Küresel kontrollü kaosun yeni evresi; Barınma krizi…
Son 4-5 yıldır ısrarla bu konuyu yazdım.
Hikaye olsun diye anlatmadım.
Ütopyacılık etmedim.
Çünkü fırtına öncesi sessizliği anımsatan endişe verici bir durum hakimdi.
Buyurun bakın işte,
2020 yılı ile başlayan süreci kendiniz değerlendirin.
Önce Pandemi,
Yani, sağlık krizi.
Sonra gıda krizi,
Ve şimdi de, barınma krizi…
Öyle sistematik bir sarmalla karşı karşıyayız ki; biri diğerini tetikliyor/biri diğerinden beslenip, alt başlıklarla amip gibi çoğaldıkça çoğalıyor.
Peki, oluşan bu krizler bilinçli mi?
Kesinlikle…
Arkadaşlar,
Dünya, içine girdiği enflasyonist girdaptan çıkamayacak.
Önümüzdeki birkaç ay içinde gelişmiş ülke ekonomileri bile çift haneli enflasyonlarla baş başa kalacak.
Kaldı ki, üretici fiyat endekslerinde (ÜFE) başta Amerika/Almanya olmak üzere pek çok gelişmiş ülke bunu yaşamaya başladı.
Amerika'da yüzde 12, Almanya'da yüzde 30'larda.
Tüketici fiyat endeksinin daha düşük olmasına aldanmayın.
Şimdilik öyle,
Üretici fiyat endeksinin gelmiş olduğu düzey, kaçınılmaz şekilde tüketici fiyat endekslerinde de kendini gösterecektir.
"Gelişmiş ülke ekonomileri bunu yaşarken, gelişmekte olan ülke ekonomileri ne olur" derseniz;
Çok üzgünüm ki üç haneli ve hatta kimi ülkelerde hiper enflasyonlar görülmeye başlar!
Arkadaşlar,
Türkiye konut fiyatları ve kiralarda görülen anormal artışlarla karşı karşıya.
Hiç kimse bu durumu konut üretimindeki azalmayla izah etmeye kalkmasın.
Normal değil,
Hem de hiç normal değil.
Döviz artışından kaynaklı desen; döviz iki kat artarken konut fiyatları üç kat artıyor.
Keza kirada durum yine aynı.
"Enflasyon artıyor da o yüzden" desen; yine konut ve kiralar kıyaslanmayacak ölçüde anormal artışla karşı karşıya…
Ve maalesef bu durumun gerçek nedenine inmiyoruz.
Halk olarak da, devlet olarak da doğru okuma yapılmadığını ve sorunun kaynağına ilişkin doğru tespit yapılamadığını görüyorum.
Tespit ve teşhis yanlış olunca uygulanan veya uygulamaya çalışılan tedavi de sadece pansuman olarak kalır/kalıyor ve yaranın kaynağını kurutmaz/kurutamıyor.
Arkadaşlar,
Bu durum, işin matematiğine de aykırı, sosyolojisine de, psikolojisine de…
Bir de şu açıdan düşünün,
Türk vatandaşları konut sahibi olmakta zorlanıyor.
Neden?
Aşırı fiyat artışları nedeniyle.
Hal böyleyken döviz kurundaki artışı da malum.
Ve, ne oluyor?
Döviz üzerinden gelir elde eden yabancılar için Türkiye'de mülk/konut sahibi olmak sudan ucuz oluyor.
Türkiye'ye gelen/yerleşen yabancılar için geçim/yaşam maliyeti, kendi ülkesinden çok daha kolay ve tercih edilir hale geliyor.
Böyle olunca da, yabancıların Türkiye'ye gelişleri her geçen gün artmaya devam ediyor.
İddia ediyorum ki, önümüzdeki birkaç yıl içinde Avrupa ülkelerinde yaşayan orta gelir grubu insanların da daha yoğun şekilde Türkiye'ye gelişlerine şahit olacağız.
Neden?
