Suriyelilerin vatandaşlığa alınması..
Kimisi oy için yapılıyor diyor, kimisi ise “sanki biz iyi durumdayız, bir de Suriye’liler mi çıktı” diyor..
Olay çok yönlü ve çok boyutlu değerlendirilmeli, düşünülmeli ve buna göre konuşulması gereken ciddi bir husustur.
Bu konuya bakarken, olayın ekonomik, sosyal, diplomatik boyutlar göz ardı edilmemeli ve anlık refleksle karşı çıkıyorum veya uygun görüyorum denilmemelidir.
Mülteciler şuanda gideri karşılanan ama ekonominin yükünün azaltılmasına katkı sağlayan konumda değiller. Şuanda vergi vermemeleri, SGK primi ödememeleri ve üstelik onlara sosyal yardım altında yapılan desteklerin süreklilik arz etmesi durumu bu konuyla doğrudan ilintilidir.
Vatandaşlığa giren mülteciye yapılan yardım kesilecektir. Çalıştığı yerde SGK primi, gerçek veya tüzel kişi vergileri verecek olması gibi durumlar nedeniyle ekonomiye tüm boyutlarıyla katılmaları sağlanmış olacaktır. Yani bir mülteciye yapılan ekonomik yardımlar kesilecek ve bir vatandaş olarak mükellefiyet süreci başlayacaktır.
Mülteciler içinde ciddi anlamda yetişmiş işgücü teşkil edecek olanlar bulunmaktadır. Takriben toplam mülteci içinde 300 bin civarı evsaflı kişilerin olduğu belirlenmiş durumdadır. Bu kişilerin katma değer yaratacak alanlara kanalize edilmesi ve sisteme entegrasyonu ekonomiye kuşkusuz -şu veya bu miktarda- katkı sağlayacaktır.
Ülkemize mülteci niteliğinde gelen ve ekonomik varlığı ciddi noktalarda olan pek çok Suriye’li de mevcuttur. Vatandaşlığa alınmayla birlikte “yastık altı” niteliğindeki bu mevduatın yatırım vb. gibi ekonomiye katılımı sağlanabilecektir.
Vatandaşlığa alınmakla Türkiye’nin kanuni müeyyidelerinin de geçerli olmasıyla birlikte ilerde doğması muhtemel kaçakçılık, terör vb. gibi olaylara karşı ciddi bir kanuni yaptırıma tabi tutulacak olması da asla göz ardı edilmemelidir.
Şuana dek “muhacerat ve mülteci hukuku” gereği hiçbir getirisi olmayan bu kitlenin vatandaşlık mükellefiyeti neticesinde kendileri için yapılacak gidere, bu işlemle getiri vecibesi de doğmuş olacak ve Türk Mali sisteminde daha öngörülebilirlik sağlanacaktır.
Küçük çapta da olsa yapılan harcamalara karşın mülteciler kanalıyla direk veya dolaylı olarak ikame edici bir durum ortaya çıkacaktır.
Olayın Uluslar arası boyutuna gelince; Önümüzdeki birkaç yıl içinde diplomaside “Suriye masası” kurulacaktır. Bu masanın taraflarından birisi de mutlak anlamda Türkiye olacaktır. Mültecilerin vatandaşlığa alınması durumu tam da bu esnada ülkemizin elini güçlendirecek ciddi argümanlar verecektir. Kaldı ki; bu “barış masası”nda Suriye’nin bölünmesi muhtemeldir. Bu süreçte de; Halep ve Bayırbucak bölgesine dair ülkemizin ciddi öneri, istek ve tezleri olacaktır. Geleceğe dair diplomatik projeksiyon bağlamında
Devlet yetkililerimizin elini güçlendirecek bu ve benzeri hamleleri bugünden yapmaya başlamaları çok normal ve önemli bir öngörüdür.
