildir. Çünkü herkes doğasının gereği gibi ve kapasitesi, cesareti, cesameti ve iddiası ölçüsünde hareket edip, iş yapabilir. Ama “Kifayetsiz Muhteris”liğe gerek yoktur. Eğer içinden geçtiğin dönemin ve yaptığın görevin ağırlığını kaldıramıyorsan, en alicenap tavır; “bu iş bizi aşar, bizim cesaretimiz bu işe kifayet etmiyor” diyerek, ne kendini ne de temsil ettiğin kurumu efkar-ı amme nazarında müttehem ve aciz duruma düşürmeden gitmektir.
Bir sonraki yazımda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun, sevgili okurlarım.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.