Doluya koyuyorsun almıyor, boşa koyuyorsun dolmuyor!..
Bazen kendi kendime düşünüyorum.
Ve, düşündükçe sinirleniyorum.
Sonra "neden düşünüyorum ki diye düşünüyorum", daha çok geriliyorum.
İnanın, bazen bildiklerimden/ duyduklarımdan/ düşüncelerimden/ gördüklerimden ve sonrasında oluşan öngörülerimden ben bile rahatsızlık duyuyorum.
Çünkü doluya koyuyorsun almıyor, boşa koyuyorsun dolmuyor!..
Yazıyorsun olmuyor,
Anlatıyorsun duyulmuyor,
Duyulsa, unutuluyor…
Tüm bunlar bende bir kısır döngü oluşturuyor ve başımı alıp gidesim geliyor.
Ama olmuyor işte,
Olmuyor ve burası bizim ülkemiz,
Bu halk bizim ahalimiz,
Gitsen de, gittiğin yer senin olmayacak ki!..
Sonra da çareyi kendimden kaçmakta buluyorum,
O da, uyuyup uyanana kadar…
Arkadaşlar,
Biz çok ilginç bir memleket ve ülkeyiz.
İçi boş ama görüntüde büyük/klişe söylemlere kapılıp gidiyoruz.
Siyasilerimiz de, bürokrasimiz de ve hatta sakin/soğukkanlı ve tarafsız olması gereken ilim adamlarımız bile öyle maalesef!
Nasıl mı?
Mesela, sürekli şu söz ve söylemleri dillendirip duruyoruz;
"Biz öyle bir ülkeyiz ki; Amerika da/Avrupa da/Rusya'da/Çin de bizden vazgeçemez.
Sahip olduğumuz coğrafya ve konum bizi vazgeçilmez kılıyor.
Bu bölgede "biz" olmadan kimse bir şey yapamaz.
Kaldı ki, bölgedeki diğer millet ve devletlere de benzemeyiz. Bizim iki bin yıllık kadim devlet geleneğimiz var…"
Peki, ehemmiyet/önem atfedilen bu özellikler, gerçekten bizde/Türkiye coğrafyasında var mı?
Evet var.
Kendimi hariç tutmuyorum. Çünkü aynı hamaset laflarını zaman zaman ben de söylüyorum.
Ama arkadaşlar,
Hiçbir kimse ve hiçbir devlet vazgeçilmez değildir.
Neden?
Basite indirgeyelim ve öyle bakalım.
Etrafınıza bir bakın,
Güçlü ve akıllı insanların her zaman A-B-C… gibi alternatifli planları vardır.
Tek planla yürümezler.
Devletler veya devletleri kontrol eden güç ve akıl sahipleri de böyledir.
Üstelik devletlerin ilişkileri insan ilişkilerine hiç benzemez.
Tamamen menfaat odaklıdır.
Artı, devletlerin duygusu da olmaz,
Romantizm ise hiç olmaz,
Melankolik sevgili triplerine ise asla tahammül edilmez!
Ama bir şey var ki; devlet için de, insan için de geçerlidir.
Nedir?
Tutarlılık/karşılıklı güven/akıl ve akılcılık…
Böyle bir gerçeklik varken ve tüm gerçekliğiyle karşımızda dururken, hiçbir şey yapmadan, çok şey benim olsun/bana verilsin/bize gelsin diye beklersen; emin olalım ki, hiçbir şey olmadığı gibi, başka ülkelere göre olabilitesi daha mümkün olan şeyleri bile kaçırırız, elde edemeyiz.
İşte o zaman, ne coğrafi konumun ve ne de başka yapısal artıların hiçbir fayda doğurmaz.
Bu girişten sonra somutluklara gelmek istiyorum.
