Güldün Mahzunî'nin berbat haline!..
İsyanı vardı,
İnsanoğlu insanın, insanîyete nisyanına (unutmasına) isyanı vardı.
Edep/adap/muaşereti hiç elden bırakmadı.
Bozmadı kendini,
Bozulmadı; bozdurmadı karakterini…
1939'da Kahramanmaraş'ın Afşin ilçesinin Berçenek köyünde doğmuştu.
İnandığı gibi yaşadı ve yaşadığı gibi de öldü!..
Aşık Mahsuni Şerif..
Yıl-1964;
Dört çocuk babası ve askere gitmişti.
Dördüncü çocuğu Emrah rahatsızlanır ve dönemin imkansızlıkları içinde Elbistan'a doktora götürülür.
Doktor ilgilenmez ve hiç de iyi karşılamaz.
Aile çok üzülür.
Bu durum, mektupla Mahsuni Şerif'e de iletilir.
Baba yüreği işte; dayanamaz,
Hele bir de uzakta/asker ocağında olduğunu düşünün; gel de dayan…
Hangi baba dayanabilir ki…
Üzgün/sitemkar ve kırgındır; amma-velakin Mahsunî yine bozmaz kendini…
Şiire döker arzuhalini;
"Acı doktor, bak bebeğe,
Berçenek'ten yaya geldim..
Bebektir, amma insandır,
Amman doktor bak bebeğe!.."
Askerden sonra yasaklamalar, engellemeler ve haksızlıklarla karşılaşır.
Pes etmez ve düzene benzeyip, süsle bezenmez.
"İnsan odaklı" insanî duruşu, haksızlığa isyanı ve yozlaşmaya ses verişi devam eder.
Herkesin kendini düşündüğü, nalıncı keseri gibi kendine yonttuğu ve haram-helal demeden mal-mülk peşinde koştuğunu görünce; susmaz ve yine kendine has nezaketi/uslüp naifliği ve ince bir hiciv içinde ama kurşun gibi sözleri gelir.
"Parsel parsel eylemişler dünyayı,
Bir dikili taştan gayrı n'em kaldı…"
Bakar mısınız,
Aslında;
"Ey dünyayı parsel parsel yapıp cebine indirenler.
Ne yaparsanız yapın; bir dikili taşınız kalır.
O da, kalırsa!..
Dünyayı alsanız/dünyalar benim deseniz, ne olur!.." diyor, ama yine kendini dahil edip; kendi üzerinden dile getiriyor.
Bakar kör olamıyor,
Gördükçe dişlerini sıkıyor,
Gördükleri isyankâr kılıyor.
Deveyi hamuduyla götürenleri,
Namerde muhtaç yiğitleri,
Pirim yapan alçakları,
Arsızları, hırsızları görünce, Mahsuni yine susamıyor,
Ağzını tutamıyor ve;
"Yoksulun sırtından doyan doyana,
Bunu gören yürek nasıl dayana…
Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana,
Bilmem söylesem mi, söylemesem mi!.." diyerek, adeta;
"Susmam/susamam, bunca haksızlığa dilsiz şeytan olamam,
Silahım sözlerim,
Yaşamım isyanım.." dercesine mesaj veriyor.
Yıl-1971,
Askeri Muhtıra olmuş; Demirel hükümeti devrilmiş,
Nihat Erim Hükümeti kurulmuş…
Kızgındır ve olanlara yine isyanı vardır Mahsunî Şerif'in…
Çalakalem yazmaya başlar,
"Ne olur/başıma ne gelir,
Herkes sus-pus; bana ne ki, ben de susayım…" demez!..
Hedefine Nihat Erim'i alır;
"Köşkün sarayın yıkılsın,
Erim erim eriyesin,
Umudun suya dökülsün..
Erim erim eriyesin,
Sürüm sürüm sürünesin!.." diyerek, kendini ortaya atar.
Tabi, hemen dava açılıyor; 4 yıllık hapis onu bekliyordu.
Fakat zamanın başbakanı Nihat Erim ilginç bir adım atıyor ve adeta mesaj niteliğinde bir hareket yapıyordu.
Başbakan Erim, "Bir halk ozanı, başbakanı sevmek zorunda değildir" şeklinde ifade verip, şikâyetçi olmuyordu.
Cezası 10 aya çekiliyordu.
Mahsunî Şerif için bundan sonrası güllük-gülistanlık/günlük güneşlik mi oldu?
Ne gezer!..
Ne ona tahammül edildi, ne onun isyanı durdu,
Ne de, isyan şiirleri sustu!..
Birilerinin tahammülsüzlüğü, Mahsuni'nin karşı duruşu ve itirazı hep sürdü.
"Ölümlü dünya" dedi,
"Öleceğiz/öleceksiniz/ölecekler" dedi,
"Yapmayın/etmeyin; bu dünya fani" dedi,
"Meyletmeyin bu kadar; dünya yalan/yalan dünya" dedi,
Ama kim dinledi?
Hiç kimse!...
Hatta yine kendi üzerinden şiirle seslenip, dünyaya restini çekti;
"Ulan yalan Dünya senden usandım,
Kimler gelip geçti mazinde senin…
Sana geldim ama gene giderim,
Sanki mühim midir gözünde senin!.."
Bunu da söyledi ama kimin umurunda?
Kimsenin!..
Artık usanmıştı galiba…
Geldi 2002,
"Susmadım bugüne kadar; hep isyandaydım,
Sazımla/sözümle/yaşamımla gösterdim,
Dövüldüm/övüldüm/sövüldüm,
Kimi zaman sürgün edildim,
Kimi zaman hapsedildim,
Kimi zaman yenildim,
Ama hiç susmadım; inandığımı söyledim,
Söylediğim gibi yaşamaya çalıştım.
Fakat yeter,
Benden buraya kadar;
Gidiyorum; artık durmam/duramam,
Ayağıma cennet kiralasanız da; beni kimse tutamaz.." dedi ve;
"İşte gidiyorum çeşm-i siyahım,
Önümüze dağlar sıralansa da…
Sermayem derdimdir, servetim ahım,
Karardıkça bahtım, karalansa da…" sözleriyle, son vedasını yaptı ve sözüyle anlatamadığı ölümü, ölümüyle gösterircesine; gülmediği bu dünyaya bir daha gelmemek üzere, ebedi aleme göçtü ve gitti!..
Nur içinde yat Usta,
Mekanın cennet olsun!..
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
İnsanoğlu insanın, insanîyete nisyanına (unutmasına) isyanı vardı.
Edep/adap/muaşereti hiç elden bırakmadı.
Bozmadı kendini,
Bozulmadı; bozdurmadı karakterini…
1939'da Kahramanmaraş'ın Afşin ilçesinin Berçenek köyünde doğmuştu.
İnandığı gibi yaşadı ve yaşadığı gibi de öldü!..
Aşık Mahsuni Şerif..
Yıl-1964;
Dört çocuk babası ve askere gitmişti.
Dördüncü çocuğu Emrah rahatsızlanır ve dönemin imkansızlıkları içinde Elbistan'a doktora götürülür.
Doktor ilgilenmez ve hiç de iyi karşılamaz.
Aile çok üzülür.
Bu durum, mektupla Mahsuni Şerif'e de iletilir.
Baba yüreği işte; dayanamaz,
Hele bir de uzakta/asker ocağında olduğunu düşünün; gel de dayan…
Hangi baba dayanabilir ki…
Üzgün/sitemkar ve kırgındır; amma-velakin Mahsunî yine bozmaz kendini…
Şiire döker arzuhalini;
"Acı doktor, bak bebeğe,
Berçenek'ten yaya geldim..
Bebektir, amma insandır,
Amman doktor bak bebeğe!.."
Askerden sonra yasaklamalar, engellemeler ve haksızlıklarla karşılaşır.
Pes etmez ve düzene benzeyip, süsle bezenmez.
"İnsan odaklı" insanî duruşu, haksızlığa isyanı ve yozlaşmaya ses verişi devam eder.
Herkesin kendini düşündüğü, nalıncı keseri gibi kendine yonttuğu ve haram-helal demeden mal-mülk peşinde koştuğunu görünce; susmaz ve yine kendine has nezaketi/uslüp naifliği ve ince bir hiciv içinde ama kurşun gibi sözleri gelir.
"Parsel parsel eylemişler dünyayı,
Bir dikili taştan gayrı n'em kaldı…"
Bakar mısınız,
Aslında;
"Ey dünyayı parsel parsel yapıp cebine indirenler.
