SEYYAH DERGİSİ NİSAN 2019 -
Sizi hem medyadan hem kitaplarınızdan tanıyoruz. Aynı zamanda da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Lisesi Radyo TV Bölümü’nün başkanısınız. Bu kadar çok şeyi bir arada nasıl yürütebiliyorsunuz?
“Aslına bakılırsa hepsi birbirini tamamlıyor. Kitap yazmak, televizyoncu kimliğimle var olmak, eğitimci kimliğim ile de işin geri dönüşümünü izlemek ve paylaşmak... Bunların hepsi birbiri ile bağlantılı. Zaman zaman vakit bulamadığım durumlarda şöyle bir soru soruyorum kendime: ‘Şimdi buna yetişemeyeceksin, eksik kalacak; ama bu eksiklik seni nasıl tamamlayacak?’ Yetişme duygusu ile beraber, aslında bir önceki işin sorumluluğunu ve saatlerini daha dengeli tutmak gerekiyor. Hayatın içinde aslında birden fazla şey ile uğraşıyorsanız, iş ahlakı ve sorumluluk daha fazla hayatınızın merkezinde oluyor. Televizyoncu kimliğim ile yaklaşık 17-18 yıldır medya camiasının içindeyim. Eğitimci yönümün de olması, mesleğimi ve televizyoncu kimliğimi besleyen bir durum. Çünkü sinema tv bölümünde birbirinden yetenekli öğrencilerim var. O öğrencilerin hayalleri ve yetenekleri benim de anımı ve bir sonraki anımı besleyen bir durum oluşturuyor. Bir vakitsizlik söz konusu olsa da bu da işin tuzu biberi oluyor.”
İlk kitabınız “Adapsız Kadınlar, Hayasız Erkekler” ile kamuoyunda oldukça beğeni topladınız. Şimdi de ilk romanınız “İnsanı İnsan Acıtır” ile gündemdesiniz. Bu ikinci kitabınızdan biraz bahsedebilir misiniz?
“İlk kitabım ‘Adapsız Kadınlar, Hayasız Erkekler’, 18 baskı ile beklentilerimin üzerinde bir başarı elde etti. Hatta zaman zaman tartışılan bir konuyu da gündeme getirerek, benim ve okuyucularımın hayatında çapraz bir etki yarattı. Günümüzde insanlar, medeniyet ile modernliği edep ve adap ile birbirine karıştırır durumda. Aslında bu dünyanın sorunu, sadece Türkiye’de olan bir
şey değil. Bende adabımuaşeretin kadınlar ve erkekler üzerindeki etkilerini irdelemeye çalıştım, ilk kitapta. 138 tane kadın hikâyesi dinleyerek, içinden beşini seçtik ve ortaya toplumsal dejenerasyonun kişisel ahlak üzerindeki etkilerinin yansıması olarak bu kitap çıktı. İkinci kitap ‘İnsanı İnsan Acıtır’ ise ilk romanım ve aslında ilkini besleyen bir kitap oldu. En çok sorulan sorulardan bir tanesi, ‘İnsanı İnsan Acıtır, diyorsunuz.
Neden böyle bir kitap yazdınız?’
