Rusya-Ukrayna krizi ve olası bir savaş Türkiye için fırsata dönüşebilir mi…
Burada öyle bir denge var ki; adeta, kıldan ince kılıçtan keskin…
Anlatayım.
Enerji, ülke ve ülkeler için her şeydir.
Hele de, gelişmiş ülkeler için en olmazsa olmazdır.
Bir sanayi bölgesinde doğalgaz sevkinin durduğunu düşünün!..
Üretim durur/ihracat durur/temel tüketim malları bile azalır, yokluk olur/kıtlık olur/hayatın olağan akışı bile zarar görür ve sadece ekonomi değil; iç çalkantı gibi sosyal hareketler bile ortaya çıkabilir.
Bu kadar önemli/belirleyici ve başat bir unsurdur, enerji…
Tamam da, "ne alaka…" diyebilirsiniz.
Ama durum farklı ve farklı bir konsept oluşuyor.
Şuanda Rusya kaynaklı ve büyük ölçekte Rusya'nın tekelinde bir "Enerji Ekseni" diyeceğimiz bir jeopolitik var.
Bu durum değişecek.
Ve, yeni bir "Enerji Ekseni" oluşturulacak.
Nasıl mı?
Avrupa'nın lokomotifi Almanya başta olmak üzere tüm kıta Avrupası doğalgaz konusunda % 40 oranlarda Rusya'ya bağımlı halde.
Keza, Almanya'nın ticaret hacmi %30-35'ler mesabesinde Rusya ile oluşuyor.
Zaten, yaşanmakta olan Rusya-Ukrayna krizinde Almanya'nın daha geriden/sakin ve isteksiz davranmasının nedeni de bu.
Ama yeni düzende Almanya'ya başat bir rol üstlendirileceğini söylemiştim.
Halen de o fikirdeyim.
Bu krizde, biraz da "ağır abi" rolünde görünmesi, Almanya'nın hareketlenip safını belli etmeyeceği anlamına gelmez.
Hal böyleyken Amerika'nın liderliğinde ama "Güç ve Akıl Sahiplerinin" planları çerçevesinde ilerleyen "yeni düzen", savaş temelli ama enerjide yeni bir eksen oluşturulması için işliyor.
Ana konu Rusya'nın elindeki doğalgaz içerikli enerji kozunu azaltmak,
Belirleyici kaynak olmaktan çıkartmak,
Rusya'nın doğalgaz kartını bir tehdit olarak kullanmasını engellemek için gerekirse Putin'siz ve Çin'den uzaklaştırılmış bir Rusya ile yola devam etmek ana amaçtır.
Durum böyleyken, enerji eksenli olarak şu coğrafya ve kaynaklar öne çıkıyor.
Bunlar;
—İran doğalgazı,
—Katar doğalgazı,
—İsrail-Yunanistan tarafından çıkartılan Akdeniz doğalgazı…
(İran, Amerika ve Batı düşmanı diye düşünüp; şıklardan birisi olarak nasıl gördüğümü sorabilirsiniz. Ama merak etmeyin.
O düşmanlık görüntüde…
Bakmayın öyle göründüğüne; İran, gizliden gizliye Amerika ve Batı ile iç içe ve kanka gibi…)
Buraya kadar tamam,
Alternatif kaynaklar bulundu diyelim.
Ama bir de, bunların Avrupa'ya ulaştırılması var.
En önemlisi de bu…
Bu kaynakların Avrupa'ya/piyasalara ulaşması için farklı yol/metod ve alternatifler kolaçan edildi ama reel olabilirlik ve rantabilite bulunamadı.
Peki en uygun/verimli ve olası alternatif nedir?
Ulaşımın Türkiye üzerinden sağlanması…
Çünkü Türkiye'nin şuanda sahip olduğu doğalgaz ulaşım ve eriştirim altyapısı buna son derece uygun.
Çok küçük modifikasyonlarla, Avrupa ülkelerinin Rusya'dan aldığı doğalgazı ikame edebilir durumda.
Türkiye coğrafyasının doğal elverişli halini ve bu bağlamda hem arz güvenliği hem de daha ekonomik oluşunu söylemiyorum bile…
"İyi/hoş/güzel de ama Türkiye, Ukrayna'nın yanında yer alan başta Amerika olmak üzere diğer blok ülkeleriyle pek de iç açıcı bir ilişkide değil,
Her ne kadar başarılı sonuçlar veriyor gibi olmasa da; Türkiye, Rusya-Çin ve Amerika-Batı bloku arasında kendince bir "denge politikası" izlemeye çalışıyor.
Böyleyken nasıl bir politika sergilemeli ki; bu krizden, önce az hasarla çıksın sonra da krizi fırsata çevirebilsin?" diyebilirsiniz…
İşte, işin en kritik ve en hassas noktası da burası.
Öncelikle belirtmeliyim ki; bir denge politikası ülkesel menfaatler doğuruyorsa,
Daha ileri gideyim; küresel ölçekli gelişmeler muvacehesinde, hiç olmazsa olası zararları azaltıyor ise;
O zaman, bir değeri/anlamı ve önemi olur.
Eğer ki, sergilenen "denge politikası" menfaat üretmiyor ve bilakis yalnızlaştırıcı ve belirsizlik artırıcı bir etki oluşturuyorsa; yeni bir yaklaşım ve yeni bir bakış açısı vakti gelmiş demektir.
Böyleyken,
Ve "yeni düzen" oluşturanlar için, Allah vergisi coğrafyamız ve doğalgaz altyapımız bizi yine en tercih edilir kılıyorsa; bu noktada, "denge politikası güdüyorum" ısrarı, kazandırıcı olmaz ve kaybetmeyi hızlandırır.
Yapılması gereken, kazanmak için ne gerekiyorsa onu yapmaktır.
Bu yüzden defalarca, "akıllı ve akılcı" diplomasi ve duygusallıktan uzak/ülkesel menfaat maksimizasyonuna dayalı dış politika diye vurgu yaptım.
Ki, hep kaybeden olmayalım/hep faturayı biz ödemeyelim ve kazanabilelim diye!..
Ne yapacağız peki?
Gerekirse taraf olacağız,
Ama Suriye deneyimini unutmadan…
Nasıl mı?
Suriye'de müdahale, Türkiye'nin de dahil olduğu müttefik güçlerle başlanmıştı.
Amerika başta olmak üzere; Almanya/Fransa/İngiltere ve diğer pek çok ülke olaya müdahil olmuştu.
Ama sonra?
Sorun, mülteci sıkıntısı da dahil; tüm negatif sonuçlarıyla bizim kucağımızda kaldı.
Bu yüzden de, sokak jargonuyla söylersek; sazan gibi atlamayacağız.
Ama çok da geride durmayacağız.
Şunu ise hiç unutmayacağız;
Tamam, Amerika ve Batı bizi sevmez,
Almadan vermez,
Menfaati olmadan bize yaklaşmaz.
Ama Rusya ve Putin'den ise bize hiç dost olmaz,
Rusya ve Putin hiç öngörülmez,
Ve Putin denen "yeni nesil Deli Petro'nun" Türkiye üzerindeki emelleri hiç mi hiç bitmez, bitmeyecektir de…
Ve bence, bu iki taraf arasında pek bir "denge politikası" izlenemez.
İki kötüden birini seçeceksek;
Tarafların gücüne/kapasitesine/ellerindeki kozlara bakarsak, Batı Bloku'nu tercih etmemiz, bizim menfaatlerimiz için daha daha verimli ve avantajlı görünmektedir.
Bu bağlamda, "Yeni Enerji Ekseni'nin" odak noktası olabilme imkanı önümüzdeki en büyük fırsattır.
Bu sayede ve "Yeni Düzen" sahiplerinin planlarının realizasyonu çerçevesinde daha etkin/daha stratejik/daha noktasal ve daha önem arz eden bir coğrafya haline gelebilir,
Daha vazgeçilmezleşir, daha dikkate alınır, daha bir belirleyici role kavuşur,
Doğu Akdeniz/Suriye/Libya/Somali gibi, doğrudan Türkiye'yi de etkileyen ve kronikleşme nitelikli sorunların halli için elimizi güçlendirebiliriz.
Sonuç;
Belki okumaktan bıktınız ama tekrar söylemek zorundayım,
—Akıllı ve Akılcı olmaya mecburuz,
—Hamaseti bırakmak zorundayız,
—İçe kapanmacı politikalarla hareket etmemeli; uluslararası arenada iç siyasetin konsolide edilmesi için dillendirilen söz ve söylemlerle/kitleyi hareketlendirmeci klişelerle/sesini en çok çıkartan en çok oy kazanır yaklaşımıyla hareket edilmeyeceğini kafamıza sokmak zorundayız.
—"Yeni Düzen"i doğru okumalı, "Güç ve Akıl Sahiplerinin" planını iyi irdelemeli ve maksimum ülkesel menfaati, temel hedef edinmeliyiz.
İşte büyük bir "kazan-kazan" fırsatı,
Ve işte krizi fırsata çevirme ortamı.
"At binenin kılıç kuşananın…" diyor ve yazımı tamamlıyorum.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Anlatayım.
