FİLİZ ALTUN - SEYYAH DERGİSİ NİSAN 2017 -
İstanbul’dan biraz olsun uzaklaşıp şöyle bir alıp başını gitmek, kimin hayali değil ki bu günlerde… Pırıl pırıl bir ilkyaz sabahının tazeliğini, nazlı bir vapurun güvertesinde yaşamak ve koskoca bir günü kentin kaosundan çalmanın tadını, neşeli bir şarkı tutturarak çıkarmak, tıpkı Orhan Veli’nin dizelerindeki gibi: “Gün olur, alır başımı giderim, denizden yeni çıkmış ağların kokusunda. Şu ada senin bu ada benim, yelkovan kuşlarının peşi sıra...”
Jarden Yolunda
Sirkeci, Kadıköy ve Bostancı İskeleleri’nden kalkan ada vapurların ilk durağı, Kınalıada. Üzerinde sürekli yerleşim olan dört adanın en küçüğü Kınalıada, adını kınayı andıran toprağının renginden almış. Adaya ayak basar basmaz, iskelenin hemen karşısında gelenleri karşılayan yüz yıllık Sirakyan konakları, ada mimarisinin zarafeti konusunda ipucu veriyor insana. Çitlerle çevrelenmiş küçük ve bakımlı bahçelere açılan ada evleri, yüzlerini denize çevirmiş. İskelenin sol yanındaki Jarden Yolu şirin bir çarşıya, sağ yanındaki Akasya Caddesi ise ada plajlarına uzanıyor. İskele ile Kınalıada Su Sporları Kulübü’nün bulunduğu Yarbaşı Mahallesi arasındaki Flamingo Yolu, zevkli yürüyüş parkuru. Yaklaşık iki saatlik bir yürüyüş ile baştan aşağı gezilebilen adayı pedal çevirerek dolaşmayı tercih edenler, iskele çevresindeki kiralık bisikletçilere uğrayabilir. Jarden Yolu üzerindeki Çınaraltı Meydanı, asırlık bir çınarın gölgesine sığınmış restoran ve kahvehaneleriyle adadaki en önemli buluşma noktası. Adanın en güzel plajlarından birini saklayan Ayazma koyuna ulaşmak için ise ormanlık tepeleri aşmak gerek. Zirvedeki Hristos Manastırı, bin yıllık Bizans ikonalarıyla tanınıyor. Uzun bir ada gezisinin sonunda, yolunuzu ada kahvelerinden birine düşürün mutlaka. Yemek molasının ardından, sıradaki ada sizleri bekliyor olacak.
Jarden Yolu üzerindeki Çınaraltı Meydanı, asırlık bir çınarın gölgesine sığınmış restoran ve kahvehaneleriyle adadaki en önemli buluşma noktası.
Şairlerin Mekanı
Vapurun uğradığı ikinci iskele, Burgazada. Yazın en hareketli günlerinde bile pek çok ıssız kuytuluğun bulunabileceği ada, tarih boyunca pek çok şair ve yazara ilham kaynağı olmuş. Burgazada aşığı edebiyatçıların en ünlüsü olan Sait Faik’in adadaki evi, bugün müze olarak kullanılıyor. Adanın arkasındaki Kalpazankaya, görülmesi gereken yerlerden. İskeleden yarım saatlik bir yürüyüş ya da 15 dakikalık fayton yolculuğu ile ulaşılabilen Kalpazankaya, çam ağaçlarının gizlediği küçük bir koy. Sait Faik’in sık sık vakit geçirdiği koyda, bir de kır lokantası var. Sivriada ve Yassıada manzaralı salaş mekânda balık ve deniz ürünlerinin yanı sıra, kuyu kebabı da sunuluyor. Adanın güzelliklerini keşfetmek için ahşap konaklarla süslü sokaklarda kaybolmak iyi fikir. 1960’lı yıllara kadar azınlık nüfusunun ağırlıkta olduğu ada, halen İstanbullu Rumların en önemli yaşam alanlarının başında geliyor. Bizans imparatorlarının tutsak edildiği 9. yüzyıl tarihli Aya Yani Kilisesi, adanın en eski yapılarından. Her iki yanda yüz yıllık ahşap konakların sıralandığı Gönüllü Caddesi’nin görülmeye değer yerleri arasında Dimitrakopulo Köşkü, Öğretmenevi ve panoramik manzarasıyla Bayraktepe bulunyor.