Klişe jargonlarımızla, hani, "…bizim dengimiz bile değil/Avrupa'nın şımarık çocuğu/tükrüğümüzle boğarız…" dediğimiz Yunanistan, son zamanlarda Türkiye aleyhtarlığı konusunda neden bu kadar fevri/aymaz ve hoyrat davranıyor dersiniz!..
Sizce, sebepsizce/arka planı olmaksızın/keyfi şekilde mi böyle bir gündem oluşturup, Türkiye ile ilişkileri geriyorlar!
Hep dedim ve derim;
Ben tesadüflere inanmam.
Yunanistan gibi bir ülke, böylesi bir reflekse girdiyse, bir yerlerden bir destek alıyor demektir.
Bunu görmemek ve spontane gelişmeler gibi görmek safdillik olur.
Düşünün,
Yunan Devlet Başkanı Miçotakis Amerikan kongresinde konuşma yapıyor ve sözlerinin Türkiye aleyhtarı kısmında, başta ABD Başkan Yardımcısı olmak üzere tüm üyeler ayakta alkışlıyor.
Bunu hepimiz gördük mü?
Evet.
Nedenlerini/niçinlerini/nasıllarını düşündük mü?
Sanmıyorum!..
Neden?
Çünkü sadece görünene baktık/bakıyoruz ve "aslında ne oluyor/kim ne yapıyor/kimler nereye varmak istiyor" gibi sorular bile sormak zahmetine girmiyoruz!
Ama "Amerika/Avrupa/Güç ve Akıl Sahipleri bizim enerji, ulaşım, gıda lojistiğinde muhteşem konumumuzun farkındalar ve "biz" olmadan yapamazlar" gibi hayal kurmaya gelince; kim tutar bizi!..
Bence, bu uykudan uyanma ve rüyadan silkinme vakti geldi.
Neden?
Çünkü Yunanistan üzerinden pek çok plan uygulanmaya ve hesap görülmeye başlandı.
Üstelik Yunanistan da bundan gayet memnun.
Daha önce muhtelif defalar vurguladığım bir gerçeğe yine ve yeniden dikkat çekmek istiyorum.
Sevelim veya sevmeyelim bir Amerika/Avrupa gerçeği var.
Ve, bunların sahibi diyebileceğimiz/bunlar üzerinden dünyaya yön veren/sistem bozan/sistem kurabilen bir güç-bir akıl var.
Hala güçlüler mi?
Kim ne derse desin,
Kimileri, isterse "Amerikan Rüyası bitiyor" desin,
Amerika, öznesiyle/yüklemiyle; kısaca tüm bileşenleriyle var ve hükümranlığına devam ediyor.
"Ama Rusya-Ukrayna savaşının nedeni Amerika,
Ama Amerika zalim,
Veya, dünyayı karıştıran ülke Amerika…" diye gece gündüz düşünelim/konuşalım, hatta avazımız çıktığı kadar bağıralım.
Ne olur?
"Yel kayadan ne kopartır" misali onlara bir şey olmaz; olansa, ısrarla bu gerçeğe gözünü kapatıp diplomatik hamaset yapana ve uluslararası ilişkiler menfaat üzere kurulduğunu görmeyene olur.
Arkadaşlar,
Rusya'nın Ukrayna işgalini, Amerika/Çin gerginliğini ve hatta Amerika/Avrupa ilişkileri ve NATO konseptinin öne çıkmasını Türkiye için fırsata çevirebiliriz diye ben de yazdım, söyledim.
Ki, olması gereken de bu idi ve öyle olmalıydı.
Peki, ne oldu ve şimdi ne oluyor?
Göstere göstere Yunanistan rol kapıyor,
O kadar eksilerine rağmen hatta yapısal dezavantajına rağmen, kendini "yeni düzende" süper lige taşıyor.
Nasıl yapıyor bunu?
Yel değirmenleriyle savaşılmayacağını bildiği ve asıl karakterin de, oyunda oynaşta olduğunu gördüğü için yapabiliyor.
