• Seyyah

Baştan Başa Kuzey Kıbrıs

Havayoluyla Türkiye’ye yaklaşık bir saat uzaklıktaki Kuzey Kıbrıs, pasaport ve yurt dışı çıkış harcı gerektirmeden ulaşılabilen, sıcak Akdeniz güneşinin yıl boyu yüzünü esirgemediği bir sürprizler adası.
Baştan Başa Kuzey Kıbrıs
SUDE NİLGÜN - SEYYAH DERGİSİ NİSAN 2017 - Rengârenk teknelerin çevrelediği at nalı biçimindeki limanın etrafına yayılan Girne, ilk bakışta kalplerimizi çalmayı başarıyor. Rıhtım boyu sıralanan restoranlar, kafeler, hediyelik eşya dükkânları ve gece kulüpleri gece yarısı bile hareketli.
Kuzey Kıbrıs’ta 2017 yılının “Turizmde Tanıtım Yılı” ilan edilmesi boşuna değil. Adanın güzelliklerini dünyaya anlatmak için atağa geçen Yavru Vatan’da ciddi bir turizm hareketliliği yaşanıyor. Başkent Lefkoşa’nın ilk beş yıldızlı otelinin açılmasının ardından, köy pansiyonculuğu teşvikleriyle Karpaz’daki konaklama seçeneklerinin sayısı 10’u buldu bile. 8 marina ile 16 tesisin yatırım hazırlıkları devam ederken, adadaki tarihi eser restorasyonları hız kesmedi. Lefkoşa’daki Tarihi Büyük Han yeni yüzüne kavuşurken, Arabahmet Mahallesi’deki cumbalı evlerin yenileme çalışmaları da sürüyor. Geçtiğimiz yıllarda ağırladığı 500 bine yakın turisti kısa vadede iki katına çıkarmayı hedefleyen Kuzey Kıbrıs, bunun için her şeye sahip aslında. Türkiye’den sadece 64 kilometre uzaklıktaki ada, köklü tarihi, bozulmamış doğası, tertemiz kumsalları, zengin mutfak kültürü ve eğlence olanaklarıyla konuklarını bekliyor.



Lefkoşa'dan çıktık yola..

Cuma akşamı iş çıkışı, saat 22.10’da kalkacak uçağa kadar yemek ve dinlenmek için yeterince zamanımız vardı. 23.20’de Ercan Uluslararası Havaalanı’na indiğimizde ilk işimiz otomobil kiralamak oldu. Günlük 140 TL’den başlayan fiyatlar, adayı özel araçla keşfetmeyi cazip kılıyor. Kuzey Kıbrıs’ta trafik soldan aksa da buna alışmak zor değil. Çünkü adalı şoförler, alışık olmadığımız kadar kibarlar. Havaalanından Girne’ye uzanan 44 kilometrelik asfalt yol, Beşparmak Dağları’ndan aşağı doğru gittikçe alçalarak tarihi limana uzanıyor. Rengârenk teknelerin çevrelediği at nalı biçimindeki limanın etrafına yayılan Girne, ilk bakışta kalplerimizi çalmayı başarıyor. Rıhtım boyu sıralanan restoranlar, kafeler, hediyelik eşya dükkânları ve gece kulüpleri gece yarısı bile hareketli. Asırlar boyu Akdeniz’in karanlık sularına göğüs geren Girne Kalesi, gecenin ortasında ışıldayan altın bir saray gibi... Bizans devrinde inşa edilen kalenin derin dehlizlerinde sakladığı batık gemi ve Orta Çağ müzelerini gezmek için yarını beklememiz gerekiyor.
Limana açılan arnavutkaldırımı sokaklarda gezinmek ise gece yarısı bile çok keyifli. Enerjimizi ertesi güne saklamak için otelin yolunu tutuyoruz.



Adada erken yaz

Kışın ortasında güneşli ve ılık bir güne uyanmanın ayrıcalığıyla yola neşeli ve erkenden çıkıyoruz. Hedefimiz, adanın karakteristik güzelliklerini sergileyen St.Hilarion - Karaman - Beylerbeyi rotasını yapmak. Şehri tepeden izleyen üç tarihi kalenin en büyüğü olan St. Hilarion, Girne Limanı’na dört kilometre uzaklıkta yükseliyor. Eski adı Karmi olan Karaman köyü ise Avrupa’nın dört bir yanından gelen sakinleriyle örnek bir barış ve huzur köyü. 1800’lü yılların son çeyreğinde İngiliz aristokratların kurduğu köy, pek çok ünlüyü konuk etmiş, bugüne dek. Öyle ki gelenler arasında Fransız Şair Arthur Rimbaud, ünlü İngiliz Komedyen Peter Sellers ve Müzisyen David Bowie bile var. Köyde İngiliz usulü çay keyfi yaptıktan sonra Bellapais ya da yeni adıyla Beylerbeyi köyüne uğruyoruz. Limon ve nar ağaçları arasında küçük bir Akdeniz köyü olan Bellapais’in girişindeki Tembellik Ağacı Kahvesi’nde, İskenderiye Dörtlüsü’nün yazarı Lawrence Durrell kitaplarını kaleme almış. Köye asıl ününü kazandıran ise Haçlılar döneminden kalma gotik mimarinin şaheseri sayılan Bellapais Manastırı. Bir zamanlar taş koridorlarında beyaz pelerinli rahibelerin gezindiği bu mistik yapı, yıl boyu festival ve konserlere ev sahipliği yapıyor. Girne’ye hâkim bir tepe üzerindeki manastırın çevresinde yöre mutfağının seçkin örneklerini sunan mekânlar da var üstelik. Sahi siz Kıbrıs’ın meşhur şeftali kebabının tadına bakmadınız mı daha?