Bu vatandaşlığa alınmalarla beraber ilerde ülkemizin Suriye ile ilgili her türlü proje ve planlamada başrol alması için bugünden yarına bu tür faaliyetler gereklilik göstermektedir.
Zaten mülteciler vatandaşlığa geçirilirken incelenmeden, araştırılmadan ve toptancı bir mantıkla bu eylem gerçekleştirilmeyecektir.
Mültecinin geçmişi, Türkiye’deki yaşamı, Türkçe bilip bilmediği, bir mesleki vasıfa sahip olup olmaması gibi çok ciddi araştırılmalar sonrası bu eyleme dahil olabilecektir.
Herhangi veya sıradan bir şekilde vatandaşlığa alım yapılmayacaktır.
Bunun siyasi sebeplerle ve hükümette bulunan AK Parti’nin oy kaygısıyla yaptığını söylemek zaten abesle iştigal bir durumdur. Son seçimde, daha yeni, en yakın takipçisine 11 milyon oy farkı atmış bir partinin böylesi bir saikle hareket ettiğini söylemek ciddiye alınacak bir şey değildir. Kaldı ki, yapılan siyasi anketlerde de oylarını artıran bir AK Parti herkesin malumudur. Zaten mültecilerin hepsinin de vatandaşlığa alınmazı mevzubahis değildir. Çok abartılı rakamlarla söylersek devletimizin belirleyeceği kriterlere uygun olup alınması muhtemel sayı maksimum 300 bin civarıdır.
Bu konuda günübirlik akılla ve düşünmeden yapılan söylemle konuya karşı çıkmak ve itirazi kayıt düşmek coğrafyamıza dair “büyük fotoğrafı” pas geçmek olur. Çünkü bugün 300 bin mültecinin vatandaşlığına karşı çıkmak yarın kurulacak “Suriye masası”nda yapabileceğimiz muhtemel çok ciddi atak ve edinimler konusunda elimizi güçlendirmemize mani olabilir.
Bu bağlamda, konunun soğukkanlılıkla ve aklı selim ile düşünülmesi, değerlendirilmesi ve konuşulması gerekir. Ülkemiz “ne kazanır, ne kaybeder” diye uzun vadeli bakmakta fayda vardır. Güncel ve subjektif medya algılarıyla olaya bakmak bizi doğru noktaya götürmez. Yanlış ve kişisel değerlendirmelerden öteye geçirmez. Medyanın bu konudaki değerlendirmelerine bakarken, yazılana değil aslında yazılmayana bakmaya çalışmak lazımdır. Devletimizi yöneten hiç kimse böylesi bir konuyu, oy alabilmek için araçsallaştırmayacak kadar akıllı ve aklı başındadır. Bu konuda popülist, taraflı, hükümet ve devlet aleyhtarı şeklinde yapılan “medyatik algı oluşturma” çalışmalarına hemen teslim olmamak ve madalyonun arkasına bakacak bir akılla hareket etmek gerekmektedir.
Bu konuda son sözüm de hükümete ve devletimize olacaktır:
Konunun acilen netleştirilmesi,
Nedenini, niçinini, sebeplerini,
Şuana dek olan ekonomik götürüsünü,
Vatandaşlığa alınmaların ekonomik getirilerini,
Ulusal ve uluslar arası arenada ülkemize kısa, orta ve uzun vadede sağlayacağı imkanları,
Kimlerin nasıl alınacağını,
Alınacak kişilerin hangi vasıfları haiz olacağını,
Tahmini sayıyı,
Hülasa bu konuyla alakalı hemen her şeyi halka her türlü iletişim imkanları oluşturarak, açık net şeffaf şekilde anlatmaları, bilgilendirmeleri ve aydınlatmaları gerekmektedir.
Bu bilgilendirmeler mutlak gereklidir ve en kısa zamanda başlatılmalıdır.
Bu durumla alakalı süreç içinde ortaya çıkacak gelişmeleri ve konuya dair diğer fikirlerimi siz değerli okurlarımla paylaşmaya devam edeceğim.
Bir sonraki Bir Portrede buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlarım.
Olay çok yönlü ve çok boyutlu değerlendirilmeli, düşünülmeli ve buna göre konuşulması gereken ciddi bir husustur.
Bu konuya bakarken, olayın ekonomik, sosyal, diplomatik boyutlar göz ardı edilmemeli ve anlık refleksle karşı çıkıyorum veya uygun görüyorum denilmemelidir.
Mülteciler şuanda gideri karşılanan ama ekonominin yükünün azaltılmasına katkı sağlayan konumda değiller. Şuanda vergi vermemeleri, SGK primi ödememeleri ve üstelik onlara sosyal yardım altında yapılan desteklerin süreklilik arz etmesi durumu bu konuyla doğrudan ilintilidir.
Vatandaşlığa giren mülteciye yapılan yardım kesilecektir. Çalıştığı yerde SGK primi, gerçek veya tüzel kişi vergileri verecek olması gibi durumlar nedeniyle ekonomiye tüm boyutlarıyla katılmaları sağlanmış olacaktır. Yani bir mülteciye yapılan ekonomik yardımlar kesilecek ve bir vatandaş olarak mükellefiyet süreci başlayacaktır.
Mülteciler içinde ciddi anlamda yetişmiş işgücü teşkil edecek olanlar bulunmaktadır. Takriben toplam mülteci içinde 300 bin civarı evsaflı kişilerin olduğu belirlenmiş durumdadır. Bu kişilerin katma değer yaratacak alanlara kanalize edilmesi ve sisteme entegrasyonu ekonomiye kuşkusuz -şu veya bu miktarda- katkı sağlayacaktır.
Ülkemize mülteci niteliğinde gelen ve ekonomik varlığı ciddi noktalarda olan pek çok Suriye’li de mevcuttur. Vatandaşlığa alınmayla birlikte “yastık altı” niteliğindeki bu mevduatın yatırım vb. gibi ekonomiye katılımı sağlanabilecektir.
Vatandaşlığa alınmakla Türkiye’nin kanuni müeyyidelerinin de geçerli olmasıyla birlikte ilerde doğması muhtemel kaçakçılık, terör vb. gibi olaylara karşı ciddi bir kanuni yaptırıma tabi tutulacak olması da asla göz ardı edilmemelidir.
Şuana dek “muhacerat ve mülteci hukuku” gereği hiçbir getirisi olmayan bu kitlenin vatandaşlık mükellefiyeti neticesinde kendileri için yapılacak gidere, bu işlemle getiri vecibesi de doğmuş olacak ve Türk Mali sisteminde daha öngörülebilirlik sağlanacaktır.
Küçük çapta da olsa yapılan harcamalara karşın mülteciler kanalıyla direk veya dolaylı olarak ikame edici bir durum ortaya çıkacaktır.
Olayın Uluslar arası boyutuna gelince; Önümüzdeki birkaç yıl içinde diplomaside “Suriye masası” kurulacaktır. Bu masanın taraflarından birisi de mutlak anlamda Türkiye olacaktır. Mültecilerin vatandaşlığa alınması durumu tam da bu esnada ülkemizin elini güçlendirecek ciddi argümanlar verecektir. Kaldı ki; bu “barış masası”nda Suriye’nin bölünmesi muhtemeldir. Bu süreçte de; Halep ve Bayırbucak bölgesine dair ülkemizin ciddi öneri, istek ve tezleri olacaktır. Geleceğe dair diplomatik projeksiyon bağlamında
Devlet yetkililerimizin elini güçlendirecek bu ve benzeri hamleleri bugünden yapmaya başlamaları çok normal ve önemli bir öngörüdür.
Bu vatandaşlığa alınmalarla beraber ilerde ülkemizin Suriye ile ilgili her türlü proje ve planlamada başrol alması için bugünden yarına bu tür faaliyetler gereklilik göstermektedir.