Çünkü günümüzde aslında insanın var oluşundan itibaren bir gerçek var ki insan yapılan iyilikleri çabuk unutup, negatif olumsuzluklar ve kötülükler ile beslenir ve en çok da insanın canını insan acıtır. İnsan kendini olumsuzluklardan korumak istese de bunun için önlemler alsa da bir taraftan önlemini aldığı durumun içine bizzat kendi iradesi ile girerek başkasının canını acıtabilir. Hatta beraberinde kendi canını da acıtabilir. ‘İnsanı İnsan Acıtır’ yaşanmış bir hikâye. Acıya nasıl seyirci kaldığımız ve acı eşiğimizin ne durumda olduğu ile insanı yüzleştiriyor. Bir taraftan da acıma duygusunun aslında var oluşumuzla beraber kodlanmış bir gerçeğimiz olduğu ile bizi karşı karşıya getiriyor. Türkiye’de hiç yapılmamış bir şey yapıp kitap teaser’ı (tanıtım filmi) çektim. Dünyayı takip ediyorum ve oradaki yazarlar kitaplarını sinematografik teaserlar ile anlatmaya çalışıyor. Çünkü kitapta bir hikâye var ve aslında kitap bir sinema filminin metinsel dökümüdür. Ben de algılama duyumunu daha etkili kılmak adına bir teaser çektim. Bilimkurgu ve biraz fantastik bir şey yaptık. Çok da güzel geri dönüşler alıyorum. Hatta yazar meslektaşlarım da benzer teaserlar çekmeyi düşündüklerini bana iletiyorlar, bu güzel bir duygu. Teaser’ın yanı sıra, bir turne ile Türkiye’yi dolaşıyoruz, daha sonrasında tabii yurt dışı turnemiz de olacak.”
Son kitabınız için Türkiye’de ayak basılmadık şehir bırakmayacağınızı açıkladınız. Şu ana dek kaç şehre gittiniz? Sizde en çok etkileyen yerler nereler oldu?
“Evet, Türkiye’nin her bir köşesine ulaşmak istiyorum. Mesele kolay ulaşabileceğimiz şehirlere gitmek değil, daha uzakta olan ve daha da görmezden gelinen şehirlere ulaşma isteğim var. Şu ana kadar 51 ile gittik, bunu 81’e tamamlayacağız. İki kere gittiğimiz iller de oldu. Türkiye’nin her yerine gideceğim ve bunun rekorunu da kıracağım. Bir taraftan da benim için birbirinden farklı kültürler, birbirinden farklı yaşam şekilleri ve hikâyeler, imza günlerinde karşıma çıkıyor. Bunlar beni besleyen durumlar. Her bir imza gününde, her bir coğrafi konum içinde aynı hikâyeler, aslında farklı hikâye örgüsü gibi görünse de aynı duygular ile karşıma çıktığı zaman çok şaşırıyorum. Buradan da şunu çıkartıyoruz: İnsanız ve aslında aynı duyguları paylaşıyoruz. İstanbul’daki insan da Diyarbakır’daki insan da aynı duyguları yaşıyor. Bunun yanı sıra, aslında her bölge beni çok etkiliyor. Mesele sadece imza atıp kitap takdim etmek değil, ben insanların acı hikâyelerini dinliyorum. Bu bir sonraki kitabım ve kendi hayatımda ve pek çok konuda beni besleyen ve öngörü yeteneği oluşturan bir durum. Ama en çok etkileyen derseniz, özellikle
ilk kitabım ‘Adapsız Kadınlar, Hayasız Erkekler’i erkeklerin alması ve ‘Kim bu Adapsız Kadınlar, Hayasız Erkekler?’ sorusu ilgimi çekmiyor değil. Bir diğeri ise kitaba ilk bakışta ‘İnsanı İnsan Acıtır’ başlığını gördüklerinde, evet ya ne kadar doğru, insanı insan acıtıyor demeleri. Bir okuyucuma sormuştum, ‘sizi en çok kim acıtıyor?’ diye. Gelen cevap, ’Eşim, hayatımı adadığım ve onun için tüm düzenimi değiştirdiğim eşim.’ diyerek daha sonra bir aldatma hikâyesi ile nasıl yüzleştiğini paylaşmıştı. Aslında bu günümüzdeki kadınların yaşadığı bir durum... Üstelik bunu yaşadığım şehir Van’dı. Fakat aynı cümlelerle İstanbul’da ve Ankara’daki imza günlerimde de karşılaşıyorum. O yüzden tek bir nokta ile sınırlamamak lazım. Her gittiğim şehir, benim için etki alanı oldukça yüksek yerler.”
Sizin için “seyyah ruhlu” bir kadın yazar diyebilir miyiz? Seyahat listenizde nereler, neden var?
