Küresel ekonomide yalancı bahar ve aldanmanın acı bedeli!
2020 yılı başlarını hatırlatmak istiyorum,
Kovid-19 diye bir virüs Çin'i kasıp kavuruyordu.
Pek çok ülke gibi Türkiye de "virüs bize geldi/gelmedi veya ülkesel korunmamız sağlam" gibi söylemlerle sürecin Çin'le sınırlı kalabileceğini filan konuşuyordu.
Ne oldu sonra?
Pandemi ilan edildi,
Yani, virüsten etkilenmeyen ülke kalmadı ve Dünya Sağlık Örgütü küresel bir salgınla karşı karşıya olduğumuzu deklare etti.
Sonra?
Yok efendim, bu virüs soğukta palazlanıyormuş da, yaz gelince bitecekmiş,
Vay efendim, en fazla 3 ay sürermiş,
Aman efendim, bu da domuz gribi/kuş gribi bir şeymiş ve ilan edilen pandemi çok yakında bitermiş…
Bitti mi?
Evet bitti ama 2 yıl sonra.
Virüs veya maruz kalış tamamen bitti mi?
Çin gibi küresel hammadde üretim merkezi/dünyanın ara mal fabrikası olan bir ülke hala kapatmalar yapıyor/hala mücadele ediyor ve hala "sıfır vaka politikası" gibi önlemleri konuşuyor….
Demek ki bitmedi veya bitirilmek istenmiyor.
En başında da demiştim; bu süreç doğal bir vetire değil,
Bu virüs, planlanan "Yeni Düzen"in bir etabıdır ve vazifesini bitirmeden de sonlanmayacak…
Görevini yaptı mı?
Hem de en iyi şekilde…
Sonrasında ne oldu?
Krizler sarmalı başladı.
Ve öyle bir çeşitlendi ki; hayatın olağan akışını etkileyecek hemen her alanda, kendini göstermeye başladı.
Yüzeye vuruşu ise başlayan ve süreç içinde kronikleşen bir ekonomik kriz oldu.
Arkadaşlar,
Krizlerin birbirini destekleyen ve birbirinden beslenen bir özelliği vardır.
Biri diğerinin hem sebebi hem de sonucu olabilen bir nitelik arz etmektedir.
Son tahlilde krizler sarmalı nereye geldi?
Enflasyona ve hatta yapışkanlaşan bir enflasyona yol açtı.
Sonra resesyon (durgunluk),
Sonrasında ise küresel durgunluk…
Peki tüm bunlar olurken başka ne oldu?
Siyasi krizler oldu/oluyor.
Kaldı ki, ekonomik krizin başlaması/gıda kriziyle derinleşmesi/enerji kriziyle soslanması ve küresel tedarik zincirindeki kırılmalarla çerçevelenmesi sonucunda siyasi krizin gelmemesi zaten mümkün değildi.
Ve geldi; hemen akabinde Rusya-Ukrayna savaşı çıktı.
Bu ise var olan ve başka alanlarda uç veren tüm krizleri ve kriz ihtimallerini tetikledi.
Daha sonra?
Başta Amerika olmak üzere, İngiltere ve Avrupa Birliği ülkeleri enflasyonla baş edemez hale geldi.
Her ne kadar istemiyoruz gibi söylemler içinde olsalar da, faiz artırımlarına başladılar.
"…Ama istihdam düşüşüne ve talebin azalması gibi sorunlar içeren bir durgunluğa yol açmamasına dikkat ederek yapıyoruz…" söylemlerini de eksik etmeden…
Peki durgunluk başlamadı mı?
Tabi ki başladı.
En başta Avrupa, bundan olabildiğine ve alabildiğine nasiplendi.
Bu esnada ve herkes enerji/gıda/finansal krizlere odaklanmışken kimi ülkelerde yönetimler değişti,
Kimi ülkelerde yönetimlerin tercih ve yaklaşımları değişti,
Kimi ülkelerde aynı yönetim içinde farklı politikaların oluşması nedeniyle bölünmeler/yönetsel fikir ayrılıkları görülmeye başlandı.
Tüm bunların yanında,
Yaklaşık iki sene önceki yazılarımda, gelecek projeksiyonu yaparken bahsettiğim siyasi suikastlar da görülmeye başlandı.
Bunlar güya, kalp krizi/beyin kanaması/intihar vb. gibi gerekçelerle olan ölümlerdi.
Ama kim inanır…
Mesela, geçenlerde Belarus Dışişleri Bakanı ölüverdi.
Sadece ölüm haberi verildi ve geçildi.
Ama ben söyleyeyim,
Sıradan bir ölüm değildi ve bir öldürmeydi.
Çünkü henüz 64 yaşında olan Bakan Vladimir Makey'in, öyle kayda değer ve bilindik bir rahatsızlığı da yoktu.