Zaten mülteciler vatandaşlığa geçirilirken incelenmeden, araştırılmadan ve toptancı bir mantıkla bu eylem gerçekleştirilmeyecektir.
Mültecinin geçmişi, Türkiye’deki yaşamı, Türkçe bilip bilmediği, bir mesleki vasıfa sahip olup olmaması gibi çok ciddi araştırılmalar sonrası bu eyleme dahil olabilecektir.
Herhangi veya sıradan bir şekilde vatandaşlığa alım yapılmayacaktır.
Bunun siyasi sebeplerle ve hükümette bulunan AK Parti’nin oy kaygısıyla yaptığını söylemek zaten abesle iştigal bir durumdur. Son seçimde, daha yeni, en yakın takipçisine 11 milyon oy farkı atmış bir partinin böylesi bir saikle hareket ettiğini söylemek ciddiye alınacak bir şey değildir. Kaldı ki, yapılan siyasi anketlerde de oylarını artıran bir AK Parti herkesin malumudur. Zaten mültecilerin hepsinin de vatandaşlığa alınmazı mevzubahis değildir. Çok abartılı rakamlarla söylersek devletimizin belirleyeceği kriterlere uygun olup alınması muhtemel sayı maksimum 300 bin civarıdır.
Bu konuda günübirlik akılla ve düşünmeden yapılan söylemle konuya karşı çıkmak ve itirazi kayıt düşmek coğrafyamıza dair “büyük fotoğrafı” pas geçmek olur. Çünkü bugün 300 bin mültecinin vatandaşlığına karşı çıkmak yarın kurulacak “Suriye masası”nda yapabileceğimiz muhtemel çok ciddi atak ve edinimler konusunda elimizi güçlendirmemize mani olabilir.
Bu bağlamda, konunun soğukkanlılıkla ve aklı selim ile düşünülmesi, değerlendirilmesi ve konuşulması gerekir. Ülkemiz “ne kazanır, ne kaybeder” diye uzun vadeli bakmakta fayda vardır. Güncel ve subjektif medya algılarıyla olaya bakmak bizi doğru noktaya götürmez. Yanlış ve kişisel değerlendirmelerden öteye geçirmez. Medyanın bu konudaki değerlendirmelerine bakarken, yazılana değil aslında yazılmayana bakmaya çalışmak lazımdır. Devletimizi yöneten hiç kimse böylesi bir konuyu, oy alabilmek için araçsallaştırmayacak kadar akıllı ve aklı başındadır. Bu konuda popülist, taraflı, hükümet ve devlet aleyhtarı şeklinde yapılan “medyatik algı oluşturma” çalışmalarına hemen teslim olmamak ve madalyonun arkasına bakacak bir akılla hareket etmek gerekmektedir.
Bu konuda son sözüm de hükümete ve devletimize olacaktır:
Konunun acilen netleştirilmesi,
Nedenini, niçinini, sebeplerini,
Şuana dek olan ekonomik götürüsünü,
Vatandaşlığa alınmaların ekonomik getirilerini,
Ulusal ve uluslar arası arenada ülkemize kısa, orta ve uzun vadede sağlayacağı imkanları,
Kimlerin nasıl alınacağını,
Alınacak kişilerin hangi vasıfları haiz olacağını,
Tahmini sayıyı,
Hülasa bu konuyla alakalı hemen her şeyi halka her türlü iletişim imkanları oluşturarak, açık net şeffaf şekilde anlatmaları, bilgilendirmeleri ve aydınlatmaları gerekmektedir.
Bu bilgilendirmeler mutlak gereklidir ve en kısa zamanda başlatılmalıdır.
Bu durumla alakalı süreç içinde ortaya çıkacak gelişmeleri ve konuya dair diğer fikirlerimi siz değerli okurlarımla paylaşmaya devam edeceğim.
Bir sonraki Bir Portrede buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlarım.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.