Ne yaparsanız yapın; bir dikili taşınız kalır.
O da, kalırsa!..
Dünyayı alsanız/dünyalar benim deseniz, ne olur!.." diyor, ama yine kendini dahil edip; kendi üzerinden dile getiriyor.
Bakar kör olamıyor,
Gördükçe dişlerini sıkıyor,
Gördükleri isyankâr kılıyor.
Deveyi hamuduyla götürenleri,
Namerde muhtaç yiğitleri,
Pirim yapan alçakları,
Arsızları, hırsızları görünce, Mahsuni yine susamıyor,
Ağzını tutamıyor ve;
"Yoksulun sırtından doyan doyana,
Bunu gören yürek nasıl dayana…
Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana,
Bilmem söylesem mi, söylemesem mi!.." diyerek, adeta;
"Susmam/susamam, bunca haksızlığa dilsiz şeytan olamam,
Silahım sözlerim,
Yaşamım isyanım.." dercesine mesaj veriyor.
Yıl-1971,
Askeri Muhtıra olmuş; Demirel hükümeti devrilmiş,
Nihat Erim Hükümeti kurulmuş…
Kızgındır ve olanlara yine isyanı vardır Mahsunî Şerif'in…
Çalakalem yazmaya başlar,
"Ne olur/başıma ne gelir,
Herkes sus-pus; bana ne ki, ben de susayım…" demez!..
Hedefine Nihat Erim'i alır;
"Köşkün sarayın yıkılsın,
Erim erim eriyesin,
Umudun suya dökülsün..
Erim erim eriyesin,
Sürüm sürüm sürünesin!.." diyerek, kendini ortaya atar.
Tabi, hemen dava açılıyor; 4 yıllık hapis onu bekliyordu.
Fakat zamanın başbakanı Nihat Erim ilginç bir adım atıyor ve adeta mesaj niteliğinde bir hareket yapıyordu.
Başbakan Erim, "Bir halk ozanı, başbakanı sevmek zorunda değildir" şeklinde ifade verip, şikâyetçi olmuyordu.
Cezası 10 aya çekiliyordu.
Mahsunî Şerif için bundan sonrası güllük-gülistanlık/günlük güneşlik mi oldu?
Ne gezer!..
Ne ona tahammül edildi, ne onun isyanı durdu,
Ne de, isyan şiirleri sustu!..
Birilerinin tahammülsüzlüğü, Mahsuni'nin karşı duruşu ve itirazı hep sürdü.
"Ölümlü dünya" dedi,
"Öleceğiz/öleceksiniz/ölecekler" dedi,
"Yapmayın/etmeyin; bu dünya fani" dedi,
"Meyletmeyin bu kadar; dünya yalan/yalan dünya" dedi,
Ama kim dinledi?
Hiç kimse!...
Hatta yine kendi üzerinden şiirle seslenip, dünyaya restini çekti;
"Ulan yalan Dünya senden usandım,
Kimler gelip geçti mazinde senin…
Sana geldim ama gene giderim,
Sanki mühim midir gözünde senin!.."
Bunu da söyledi ama kimin umurunda?
Kimsenin!..
Artık usanmıştı galiba…
Geldi 2002,
"Susmadım bugüne kadar; hep isyandaydım,
Sazımla/sözümle/yaşamımla gösterdim,
Dövüldüm/övüldüm/sövüldüm,
Kimi zaman sürgün edildim,
Kimi zaman hapsedildim,
Kimi zaman yenildim,
Ama hiç susmadım; inandığımı söyledim,
Söylediğim gibi yaşamaya çalıştım.
Fakat yeter,
Benden buraya kadar;
Gidiyorum; artık durmam/duramam,
Ayağıma cennet kiralasanız da; beni kimse tutamaz.." dedi ve;
"İşte gidiyorum çeşm-i siyahım,
Önümüze dağlar sıralansa da…
Sermayem derdimdir, servetim ahım,
Karardıkça bahtım, karalansa da…" sözleriyle, son vedasını yaptı ve sözüyle anlatamadığı ölümü, ölümüyle gösterircesine; gülmediği bu dünyaya bir daha gelmemek üzere, ebedi aleme göçtü ve gitti!..
Nur içinde yat Usta,
Mekanın cennet olsun!..
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.