Akîl ve iyiler ciğer asar, kötülerse ciğere koşar!..
"Artık dünya çok kötü bir yer oldu,
İnsanlar bozuldu,
Her şey kötüye gidiyor,
Baksanıza; her yer savaş, her yer haksızlık ve her yer adaletsizlik dolu…"
Böylesi ve adeta özdeyiş haline gelen söylemler…
Arkadaşlar,
Sanki dünya eskiden; yüz yıl/beş yüz yıl/bin yol önce hatta Milattan önce çok güzel/adil/yaşanılası ve kurtla koyunun beraber otladığı bir yerdi.
Değildi arkadaşlar değildi!
Her devir iyiliğini de kötülüğünü de kendi içinde barındırır.
Bugünün dünyasında olduğu gibi, geçmişte de iyiler ötelenir kötüler öne çıkar; ümitsizlik kol gezerdi!
Dünyayı/insanları sömüren kemirgenler,
Emek hırsızları,
Mazlumu mağduru ezen, eline geçirdiği gücü sinsi bir akılla gaddarane kullanarak Allah'ın kullarını kendine kul sanan ve kendini Tanrı yerine koyarak dünyaya nizam vermek isteyenler hep olmuştur.
Bunun adına bugün itibariyle Amerika dersiniz,
İngiltere diyebilirsiniz.
Veya parayı yönetenler/ülkeleri yönetenler ve hatta yönetenleri yönetenler bile diyebilirsiniz!
Yahut da filanca ülke veya ülkelerin halkın oyuyla gelen ama sonra sonra halkından kopan yönetimleri…
Ne derseniz deyin; bu tarz kişi/olgu/ideoloji/kuruluş/siyaset hep vardı,
Bugün de var ve yarın da olacaktır!
Ama unutmayın,
Bir şey daha var; sayıları azalan ama asla kökü kazınamayan güzel insanlar…
Allah'a kulluğunu unutmayan, hangi dil/din/coğrafya veya konumda olurlarsa olsunlar "iyi insan" olma prensibiyle yaşamaktan taviz vermeyen ve kötülerin pislettiği çukurlara ciğer asan cesur insanlar!..
Ne alaka demeyin,
Konuyu bir yere getirmek için bu girizgahı yaptım.
Şimdi soruyorum;
Foseptik çukuruna neden ciğer asılır?
Bu manidar/ibretlik ve herkese hem ders hem gözdağı veren bu hikayeciği, gelin beraber okuyalım.
"Özellikle gurbette yaşayan memur aileler, okulların tatile girmesiyle birlikte köydeki evlerine gider,
Ve yaz tatillerini orada geçirirler.
Tabi köy ortamı, kanalizasyon gibi alt yapı filan yok.
Def-i hacet için fosseptik çukuru dediğimiz bir çukur kazarlar.
Yaz tatili biter ve geri dönüş için hazırlanırlar.
Onu yaparlar, bunu yaparlar; yanlarında götürecekleri kışlık gıdaların paketlenmesinden tutun da; sonraki yaza kadar, bıraktıkları gibi kalabilmesi için evleriyle ilgili yapılacakları yaparlar…
Ama bir şey daha yaparlar; oldukça önemli…
Bir kuzu ciğerini, geldiklerinde tuvalet ihtiyacı için kazdıkları ve kullandıkları çukurunun üzerine asarlar…
Sakın ne alaka demeyin,
Basit gördüğünüz o bir parça ciğer, öyle bir işlevi icra eder ki…
Nasıl mı?
Esprisini, o ciğeri oraya asan ailenin büyük oğlundan dinleyelim:
Temmuz başında tekrar köye döndüğümüzde foseptik çukurunun tertemiz ve bomboş olduğunu görürdük...
Bir gün anneme sordum :
"Anne, biz neden bunu yapıyoruz ?"