9. yüzyıl tarihli Aya Yani Kilisesi, adanın en eski yapılarından. Her iki yanda yüz yıllık ahşap konakların sıralandığı Gönüllü Caddesi’nin görülmeye değer yerleri arasında Dimitrakopulo Köşkü, Öğretmenevi ve panoramik manzarasıyla Bayraktepe bulunuyor.
Sakinliğin Tadı
Bir sonraki durağımız Heybeliada oluyor. Cumhuriyet öncesi küçük bir Rum balıkçı köyü olan ada, ismini heybeyi andıran görünümünden almış. Adaya geldiğinizde, sahil boyu sıralanmış restoran ve kahvehaneler ile Osmanlı döneminde kurulan Denizcilik Okulu gözünüze çarpacak. Adanın ormanlık tepesindeki dev yapı, Rum Ortadoks Okulu’nun ta kendisi. Rıhtımın arkasındaki küçük bir meydanın sol çaprazındaki yüksek duvarlarla çevrili kuleli yapı, Aya Nikolaos Kilisesi. Refah Şehitleri Caddesi’ni takip edince karşımıza tarihi Halki Palas Oteli çıkıyor. Değirmen Sokak üzerindeki dört katlı köşk, Türk edebiyatının ünlü ismi Hüseyin Rahmi’ye ait. Müze ziyaretinden sonra ada sokaklarında kayboluyoruz. Bir zamanlar İstanbul’un nüfuzlu Türk ve Rum ailelerinin yaşadığı Refah Şehitleri Caddesi boyunca sıralanan görkemli bahçelerin ortasına kurulmuş köşkler, sahiplerine bohem zevkler yaşatmış. Hüseyin Rahmi’nin bisikletiyle gezindiği caddenin devamı, adanın en güzel sahillerinden birine çıkıyor. Gözde bir piknik alanı olan Değirmen Burnu, adanın dört tepesinden biri olan 98 metre yüksekliğindeki Ümit tepesinin eteğinde yer alıyor. Burnun tam karşısında Kaşık adası, hemen arkasında ise Heybeliada Su Sporları Kulübü bulunuyor. Günbatımlarının en güzel izlenebileceği yerlerin başında gelen yarımadanın ucunda, bir de yel değirmeni var. Adanın arka yüzünün beğenilen gezi alanı ise Çamlık koyu. Adanın en geniş plajına ev sahipliği yapan koyun kıyısındaki ormanlık tepe üzerinde, 1924 yılında hizmete giren Türkiye’nin ilk sanatoryumu bulunuyor.
Mimoza Kokulu Sokaklar
Prens Adaları’ndaki son durağımız, Büyükada. Prens Adaları’nın en büyüğü olan adaya vapur seferleri 1846’da başlamış. Ada, ziyaretçilerini İstanbul’un en güzel iskelelerinden biriyle karşılıyor. İskelenin karşısındaki yol, saat kulesinin süslediği çarşı meydanına uzanıyor. Dizi dizi faytoncuların kapladığı meydanın solundaki mahallenin adı, Maden. Adayla özdeşleşmiş yapılardan biri olan tarihi Splendid Oteli, 23 Nisan Caddesi’nin ucunda yükseliyor. Adanın bir diğer önemli yapısı olan 1907 tarihli Anadolu Kulübü, Atatürk’ün dinlenmek ve konuklarını ağırlamak için pek çok kez geldiği bir mekân. Yaseminler, güller, karanfillerin renklendirdiği ada sokaklarının kraliçesi ise elbette mimozalar... İlkbahar ve yaz aylarında Adalar’ın tüm kırlarını kaplayan bu sarıçiçekler, İstanbulluların bahar müjdecisi olarak tanınıyor. Büyükada’ya gelip Dil Burnu’na uğramamak olmaz. Adını denize bir dil gibi uzanan görünümünden alan bu çamlık alan, piknik ve gezinti alanı olarak düzenlenmiş. Dil Burnu’ndan sonra iyice sıklaşan çam ormanları arasında kıvrılan asfalt yol, sizi Aya Yorgi Tepesi’ne kadar çıkaracak. Çam ormanları arasından göz kırpan dev ahşap yapı, eski Prinkipo Palace Oteli. Uzun yıllar Rum Yetimhanesi olarak kullanılan yapı, maalesef kaderine terk edilmiş. Birlik Meydanı’ndaki kır kahvelerinden birinde kısa bir çay molasından sonra, Aya Yorgi Kilisesi’nin bulunduğu adanın en yüksek tepesine tırmanmaya geliyor sıra. Zorlu tırmanışın en güzel ödülü, muhteşem bir manzara oluyor. Burada günbatımı keyfi yaşadıktan sonra, iskeleye dönüşü faytonla yapmaya ne dersiniz?
