Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Öyle kritik bir eşikteyiz ki…"
"Küresel gelişmeleri anlatıyor,
Avrupa/Amerika/Çin/Rusya gibi ülke ve bölgelerde yaşanan ekonomik krizlerden bahsediyorsun,
Ama Türkiye'de durum nedir? Bizim halimiz nicedir?" diye soran okuyucularım var.
Haklılar da…
Çünkü seçim arifesinde yazacaklarımın çekiştirilmesini ve anlatmak istediklerimin amacından saptırılmasını istemediğim için özellikle genel bir yaklaşım ve tespitte bulunup, buradan çıkarsamalar yapılmasını içeren yazılar yazmayı tercih ettim ve ediyorum.
Ama görüyorum ki, bazı okurlarım daha net ve direk bir şeyler söylememi istiyor.
Arkadaşlar,
Hatırlarsınız; küresel bazlı krizlere maruz kaldığımız bu süreçte Türkiye "akılı-akılcı/hamasetten ve içe kapanmacı siyasetten uzak ve planlanan "yeni düzen" senaryosunu iyi okuyarak adımlar atarsa kazanan olabilir veya yaşanacak hasarı minimize edebilir" diye defalarca söyledim.
Kritik bir kavşakta olduğumuzu,
Yeni Yüzyıl trenine binmemiz gerektiğini,
Duygusal olmadan, reel politik çerçevesinde ülkesel menfaatleri maksimize etmek zorunda olduğumuzu söyleyip; eğer ki, bu süreci pas geçersek, kaybedenler sınıfında olacağımızı lisanı münasiple ve sürekli dillendirmeye çalıştım.
Ve hatta yaptığım tespitler ve dile getirdiğim kaygılar nedeniyle düşünmesiz ve acımasız eleştirilere de muhatap oldum.
Ama en nihayetinde Cumhurbaşkanımız da yaptığı "Türkiye Yüzyılı Vizyon" konuşmasında aynı durumu dile getirince boşa panik yaptırmadığımı görmüş oldum.
Ne diyordu Cumhurbaşkanımız;
"…Öyle kritik bir eşikteyiz ki; bundan sonra atacağımız adımlarla, ya bu ligin ön sıralarındaki yerimizi alacağız ya da tekrar geriye düşme riskiyle karşı karşıya kalacağız…"
Şimdi güne ve güncele gelirsek;
Arkadaşlar,
Avrupa/Amerika/Rusya ve Çin ekonomilerinde görülen durgunluğun bizi vurmaması mümkün mü!
Yineliyorum;
İhracatımızın yüzde 70'e yakın kısmını Avrupa'ya yapıyor ve ihraç ettiğimiz ürünlerin üretiminde kullandığımız hammadde/ara malın yüzde seksenini, gaz ve petrolün nerdeyse tamamını ithal eden bir ülkeyiz.
Hal böyleyken,
Türkiye harici ülkeler için;
"Oh ne güzel,
Biz gayet iyiyiz,
Hatta beter olsunlar; inşallah yüzde 10 değil daha yüksek enflasyona maruz kalırlar" gibi akla/bilime/mantığa sığmayan yorumlar işitiyorum.
Unutmayın ki,
Onların ekonomileri nezle olsa biz ve bizim gibi ülkelerin ekonomileri zatürreye yakalanır!
Ki, bunun semptomlarını iliklerimize kadar yaşıyor ve görüyoruz!
Ve bu durumu gören ben, hala ve her geçen gün daha bir kaygılanıyorum ve endişeleniyorum!!
Çünkü topyekûn bir gaflet içindeyiz ve hala yaşanan süreci ve yaşanacak daha beter süreçleri, kavramaktan/idrakten yoksun haldeyiz.
Hala, "Rusya-Ukrayna savaşı olmasaydı şöyle olurduk-böyle olmazdık" gibi lafları duymak, sadece kızgınlığımı artırıyor.
Bu durum, en basitinden dünyayı okuyamamak ve öngörüsüzlük demektir.
Çünkü neredeyse, sağır sultan bile gidişatın bu cihette tezahür edeceğini ve Rusya'nın Ukrayna'ya saldıracağını biliyordu!
