Bir hükümdar/bir rüya/bir çoban/bir yılan!..

Bir hükümdar/bir rüya/bir çoban/bir yılan!..
Bir zamanlar, hükümdarın biri bir rüya görmüş.
Yorum ve tabirini çok merak eden hükümdarın aklına bir fikir gelmiş.
Ve tellallar çıkartmış.

Her kim rüyasında ne gördüğünü yorumuyla beraber bilirse, elli altın vereceğini ilan ettirmiş.
Fakat bilemeyen ve bunu suiistimal eden de kellesinden olacakmış.

Çok zaman geçmesine rağmen kimse başvurmamış.
Kolay değil tabi; sonunda ölmek var…

İlanı duyan fakir bir çoban, hayatın zorluklarına katlanamadığı için ölümü göze alarak hükümdarın sarayına doğru yola koyulmuş.
Yolda giderken bir ses işitmiş.
Dikkat kesilince, deliğinden başını çıkarıp bakan bir yılan görmüş.

Yılan;
"Çoban kardeş!
Nereye böyle?.." demiş.

Çoban olanları anlatmış.
Elli altınla rahat yaşayacağını söylemiş.

"Peki! Hükümdarın hangi rüyayı gördüğünü biliyor musun?" demiş yılan.

Çoban;
"Hayır, bilmiyorum!"

"O zaman boynun iki omuzun üzerinde durmaz değil mi?"

"Evet!..
Fakat fakirlik tak etti canıma..." demiş çoban.

Yılan;
"Ben sana hükümdarın nasıl bir rüya gördüğünü yorumuyla beraber söylesem, altınların yarısı benim olsun mu?"

"Evet!" demiş çoban; hiç düşünmeden ve sevinç içinde.

Yılan, çobana hükümdarın gördüğü rüyayı yorumuyla beraber anlatmış.
Çoban neşeyle saraya varmış.

"Nasıl bir rüya gördüm?" diye sormuş hükümdar çobana.

"Hükümdarım…" demiş çoban.
"Rüyanızda gökten Kurt yağdığını gördünüz."

"Evet. Doğru bildin." demiş hükümdar heyecanla.
"Peki yorumu nedir ey çoban?"

"Hükümdarım!
İnsanlar Kurt gibi olup birbirine düşmüşler.
Siz, adaletinizi yeniden gözden geçirip biraz daha sıkı tutun."

"Anladım. Gidebilirsin." demiş Hükümdar.

Elli altını alan çoban yola koyulmuş.
Yanından geçerken başını deliğinden uzatıp altınların yarısını isteyen yılan, henüz sözünü bitirmeden başına gelen taşın şiddetiyle kendini deliğinde yaralı halde bulmuş.
Çoban altınlarla uzaklaşıp gitmiş!..

Bir müddet sonra hükümdar bir rüya daha görmüş.
Tabi yine çobanı çağırtmış.
Çünkü çoban kimsenin bilmediğini bilen birisi ya…

Fakat çoban panikte; ne yapacağını bilemez halde ve beti-benzi atmış, ölü gibi…
Yılana da madik attığı için yeniden gitmeye yüzü yok.

Kara kara düşünüyor…
Eli mahkûm/çarnaçar, utana sıkıla mı yoksa utanmadan/sıkılmadan mı -ne derseniz deyin- yine yılan deliğinin önüne gelmiş.
Akıbeti bilen yılan da onu bekliyormuş.

Çoban;
"Yılan kardeş!
Ben ettim, sen etme. N'olur yardımcı ol.
Bak bu defa yüz altın verecekmiş hükümdarımız.
Söz, yarı yarıya böleriz." demiş.

Yılan kızgın ve kırgın.
Biraz nazlanmışsa da sonunda teklifi kabul etmiş ve rüyayı yorumuyla beraber çobana söylemiş.

Rahatlayan çoban, doğruca hükümdarın sarayında soluğu almış ve hükümdar daha bir şey sormadan:
"Hükümdarım, siz rüyanızda gökten Tilki yağdığını gördünüz.
İnsanlar Tilki gibi olup birbirinin kuyusunu kazıyor,
Birbirini aldatıyorlar ve bir diğerinin hakkını yiyor.
Demek ki, adaletiniz hala eksik ve yetersiz.
Siz, adaletinizi biraz daha sıkı tutmalısınız..."

Hükümdar çobanı takdir edip yorumundan da hoşlanmış.
Yüz altın vererek uğurlamış.

Çoban, altınlarla yılanın olduğu yere yaklaşmış.
Birden aklına sinsi/kaypak/parlak bir fikir gelmiş.
Sessizce yılanın olduğu yeri arkadan dolanıp geçmiş.
Yılanı aldatmış…
Aslında aldattığını sanmış.
Çünkü yılan her şeyin farkındaymış!..

Masal bu ya;
Hükümdar bir müddet sonra üçüncü bir rüya daha görmüş.
Haber salınacak adres belli; yine çoban…

Daha beter panikleyen ve artık bu defa öldüm galiba diyen çoban, mahcup/utangaç ve yüzsüzce tekrar yılanın deliğine gelmiş.
Yalvarmış, yakarmış ve şayet bu defa rüya ve yorumunu söylerse, söz verilen yüz elli altının hepsini yılana vereceğini söylemiş.
Yeminler eşliğinde, söz vermiş.
Yılan, yine biraz naz ve ayak diremeden sonra teklifi kabul etmiş.
Rüya ve yorumunu çobana anlatmış.

