Karar anı: Rind mi olmak isteriz yoksa Zâhid mi?..

Karar anı: Rind mi olmak isteriz yoksa Zâhid mi?..
Yaş 60'ı geçince böyle oluyor galiba…
Daha çok düşünüyor/dalıyor/ufka doğru daha çok bakıyor insan…
Sizi bilmiyorum ama ben artık sık sık yaşıyorum bu efsunkâr huzuru.
Ben mi böyleyim yoksa İstanbul'dan mı kaynaklanıyor bu hal.
Yedi tepeli bu şehir mi, düşüncelere salıyor/daldırıyor/derinden büyülüyor yoksa…

Nedendir, gerçekten bilmiyorum ama yine böyle bir haleti ruhiye içinde Çengelköy sırtlarından boğaza doğru bakıp kalmışım.
Denizle göğün kavuştuğu ufuk çizgisine mi yoksa yaşadığım yaşların derin diplerine mi daldım; farkında bile değildim…

Türk Sanat Müziğini eskiden de severdim,
Söylerdim de…
Ama bile-isteye olurdu.
Son zamanlarda böyle anlarda farkında bile olmadan bir şarkı mırıldanmaya başladığımı fark ettim.
Bu halime şaşırdım mı?
Değil desem yalan olur.
Çünkü ruh halim ve bazen içinden geçtiğim kimi manidar yaşananların beni bu şarkılara ve şarkıların sözlerindeki anlamlara sığınmaya sevk ettiğini gözlemledim.

Bunlardan birisi ve hatta belki de birincisi;
"Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç,
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç…"

Rahmetli Münir Nurettin Selçuk da, ne bestelemiş be arkadaş,
Alıp götürüyor insanı…
Geçen gün şarkının sözlerine yöneldim,
Güftenin içine girdim…
Yahya Kemal'in hangi tasavvur ve ruh haliyle bu muhteşem sözleri yazdığını hissetmek istedim.
İstemekten de öte ve başka bir şeydi bu; sanki zorla tutup çekti beni…
Şiirin başlığı bile, bir anlamlar dünyası ve bir efsane.

Rindlerin Akşamı,
Daha çok merak ettim,
"Rind nedir/kimler rindtir ve neden böyle bir başlık" diye edebiyat içeriklerine baktım.
Rahmetli, tam bir Üstad…
Anlamlar dünyasının kaşifi ve bir anlatım ustası…
Edebiyatta Rind kavramının, zıttı olan Zahid'le beraber kullanılageldiğini fark ettim.

Beyatlı Rind olmayı seçmiş,
Çünkü Rind samimiyeti, hoşgörüyü, dürüstlüğü, kanaatkârlığı, dış görünüşe önem vermemeyi ve derinliği öne çıkartır.
Rind, şekil kaygılarından uzak, ne dine ne de dünyaya sırt çeviren kişidir.
Zahid ise aklı ve hesabı öne çıkartan, kendi nefsini ön plânda tutan, ahirette cennet mükafatı olduğu için amel işleyen biridir.
Bu yönden bakıldığında menfaatçi ve şekilperest, dünya menfaatleri yüzünden dindar geçinen, fırsat buldukça günah işlemekten çekinmeyen ve dindar kıyafetine bürünen bir anlayışı temsil eder.
Bunu da öğrenince, şiirin sözleri bir başka anlam kazandı ve kendi kendime, "acaba ben, hangisini tercih ederdim" demekten kendimi alamadım.

İnsan çok ilginç bir varlık.
Sahip olduğumuz şu nefis var ya; bazen, "Boşver rindleri ve rindane bir yaşamı; zahid olmak daha verimli ve getirisi yüksektir" dedirtmek için dürtüyor da dürtüyor!
Hırsları/ihtirasları/istekleri ve dünyacılığı, asla bırakma deyip duruyor.
Ama ne fayda…
Nefis böyle dese de,
Bırakma/koş/kazan/hiç ölmeyecek gibi hızlan diye dürtse de;
Hayat geçiyor,
Yaş alınıyor ve söylemekten imtina etsek bile yaşlanıyoruz…
Yani, değişmez ve değiştirilemez bir gerçek hep karşımızda/önümüzde.
Artık, "Dönülmez akşamın ufkundayız"; gözümüzü kapatsak da/yırtınsak da/ yok saysak da; "Vakit çok geç…" olabiliyor.

Hal böyleyken,
Gerçek bu iken,
Bu gerçek değişmezken;
Ve, "Ölüme/bitişe/yitirişe/kaybedişe beş kala" bir ana gelmişken;
Bırak be dostum, bırak artık,
"Mal da yalan, mülk de yalan,
Gel biraz da sen oyalan" kabilinden, "Bu son fasıldır ey ömrüm" gerçeğinden hareketle, "nasıl geçersen geç" demenin kuş gibi hafifliğini yaşamak gerekmez mi!

Aslında dünyevi iş ve işlemlerimizde de, bu durumun simülasyonlarını çok yaşamıyor muyuz…
Kazanmaya/hep ve daima kazanmaya/kârlanmaya odaklanıyor,
Ve aslında, galipken mağluplaştığımızın farkına bile varamıyoruz.