Arkadaşlar,
Dünya öyle farklı gelişmeler yaşıyor ve yaşayacak ki; akla-hayale gelmedik durumlar mümkün ve olası hale gelecektir.
İngiltere'ye bakın,
İngiltere ki, küresel siyasanın kararlaştırılıp belirlendiği ve dünyanın dizayn edildiği bir coğrafya…
Üç ay içinde üçüncü başbakan geldi.
Sizce, Johnson'un adeta kovulurcasına gönderilmesi,
Liz Truss'un gelmesi ve 50 güne bile ulaşmadan istifa etmek zorunda kalması,
Son tahlildeyse, bir Hint asıllının başbakan yapılması çok normal ve olağan bir şey mi!
Keza, 7 Kasım 2020'de,
Daha Amerikan seçimleri henüz yapılmışken,
Hint asıllı Kamala Harris'e dair bir yazı yazmış ve şöyle demiştim;
"…Kısaca, hayrıyla şerriyle Afro-Hint Amerikan bir Demir Lady geliyor, diyebiliriz.
İlginç süreçler göreceğiz.
Kısa bir süre sonra belki Biden çekilecek ve kalan süreyi Harris tamamlayacak.
Çünkü kadın tesadüfen ilklerin kadını olmadı,
Sanki özel olarak hazırlandı,
İlerletildi,
Ve bugünlere getirildi.
Tüm bu yüzden ve özellikle "Kamala Harris" isminin altını kalınca çizdim."
Olayın şimdi İngiltere kısmı tamamlandı ve sıra Amerika'da…
7 Kasım'da yapılacak ara seçim sonrası Amerika'da olacak gelişmelere bir de bu açıdan bakın derim.
Sonuç:
Dünya sadece kriz yaşamıyor; aynı zamanda çok büyük bir buhranla karşı karşıya.
Sadece ekonomik değil siyasal bir kriz de yaşanıyor.
Böyleyken,
Türkiye'nin bundan etkilenmemesi mümkün değil.
En önemlisi de;
Cumhurbaşkanımızın bile "en kritik eşik" olarak betimlediği bu süreci gerekli şeklinde kavrayıp kavramadığımızdır.
Ki ben, pek de kavrayabildiğimiz fikrinde değilim.
Neden?
Dünya bunları yaşarken ve ülkeler süreçte yer almaya çalışıp, geri kalmamaya çabalarken, bizim hala oyunda-oynaşta gibi davranıyor olmamız, bana bu kavramaktan yoksunluk sözünü söyletiyor.
İktidar olarak da, muhalefet olarak da konuştuğumuz gündeme bakar mısınız!
Başörtüsü…
Allah aşkına biri bana söylesin; biz ne yapıyoruz? Neyin derdindeyiz?
Elin oğlu yeni düzen kurarken ve bunun için belki de dünyayı ateşe verecekken; biz bu konularla/çözülmüş yerel sorunlarla neden ve niçin uğraşıyoruz!
Yeniden sorarsak;
Küresel gelişmeler ve yaşanan/daha da derinleşerek yaşanacak olan krizler bizi etkiler mi?
Hem de dibine ve sapına kadar etkiler ve etkileyecektir!
Son olarak, her şeye rağmen memnun kaldığım bazı gelişmelerden de bahsetmek istiyorum.
Kendilerinin de kritik eşik diye tanımladığı bu süreçte, Cumhurbaşkanımızın ilginç ve ülkesel menfaat oluşturucu bazı temaslarda bulunduğunu işitiyorum.
Geçmişten ders alındığını hissettiren ve hatta yapılan bazı ince hataların telafisini içeren bu adımlarla açılan/açılması hedeflenen yeni sayfayı çok olumlu buluyorum.
Bu çerçevede önümüzdeki günlerde ülkemiz adına sürpriz olumlu gelişmeler olabilir.