Enerji, ülke ve ülkeler için her şeydir.
Hele de, gelişmiş ülkeler için en olmazsa olmazdır.
Bir sanayi bölgesinde doğalgaz sevkinin durduğunu düşünün!..
Üretim durur/ihracat durur/temel tüketim malları bile azalır, yokluk olur/kıtlık olur/hayatın olağan akışı bile zarar görür ve sadece ekonomi değil; iç çalkantı gibi sosyal hareketler bile ortaya çıkabilir.
Bu kadar önemli/belirleyici ve başat bir unsurdur, enerji…
Tamam da, "ne alaka…" diyebilirsiniz.
Ama durum farklı ve farklı bir konsept oluşuyor.
Şuanda Rusya kaynaklı ve büyük ölçekte Rusya'nın tekelinde bir "Enerji Ekseni" diyeceğimiz bir jeopolitik var.
Bu durum değişecek.
Ve, yeni bir "Enerji Ekseni" oluşturulacak.
Nasıl mı?
Avrupa'nın lokomotifi Almanya başta olmak üzere tüm kıta Avrupası doğalgaz konusunda % 40 oranlarda Rusya'ya bağımlı halde.
Keza, Almanya'nın ticaret hacmi %30-35'ler mesabesinde Rusya ile oluşuyor.
Zaten, yaşanmakta olan Rusya-Ukrayna krizinde Almanya'nın daha geriden/sakin ve isteksiz davranmasının nedeni de bu.
Ama yeni düzende Almanya'ya başat bir rol üstlendirileceğini söylemiştim.
Halen de o fikirdeyim.
Bu krizde, biraz da "ağır abi" rolünde görünmesi, Almanya'nın hareketlenip safını belli etmeyeceği anlamına gelmez.
Hal böyleyken Amerika'nın liderliğinde ama "Güç ve Akıl Sahiplerinin" planları çerçevesinde ilerleyen "yeni düzen", savaş temelli ama enerjide yeni bir eksen oluşturulması için işliyor.
Ana konu Rusya'nın elindeki doğalgaz içerikli enerji kozunu azaltmak,
Belirleyici kaynak olmaktan çıkartmak,
Rusya'nın doğalgaz kartını bir tehdit olarak kullanmasını engellemek için gerekirse Putin'siz ve Çin'den uzaklaştırılmış bir Rusya ile yola devam etmek ana amaçtır.
Durum böyleyken, enerji eksenli olarak şu coğrafya ve kaynaklar öne çıkıyor.
Bunlar;
—İran doğalgazı,
—Katar doğalgazı,
—İsrail-Yunanistan tarafından çıkartılan Akdeniz doğalgazı…
(İran, Amerika ve Batı düşmanı diye düşünüp; şıklardan birisi olarak nasıl gördüğümü sorabilirsiniz. Ama merak etmeyin.
O düşmanlık görüntüde…
Bakmayın öyle göründüğüne; İran, gizliden gizliye Amerika ve Batı ile iç içe ve kanka gibi…)
Buraya kadar tamam,
Alternatif kaynaklar bulundu diyelim.
Ama bir de, bunların Avrupa'ya ulaştırılması var.
En önemlisi de bu…
Bu kaynakların Avrupa'ya/piyasalara ulaşması için farklı yol/metod ve alternatifler kolaçan edildi ama reel olabilirlik ve rantabilite bulunamadı.
Peki en uygun/verimli ve olası alternatif nedir?
Ulaşımın Türkiye üzerinden sağlanması…
Çünkü Türkiye'nin şuanda sahip olduğu doğalgaz ulaşım ve eriştirim altyapısı buna son derece uygun.
Çok küçük modifikasyonlarla, Avrupa ülkelerinin Rusya'dan aldığı doğalgazı ikame edebilir durumda.
Türkiye coğrafyasının doğal elverişli halini ve bu bağlamda hem arz güvenliği hem de daha ekonomik oluşunu söylemiyorum bile…
"İyi/hoş/güzel de ama Türkiye, Ukrayna'nın yanında yer alan başta Amerika olmak üzere diğer blok ülkeleriyle pek de iç açıcı bir ilişkide değil,
Her ne kadar başarılı sonuçlar veriyor gibi olmasa da; Türkiye, Rusya-Çin ve Amerika-Batı bloku arasında kendince bir "denge politikası" izlemeye çalışıyor.
Böyleyken nasıl bir politika sergilemeli ki; bu krizden, önce az hasarla çıksın sonra da krizi fırsata çevirebilsin?" diyebilirsiniz…
İşte, işin en kritik ve en hassas noktası da burası.
Öncelikle belirtmeliyim ki; bir denge politikası ülkesel menfaatler doğuruyorsa,
Daha ileri gideyim; küresel ölçekli gelişmeler muvacehesinde, hiç olmazsa olası zararları azaltıyor ise;
O zaman, bir değeri/anlamı ve önemi olur.
Eğer ki, sergilenen "denge politikası" menfaat üretmiyor ve bilakis yalnızlaştırıcı ve belirsizlik artırıcı bir etki oluşturuyorsa; yeni bir yaklaşım ve yeni bir bakış açısı vakti gelmiş demektir.
Böyleyken,
Ve "yeni düzen" oluşturanlar için, Allah vergisi coğrafyamız ve doğalgaz altyapımız bizi yine en tercih edilir kılıyorsa; bu noktada, "denge politikası güdüyorum" ısrarı, kazandırıcı olmaz ve kaybetmeyi hızlandırır.
Yapılması gereken, kazanmak için ne gerekiyorsa onu yapmaktır.
Bu yüzden defalarca, "akıllı ve akılcı" diplomasi ve duygusallıktan uzak/ülkesel menfaat maksimizasyonuna dayalı dış politika diye vurgu yaptım.
Ki, hep kaybeden olmayalım/hep faturayı biz ödemeyelim ve kazanabilelim diye!..
Ne yapacağız peki?
Gerekirse taraf olacağız,
Ama Suriye deneyimini unutmadan…
Nasıl mı?
Suriye'de müdahale, Türkiye'nin de dahil olduğu müttefik güçlerle başlanmıştı.
Amerika başta olmak üzere; Almanya/Fransa/İngiltere ve diğer pek çok ülke olaya müdahil olmuştu.
Ama sonra?
Sorun, mülteci sıkıntısı da dahil; tüm negatif sonuçlarıyla bizim kucağımızda kaldı.
Bu yüzden de, sokak jargonuyla söylersek; sazan gibi atlamayacağız.
Ama çok da geride durmayacağız.
Şunu ise hiç unutmayacağız;
Tamam, Amerika ve Batı bizi sevmez,
Almadan vermez,
Menfaati olmadan bize yaklaşmaz.
Ama Rusya ve Putin'den ise bize hiç dost olmaz,
Rusya ve Putin hiç öngörülmez,
Ve Putin denen "yeni nesil Deli Petro'nun" Türkiye üzerindeki emelleri hiç mi hiç bitmez, bitmeyecektir de…
Ve bence, bu iki taraf arasında pek bir "denge politikası" izlenemez.
İki kötüden birini seçeceksek;
Tarafların gücüne/kapasitesine/ellerindeki kozlara bakarsak, Batı Bloku'nu tercih etmemiz, bizim menfaatlerimiz için daha daha verimli ve avantajlı görünmektedir.
Bu bağlamda, "Yeni Enerji Ekseni'nin" odak noktası olabilme imkanı önümüzdeki en büyük fırsattır.
Bu sayede ve "Yeni Düzen" sahiplerinin planlarının realizasyonu çerçevesinde daha etkin/daha stratejik/daha noktasal ve daha önem arz eden bir coğrafya haline gelebilir,
Daha vazgeçilmezleşir, daha dikkate alınır, daha bir belirleyici role kavuşur,
Doğu Akdeniz/Suriye/Libya/Somali gibi, doğrudan Türkiye'yi de etkileyen ve kronikleşme nitelikli sorunların halli için elimizi güçlendirebiliriz.
Sonuç;
Belki okumaktan bıktınız ama tekrar söylemek zorundayım,
—Akıllı ve Akılcı olmaya mecburuz,
—Hamaseti bırakmak zorundayız,
—İçe kapanmacı politikalarla hareket etmemeli; uluslararası arenada iç siyasetin konsolide edilmesi için dillendirilen söz ve söylemlerle/kitleyi hareketlendirmeci klişelerle/sesini en çok çıkartan en çok oy kazanır yaklaşımıyla hareket edilmeyeceğini kafamıza sokmak zorundayız.
—"Yeni Düzen"i doğru okumalı, "Güç ve Akıl Sahiplerinin" planını iyi irdelemeli ve maksimum ülkesel menfaati, temel hedef edinmeliyiz.
İşte büyük bir "kazan-kazan" fırsatı,
Ve işte krizi fırsata çevirme ortamı.
"At binenin kılıç kuşananın…" diyor ve yazımı tamamlıyorum.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Abdullah yılmaz
Mustafa S.
Semih
Eray Kabacı
Mehmet Köle
Ahmet Öz
Hüsnü A.
Mehmet Songül
Ahmet S.
Yaşar Kara