Oralara göre, sadece mülk/konut sahibi olmak değil; Türkiye'de geçim de çok daha kolay!..
Hal böyle olunca bir iddiada daha bulunacağım.
Önümüzdeki 5-10 yıl içinde İstanbul/Ankara/Antalya/İzmir/Muğla gibi şehirlerimizin merkez ve lüks denen semtleri yabancıların eline geçecektir.
Türk vatandaşlarından ise sadece üst gelir grubunda olan küçük bir azınlık oralarda kalabilecek/ikamet edebilecektir.
Orta gelir grubu Türk insanı, bu şehirlerin kenarlarına/çeperine doğru veya ülkenin daha kırsal alanlarına doğru çekilecektir.
Yeniden ev fiyatları ve kira artışlarına gelirsek;
Barınma Krizi ve mülkiyetsizleştirme sorunuyla karşı karşıyayız.
Arkadaşlar,
İnsan denen varlığın en temel iki olmazsa olmazı vardır.
"İaşe ve ibate".
İaşe, yeme-içme/beslenmedir,
İbate ise, barınma/kalacak yer demektir.
Düne, daha düne, çok daha eski dünlere bakın,
Yaşanan her sosyal çalkantının/toplumsal olayın ve kargaşanı çıkış noktası "iaşe ve ibate" sorunudur.
Hele de Türkiye gibi, hem bireysel mülkiyetçiliğin hem de vatan toprağı kavramının kutsallık ve vazgeçilmezlik atfettiği bir ülkede bu iki sorun çok farklı boyutlara evrilebilir!
Buradan söylüyor ve uyarıyorum,
Asla pas geçilmeyecek bir sorunla karşı karşıyayız.
Bu risk çok büyüktür.
Sonuç:
İyiye gitmiyoruz,
Sadece biz değil; bütün dünya daha kötüye doğru ilerliyor.
İddialı bir laf olacak belki ama bir-iki konuda lider ülke gibiyiz.
(Keşke olmasak…)
Mesela;
Enflasyon bizde iki haneli oldu ve gelişmiş ülkeler bile iki haneye gidiyor.
Konut ve kiralarda fahiş artışla, belki de ilk bizde kendini gösteren "barınma krizi", emin olun ki önümüzdeki süreçte gelişmiş ülkelerde de ortaya çıkacaktır.
Daldan dala geçiyor gibi oluyorum ama akıl alır gibi değil,
Hafsam almıyor,
Araba yahu araba,
Bir ihtiyaç olarak alınan arabanın yatırım aracına dönüştüğü nerede görülmüş,
Hangi tarihte yaşanmış!..
Yok arkadaş yok,
Yaşananlar/olanlar inanın normal değil!..
Hep dedim, yine diyorum;
Olan bir şey asla tesadüfî değildir,
Olanlar son değildir, beteri geride ve sırasını beklemektedir!
4 Ağustos 2021 tarihli yazımın başlık ve son cümlesini yeniden hatırlatıyorum.
"En kötüye göre hazırlanıp/plan yapan ülkeler/devletler, en az zarar görecek ve en az hasarla atlatacaklardır…"
Ben bu cümleyi son iki sene içinde hem de birkaç defa tekrarladım.
Neden?
Çünkü okumalarım/değerlendirmelerim/deneyimlerim/istişarelerim çerçevesinde, olacaklardan tedirgin oldum, ürktüm ve korktum.
Hala da aynı kaygı ve korkuyu yaşıyorum.
Şunu da söyleyeyim,
Ben/biz ne dersek diyelim, ne yaparsak yapalım; neticede, her şey olacağına varır ve varacaktır.
Ama Türkiye olarak daha akıllı/akılcı, dikkatli ve hazırlıklı olup; hasarı minimize edebilirdik.
Peki, Türkiye olarak biz bu hazırlığı ve planı yaptık mı/yapabildik mi?
Kafanızı kaldırıp bakın ve onu da siz söyleyin!..
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
OğuzAlpKılıçarslan
Sırrı Yalçaz