Çok ilginç duyumların var ve bunları önümüzdeki günlerde bir yazıyla paylaşacağım.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Avrupa/Amerika/Çin/Rusya gibi ülke ve bölgelerde yaşanan ekonomik krizlerden bahsediyorsun,
Ama Türkiye'de durum nedir? Bizim halimiz nicedir?" diye soran okuyucularım var.
Haklılar da…
Çünkü seçim arifesinde yazacaklarımın çekiştirilmesini ve anlatmak istediklerimin amacından saptırılmasını istemediğim için özellikle genel bir yaklaşım ve tespitte bulunup, buradan çıkarsamalar yapılmasını içeren yazılar yazmayı tercih ettim ve ediyorum.
Ama görüyorum ki, bazı okurlarım daha net ve direk bir şeyler söylememi istiyor.
Arkadaşlar,
Hatırlarsınız; küresel bazlı krizlere maruz kaldığımız bu süreçte Türkiye "akılı-akılcı/hamasetten ve içe kapanmacı siyasetten uzak ve planlanan "yeni düzen" senaryosunu iyi okuyarak adımlar atarsa kazanan olabilir veya yaşanacak hasarı minimize edebilir" diye defalarca söyledim.
Kritik bir kavşakta olduğumuzu,
Yeni Yüzyıl trenine binmemiz gerektiğini,
Duygusal olmadan, reel politik çerçevesinde ülkesel menfaatleri maksimize etmek zorunda olduğumuzu söyleyip; eğer ki, bu süreci pas geçersek, kaybedenler sınıfında olacağımızı lisanı münasiple ve sürekli dillendirmeye çalıştım.
Ve hatta yaptığım tespitler ve dile getirdiğim kaygılar nedeniyle düşünmesiz ve acımasız eleştirilere de muhatap oldum.
Ama en nihayetinde Cumhurbaşkanımız da yaptığı "Türkiye Yüzyılı Vizyon" konuşmasında aynı durumu dile getirince boşa panik yaptırmadığımı görmüş oldum.
Ne diyordu Cumhurbaşkanımız;
"…Öyle kritik bir eşikteyiz ki; bundan sonra atacağımız adımlarla, ya bu ligin ön sıralarındaki yerimizi alacağız ya da tekrar geriye düşme riskiyle karşı karşıya kalacağız…"
Şimdi güne ve güncele gelirsek;
Arkadaşlar,
Avrupa/Amerika/Rusya ve Çin ekonomilerinde görülen durgunluğun bizi vurmaması mümkün mü!
Yineliyorum;
İhracatımızın yüzde 70'e yakın kısmını Avrupa'ya yapıyor ve ihraç ettiğimiz ürünlerin üretiminde kullandığımız hammadde/ara malın yüzde seksenini, gaz ve petrolün nerdeyse tamamını ithal eden bir ülkeyiz.
Hal böyleyken,
Türkiye harici ülkeler için;
"Oh ne güzel,
Biz gayet iyiyiz,
Hatta beter olsunlar; inşallah yüzde 10 değil daha yüksek enflasyona maruz kalırlar" gibi akla/bilime/mantığa sığmayan yorumlar işitiyorum.
Unutmayın ki,
Onların ekonomileri nezle olsa biz ve bizim gibi ülkelerin ekonomileri zatürreye yakalanır!
Ki, bunun semptomlarını iliklerimize kadar yaşıyor ve görüyoruz!
Ve bu durumu gören ben, hala ve her geçen gün daha bir kaygılanıyorum ve endişeleniyorum!!
Çünkü topyekûn bir gaflet içindeyiz ve hala yaşanan süreci ve yaşanacak daha beter süreçleri, kavramaktan/idrakten yoksun haldeyiz.
Hala, "Rusya-Ukrayna savaşı olmasaydı şöyle olurduk-böyle olmazdık" gibi lafları duymak, sadece kızgınlığımı artırıyor.
Bu durum, en basitinden dünyayı okuyamamak ve öngörüsüzlük demektir.
Çünkü neredeyse, sağır sultan bile gidişatın bu cihette tezahür edeceğini ve Rusya'nın Ukrayna'ya saldıracağını biliyordu!
Arkadaşlar,
Dünya öyle farklı gelişmeler yaşıyor ve yaşayacak ki; akla-hayale gelmedik durumlar mümkün ve olası hale gelecektir.
İngiltere'ye bakın,
İngiltere ki, küresel siyasanın kararlaştırılıp belirlendiği ve dünyanın dizayn edildiği bir coğrafya…
Üç ay içinde üçüncü başbakan geldi.
Sizce, Johnson'un adeta kovulurcasına gönderilmesi,
Liz Truss'un gelmesi ve 50 güne bile ulaşmadan istifa etmek zorunda kalması,
Son tahlildeyse, bir Hint asıllının başbakan yapılması çok normal ve olağan bir şey mi!
Keza, 7 Kasım 2020'de,
Daha Amerikan seçimleri henüz yapılmışken,
Hint asıllı Kamala Harris'e dair bir yazı yazmış ve şöyle demiştim;
"…Kısaca, hayrıyla şerriyle Afro-Hint Amerikan bir Demir Lady geliyor, diyebiliriz.
İlginç süreçler göreceğiz.
Kısa bir süre sonra belki Biden çekilecek ve kalan süreyi Harris tamamlayacak.
Çünkü kadın tesadüfen ilklerin kadını olmadı,
Sanki özel olarak hazırlandı,
İlerletildi,
Ve bugünlere getirildi.
Tüm bu yüzden ve özellikle "Kamala Harris" isminin altını kalınca çizdim."
Olayın şimdi İngiltere kısmı tamamlandı ve sıra Amerika'da…
7 Kasım'da yapılacak ara seçim sonrası Amerika'da olacak gelişmelere bir de bu açıdan bakın derim.
Sonuç:
Dünya sadece kriz yaşamıyor; aynı zamanda çok büyük bir buhranla karşı karşıya.
Sadece ekonomik değil siyasal bir kriz de yaşanıyor.
Böyleyken,
Türkiye'nin bundan etkilenmemesi mümkün değil.
En önemlisi de;
Cumhurbaşkanımızın bile "en kritik eşik" olarak betimlediği bu süreci gerekli şeklinde kavrayıp kavramadığımızdır.
Ki ben, pek de kavrayabildiğimiz fikrinde değilim.
Neden?
Dünya bunları yaşarken ve ülkeler süreçte yer almaya çalışıp, geri kalmamaya çabalarken, bizim hala oyunda-oynaşta gibi davranıyor olmamız, bana bu kavramaktan yoksunluk sözünü söyletiyor.
İktidar olarak da, muhalefet olarak da konuştuğumuz gündeme bakar mısınız!
Başörtüsü…
Allah aşkına biri bana söylesin; biz ne yapıyoruz? Neyin derdindeyiz?
Elin oğlu yeni düzen kurarken ve bunun için belki de dünyayı ateşe verecekken; biz bu konularla/çözülmüş yerel sorunlarla neden ve niçin uğraşıyoruz!
Yeniden sorarsak;
Küresel gelişmeler ve yaşanan/daha da derinleşerek yaşanacak olan krizler bizi etkiler mi?
Hem de dibine ve sapına kadar etkiler ve etkileyecektir!
Son olarak, her şeye rağmen memnun kaldığım bazı gelişmelerden de bahsetmek istiyorum.
Kendilerinin de kritik eşik diye tanımladığı bu süreçte, Cumhurbaşkanımızın ilginç ve ülkesel menfaat oluşturucu bazı temaslarda bulunduğunu işitiyorum.
Geçmişten ders alındığını hissettiren ve hatta yapılan bazı ince hataların telafisini içeren bu adımlarla açılan/açılması hedeflenen yeni sayfayı çok olumlu buluyorum.
Bu çerçevede önümüzdeki günlerde ülkemiz adına sürpriz olumlu gelişmeler olabilir.
Çok ilginç duyumların var ve bunları önümüzdeki günlerde bir yazıyla paylaşacağım.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Sefa Dar
Sırrı
Mehmet K.
Ali O.
Serkan Yılmaz
Adnan Ç.
Mehmet Kara
Sezai
Mehmet Hak
Rıdvan