Orta çağ izleri

Girne’den Gazimağusa’ya uzanan 80 kilometrelik yol üzerindeki Lefkoşa’ya vakit ayırmamak eksiklik olur. 15. yüzyılda Venedikliler tarafından inşa edilen yıldız biçimindeki surlarla çevrelenen başkentteki ilk durağımız, Selimiye Mahallesi. Buraya adını veren caminin yan sokakları ise bir açık hava müzesi sanki…
Daracık sokak aralarında Lüzinyan, Venedik, Osmanlı, Rum ve İngiliz yapıları adeta iç içe geçmiş. Orta Çağ’da, Kıbrıs’ta üç asır boyunca hüküm süren Fransız kökenli bir derebeyi sülalesi olan Lüzinyanların zarif taş işçiliğini yansıtan yapıların bazıları müze, sanat galerisi, kafe ve antikacı dükkânına dönüştürülmüş. Cumartesi günü akşamüzeri saatlerde başkente veda edip tekrar yola koyuluyoruz. Lefkoşa ile Gazimağusa arasında uzanan otoyol, hız artırmaya elverişli. Mesarya Ovası’nı boylu boyunca geçen yolda adaya özgü kır manzaraları otomobilimizin pencerelerinden akıp gidiyor. Yol boyu bize eşlik eden Beşparmak Dağları’nın eteklerinde sayısız yürüyüş parkuru gizli. Ayrıca doğaseverler, adada sadece burada yetişen kırka yakın orkide türü ile nadir bulunan bitki ve kuş türünü gözlemleme şansı bulabiliyor.



Romantik Akdeniz..

Kıbrıs’ın en güzel kumsallarına ev sahipliği yapan Gazimağusa, eski bir liman kenti. Beş bin yıllık tarihi boyunca pek çok uygarlığa kucak açan kentin tarihi mirası şaşırtıcı ölçüde iyi korunmuş. Gotik mimari başyapıtı kabul edilen Aziz Nikola Katedrali, 16. yüzyılda Osmanlılar tarafından Lala Mustafa Paşa Camii’ne dönüştürülmüş. Caminin yükseldiği tarihi meydan birbirinden şık pastane ve restoranlarla çevrelenmiş. Yakın çevredeki kiliseler Rumlardan, limandaki dev ambarları ise İngilizler inşa etmiş. Bir zamanlar Namık Kemal’in hapsedildiği zindan bugün bir müze olarak kullanılıyor. Dünyaca ünlü İngiliz oyun yazarı William Shakespeare’in oyununa adını veren Othello Kulesi de kentin sürprizlerinden sadece biri. Altın sarısı upuzun kumsallarıyla ünlü Gazimağusa, 1960’lı yıllara kadar sadece Kıbrıs’ın değil, Doğu Akdeniz’in en gözde turizm merkezlerinden biriymiş. Kıbrıslı gazeteciler, o yıllarda kentteki otellerin kapı kollarının bile altından yapıldığını, rezervasyonların ancak yıllar sonrasına alınabildiğini anlatıyor. Günümüzde adanın en lüks otellerinin önemli bir bölümüne ev sahipliği yapan kent, özellikle balayı çiftlerinden yoğun rağbet görüyor. Unutulmaz bir günün sonunda geceyi, Gazimağusa sahili üzerinde sıralanan otellerden birinde dalga sesleri eşliğinde geçiriyoruz.



Mağusa'dan Karpaz'a

Orta Doğu’nun en önemli Tunç Çağı kral mezarlarının bulunduğu Salamis Harabeleri’ne Gazimağusa çıkışının beşinci kilometresinden sola ayrılarak ulaşılıyor. Kıbrıs’ın Mısır ve Asur egemenliğinde kaldığı dönemden kalan mezarların en çarpıcı yanı, sahiplerinin değerli eşyaları, atları ve arabalarıyla birlikte gömülmüş olması. Tarih dolu dakikalardan sonra yeniden yollardayız. Gazimağusa’nın kuzeyindeki sahil kenti İskele geride kaldığında istikametimiz, Kıbrıs’tan Anadolu’ya bir işaret parmağı gibi uzanan Karpaz Yarımadası oluyor. Yenierenköy’den sonra Karpaz’ın sunduğu doğa şöleni başlıyor: Caretta caretta’ların yaşadığı kilometrelerce uzanan kumsallar, zeytin ağaçları, keçi sürüleri, makilerle kaplı ıssız yamaçlar, yapayalnız koylar ve özgürlüğün tadını çıkaran eşek sürüleri… Yarımadanın ucundaki son yerleşim birimi olan Dipkarpaz’da, savaş yıllarında bile Türklerle birlikte yaşamayı sürdüren Rum aileler bulunuyor. Nikos’un kahvesinden yayılan Rumca şarkıların şenlendirdiği köy meydanında, tıpkı cami ve kilise gibi Türk ve Rum kahvehaneleri de karşılıklı. Birbirinden güzel taş evlerin süslediği köyün içinden sahile inen yol, palmiyelerle bezeli sakin bir koya çıkıyor.

Cem Sultan
Yorum Yazın
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet elektronik sigara cinsel sohbet su böreği sipariş oyun haberleri tıkanıklık açma dijital pazarlama ajansı galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı