Küslükler ve kırgınlıklar üzerine
Medeniyetimizde ve dinimizde küskünlük hoş karşılanan bir durum değildir. Hatta dinimize göre "Müslüman'ın Müslüman'a üç günden fazla küs kalması haramdır." denir. Elbette ki bazen insanların yaptıkları canımızı çok acıtmış, söyledikleri gönlümüzü yaralamış olabilir. Fakat burada durumun şiddetini sorgulamak lazım. Bu durum çok kötü bir durum mu? Asla kabul edilemeyecek bir şey mi? Karşımızdaki gerçekten bunu mu demek istedi? Yoksa biz yanlış anlamış olabilir miyiz? Yoksa adına küskünlük, kırgınlık, kızgınlık dediğimiz ve günlerce, haftalarca, hatta aylarca sürdürdüğümüz tavırlar aslında basit bir olaya, basit bir duruma verdiğimiz aşırı tepkiden mi ibaret?
Bazen farkında olmadan incir çekirdeğini doldurmayacak meseleler yüzünden birbirimize haddinden fazla tavır alabiliyoruz. Oysaki karşımızdaki kişiye "Gel bakalım arkadaş. Sen bana bunu dedin veyahut bunu yaptın, ben de bunu şöyle algıladım. Bu işin aslı, astarı nedir?" diye sorsak, sonra bunlara çözüm yolları arasak inanın daha mutlu bir hayata kavuşacağız. Belki kalbiniz kırılmış olabilir, bir hata yapılmış da olabilir. Fakat bunları bir mantık çerçevesinden geçirerek uzun sürdürmenin mantıklı olup olmadığını kendi içimizde muhakeme etmemiz gerekir. Çünkü bu dünya – hangi dine inanırsa inansın – herkes için ölümlü bir dünya… Birine küserken hiç şunu düşünüyor muyuz: "Ya ben bu olaydan dolayı bu kişiye bir tavır alacağım. Ama ya bu kişiyi beş dakika sonra veya bir gün sonra kaybedersem? Çok sevdiğim kişiyle belki de gereksiz mesele yüzünden bu dünyadan küs ayrılmış olacağım." diye düşünüyor muyuz hiç?
Sözü fazla uzatmanın, laf karmaşasına mahal vermenin bir alemi yok. Bu dünya fani ve sevince güzel. Küslükleri elimizden geldiği kadar azaltalım. Küsmek yerine iki insan yan yana gelip kalpleri kırıp dökmeden konuşarak sorun halletmeyi kendimize düstur edinelim. Sevdiklerimizi ne zaman kaybedeceğimiz belli değil. Biz "Affettim" deyip döndüğümüzde o insanı yerinde bulamayabiliriz. O yüzden henüz vakit varken sevelim, sevilelim, gülelim, eğlenelim, birbirimizle acılar değil, güzel anılar biriktirmeye çalışalım…
Bazen farkında olmadan incir çekirdeğini doldurmayacak meseleler yüzünden birbirimize haddinden fazla tavır alabiliyoruz. Oysaki karşımızdaki kişiye "Gel bakalım arkadaş. Sen bana bunu dedin veyahut bunu yaptın, ben de bunu şöyle algıladım. Bu işin aslı, astarı nedir?" diye sorsak, sonra bunlara çözüm yolları arasak inanın daha mutlu bir hayata kavuşacağız. Belki kalbiniz kırılmış olabilir, bir hata yapılmış da olabilir. Fakat bunları bir mantık çerçevesinden geçirerek uzun sürdürmenin mantıklı olup olmadığını kendi içimizde muhakeme etmemiz gerekir. Çünkü bu dünya – hangi dine inanırsa inansın – herkes için ölümlü bir dünya… Birine küserken hiç şunu düşünüyor muyuz: "Ya ben bu olaydan dolayı bu kişiye bir tavır alacağım. Ama ya bu kişiyi beş dakika sonra veya bir gün sonra kaybedersem? Çok sevdiğim kişiyle belki de gereksiz mesele yüzünden bu dünyadan küs ayrılmış olacağım." diye düşünüyor muyuz hiç?
Sözü fazla uzatmanın, laf karmaşasına mahal vermenin bir alemi yok. Bu dünya fani ve sevince güzel. Küslükleri elimizden geldiği kadar azaltalım. Küsmek yerine iki insan yan yana gelip kalpleri kırıp dökmeden konuşarak sorun halletmeyi kendimize düstur edinelim. Sevdiklerimizi ne zaman kaybedeceğimiz belli değil. Biz "Affettim" deyip döndüğümüzde o insanı yerinde bulamayabiliriz. O yüzden henüz vakit varken sevelim, sevilelim, gülelim, eğlenelim, birbirimizle acılar değil, güzel anılar biriktirmeye çalışalım…
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.