Ama başka bir özelliği vardı.
Rusya'nın tüm baskısına rağmen Belarus'u Ukrayna savaşına dahil etmemek konusunda direnen biriydi.
Ve hatta, gizli gizli Avrupa ve Amerika ile yakınlaşma görüşmeleri yaptığı da duyumlarım arasındaydı.
Epey bir zamandır tanıdığım Makey'in ölümü, bana göre asla eceliyle bir ölüm değildi ve olmadığına dair pek çok da işaretler duyuyorum.
Bunların haricinde,
Çin'de yaşananlar,
İran'da devam eden sokak ayaklanmaları,
Ve alakasız bazı coğrafyalarda görülen patlama/çatışma ve spontane gibi görülebilecek ölümcül doğal olay veya kazalar…
Daha önemlisi de, uluslararasılık gösteren ve hız kesmeyen göçler ve sığınmacı sorunu…
Hiçbiri ama hiçbirisi tesadüfi ve spontane gelişmeler değil…
Tüm bunları neden anlattım?
Arkadaşlar,
Başta Türkiye olmak üzere, uluslararası kamuoyunu biraz rahatlamış görüyorum.
Neden?
Amerika'da enflasyonda görülen minik düşüş,
Avrupa'da görülen enflasyonist yavaşlama nedeniyle sanki her şey düzelmiş/yoluna girmiş ve küresel ekonomik kriz inişe geçmiş gibi bir hava oluştuğunu görüyorum.
Sakın ha sakın,
Bu bir yalancı bahardır ve kimse aldanmasın.
Nasıl ki, pandemi için de bitti bitecek diye tedbirsizlik edildi ve hazırlıksız olanlar ağır bedeller ödedi; bu da aynen öyle,
Eğer ki rehavete girilirse, girenler tepetakla olur.
Aslında oluşan/oluşturulan bu baharımsı havayla da istenen şey, bir nevi küresel rehavet oluşmasıdır.
Ki, rehavet anı, küresel dizaynırlar için tam istenen zemindir ve işte o zaman vurduğunu düşürebilir.
Arkadaşlar,
2023'ün ilk altı ayı ayrı sıkıntılarla gelecek, ikinci yarısı ise bambaşka sorunlar getirecektir.
Pek çok ülke temerrüde düşmenin eşiğinde,
Ve pek çok ülke yönetimi, ülkelerinde yaşanan ekonomik sıkıntıların siyasal sonuçları nedeniyle topun ağzında…
Hal ve ahval böyleyken, siz sanıyor musunuz ki; küresel atmosferi büyük bir emek ve bilinçle kaotik noktaya getiren ve nakış gibi işleyenler her şeyi bu durumda bırakacaklar…
Safdillik olur, öngörüsüzlük olur ve hüsran getirir!
Hep demişimdir, hatırlarsınız,
2025'e kadar ekonomik kriz süreci, özellikle Çin'in de fiili ve fiziki hedeflenmesiyle siyasi boyut kazanacak ve katlanarak/yakarak/yıkarak devam edecek.
Hala heybedeki en büyük turp çıkmadı,
Hele bekleyin, yaşayalım ve görelim…
Sonuç:
Üç senedir yeni bir yıla girerken, gelen yılın öncekinden çok daha beter olacağını söyleyerek bugünlere geldik.
Maalesef güzel bir şey söyleyemeyeceğim ve 2023 çok daha beter şekilde/felaketlerle ve daha bir somutlaşmış küresel olaylarla gelecek!
Bu gelişmelerden etkilenmeyip azade kalacak bir ülke olmayacak!
Aksini iddia edenler ise ya kendini ya da halkını kandıran yönetimler olarak tarihe not edilecektir.
Güzel şeyler söylemeyi ben de çok isterdim.
Ama inanın güzel denecek bir ışık belirtisi bile henüz ufukta görünmüyor.
O yüzden "gözlerime bakın/ışıltıyı görün" diyecek, bir teselli söylemim yok.
Berbat/rezil/acımasız bir yıla giriyoruz.
Üstelik bunun için 2023'ün herhangi bir kesitini beklemeye bile gerek kalmayacak,
Ocak ayıyla başlayacak musibetlerin sinyalleri şimdiden görülmeye başlandı bile!
Son olarak;
Hazırlıklı olmak,
Rehavete asla yer vermemek,
Ve en kötüye göre konumlanmak gerek…
Aksi halde ve bugünlerde uç veren yalancı bahara itibar edilirse; böyle davrananlar perişan olacak!
Bugüne kadar olanı olduğu gibi söylemekten imtina etmedim ve hatta kötü karakter olma pahasına…
Ve yine söylüyorum,
Sonra demedi demeyin…
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Kovid-19 diye bir virüs Çin'i kasıp kavuruyordu.