“Denilebilir. Ben zaten gezmeyi ve dolaşmayı farklı şehirlere gitmeyi farklı insanları dinlemeyi seven biriyim. Çevrenizdeki belli başlı insanların, belli bir sığlığı var ise bu etken sizi daraltan bir durum oluyor. O sebeple çok farklı kültürlerdeki insanlar ile yüz yüze geldiğinizde, farklı insanları dinlediğinizde, o insanların sizi geliştirmesine vesile oluyorsunuz. Evet, ben ‘seyyah’ ruhluyum. Televizyoncu kimliğim ile de mesleğimi yaparken de hiç bir zaman ofise kapanmayı tercih etmedim. Ve bu yüzden çok kavgalar ettiğim günler de oldu. Hayatım boyunca insanlar ile temas halinde olmak, beni her zaman besleyen bir durum oldu. Seyahat listemde her bir yerin ve oraya gitmenin ayrı bir sebebi var. Mesela sırada Mardin var ve oraya gitmeyi çok istiyorum. Oranın farklı bir dokusu var. Orada yaşayan ve şehrin sınırları dışına çıkmamış kimliklerin gözlerinin içindeki enerjiyi görmek istiyorum. Ülkede hâlâ bilgi akışının net ulaşamadığı bölgeler var. Doğu’nun en sınırında, en ücra köşe köylerde bizim yaşadığımız gibi bir rahatlığı ve teknolojinin hızını hayatlarının içinde göremiyorlar. Bu yüzden o bölgelere gitmek istiyorum. Şu an sırada Güneydoğu ve Doğu Anadolu’daki köy okulları var: Hakkari, Batman, Şırnak... Oradaki hikâyeler ile yüzleşeceğim. Bu yüzleşmenin karşılığı ne olacak derseniz, yaşadığımız kozmopolit şehirlerin içinde, ne kadar sanal ve sığ yaşanmışlıkların karşılığı tam da bu noktada bana fayda sağlayacak. Çünkü bunlar benim kalemime, söylemime başka bir pencere açacak.”
Seyahatlerinizin kitaplarınızı beslediği aşikâr… Peki mutlu bir yolculuk sizce insana neler kazandırır?
“Mutlu bir yolculuk, insana kendisini dinleyip kendisi ile yüzleşemediği asıl gerçeğini görmeyi kazandırır. Siz bir yolculuğa çıktığınız zaman, eğer sizi olumsuz etkileyecek yan etkenler yoksa rahat hissedersiniz. Hayatınızı gözden geçirirsiniz, hiç kimse ile paylaşamadığınız ve kendi içinde de cevabını veremediğiniz sahte taraflarınızı iyileştirebiliyorsunuz. Aslında tüm bunları söylerken sanki bir nevi iş yapıyor gibi olsanız da eğer huzurlu ve mutlu bir yolculuğun içindeyseniz, o yolculuk size bir yenilenme ve geri dönüşüm katar. Bir nevi kendinize format atmış olursunuz. O yüzden seyahat ederken yolculuklarınızda mutlak suretle size iyi bir geri dönüşüm sağlayacak, size iyi gelecek ve bir stresin içine girmeyeceğiniz yolculukları tercih etmelisiniz. Ben böyle bir yolculuk tercih ediyor muyum sorusuna gelecek olursak. Ne kadar çok istesem de aksi durumlar elbette oluyor. Ama mutlu bir yolculuk yaptıysam, bu yolculuğun sonunda bir şeyler hayatımdan çıkar ya da bana faydası olacak yeni bir şeyler hayatıma girer. Mecburi olan hayat yolculuğunuzun içinde seçimleriniz ile yapacağınız yolculuklarınızın şahane, güzel ve bol huzurlu geçmesi dileği ile...”
Ben seyyah ruhluyum!
Haber spikeri, tv programcısı ve yazar Yelda Kırçuval ile Amerika’dan aldığı konferans ve imza günü teklifleri nedeniyle konuştuk. Işte son günlerde adından sıkça söz ettiren başarılı isim ile keyifli bir söyleşi.
Yorum Yazın