Sonuç;
İktidarıyla muhalefetiyle,
Okumuşu okumamışıyla,
Şehirlisi ve köylüsüyle, biz birbirimizi yemeye/içe kapanmacı siyaset yapmaya/iç siyasetin şehveti ve kazanma hırsıyla hareket etmeye devam edersek; çırak çıkmaya mahkumuz.
Ve ne acıdır ki; ufukta bunu değiştirecek bir ışık da göremiyorum!..
Ağustos Böceği ile Karınca hikayesini ve çıkartılması gereken dersi, sakın ola unutmayın!
Arkadaşlar,
Küresel Kriz derinleşerek ilerliyor.
Kasırgaya dönüşmek üzere…
Amerika başta olmak üzere, Avrupa ülkeleri/İngiltere/Rusya/Çin tedbir almak için gecesini gündüzüne katarken biz ne yapıyoruz?..
"Seçim ne zaman olacak,
Kim kazanacak,
Sen şunu dedin, bana bunu söyledin, sen nasıl böyle konuşursun…" gibi gibi laflarla, kendi sahamızda top çeviriyoruz!..
Hep söyledim ama yine söyleyeyim.
Kimseyi ayrı tutmadan,
Bir kesimi hedef almadan,
Hepimize söylüyorum;
Teşbihte hata olmaz.
"Yiyecek ekmeğe muhtaç olmak" diye bir tabir var ya Anadolu'da,
Biz bu kafayla gidersek, bu hale düşeriz!..
Sonra?
Sonrası, "…geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye…"
Tabi artık, Niğde'de pazar, hangi yüzyılda kurulursa!..
Not:
Konjonktürü iyi değerlendirip krizi fırsata çevirmeye örnek ülke mi istiyorsunuz,
Aşina olduğumuz bir ülke; Venezuela.
Takip edin ve çok değil; bir yıl sonra, "Vay be, nereden nereye geldi bu Venezuela" dediğimizi göreceksiniz…
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Ve, düşündükçe sinirleniyorum.
Sonra "neden düşünüyorum ki diye düşünüyorum", daha çok geriliyorum.
İnanın, bazen bildiklerimden/ duyduklarımdan/ düşüncelerimden/ gördüklerimden ve sonrasında oluşan öngörülerimden ben bile rahatsızlık duyuyorum.
Çünkü doluya koyuyorsun almıyor, boşa koyuyorsun dolmuyor!..
Yazıyorsun olmuyor,
Anlatıyorsun duyulmuyor,
Duyulsa, unutuluyor…
Tüm bunlar bende bir kısır döngü oluşturuyor ve başımı alıp gidesim geliyor.
Ama olmuyor işte,
Olmuyor ve burası bizim ülkemiz,
Bu halk bizim ahalimiz,
Gitsen de, gittiğin yer senin olmayacak ki!..
Sonra da çareyi kendimden kaçmakta buluyorum,
O da, uyuyup uyanana kadar…
Arkadaşlar,
Biz çok ilginç bir memleket ve ülkeyiz.
İçi boş ama görüntüde büyük/klişe söylemlere kapılıp gidiyoruz.
Siyasilerimiz de, bürokrasimiz de ve hatta sakin/soğukkanlı ve tarafsız olması gereken ilim adamlarımız bile öyle maalesef!
Nasıl mı?
Mesela, sürekli şu söz ve söylemleri dillendirip duruyoruz;
"Biz öyle bir ülkeyiz ki; Amerika da/Avrupa da/Rusya'da/Çin de bizden vazgeçemez.
Sahip olduğumuz coğrafya ve konum bizi vazgeçilmez kılıyor.
Bu bölgede "biz" olmadan kimse bir şey yapamaz.
Kaldı ki, bölgedeki diğer millet ve devletlere de benzemeyiz. Bizim iki bin yıllık kadim devlet geleneğimiz var…"
Peki, ehemmiyet/önem atfedilen bu özellikler, gerçekten bizde/Türkiye coğrafyasında var mı?