Pek çok ülke gibi Türkiye de "virüs bize geldi/gelmedi veya ülkesel korunmamız sağlam" gibi söylemlerle sürecin Çin'le sınırlı kalabileceğini filan konuşuyordu.
Ne oldu sonra?
Pandemi ilan edildi,
Yani, virüsten etkilenmeyen ülke kalmadı ve Dünya Sağlık Örgütü küresel bir salgınla karşı karşıya olduğumuzu deklare etti.
Sonra?
Yok efendim, bu virüs soğukta palazlanıyormuş da, yaz gelince bitecekmiş,
Vay efendim, en fazla 3 ay sürermiş,
Aman efendim, bu da domuz gribi/kuş gribi bir şeymiş ve ilan edilen pandemi çok yakında bitermiş…
Bitti mi?
Evet bitti ama 2 yıl sonra.
Virüs veya maruz kalış tamamen bitti mi?
Çin gibi küresel hammadde üretim merkezi/dünyanın ara mal fabrikası olan bir ülke hala kapatmalar yapıyor/hala mücadele ediyor ve hala "sıfır vaka politikası" gibi önlemleri konuşuyor….
Demek ki bitmedi veya bitirilmek istenmiyor.
En başında da demiştim; bu süreç doğal bir vetire değil,
Bu virüs, planlanan "Yeni Düzen"in bir etabıdır ve vazifesini bitirmeden de sonlanmayacak…
Görevini yaptı mı?
Hem de en iyi şekilde…
Sonrasında ne oldu?
Krizler sarmalı başladı.
Ve öyle bir çeşitlendi ki; hayatın olağan akışını etkileyecek hemen her alanda, kendini göstermeye başladı.
Yüzeye vuruşu ise başlayan ve süreç içinde kronikleşen bir ekonomik kriz oldu.
Arkadaşlar,
Krizlerin birbirini destekleyen ve birbirinden beslenen bir özelliği vardır.
Biri diğerinin hem sebebi hem de sonucu olabilen bir nitelik arz etmektedir.
Son tahlilde krizler sarmalı nereye geldi?
Enflasyona ve hatta yapışkanlaşan bir enflasyona yol açtı.
Sonra resesyon (durgunluk),
Sonrasında ise küresel durgunluk…
Peki tüm bunlar olurken başka ne oldu?
Siyasi krizler oldu/oluyor.
Kaldı ki, ekonomik krizin başlaması/gıda kriziyle derinleşmesi/enerji kriziyle soslanması ve küresel tedarik zincirindeki kırılmalarla çerçevelenmesi sonucunda siyasi krizin gelmemesi zaten mümkün değildi.
Ve geldi; hemen akabinde Rusya-Ukrayna savaşı çıktı.
Bu ise var olan ve başka alanlarda uç veren tüm krizleri ve kriz ihtimallerini tetikledi.
Daha sonra?
Başta Amerika olmak üzere, İngiltere ve Avrupa Birliği ülkeleri enflasyonla baş edemez hale geldi.
Her ne kadar istemiyoruz gibi söylemler içinde olsalar da, faiz artırımlarına başladılar.
"…Ama istihdam düşüşüne ve talebin azalması gibi sorunlar içeren bir durgunluğa yol açmamasına dikkat ederek yapıyoruz…" söylemlerini de eksik etmeden…
Peki durgunluk başlamadı mı?
Tabi ki başladı.
En başta Avrupa, bundan olabildiğine ve alabildiğine nasiplendi.
Bu esnada ve herkes enerji/gıda/finansal krizlere odaklanmışken kimi ülkelerde yönetimler değişti,
Kimi ülkelerde yönetimlerin tercih ve yaklaşımları değişti,
Kimi ülkelerde aynı yönetim içinde farklı politikaların oluşması nedeniyle bölünmeler/yönetsel fikir ayrılıkları görülmeye başlandı.
Tüm bunların yanında,
Yaklaşık iki sene önceki yazılarımda, gelecek projeksiyonu yaparken bahsettiğim siyasi suikastlar da görülmeye başlandı.
Bunlar güya, kalp krizi/beyin kanaması/intihar vb. gibi gerekçelerle olan ölümlerdi.
Ama kim inanır…
Mesela, geçenlerde Belarus Dışişleri Bakanı ölüverdi.
Sadece ölüm haberi verildi ve geçildi.
Ama ben söyleyeyim,
Sıradan bir ölüm değildi ve bir öldürmeydi.
Çünkü henüz 64 yaşında olan Bakan Vladimir Makey'in, öyle kayda değer ve bilindik bir rahatsızlığı da yoktu.
Ama başka bir özelliği vardı.