A’dan Z’ye Vietnam
Uzun yıllar sessiz kaldıktan sonra güzelliklerini dünyaya açan Vietnam, turizm devriminin en sıcak günlerini yaşıyor. Hanoi’den Ho Chin Minh City’ye kadar yepyeni bir nesil iş başında.
Ao Dai
Vietnamlı kadınların giydiği “ao dai” adlı ulusal kıyafet, rahatlık ve şıklığı bir araya getiriyor. Dizlere kadar uzanan bir tunik ve pantolondan oluşan bu geleneksel giysi, aynı zamanda turistler tarafından sevilen bir hediyelik işlevi taşıyor. Ayrıca Vietnam’dan el yapımı çantalar, ipek ve keten elbiseler, boncuklu sandaletler, hasır şapkalar, mücevher kutuları ve lotus biçimli fenerler alabilirsiniz.
Bo Tung Xeo
Ho Chin Minh City’nin hemen dışındaki kır lokantalarının favori yemeği: Bo Tung Xeo. İnce ince doğranmış dana eti dilimleri, soya, sarımsak ve kırmızıbiberle hazırlanan keskin aromalı, tatlı bir sosla terbiye edilip çiğ haliyle masaya getirilir. Herkes etini masadaki barbeküde kendi pişirir. Cesareti olanlar için yanında kızarmış akrep servisi de var.
Cha ca
Bitkisel malzemelerle baharatların mükemmel karışımını barındıran Vietnam mutfağından nadide bir yemek daha: Cha Ca. Üzerine zerdeçal serpilmiş alabalık dilimleri palmiye yağında kızartılır. Taze dereotu, pırasa, fesleğen, yerfıstığı, kırmızıbiber ve tel şehriye ile birlikte servis edilir. Yemeğin en iyi eşlikçisi ise pirinçten yapılmış rulolara sarılan dağ otları…
Dalat
Vietnam seyahati için zamanınız genişse, göller ve çay tarlalarıyla çevrili bir dağ köyü olan Dalat’ta inzivaya çekilebilirsiniz. Büyüleyici Vietnam kır manzaraları eşliğinde yerel hayata tanıklık etmek isteyenlere, kuzeybatıdaki Sapa’yı öneriyoruz. Yönünü Halong Körfezi’ne çevirenler ise yelkenliler ile yeşil - mavi sular fışkıran adacıklar arasında gezinebilir.
Güvenlik
Vietnam’ın, savaştan 30 küsur yıl sonra Uzak Doğu’nun en güvenli adreslerinden biri olmasına şaşmamalı. Ülke, uzun zamandır siyasi ve ekonomik istikrarını koruyor. Suç oranı yok denecek kadar az. Turizmin gelişmesiyle birlikte güvenlik konusu çok önemseniyor. Dünyanın en prestijli seyahat dergilerinin yaptığı “Vietnam, turistler için bir cennet” tespitleri boşuna değil elbette. Öyle değil mi?
Etnik gruplar
Ülkenin kuzeyindeki tepelerde, birbirinden geleneksel kıyafetler ile ayırt edilebilen 50’nin üzerinde etnik grup yaşıyor. Kızıl Zao ya da Hmong Çiçeği gibi adlar taşıyan gruplar, rengârenk kostümleriyle göz alıcı bir görünüme sahip. Vietnam dili, kuzeydeki altı farklı ses tonu ile güneyde kullanılan diğer beşinin bir araya getirilmesiyle oluşmuş.
Hanoi
Başkent Hanoi’nin geçtiğimiz yıl bininci yaşını geride bıraktığını biliyor muydunuz? Hanoi, sislerle örtülü gölleri, yıpranmamış kolonyal binaları, büyük bulvarları ve ilginç sokak yaşamıyla ilginç bir seyahat noktası. Ülkedeki diğer turistik kentlere kıyasla nispeten daha serin bir yer olan Hanoi, entelektüel ve sanatsal yaşamıyla da dikkat çekiyor.
Konaklama
Son yıllarda Vietnam’daki konaklama olanaklarında gözle görülür bir gelişme kaydedildi. Ülkenin turizm vitrinini oluşturan Hanoi ve Ho Chin Minh City’de dünyaca ünlü lüks otel zincirlerinin temsilcilerine rastlamak hiç zor değil. Ancak Vietnam’daki yeni trend otele dönüştürülüş asırlık kolonyal binalarda konaklamak. Ayrıca ıssız kırsal bölgelere gizlenmiş butik küçük oteller de balayı çiftleri tarafından tercih ediliyor.