O da izah etti;
"Bak yavrum,
Burada asılı olan ciğere, bir müddet sonra kurtçuklar üşüşür.
O kurtçuklar ciğeri yer ve çoğalırlar.
Onlar çoğaldıkça ciğer azalır.
Gün gelir, kurtçuklar ciğeri tamamen yer bitirirler ve aşağıya düşerler.
Bu sefer oradaki pislikleri yemeğe başlarlar...
Kurtçuklar orada da çoğalmaya devam ederken, pislikler azalır.
Böylece çukurdaki pislikleri de yerler ve bitirirler...
Sonrasında ise, yiyecek pislik bile kalmayınca kurtçuklar aç kalmaya başlar.
Aç kalan kurtçuk ne yapar?
Birbirlerini yer…
Nihayet, onlar da biter ve kuyu tertemiz olur yavrum..."
Kendini dünyanın sahibi görenlere bakınca aklıma bu anekdot geliyor.
Bir tarafta sayıları oldukça az ama akîl ve akıllı olan güzel insanlar,
Diğer tarafta çoğunlukları aldatan/aldatmaktan haz alan/vicdanları kararmış kötü insanlar…
Herkes yapması gerekeni yapar.
Akil ve iyiler ciğer asar,
Kötüler ise ciğere koşar…
Bu kötü insanlar hikayedeki kurtçuklar gibidirler.
Haksızlık ve zulümde mahir oldukları için aklettiklerini ve en akıllı kendileri olduklarını sanırlar.
Ama kurtçukların sezonluk macerası ve ahmaklık tarihçesi gibi, alemin sahibi olduklarını sanıp, sadece kişisel menfaatlerini önceleyen bu bencil kişi ve kişilikler için, "ciğer-lağım-pislikten" oluşan foseptik döngüsü kaçınılmazdır!
Hep böyledir,
Böyle olagelmiştir,
Ve böyle olmaya devam edecektir.
Aç gözlü olursan,
Ciğersizin teki ama gözü hep ciğerde olan biri isen,
Çokluğa aldanırsan,
"Bu dünya benim; hepsini bana verin" deyip durur ve canavarlaşırsan; kaderinden kaçamazsın ve ciğeri yiyerek lağım çukuruna düşmekten kurtulamazsın!
Sonra?
Sonrası ise hepimizin malumu…
İnsanlık tarihi hiç doymayanların,
Gözü doymaz gönlü aç olanların,
Dünyanın en ücra yerinde dahi mazlum ve mağdur yaratanların,
Ölümlü olmalarına rağmen ölümüne saldıranların, fosseptik çukurunda birbirlerini yiyerek yok olmalarıyla doludur!
Hem de pislikle anılarak,
"Nasıl yaşarsan öyle ölürsün!" sözünden hareketle, "Layığını buldular!/hakettikleri gibi yok oldular!" sözüne muhatap olarak!..
Yazıyı burada bitirecektim,
Ama Müslüman/Hristiyan/Yahudi/Pagan faketmeksizin;
İnsanları önemsiz görenleri,
Küresel köleleştirme aparatı gibi kullanmak isteyenleri,
Sahip oldukları güç ve kudreti şeytanileştirenleri,
Söylem ve eylemleriyle adeta kendini yaratıcı gibi sananları düşününce, aklıma bir şarkı sözü geldi.
Bu sözlerle bitiriyorum.
"Hayat bir çark dişinde, herkes umut peşinde,
İhtiras ateşinde, ben ne yananlar gördüm…
Oh çekilmez yaraya, kurşun düşmüş araya,
Tanrı diye paraya, ben ne tapanlar gördüm…
Ben hayat yumağını sustum sabırla ördüm,
Oysa kısa ömrümde ben ne insanlar gördüm…
Gördüm sevgiye muhtaç, gördüm şefkate muhtaç,
Gözü doymaz, gönlü aç, ben ne yamyamlar gördüm…"
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
İnsanlar bozuldu,
Her şey kötüye gidiyor,
Baksanıza; her yer savaş, her yer haksızlık ve her yer adaletsizlik dolu…"
Böylesi ve adeta özdeyiş haline gelen söylemler…
Arkadaşlar,
Sanki dünya eskiden; yüz yıl/beş yüz yıl/bin yol önce hatta Milattan önce çok güzel/adil/yaşanılası ve kurtla koyunun beraber otladığı bir yerdi.
Değildi arkadaşlar değildi!
Her devir iyiliğini de kötülüğünü de kendi içinde barındırır.
Bugünün dünyasında olduğu gibi, geçmişte de iyiler ötelenir kötüler öne çıkar; ümitsizlik kol gezerdi!
Dünyayı/insanları sömüren kemirgenler,
Emek hırsızları,
Mazlumu mağduru ezen, eline geçirdiği gücü sinsi bir akılla gaddarane kullanarak Allah'ın kullarını kendine kul sanan ve kendini Tanrı yerine koyarak dünyaya nizam vermek isteyenler hep olmuştur.
Bunun adına bugün itibariyle Amerika dersiniz,
İngiltere diyebilirsiniz.
Veya parayı yönetenler/ülkeleri yönetenler ve hatta yönetenleri yönetenler bile diyebilirsiniz!
Yahut da filanca ülke veya ülkelerin halkın oyuyla gelen ama sonra sonra halkından kopan yönetimleri…
Ne derseniz deyin; bu tarz kişi/olgu/ideoloji/kuruluş/siyaset hep vardı,
Bugün de var ve yarın da olacaktır!
Ama unutmayın,
Bir şey daha var; sayıları azalan ama asla kökü kazınamayan güzel insanlar…
Allah'a kulluğunu unutmayan, hangi dil/din/coğrafya veya konumda olurlarsa olsunlar "iyi insan" olma prensibiyle yaşamaktan taviz vermeyen ve kötülerin pislettiği çukurlara ciğer asan cesur insanlar!..
Ne alaka demeyin,
Konuyu bir yere getirmek için bu girizgahı yaptım.
Şimdi soruyorum;
Foseptik çukuruna neden ciğer asılır?
Bu manidar/ibretlik ve herkese hem ders hem gözdağı veren bu hikayeciği, gelin beraber okuyalım.
"Özellikle gurbette yaşayan memur aileler, okulların tatile girmesiyle birlikte köydeki evlerine gider,
Ve yaz tatillerini orada geçirirler.
Tabi köy ortamı, kanalizasyon gibi alt yapı filan yok.
Def-i hacet için fosseptik çukuru dediğimiz bir çukur kazarlar.
Yaz tatili biter ve geri dönüş için hazırlanırlar.
Onu yaparlar, bunu yaparlar; yanlarında götürecekleri kışlık gıdaların paketlenmesinden tutun da; sonraki yaza kadar, bıraktıkları gibi kalabilmesi için evleriyle ilgili yapılacakları yaparlar…
Ama bir şey daha yaparlar; oldukça önemli…
Bir kuzu ciğerini, geldiklerinde tuvalet ihtiyacı için kazdıkları ve kullandıkları çukurunun üzerine asarlar…
Sakın ne alaka demeyin,
Basit gördüğünüz o bir parça ciğer, öyle bir işlevi icra eder ki…
Nasıl mı?
Esprisini, o ciğeri oraya asan ailenin büyük oğlundan dinleyelim:
Temmuz başında tekrar köye döndüğümüzde foseptik çukurunun tertemiz ve bomboş olduğunu görürdük...
Bir gün anneme sordum :
"Anne, biz neden bunu yapıyoruz ?"
O da izah etti;
"Bak yavrum,
Burada asılı olan ciğere, bir müddet sonra kurtçuklar üşüşür.
O kurtçuklar ciğeri yer ve çoğalırlar.
Onlar çoğaldıkça ciğer azalır.
Gün gelir, kurtçuklar ciğeri tamamen yer bitirirler ve aşağıya düşerler.
Bu sefer oradaki pislikleri yemeğe başlarlar...
Kurtçuklar orada da çoğalmaya devam ederken, pislikler azalır.
Böylece çukurdaki pislikleri de yerler ve bitirirler...
Sonrasında ise, yiyecek pislik bile kalmayınca kurtçuklar aç kalmaya başlar.
Aç kalan kurtçuk ne yapar?
Birbirlerini yer…
Nihayet, onlar da biter ve kuyu tertemiz olur yavrum..."
Kendini dünyanın sahibi görenlere bakınca aklıma bu anekdot geliyor.
Bir tarafta sayıları oldukça az ama akîl ve akıllı olan güzel insanlar,
Diğer tarafta çoğunlukları aldatan/aldatmaktan haz alan/vicdanları kararmış kötü insanlar…
Herkes yapması gerekeni yapar.
Akil ve iyiler ciğer asar,
Kötüler ise ciğere koşar…
Bu kötü insanlar hikayedeki kurtçuklar gibidirler.
Haksızlık ve zulümde mahir oldukları için aklettiklerini ve en akıllı kendileri olduklarını sanırlar.
Ama kurtçukların sezonluk macerası ve ahmaklık tarihçesi gibi, alemin sahibi olduklarını sanıp, sadece kişisel menfaatlerini önceleyen bu bencil kişi ve kişilikler için, "ciğer-lağım-pislikten" oluşan foseptik döngüsü kaçınılmazdır!
Hep böyledir,
Böyle olagelmiştir,
Ve böyle olmaya devam edecektir.
Aç gözlü olursan,
Ciğersizin teki ama gözü hep ciğerde olan biri isen,
Çokluğa aldanırsan,
"Bu dünya benim; hepsini bana verin" deyip durur ve canavarlaşırsan; kaderinden kaçamazsın ve ciğeri yiyerek lağım çukuruna düşmekten kurtulamazsın!
Sonra?
Sonrası ise hepimizin malumu…
İnsanlık tarihi hiç doymayanların,
Gözü doymaz gönlü aç olanların,
Dünyanın en ücra yerinde dahi mazlum ve mağdur yaratanların,
Ölümlü olmalarına rağmen ölümüne saldıranların, fosseptik çukurunda birbirlerini yiyerek yok olmalarıyla doludur!
Hem de pislikle anılarak,
"Nasıl yaşarsan öyle ölürsün!" sözünden hareketle, "Layığını buldular!/hakettikleri gibi yok oldular!" sözüne muhatap olarak!..
Yazıyı burada bitirecektim,
Ama Müslüman/Hristiyan/Yahudi/Pagan faketmeksizin;
İnsanları önemsiz görenleri,
Küresel köleleştirme aparatı gibi kullanmak isteyenleri,
Sahip oldukları güç ve kudreti şeytanileştirenleri,
Söylem ve eylemleriyle adeta kendini yaratıcı gibi sananları düşününce, aklıma bir şarkı sözü geldi.
Bu sözlerle bitiriyorum.
"Hayat bir çark dişinde, herkes umut peşinde,
İhtiras ateşinde, ben ne yananlar gördüm…
Oh çekilmez yaraya, kurşun düşmüş araya,
Tanrı diye paraya, ben ne tapanlar gördüm…
Ben hayat yumağını sustum sabırla ördüm,
Oysa kısa ömrümde ben ne insanlar gördüm…
Gördüm sevgiye muhtaç, gördüm şefkate muhtaç,
Gözü doymaz, gönlü aç, ben ne yamyamlar gördüm…"
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Egemen T.
Ergin
Faruk Şah
Hazmza Asa
Adnan T.
Önder
Ali K.
Ergüvan K.
Aziz
Yunus Gök