Evet var.
Kendimi hariç tutmuyorum. Çünkü aynı hamaset laflarını zaman zaman ben de söylüyorum.
Ama arkadaşlar,
Hiçbir kimse ve hiçbir devlet vazgeçilmez değildir.
Neden?
Basite indirgeyelim ve öyle bakalım.
Etrafınıza bir bakın,
Güçlü ve akıllı insanların her zaman A-B-C… gibi alternatifli planları vardır.
Tek planla yürümezler.
Devletler veya devletleri kontrol eden güç ve akıl sahipleri de böyledir.
Üstelik devletlerin ilişkileri insan ilişkilerine hiç benzemez.
Tamamen menfaat odaklıdır.
Artı, devletlerin duygusu da olmaz,
Romantizm ise hiç olmaz,
Melankolik sevgili triplerine ise asla tahammül edilmez!
Ama bir şey var ki; devlet için de, insan için de geçerlidir.
Nedir?
Tutarlılık/karşılıklı güven/akıl ve akılcılık…
Böyle bir gerçeklik varken ve tüm gerçekliğiyle karşımızda dururken, hiçbir şey yapmadan, çok şey benim olsun/bana verilsin/bize gelsin diye beklersen; emin olalım ki, hiçbir şey olmadığı gibi, başka ülkelere göre olabilitesi daha mümkün olan şeyleri bile kaçırırız, elde edemeyiz.
İşte o zaman, ne coğrafi konumun ve ne de başka yapısal artıların hiçbir fayda doğurmaz.
Bu girişten sonra somutluklara gelmek istiyorum.
Klişe jargonlarımızla, hani, "…bizim dengimiz bile değil/Avrupa'nın şımarık çocuğu/tükrüğümüzle boğarız…" dediğimiz Yunanistan, son zamanlarda Türkiye aleyhtarlığı konusunda neden bu kadar fevri/aymaz ve hoyrat davranıyor dersiniz!..
Sizce, sebepsizce/arka planı olmaksızın/keyfi şekilde mi böyle bir gündem oluşturup, Türkiye ile ilişkileri geriyorlar!
Hep dedim ve derim;
Ben tesadüflere inanmam.
Yunanistan gibi bir ülke, böylesi bir reflekse girdiyse, bir yerlerden bir destek alıyor demektir.
Bunu görmemek ve spontane gelişmeler gibi görmek safdillik olur.
Düşünün,
Yunan Devlet Başkanı Miçotakis Amerikan kongresinde konuşma yapıyor ve sözlerinin Türkiye aleyhtarı kısmında, başta ABD Başkan Yardımcısı olmak üzere tüm üyeler ayakta alkışlıyor.
Bunu hepimiz gördük mü?
Evet.
Nedenlerini/niçinlerini/nasıllarını düşündük mü?
Sanmıyorum!..
Neden?
Çünkü sadece görünene baktık/bakıyoruz ve "aslında ne oluyor/kim ne yapıyor/kimler nereye varmak istiyor" gibi sorular bile sormak zahmetine girmiyoruz!
Ama "Amerika/Avrupa/Güç ve Akıl Sahipleri bizim enerji, ulaşım, gıda lojistiğinde muhteşem konumumuzun farkındalar ve "biz" olmadan yapamazlar" gibi hayal kurmaya gelince; kim tutar bizi!..
Bence, bu uykudan uyanma ve rüyadan silkinme vakti geldi.
Neden?
Çünkü Yunanistan üzerinden pek çok plan uygulanmaya ve hesap görülmeye başlandı.
Üstelik Yunanistan da bundan gayet memnun.
Daha önce muhtelif defalar vurguladığım bir gerçeğe yine ve yeniden dikkat çekmek istiyorum.
Sevelim veya sevmeyelim bir Amerika/Avrupa gerçeği var.