Nasıl gidilir?
Türk Hava Yolları, Istanbul’dan Ho Chin Minh City’ye karşılıklı seferler düzenliyor.
Konaklama
Son yıllarda Vietnam’daki konaklama olanaklarında gözle görülür bir gelişme kaydedildi. Ülkenin turizm vitrinini oluşturan Hanoi ve Ho Chin Minh City’de dünyaca ünlü lüks otel zincirlerinin temsilcilerine rastlamak hiç zor değil. Ancak Vietnam’daki yeni trend otele dönüştürülüş asırlık kolonyal binalarda konaklamak. Ayrıca ıssız kırsal bölgelere gizlenmiş butik küçük oteller de balayı çiftleri tarafından tercih ediliyor.
Mekong deltası
Delta, Ho Chin Minh City’den gelen turlar ve günübirlik gezginler arasında revaçta. İlginç bir coğrafya burası… Uçsuz bucaksız nehirler ve kanallar yemyeşil cangılın, meyve tarlalarının ve balıkçı kulübelerinin arasından kıvrılarak uzanıyor. Delta’nın kıyısındaki en büyük yerleşimlerden biri olan Can Tho, nehir otelleriyle ünlü.
Orta Vietnam
İmparatorluğun eski başkenti Hue, Orta Vietnam’ın gözbebeği. Hue, yeni başkente göre daha sakin bir kent olsa da, kültürel zenginlikleriyle görülmeye değer bir şehir. Eski Askersiz Bölge’yi gezmek için üs olarak kullanılan şehir, Dünya Kültür Mirası statüsüyle koruma altına alınmış. Şehir tarihi anıtlarıyla olduğu kadar mutfağıyla da ünlü.
Plajlar
Vietnam, muhteşem plajlarıyla da bir cazibe merkezi. Da Nang civarındaki okyanus sahilleri, lüks otel seçenekleri de sunuyor. 35 kilometre ilerideki Hoi An, sakin bir sahil kasabası. Biraz güneyde bulunan Nha Trang, plaj kulüpleri ve pansiyonlarıyla ekonomik bir seçenek. Daha kuytu bir köşe arayanların tercihi ise Mui Ne Plajı yakınındaki Phan Thiet.
Saygon
Ho Chin Minh City ya da bilinen egzotik ismiyle Saygon. Her zaman genç, hızlı ve her anlamda sıcak. 90’lı yıllarda kozmopolit kardeşi Hanoi’den en az 10 yıl geride olduğu söylenirdi. Oysa Ho Chin Minh City, başta restoran cephesi olmak üzere turizmin her alanında başkentle çok sıkı rekabete girmiş durumda. Ama hâlâ her iki şehrin güzellikleri birbirini tamamlıyor.
Tüneller
Askerden Arındırılmış Bölge, Vietnam Savaşı bitine kadar, kuzey ile güney arasında sınır işlevi görmüştü. Günümüzde ise ülkenin en popüler turistik bölgelerinden biri. Çeşitli sergi ve kültürel aktivitelerin düzenlendiği bölgede savaş anıtları da gezilebiliyor. Ayrıca ziyaretçiler bir zamanlar Vietnamlı direnişçilerin saklandığı tünelleri de gezebiliyor.
Üç tekerlekli bisikletler
Vietnam’da özellikle şehir merkezlerinde keşmekeş bir trafiğe hazır olmalısınız. Hemen gözünüzü korkutmayın, bu kaotik yol halinin de kendine özgü bir cazibesi var. Üstelik hemen yer yerde karşınıza çıkan üç tekerlekli bisiklet taksiler çok işinize yarayacak. Bu geleneksel taşıtlar, yavaş hareket ettikleri için şehir manzarasını özümsemek için de ideal.
Vietnam mutfağı
Son yıllarda iyice serpilip füzyon arayışlara giren Vietnam mutfağı, her yıl yüz binlerce turist çekiyor. İşte ülkenin geleneksel lezzetlerinden birkaçı daha: Çiçek şeklinde hazırlanan buharda pişmiş Vietnam mantısı, ördek yumurtalı güveç, limonlu tavuk, fesleğen aromalı erişte çorbası, karidesli papaya salatası, Pho denilen tarçın ve anason soslu dana eti...
Martıların İstasyonu Prens Adaları
Püfür püfür bir vapur yolculuğunun sonunda, oyunbaz martıların şarkılarıyla şenlenen Prens Adaları’nda gün boyu avarelik yapmak, hâlâ Istanbul’un en önemli keyiflerinden biri.
Yorum Yazın