Boğaziçi'li gençler: Çektiğiniz video ile tahammül mülkünü yıktınız!..
Ekin Derdiyok: Boğaziçi Psikoloji bölümüne Türkiye yirmincisi olarak girmiş.
Bengisu Kaynar: Boğaziçi İktisat'a Türkiye üçüncüsü olarak girmiş.
Halit Demirhan: Boğaziçi Politika'ya Türkiye 49'uncusu olarak girmiş.
Meltem Arslan: Boğaziçi Bilgisayar Mühendisliği'ni ilk bine girerek kazanmış.
Yusuf Efe: Boğaziçi Elektrik-Elektronik bölümü öğrencisi. Uluslararası fizik olimpiyatlarında Avrupa birincisi olmuş…
Bu gençler/öğrenciler bir video yayınladılar.
Hepsinin ortak cümlesi:
"Ülkemde artık dinlenmediğimi ve istenmediğimi düşünüyorum. Ülkem adına çok üzgünüm."
Dile getirdikleri diğer hususlar ise;
Demokratik hakların kullandırılmaması,
Akademik kadrolara dönük liyakat yerine sadakat tercih edilmesi,
Son bir ayda Boğaziçi'nde yaşananlar,
Öğrenciler ve akademinin arkasında durulmaması,
Demokratik taleplere şiddetle karşılık verilmesi ve terörist diye söylenmesi…
İyi/hoş/güzel…
Ben de bu ülkenin bir vatandaşı olarak, Türkiye yirmincisi/üçüncüsü/kırk dokuzuncusu olarak/ilk bine girerek, "Ülkesini" fizik olimpiyatlarında temsil edip Avrupa birincisi olarak Boğaziçi'ne giren arkadaşlara birkaç şey sormak istiyorum.
Lütfen beni kimse yanlış anlamasın ve sorularımı önyargıyla karşılamasın.
Aklıma gelen bu soruları, sadece merakımdan soruyorum.
Arkadaşlar, öyle düşünüyorum ki hepiniz 20 yaş veya üstündesiniz.
Bu yaşa, yani Boğaziçi'ne girene kadar uzayda mı yaşadınız?..
Bu ülkenin ilk-orta-lise eğitiminden geçmediniz mi?..
Hani, dereceye girerek Boğaziçi'ne girdik diyorsunuz ya; dereceli olmak için hangi ülkede hazırlık eğitimi aldınız?..
Rektör tercihi ve/veya atanma şekli yanlış olabilir,
Rektörü de beğenmeyebilirsiniz,
Karşı çıkabilir,
İtiraz da edebilirsiniz.
Hükümeti sevmeyebilir,
İktidar karşıtı da olabilirsiniz.
Bu yüzden "karşıyım karşı, her şeye karşı..." da diyebilirsiniz.
Ama arkadaş, bir ay öncesine kadar.
Yani, şimdiki Rektör atanmadan öncesine kadar, "Ülkende istenildiğini ve dinlenildiğini düşünüyordun ve ülken adına üzgün değildin" de; son bir ay içinde mi böyle düşünmeye başladın.
Bir rektör ataması senin ülkene küsmene/kızmana ve hatta terk etmeye mi sebebiyet verdi!..
Eğer bir rektör atamasıyla böyle düşünmeye başladıysan;
Ben sana ve senin samimiyetine şüpheyle bakarım.
Dur dur… Hemen kızma; nedenini de söyleyeceğim.
Hal ve durum böyleyse, yani sen bunları diyebiliyorsan;
Ya senin, ülke sevgin/inancın/bağın/sadakatin hiç yoktu ve bu olayla birlikte eteğindekileri döktün. "Ülkem" diye başladığın cümlendeki ülke, hiç "Ülken" olmamış.
Ya da senin ülkenle bağın pamuk ipliğinden ibaretmiş ve ilk rüzgarda savruluvermişsin!..
Gençler, hiç kusura bakmayın.
Ben bunu hazmedemiyorum.
İyi/kötü, eksik/fazla, demokratik/az demokratik, çok taraflı/az taraflı/tarafsız, kötü yönetilen/az kötü yönetilen bu ülkenin ekmeğini yedin, suyunu içtin, ilk derece okullarına gittin, az veya çok bir imkanla veya imkansızlık içinde çalışabildin/hazırlanabildin ve "dereceye" yaparak Boğaziçi'ne girdin.
Bir ay öncesine kadar da; "dinlendiğini/istendiğini" düşünüyor ve "Ülken adına üzgün" olmuyordun.