Çoban, "galiba bu defa da yırttık" diyerek hemen saraya koşmuş ve:
"Hükümdarım!
Siz, rüyanızda gökten Koyun yağdığını gördünüz.
İnsanlar koyun gibi olup artık sükûnet içindeler.
Adaletiniz fayda vermiş.
İnsanlarınız koyun gibi munisleşmiş.
Siz bunları düşünmeyin; böyle devam ediniz..." demiş.

Verilen yüz elli altını alan çoban, bu defa doğruca yılanın deliğine koşmuş.
"Al!
İşte yüz elli altın.
Hepsini getirdim..."

Yılan, karşısında dikilip duran çobana bakmış ve şöyle konuşmuş:
"Bu, senin meziyetin değil çoban kardeş!
İlk seferde insanlar Kurt gibiydi.
Sen de kurtlardan bir kurt idin.
O sebeple beni yaraladın...
İkincisinde insanlar Tilki gibiydi.
Sen de tilkilerden bir tilki olarak arkamdan dolanıp beni aldattın.
Üçüncüsünde ise insanlar Koyun'laştığından dolayı, sen de koyunlardan bir koyun olarak yüz elli altını bana getirdin.
Yoksa meziyet sende değildi, anladın mı?
Benim altına-maltına ihtiyacım yok.
Al onları..." demiş.
Ve deliğine girip ortadan kaybolmuş…


Hikâye işte…
Ne söylesem ki…
Rüyasını yorumlatmak isteyen ve bilmeyeni öldürmek isteyen hükümdarı mı desem,
Kurt'laşan insanları mı,
Tilki'leşenleri mi,
Yoksa tepkisiz/suskun/düşünmeyi bile unutup Koyunlaşan insancıkları mı desem!..
Yoksa bilgeleşen yılandan mı bahsetsem!..

Neyiz biz?..
Kurt mu?
Tilki mi?
Koyun mu?
Veya köylü/şark kurnazlığı içindeki çoban mı,
Yoksa hepsi miyiz,
Hepsinden biraz mıyız!..


Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
  • Aysel Torun/Mersin
    Harika yazı müdaviminiz olduk sizin.
  • Sırrı Günay Dal
    bence çakalız biz toplum olarak 😊😊
  • Bulgurlu
    İlanı duyan fakir bir çoban, hayatın zorluklarına katlanamadığı için ölümü göze alarak hükümdarın sarayına doğru yola koyulmuş. Yolda giderken bir ses işitmiş. Dikkat kesilince, deliğinden başını çıkarıp bakan bir yılan görmüş. Yılan; "Ben sana hükümdarın nasıl bir rüya gördüğünü yorumuyla beraber söylesem, altınların yarısı benim olsun mu?" "Evet!" demiş çoban; hiç düşünmeden ve sevinç içinde. Yılan, karşısında dikilip duran çobana bakmış ve şöyle konuşmuş: "Bu, senin meziyetin değil çoban kardeş! İlk seferde insanlar Kurt gibiydi. Sen de kurtlardan bir kurt idin. O sebeple beni yaraladın... İkincisinde insanlar Tilki gibiydi. Sen de tilkilerden bir tilki olarak arkamdan dolanıp beni aldattın. Üçüncüsünde ise insanlar Koyun'laştığından dolayı, sen de koyunlardan bir koyun olarak yüz elli altını bana getirdin. Yoksa meziyet sende değildi, anladın mı? Benim altına-maltına ihtiyacım yok. Al onları..." demiş. Neyiz biz?.. Kurt mu? Tilki mi? Koyun mu? Veya köylü/şark kurnazlığı içindeki çoban mı, Yoksa hepsi miyiz, Hepsinden biraz mıyız!.. Kıstasları olan fıkralar ile anlatım daha da akılda kalıcı ve de öğretici
  • Mutlu E.
    Ben koyun olmayı tercih ediyorum. Kaleminize sağlık.
  • Emrah T.
    Elinize sağlık hayırlı cumalar
  • Ömer Tufan
    Gerçekten biz neyiz :) Kaleminize sağlık. Hayırlı cumalar.
  • Nuri Çetin
    anlamak isteyene son derece ince bir üslupla kısadan hisse. Rabbim içimizde kurt ve tilki düşünceleri barındırmasın. Her zaman iyilik edip iyilikle karşılaşanlardan eylesin.
  • Demet Acar
    Abi kaleminize kuvvet La fontaine türü fablla, anlamak isteyene son derece ince bir üslupla kısadan hisse.
  • Mehmet
    Halk bu tür, kıssadan hisseli yazıları çok seviyor
  • Sadık Er
    Kaleminize, yüreğinize saglik.
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet elektronik sigara cinsel sohbet su böreği sipariş oyun haberleri tıkanıklık açma dijital pazarlama ajansı galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı