Kudüs'ün 33 km. batısında bir bölgedir.
Oldukça stratejik bir yerdedir ve Kudüs yolunda orduların konakladığı önemli bir mevkidir.
İslam tarihinde ilk defa görülen ve etkileri nedeniyle Müslümanların zihinlerinde silinmez izler bırakan Amvâs Taunu'nun (veba) başlama yeridir.
Kısa sürede büyümüş ve pek çok sahabenin vefatına sebebiyet vermiştir.
Şam valisi Yezîd bin Ebî Sufyân,
Kureyş'in meşhur hatiplerinden Süheyl bin Amr,
Suriye orduları komutanlarından Şurahbîl bin Hasene,
Ve Hz.Peygamber'in amcaoğlu Fazl bin Abbas veba nedeniyle vefat etmiş,
Suriye'deki İslam askerlerinin yarısı toprağa düşmüştü.
Veba Urfa'dan Şam'a, oradan Ürdün ve Filistin bölgesine kadar geniş bir coğrafyada etkili olmuştur.
Ölümlerin ötesinde İslam toplumunda çok ciddi ekonomik, siyasi, askeri ve toplumsal olarak büyük yaralar açmıştır.
Aylarca süren salgında kimi kaynaklara göre 25 bin kişi vefat etmiştir.
Hatta ölenlerin sayılamayacak kadar çok olduğunu aktarılır.
Hazreti Ömer Suriye orduları genel komutanlığına Ebû Ubeyde bin Cerrâh'ı tayin eder.
Sahabenin en önemli isimlerindendir.
Hatta Hazreti Ömer'in kendi yerine tavsiye edeceği isimdir.
Salgının ortaya çıktığı günlerde, Halife Hz. Ömer, Suriye bölgesine doğru, yeni fethedilen toprakların tanzimi ve teftiş için yola çıkmıştı.
Bölge sınırlarına geldiğinde Halife ve beraberinde bulunanlara salgın haber verildi.
Hz. Ömer, çevresinde bulunan yol arkadaşlarıyla çeşitli istişarelerde bulunduktan sonra, bölgeye girmek tehlikeli olduğu için Medine'ye dönmeye karar verdi.
Suriye genel valisi Ebû Ubeyde bin Cerrâh, bu karardan memnun olmayarak Hz. Ömer'e itiraz etti.
Ebu Ubeyde ile Hazreti Ömer arasında geçen diyalog oldukça manidar ve ibret doludur.
Ebu Ubeyde;
"Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun?" diye sitem eder.
Hz. Ömer;
"Ey Ebû Ubeyde! Keşke bu sözü sen değil de başkası söyleseydi! Evet, Allah'ın kaderinden, Allah'ın kaderine kaçıyoruz! Bir deve sürün olsa, bir tarafı çorak, bir tarafı verimli bir vadiye götürsen, onları verimli yerde de çorak yerde de otlatsan Allah’ın kaderiyle otlatmış olmaz mısın?”
O sırada sahabeden Abdurrahman b. Avf çıkageldi.
Aralarındaki konuşmayı duyunca "Bende bunun cevabı olabilecek bir bilgi var. Allah'ın Elçisi'nin şöyle dediğini duydum: "Bir yerde veba olduğunu işitirseniz oraya girmeyin. Eğer bulunduğunuz yerde veba ortaya çıkarsa oradan ayrılmayın.”
Hz. Ömer, onun naklettiği hadisi işitince Allah'a hamd ederek oradan ayrıldı.
Hazreti Peygamber'in bu hadisi bulaşıcı hastalık karşısında günümüz deyimiyle "koruyucu hekimlik" bağlamında çok önemli bir anlam ihtiva eder.
Adeta "karantina" önlemine ve buna harfiyen riayetin önemine parmak basar.
Ebu Ubeyde ise salgın bölgesinde kalır.
Ve vefat eder.
Yerine Muaz b. Cebel getirilir.
Ne yazık ki o da duruma sadece teslimiyet ve tevekkülle bakar.
Tedbir kısmını öne çıkartmaz.
Maalesef hanımı, iki oğlu ve kendisi de vebadan hayatını kaybeder.
Komutanlığa Amr b. As getirilir.
Amr b. As Ebu Ubeyde ve Muaz Cebel gibi yapmaz ve Hazreti Ömer'in "İnsanları rutubetli yerlerden çıkartıp havası temiz yüksek bir yere götür." tedbirine başvurur.
Çünkü olması gereken de budur.
Önce her türlü tedbir ve önlem sonra teslim ve tevekküldür.
Amr b. As şöyle der:
“Bu hastalık ortaya çıktığında ateş gibi yanar. Ondan korunmak için dağlara çıkacağız” ve ardından insanları dağlara çıkararak ayrı bölgelere yerleştirmiş, salgının ulaştığı gruptakiler hayatlarını kaybetse de vebalının olmadığı gruplar kurtulmuştur.
Benzeri bir illet ve salgın yaşıyoruz.
Bulaşıcılığı had safhada.
İnanın hastane yoğun bakımlarını, İstanbul'da Alibeyköy Gasilhanesini, mezarlıkları görseniz az güler çok ağlarsınız ve tedbir ve önlemlerin gereğini iliklerinize kadar hissedersiniz.
Öyle bir hal ki; en yakınınız vefat eder, siz cenazesine bile katılamazsınız.
Evde kalmak zorundasınız ve sadece içiniz yanar; gözyaşlarınız kederle dökülür.
En temel dini vazifeyi bile ifa edemezsiniz.
Ruhuna Fatiha'yı kabri başında değil de, evinizden okumak zorunda kalırsınız.
Yeniden söylüyorum…
Rahmet Peygamberi de "veba-salgın" karşısında "tedbir, tedbir, tedbir" diyor,
Hazreti Ömer önlem diyor, sebeplere müracat diyor, tedbir diyor.
Dikkat edin; O dönemin koşullarında bile veba üzerinde istişare ve değerlendirmeler yapan Hz. Ömer, hastalığı sıcaklıkla ilişkilendiriyor, bu yüzden de serin ve havadar yerlere gidilmesinin iyi geleceğini öngörüyor.
Bu sayede, veba daha çok can almadan sona eriyordu.
Hal böyleyken ve Peygamberimizin vebaya tavrı ortadayken; dün Yemen'de teravih namazı kılındığını, Pakistan'da toplu iftar yapıldığını gördüm.
İçim acıdı ve çok üzüldüm.
Hele de Amerika’da, Almanya'da, İngiltere'de tedbirlerin önemine parmak basmak için Peygamberimizin yaklaşımı ve hadisi örnek verilirken; İslam diyarı olan bu yerlerde Müslümanların tedbiri yok sayar tavırları oldukça üzücü ve dramatik Bu bağlamda; her türlü siyasi mülahazadan uzak ve objektif bakışla, Türkiye'nin devlet olarak aldığı önlemleri yine ve yeniden takdir ediyor ve diğer İslam ülkelerinin örnek alması gerektiğine inanıyorum.
Son olarak diyorum ki;
Tedbir şart…
Dinimiz de bunu söyler,
Bilim de bunu gerektirir.
Süpekülasyonları boşverelim.
Önce Tedbir, sonra Tevekkül…
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
Uyarı: Koronavirüs ile ilgili en güncel bilgileri T.C. Sağlık Bakanlığı bilgilendirme sayfasından takip ediniz..