DAVİD YILMAZTÜRK - SEYYAH DERGİSİ ŞUBAT -
Melezler güzel olur. Emma Stone bu görüşü kanıtlayan en iyi isimlerden biri. 28 yaşında olmasına rağmen sinema kariyerinde müthiş bir çıkış yakalayan yetenekli oyuncu, Arizona’nın Scottsdale kentinde, İsveç ve Hollanda kökenli bir ailenin kızı olarak doğdu. 1951 yılında kurulmuş yeni bir şehir olan Scottsdale, çok canlı bir turizm yerleşimiydi. Şehirde gece geç vakitlere kadar partiler yapılmakta ve lüks otellerin gayet civcivli atmosferi bulunmaktaydı. Emma, bu hareketli ortamı çok sevdi. Çocukluk yıllardan itibaren sahnelerde olmak, doğup büyüdüğü şehrin şatafatlı hayatının bir parçası olmak istedi. Ailesinin de teşvikiyle Arizona’da bölgesel bir tiyatro olarak çalışan Valley Youth’a kaydoldu. 11 yaşındayken The Wind in the Willows adlı oyunda ilk sahne deneyimini yaşadı. Sequoya İlkokulu’nu bitirdikten sonra altıncı derece ile Cocopah Ortaokulu’na yazıldı. Bu esnada tiyatro eğitimini sürdürdü. İlk gençlik yıllarına kadar Valley Youth Tiyatrosu bünyesinde tam 16 yapımda yer aldı.
Los Angeles Günleri
Genç Emma, şöhret basamaklarını tırmanmakta kararlıydı. Henüz 15 yaşında, oyuncular için bir fırsatlar şehri olan California’ya taşınmak için ailesini ikna etmeye çalıştı. İkna çabalarını haftalarca sürdüren Stone, California’nın güzelliklerini anlatan bir sunum hazırlayarak Madonna’nın Hollywood şarkısı eşliğinde ailesine gösterdi. Çok geçmeden Ocak 2004’te annesiyle birlikte Los Angeles’ta bir apartmana taşındı. Hazırlandığı oyunculuk sınavlarını verebilmesi için bir süre evde eğitim gördü. Stone’un bu çabaları boşuna değildi. Popüler bir yetenek yarışmasında istediği rolü kazanınca televizyon kariyeri başladı. The New Partridge Family dizisini Malcolm in the Middle takip etti. Ayrıca sevilen dizi Heroes için de seslendirme yaptı. Bu süreçte Amerikan dizi ve film piyasasında ciddi bir çevre edindi. Stone, asıl çıkışını 2007’de Jules ‘u oynadığı komedi - gençlik filmi Superbad ile yaptı. Bu tarihten sonra 2010 yılına kadar beş filmde başarıyla rol aldı. 2009 yapımı Zombieland filmindeki Krista rolüyle Scream Ödülü aldı. Emma Stone için yükseliş dönemi başlamıştı.
O şöhret basamaklarını hızla tırmanıyordu. Ancak çok sevdiği Amerika’dan ayrılmayı hiç düşünmedi. Dedikodulardan uzak olmak için 2009’da Los Angeles’tan New York’un sakin ve huzurlu muhiti Greenwich Village’e taşındı. 2010’da bu kez Easy A filminde canlandırdığı Olive Penderghast karakteriyle MTV Film Ödülleri’nde En İyi Komedi Performansına layık görüldü. Stone, kameraları ve film setlerini seviyordu. 2011-12 yılları arasında toplam altı filmde boy gösterdi. Fakat 2012 yılı Stone için tam bir patlama yılı oldu. The Amazing Spider Man (2012) filmiyle dünya çapında şöhreti yakaladı. Artık Amerika’dan Uzak Doğu’ya kadar dünyanın dört bir yanında tanınıyordu.
Mütevazı Şöhret
2013 yılı Emma Stone için harika bir gelişmeyle başladı. New York hayranlığı herkes tarafından bilinen efsane yönetmen Woody Allen’ın Emma Stone keşfetmesi uzun sürmedi. Allen, başarılı oyuncuya yeni filminde başrol teklif etti. Allen ve Stone’un New York dayanışması peş peşe iki film getirdi: Stone, 2014’te Sophie ile Sihirli Ay Işığı’nda
(Magic in the Moonlight), 2015’te ise Jill Pollard olarak Mantıksız Adam’da (Irrational Man) arzı endam etti. Keskin hatlarıyla akılda kalıcı bir yüze sahip olan Stone bununla da kalmadı ve 2014 yılında Oscarları silip süpüren Birdman filminde çok beğenilen bir performansa imza attı. Artık o dünya çapında aranılan bir sinema yıldızıydı. Ama Emma prensiplerinden hiç vazgeçmedi. Hep Amerika’da olmayı, mütevazı yaşamı ve disiplinli çalışmayı önemsedi. Alışılmışın çok dışında bir tavırla gerek TV gerekse basılı yayın röportajlarında hep işiyle ilgili sorulara yanıt verdi. Özel hayatının uluorta biçimde tartışılmasına izin vermek istemedi. Genç sevgilisi Andrew Garfield ile yaşadığı çalkantılı aşkı bile magazin basınından uzak tutmak için çaba harcadı. Nisan 2015 tarihinde ayrılan ve daha sonra kısa bir süreliğine tekrar bir araya gelen çift, 2015’in ekim ayında kesin olarak ayrıldıklarını duyurdu. Çift, ayrılık sebepleriyle ilgili sorulara yanıt vermek istemedi.
Sarışın, Kızıl, Esmer...
Geçtiğimiz günlerde 74. Altın Küre’de (Golden Globe) La La Land (Âşıklar Şehri) filmindeki rolüyle “En İyi Kadın Oyuncu” Ödülü kazanan Emma Stone, zorluklar karşısında da şöhret karşısında da sağlam durmayı bildi. Resmî adı Emily Jean Stone olan çekici oyuncu, ilk filmleri sırasında kendisine yapılan isim değiştirme tekliflerini bile geri çevirdi. Çünkü arkadaşları ve ailesi ona Emma diye sesleniyordu. Film yapımcılarının ona önerdiği isim ise Riley Stone’du.
Filmlerinde hayat dolu ruh haliyle dikkat çeken zarif aktris, bir röportajında şöyle dedi:
“Sinema kariyerim boyunca galiba en çok değiştirdiğim şey saçlarım oldu.” Bu sözler Stone’un istikrarlı karakterini ifade ediyor diyebiliriz. Gerçekten de Stone rengini ve stilini sıkça değiştirdiği saçlarıyla yüzünü eskitmemeyi başarıyor. Stone, doğuştan bir sarışın. Ancak ilk rolünü, saçlarını koyu kahverengiye boyattıktan sonra elde etti. Film Yapımcısı Judd Apatow, Superbad’deki rolü için onu esmerden kızıl saça dönüştürdü. Büyük çıkış yaptığı Örümcek Adam’daki rolü için ise özüne, yani sarışına döndü. Özetle kişilikli duruşu Emma Stone’a çok şey kazandırdı. Kazandırmaya da devam edecek gibi görünüyor. Onu izlemeye devam edin…
Emma Stone: 'İlle de Amerika'
Hollywood sinemasının yükselen yıldızlarından biri olan Emma Stone, tam bir Amerika tutkunu. Sinemada, özellikle son beş yılda hatırı sayılır bir servet kazanan güzel oyuncu, cazip tekliflere rağmen ülkesinde yaşamakta kararlı.
Yorum Yazın