2006 yılıydı. Savaş sırasında Foto-muhabir arkadaşım Yurttaş Tümer'le birlikte savaşla ilgili haber yapmak için Güney Lübnan sınırına kadar gitmiştik. Patlamamış bombalar yollardaydı ve ortalık toz dumandı. Ama niyeyse o zaman da çok büyüleyici bulmuştum Beyrut'u. Savaşla iç içeliği ve aynı zamanda savaşı hiç umursamaması... Galiba bu deliliği hoşuma gitmişti. Şöyle bir gerçek vardır: Dünyanın neresine giderseniz gidin, kiminle tanışırsanız tanışın bu değişmez.
Eğer karşılaşan, tanışan iki kişi Beyrut'u biliyorsa orada yaşamışsa başka bir konudan konuşamazlar... Konu hemen her zaman Beyrut'tur. Dünyanın çeşitli yerlerinde onlarca kişide denedim bunu.
Beyrut, budur: izi kalır. Beyrut ses demektir zaten. İnşaat sesi, silah sesi, havai fişek sesi, korna sesi.. Bunları duymadığınız çok az zaman vardır. En çok da insan sesini belki de... Arapça, kimilerinin kulağına hoş gelmeyebilir ama Beyrut arapçası benim en sevdiğim seslerden biridir.
Yorum Yazın