Ve, bunların sahibi diyebileceğimiz/bunlar üzerinden dünyaya yön veren/sistem bozan/sistem kurabilen bir güç-bir akıl var.
Hala güçlüler mi?
Kim ne derse desin,
Kimileri, isterse "Amerikan Rüyası bitiyor" desin,
Amerika, öznesiyle/yüklemiyle; kısaca tüm bileşenleriyle var ve hükümranlığına devam ediyor.
"Ama Rusya-Ukrayna savaşının nedeni Amerika,
Ama Amerika zalim,
Veya, dünyayı karıştıran ülke Amerika…" diye gece gündüz düşünelim/konuşalım, hatta avazımız çıktığı kadar bağıralım.
Ne olur?
"Yel kayadan ne kopartır" misali onlara bir şey olmaz; olansa, ısrarla bu gerçeğe gözünü kapatıp diplomatik hamaset yapana ve uluslararası ilişkiler menfaat üzere kurulduğunu görmeyene olur.
Arkadaşlar,
Rusya'nın Ukrayna işgalini, Amerika/Çin gerginliğini ve hatta Amerika/Avrupa ilişkileri ve NATO konseptinin öne çıkmasını Türkiye için fırsata çevirebiliriz diye ben de yazdım, söyledim.
Ki, olması gereken de bu idi ve öyle olmalıydı.
Peki, ne oldu ve şimdi ne oluyor?
Göstere göstere Yunanistan rol kapıyor,
O kadar eksilerine rağmen hatta yapısal dezavantajına rağmen, kendini "yeni düzende" süper lige taşıyor.
Nasıl yapıyor bunu?
Yel değirmenleriyle savaşılmayacağını bildiği ve asıl karakterin de, oyunda oynaşta olduğunu gördüğü için yapabiliyor.
Sonuç;
İktidarıyla muhalefetiyle,
Okumuşu okumamışıyla,
Şehirlisi ve köylüsüyle, biz birbirimizi yemeye/içe kapanmacı siyaset yapmaya/iç siyasetin şehveti ve kazanma hırsıyla hareket etmeye devam edersek; çırak çıkmaya mahkumuz.
Ve ne acıdır ki; ufukta bunu değiştirecek bir ışık da göremiyorum!..
Ağustos Böceği ile Karınca hikayesini ve çıkartılması gereken dersi, sakın ola unutmayın!
Arkadaşlar,
Küresel Kriz derinleşerek ilerliyor.
Kasırgaya dönüşmek üzere…
Amerika başta olmak üzere, Avrupa ülkeleri/İngiltere/Rusya/Çin tedbir almak için gecesini gündüzüne katarken biz ne yapıyoruz?..
"Seçim ne zaman olacak,
Kim kazanacak,
Sen şunu dedin, bana bunu söyledin, sen nasıl böyle konuşursun…" gibi gibi laflarla, kendi sahamızda top çeviriyoruz!..
Hep söyledim ama yine söyleyeyim.
Kimseyi ayrı tutmadan,
Bir kesimi hedef almadan,
Hepimize söylüyorum;
Teşbihte hata olmaz.
"Yiyecek ekmeğe muhtaç olmak" diye bir tabir var ya Anadolu'da,
Biz bu kafayla gidersek, bu hale düşeriz!..
Sonra?
Sonrası, "…geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye…"
Tabi artık, Niğde'de pazar, hangi yüzyılda kurulursa!..
Not:
Konjonktürü iyi değerlendirip krizi fırsata çevirmeye örnek ülke mi istiyorsunuz,
Aşina olduğumuz bir ülke; Venezuela.
Takip edin ve çok değil; bir yıl sonra, "Vay be, nereden nereye geldi bu Venezuela" dediğimizi göreceksiniz…
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Fatih Şenoğlu
Bulgurlu
Mutlu A.
Erhan
Arzu B.
Ertan karaman
Necip UYSAL