Rusya'nın tüm baskısına rağmen Belarus'u Ukrayna savaşına dahil etmemek konusunda direnen biriydi.
Ve hatta, gizli gizli Avrupa ve Amerika ile yakınlaşma görüşmeleri yaptığı da duyumlarım arasındaydı.
Epey bir zamandır tanıdığım Makey'in ölümü, bana göre asla eceliyle bir ölüm değildi ve olmadığına dair pek çok da işaretler duyuyorum.
Bunların haricinde,
Çin'de yaşananlar,
İran'da devam eden sokak ayaklanmaları,
Ve alakasız bazı coğrafyalarda görülen patlama/çatışma ve spontane gibi görülebilecek ölümcül doğal olay veya kazalar…
Daha önemlisi de, uluslararasılık gösteren ve hız kesmeyen göçler ve sığınmacı sorunu…
Hiçbiri ama hiçbirisi tesadüfi ve spontane gelişmeler değil…
Tüm bunları neden anlattım?
Arkadaşlar,
Başta Türkiye olmak üzere, uluslararası kamuoyunu biraz rahatlamış görüyorum.
Neden?
Amerika'da enflasyonda görülen minik düşüş,
Avrupa'da görülen enflasyonist yavaşlama nedeniyle sanki her şey düzelmiş/yoluna girmiş ve küresel ekonomik kriz inişe geçmiş gibi bir hava oluştuğunu görüyorum.
Sakın ha sakın,
Bu bir yalancı bahardır ve kimse aldanmasın.
Nasıl ki, pandemi için de bitti bitecek diye tedbirsizlik edildi ve hazırlıksız olanlar ağır bedeller ödedi; bu da aynen öyle,
Eğer ki rehavete girilirse, girenler tepetakla olur.
Aslında oluşan/oluşturulan bu baharımsı havayla da istenen şey, bir nevi küresel rehavet oluşmasıdır.
Ki, rehavet anı, küresel dizaynırlar için tam istenen zemindir ve işte o zaman vurduğunu düşürebilir.
Arkadaşlar,
2023'ün ilk altı ayı ayrı sıkıntılarla gelecek, ikinci yarısı ise bambaşka sorunlar getirecektir.
Pek çok ülke temerrüde düşmenin eşiğinde,
Ve pek çok ülke yönetimi, ülkelerinde yaşanan ekonomik sıkıntıların siyasal sonuçları nedeniyle topun ağzında…
Hal ve ahval böyleyken, siz sanıyor musunuz ki; küresel atmosferi büyük bir emek ve bilinçle kaotik noktaya getiren ve nakış gibi işleyenler her şeyi bu durumda bırakacaklar…
Safdillik olur, öngörüsüzlük olur ve hüsran getirir!
Hep demişimdir, hatırlarsınız,
2025'e kadar ekonomik kriz süreci, özellikle Çin'in de fiili ve fiziki hedeflenmesiyle siyasi boyut kazanacak ve katlanarak/yakarak/yıkarak devam edecek.
Hala heybedeki en büyük turp çıkmadı,
Hele bekleyin, yaşayalım ve görelim…
Sonuç:
Üç senedir yeni bir yıla girerken, gelen yılın öncekinden çok daha beter olacağını söyleyerek bugünlere geldik.
Maalesef güzel bir şey söyleyemeyeceğim ve 2023 çok daha beter şekilde/felaketlerle ve daha bir somutlaşmış küresel olaylarla gelecek!
Bu gelişmelerden etkilenmeyip azade kalacak bir ülke olmayacak!
Aksini iddia edenler ise ya kendini ya da halkını kandıran yönetimler olarak tarihe not edilecektir.
Güzel şeyler söylemeyi ben de çok isterdim.
Ama inanın güzel denecek bir ışık belirtisi bile henüz ufukta görünmüyor.
O yüzden "gözlerime bakın/ışıltıyı görün" diyecek, bir teselli söylemim yok.
Berbat/rezil/acımasız bir yıla giriyoruz.
Üstelik bunun için 2023'ün herhangi bir kesitini beklemeye bile gerek kalmayacak,
Ocak ayıyla başlayacak musibetlerin sinyalleri şimdiden görülmeye başlandı bile!
Son olarak;
Hazırlıklı olmak,
Rehavete asla yer vermemek,
Ve en kötüye göre konumlanmak gerek…
Aksi halde ve bugünlerde uç veren yalancı bahara itibar edilirse; böyle davrananlar perişan olacak!
Bugüne kadar olanı olduğu gibi söylemekten imtina etmedim ve hatta kötü karakter olma pahasına…
Ve yine söylüyorum,
Sonra demedi demeyin…
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Melek Ö.
Zafer T.
Mehmet Hak
Semih K
Bakiye
Faruk
Engin Ak
Ömer Tufan
Murat Öz
D