Ne oldu da –baştan sona yanlış bile olsa- bir rektör atanmasıyla ellere el etmeye, "ülkene" kem demeye, cefakar/vefakar/fedakar aileni/ülkeni yok sayıp komşuya göz kırpmaya başladın!..
Kızmayın –ama artık isterseniz kızın- ama siz haklıyken haksız konuma düştünüz.
Bu cümleniz var ya, bu cümleniz…
Şairin dediği gibi; "Tahammül mülkünü yıktı…" viran eyledi.
Ne demek arkadaşlar, Allah aşkına ne demek!..
"Ülkemde artık dinlenmediğimi ve istenmediğimi düşünüyorum. Ülkem adına çok üzgünüm."
Tamam gençsiniz,
Deli kanlısınız,
Radikal ve diksiniz,
Muteriz ve reddiyeci olabilirsiniz,
Asi bir damarınız olabilir,
Düzenle kavga ederek bir nevi rüşt ispatı yapmak isteyebilirsiniz.
Ama bu videoda söylediğiniz sözlerin kabul edilebilir/tolere edilebilir ve "hadi gençliğine verelim..." denebilir bir yanı, hiç mi hiç yoktur.
Hiç kusura bakmayın da bu videodan sonra ne söylerseniz söyleyin; bir kıymeti harbiyesi kalmadı.
Bitirdiniz,
Tükettiniz,
Kırdınız, döktünüz, yıktınız ve burdunuz…
Yahu arkadaş,
Bu toprakların hiç mi hatırı yok,
"Ülkem" dediğiniz bu ülkenin, evinizin bahçesi, okul çantanız, kıyafet valiziniz kadar da mı değeri yok.
Vazgeçmek bu kadar mı kolay,
Veya samimiyetle sevmek bu kadar mı zor, bu ülkeyi!..
Ama gençler, unutmayın ki;
El edip, göz kırptığınız o ülkelerden hangisine giderseniz gidin; şu ettiğiniz "büyük büyük" lafların binde birini bile edemezsiniz/edemeyeceksiniz.
Ettirmezler,
Sadece sömürürler,
Hep "yabancı" olarak kalır,
"Ülkem" dediğin bu ülkeye sövgün/yergin/eleştirin ve ihanetin ölçüsünde itibar görürsün.
Öyle bir itibara da nasıl "itibar" denirse artık…
Yazık, çok yazık…
Öleydim de bu sözleri duymayaydım!..
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Bengisu Kaynar: Boğaziçi İktisat'a Türkiye üçüncüsü olarak girmiş.
Halit Demirhan: Boğaziçi Politika'ya Türkiye 49'uncusu olarak girmiş.
Meltem Arslan: Boğaziçi Bilgisayar Mühendisliği'ni ilk bine girerek kazanmış.
Yusuf Efe: Boğaziçi Elektrik-Elektronik bölümü öğrencisi. Uluslararası fizik olimpiyatlarında Avrupa birincisi olmuş…
Bu gençler/öğrenciler bir video yayınladılar.
Hepsinin ortak cümlesi:
"Ülkemde artık dinlenmediğimi ve istenmediğimi düşünüyorum. Ülkem adına çok üzgünüm."
Dile getirdikleri diğer hususlar ise;
Demokratik hakların kullandırılmaması,
Akademik kadrolara dönük liyakat yerine sadakat tercih edilmesi,
Son bir ayda Boğaziçi'nde yaşananlar,
Öğrenciler ve akademinin arkasında durulmaması,
Demokratik taleplere şiddetle karşılık verilmesi ve terörist diye söylenmesi…
İyi/hoş/güzel…
Ben de bu ülkenin bir vatandaşı olarak, Türkiye yirmincisi/üçüncüsü/kırk dokuzuncusu olarak/ilk bine girerek, "Ülkesini" fizik olimpiyatlarında temsil edip Avrupa birincisi olarak Boğaziçi'ne giren arkadaşlara birkaç şey sormak istiyorum.
Lütfen beni kimse yanlış anlamasın ve sorularımı önyargıyla karşılamasın.
Aklıma gelen bu soruları, sadece merakımdan soruyorum.
Arkadaşlar, öyle düşünüyorum ki hepiniz 20 yaş veya üstündesiniz.
Bu yaşa, yani Boğaziçi'ne girene kadar uzayda mı yaşadınız?..
Bu ülkenin ilk-orta-lise eğitiminden geçmediniz mi?..
Hani, dereceye girerek Boğaziçi'ne girdik diyorsunuz ya; dereceli olmak için hangi ülkede hazırlık eğitimi aldınız?..
Rektör tercihi ve/veya atanma şekli yanlış olabilir,
Rektörü de beğenmeyebilirsiniz,
Karşı çıkabilir,
İtiraz da edebilirsiniz.
Hükümeti sevmeyebilir,
İktidar karşıtı da olabilirsiniz.
Bu yüzden "karşıyım karşı, her şeye karşı..." da diyebilirsiniz.
Ama arkadaş, bir ay öncesine kadar.
Yani, şimdiki Rektör atanmadan öncesine kadar, "Ülkende istenildiğini ve dinlenildiğini düşünüyordun ve ülken adına üzgün değildin" de; son bir ay içinde mi böyle düşünmeye başladın.
Bir rektör ataması senin ülkene küsmene/kızmana ve hatta terk etmeye mi sebebiyet verdi!..
Eğer bir rektör atamasıyla böyle düşünmeye başladıysan;
Ben sana ve senin samimiyetine şüpheyle bakarım.
Dur dur… Hemen kızma; nedenini de söyleyeceğim.
Hal ve durum böyleyse, yani sen bunları diyebiliyorsan;
Ya senin, ülke sevgin/inancın/bağın/sadakatin hiç yoktu ve bu olayla birlikte eteğindekileri döktün. "Ülkem" diye başladığın cümlendeki ülke, hiç "Ülken" olmamış.
Ya da senin ülkenle bağın pamuk ipliğinden ibaretmiş ve ilk rüzgarda savruluvermişsin!..
Gençler, hiç kusura bakmayın.
Ben bunu hazmedemiyorum.
İyi/kötü, eksik/fazla, demokratik/az demokratik, çok taraflı/az taraflı/tarafsız, kötü yönetilen/az kötü yönetilen bu ülkenin ekmeğini yedin, suyunu içtin, ilk derece okullarına gittin, az veya çok bir imkanla veya imkansızlık içinde çalışabildin/hazırlanabildin ve "dereceye" yaparak Boğaziçi'ne girdin.
Bir ay öncesine kadar da; "dinlendiğini/istendiğini" düşünüyor ve "Ülken adına üzgün" olmuyordun.
Ne oldu da –baştan sona yanlış bile olsa- bir rektör atanmasıyla ellere el etmeye, "ülkene" kem demeye, cefakar/vefakar/fedakar aileni/ülkeni yok sayıp komşuya göz kırpmaya başladın!..
Kızmayın –ama artık isterseniz kızın- ama siz haklıyken haksız konuma düştünüz.
Bu cümleniz var ya, bu cümleniz…
Şairin dediği gibi; "Tahammül mülkünü yıktı…" viran eyledi.
Ne demek arkadaşlar, Allah aşkına ne demek!..
"Ülkemde artık dinlenmediğimi ve istenmediğimi düşünüyorum. Ülkem adına çok üzgünüm."
Tamam gençsiniz,
Deli kanlısınız,
Radikal ve diksiniz,
Muteriz ve reddiyeci olabilirsiniz,
Asi bir damarınız olabilir,
Düzenle kavga ederek bir nevi rüşt ispatı yapmak isteyebilirsiniz.
Ama bu videoda söylediğiniz sözlerin kabul edilebilir/tolere edilebilir ve "hadi gençliğine verelim..." denebilir bir yanı, hiç mi hiç yoktur.
Hiç kusura bakmayın da bu videodan sonra ne söylerseniz söyleyin; bir kıymeti harbiyesi kalmadı.
Bitirdiniz,
Tükettiniz,
Kırdınız, döktünüz, yıktınız ve burdunuz…
Yahu arkadaş,
Bu toprakların hiç mi hatırı yok,
"Ülkem" dediğiniz bu ülkenin, evinizin bahçesi, okul çantanız, kıyafet valiziniz kadar da mı değeri yok.
Vazgeçmek bu kadar mı kolay,
Veya samimiyetle sevmek bu kadar mı zor, bu ülkeyi!..
Ama gençler, unutmayın ki;
El edip, göz kırptığınız o ülkelerden hangisine giderseniz gidin; şu ettiğiniz "büyük büyük" lafların binde birini bile edemezsiniz/edemeyeceksiniz.
Ettirmezler,
Sadece sömürürler,
Hep "yabancı" olarak kalır,
"Ülkem" dediğin bu ülkeye sövgün/yergin/eleştirin ve ihanetin ölçüsünde itibar görürsün.
Öyle bir itibara da nasıl "itibar" denirse artık…
Yazık, çok yazık…
Öleydim de bu sözleri duymayaydım!..
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Boğaziçi
İşte bunun için.
Adem KELOGLU
Mutlu
Ertan Karaman
Dadal