Hepimiz biliriz,
Ki, bunu hepimiz bir şekilde yaşadık ve yaşıyoruz.
Nasıl mı?
İnsanlar doğar/büyür ve ölürler,
Bu gerçeği bilmeyenimiz yoktur.
Tıpkı dünyevi edinimler/güç elde edişler/güce erişimler ve güçlenişler de böyle değil mi…
Başarır ve kazanırız,
Sonra yine ve yeniden kazanırız.
Alkış alır/alkışlanır/takdir görür/zenginleşir ve zirveye çıkarız.

A be insanoğlu,
Zirve öyle bir yerdir ki; çıkmak nasıl bir nasipse, iniş de o kadar mukadder ve sen kabullenmesen de; o da bir nasiptir.
Neden görmeyiz bunu/niçin görmek istemez ve "bitişe beş kala" bir noktada olduğumuzu kabullenmek istemeyiz.
Tıpkı ayak seslerini en yüksek tonda duymamıza rağmen, ölümü görmezden geldiğimiz/görmek istemediğimiz ve hala "…20'lik gençlere taş çıkartırım ve/veya yaşım 70 ama iş bitmemiş/60'lardayım ama ruhum 18'lik…" dediğimiz gibi…

Halbuki Yahya Kemal'in;
"Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan,
Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan,
Geçince başlayacak; bitmeyen sükunlu gece…" dediği gibi; sonun/sona ermenin ve açılan bitiş kapısını, inatla ve bitmez-tükenmez hırslarımızla görmezden gelerek, "şevk içinde ve şevk için harap olmaya" ne gerek var ki!..

Yahu bırak artık,
Fark et,
Farkına var ve at yüklerini,
Kurtul "Zahid"likten,
Biraz Rindleş,
Kaldır başını bak; ne güzel güneş…
Hala görmezsen, hala "ben ben ben" dersen ve bencillik eder, kibrin derinlerinde yüzmeye devam edersen; "ne lale açar göğsünde, ne de gül…"
Olsa olsa, kara dikenlere mekan olur göğsün…
Tıpkı, geçerken görenlerin "ne bakımsız bir mezarmış. Bu kişinin hiç sahibi/seveni yok muymuş…" dediği gibi, anlamsız bakışlara muhatap olursun.
Yalnızlaşır,
Yapayalnız kalırsın,
Garipler mezarlığına gömülmüş bir garip gibileşir,

Mahzuni Şerif'in;
"Benim ile lokma yiyip içenler,
Gölgemin altında konup göçenler,
Sizi zalim dar günümde kaçanlar,
Ben kendi kendime çatar ağlarım.." der der durursun!..
Hatta çıldırırsın; ölseydim de bunları görmeseydim dersin!
En iyisi mi; gel, gör, fark et ve olmayacak duaya amin bekleme.

Yaşlanmanın da/kaybetmenin de ve sona ermenin de, bir mukadderat olduğunu kabul et ve "böyle bir teselliyle avunma" umuduna girme…
Bak ufka,
Dal derinlere,
Zahid'i terket,
Gel Rindler tekkesine ve "Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç" demenin hafifliğini/mutluluğunu ve hazzını yudumla!
Huzura adımla,
Ve artık, beklentiyi sıfırla!
Ölmedikçe, hiçbir şey için geç değil…
Bilir ve inanırız ki; Rabbimiz bile son nefesimize kadar tövbe kapısını açık bırakır…


Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
  • Mehmet
    Aynı duygular içerisindeyim
  • Mutlu A.
    Derin anlamları var siz ortayı lafı koydunuz muhatabı olanlar umarım hakkına düşeni alır gider Kaleminize sağlık
  • Ekrem
    Rind olma sevdasıyla...
  • Yasir
    Cok guzel yazı anlayabilene cok derin kaleminize sağlık
  • Z. T.
    Ne güzel yazmışsınız nerelere görürdünüz üstadım kaleminize sağlık. "Koltuklar, makam ve mevkiler de insanlar gibi fanidir. İnsanlar, küçük hırslara göre değil, büyük ideallere göre bir hizmet şuuru taşırlarsa şeref kazanırlar.
  • M. Ö.
    Güzel insan, harika/süper/on numara ve tekrar tekrar okunacak/dinlenecek bir yazı. Kaleminize sağlık... O kadar güzel şeyler anlatıyor ki... iyi ki varsınız
  • Sinan Y.
    .....aslında, galipken mağluplaştığımızın farkına bile varamıyoruz..
  • Ahmet
    Rind olmak daha iyi bence elinize emeğinize sağlık güzel bir yazı ne insanlar var arkadan iş çevirenler yüzüne gülüp sırtından vuranlar pattan ağzından lafı söyleyen insandan zarar gelmez Çünki onların lafı ağzındadır geriden iş çevirmezler saygılar
  • Cem Ö.
    Zahid=pragmatik Hiç sevmem. Rind daha bohem kalender idealist
  • Ali K.
    Elinize saglik. Sahip olamadığımız şey için üzülmek sahip olduğumuz şeyi israf etmektir..
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet elektronik sigara cinsel sohbet su böreği sipariş oyun haberleri tıkanıklık açma dijital pazarlama ajansı galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı