Tarihimizde 'Bir Utanç Sayfası' Sultan Abdülaziz Han (4. Bölüm)
Abdulaziz Han tahta çıktığı zaman, Masonların ve Emperyalist Batı ülkelerinin güdümüne girmiş ve kendilerine Jon Turk (Genç Türk) denilen güruhun devletin içten çökertilme faaliyetinin had safhaya ulaştığı bir devredir.
Bunlar ekseriyetle Fransa'da tahsil görmüş ve orada hususi bir şekilde misyonerler tarafından sinsice yetiştirilerek yukarıda Sultan Abdulhamid'in ifade ettiği gibi zafiyetlerine göre ele geçirilmiş Osmanlı görünümlü bir misyonerler topluluğu idi.
Burada yanlış anlaşılmasın bir kesime düşmanlığı körüklemek değil, niyetlerin ortaya çıkmasına katkıda bulunmaktır. Bu niyet nedir?
Hz. Davud (AS)’ın ilk başkenti olduğuna inanılan Kudüs şehrinde bu tapınağın kalıntılarına benzerinin inşa edilme gayretleri ve Büyük İsrail devletinin kurulması için küresel güçlerin bu coğrafyada sudan sebeplerle cirit atmasıdır.
İşte bu devletin sınırları nerde başlamakta nerde bitmektedir. Bu sorunun cevabı ortaya çıktığında Türkiye’nin de dahil olduğu bu coğrafyada ki sıkıntıların kaynağının ne olduğu konusunda ipuçları ortaya çıkacaktır. İşte günümüzde olayların ve dökülen kanların arkasında da bu niyet gizlidir.
ELİM HADİSE - PADİŞAHIN HAL’İ
Sultan Abdülaziz Han erkân-ı erbaa (dört kişi) diye adlandırılan Mithat Paşa, Hüseyin Avni, Mütercim Mehmed Rüştü Paşa ile Şeyhülislâm Hasan Hayrullah Efendi’nin ve önceden elde ettikleri altmış kadar yandaşlarının tertip ettiği bir darbe neticesi 30 Mayıs 1876 günü tahttan indirilmiş ve dört gün sonra da şehid edilmiştir.
Kaba, görgüsüz ve laubali bir kişiliğe sahip olan Hüseyin Avni Paşa, bir Cuma selamlığı merasimi sırasında sultan Abdülaziz Han’ın zevcelerinden bir kadın efendiye sözle sarkıntılık yapınca, 1865 yılında vazifeden azledilmiş, bu hadise üzerine zaten içinde var olan Sultana beslediği hainlik iyice artmış ve onu dış güçlerin maşası haline getirmişti.
30 Mayıs 1876’da Abdülaziz Han’a karşı hazırladığı darbe plânını Mithat Paşa ve sadrâzam Mütercim Rüşdî Paşa’ya açtı.
Süleymân Paşa, Pâdişâh’ı sözde bir sûikastten korumak bahanesiyle 300 kadar Harbiye talebesi ile Suriye’den gelmiş olan ve Türkçe bilmeyen bâzı Arab bölüklerini peşine takarak Dolmabahçe sarayını kuşattı.
Arif Paşa da donanmayı sarayın önüne getirdi.
Gece Sultan Abdülaziz Han tahttan indirilerek Velîahd Murâd Efendi, Sultan V. Murat Han ünvânıyla pâdişâh yapıldı. Abdülaziz Han, Hüseyin Avni Paşa’nın emri ile ezâ ve cefâ edilerek Topkapı Sarayı’na nakledildi.
2 Haziran 1876 günü ise, “Sultan beşinci Murâd Han’ın iradesiyle", denilerek, Fer’iye Sarayı’na götürüldü. Hüseyin Avni Paşa ve Kayserili Ahmed Paşa’nın insiyatifine terk edilen sultan Abdülazîz Han, burada sıkıntılı günler geçirdi.
Hüseyin Avni Paşa uzun zaman sarayda casusu olan ikinci mâbeynci Fahri Bey’i kendi arzularını yerine getirme işinde kullandı.
Cezâyirli Mustafa Pehlivan, Yozgatlı pehlivan Mustafa Çavuş ve Boyabatlı Hacı Mehmed Pehlivan’ı Fer’iye Sarayı’na bahçıvan yaptırdı.
Bu çok önceden hazırlanmış bir planın uygulanmasından ibaretti sadece.
SULTAN’IN ŞEHADETİ
Hüseyin Avni Paşanın tertibiyle saray bahçıvanı yapılan bu pehlivanlar, Fahri Bey’le beraber Haziran 1876 sabah sularında Sultanın odasına girdiler.
Abdülaziz Han, bir müddet onlara karşı koydu. Cinayete intihar süsü vermek için O’nun bileklerinin damarlarını kesen zorbalar, hiçbir sey yokmuş gibi gizlice işlerinin başına döndüler.
İntihar süsü verilmek istenen sûikastten sonra, pencereden koparılan perdeye sarılan sultan Abdülaziz Han’ın cesedi Fer’iye karakoluna taşınıp neferlerin yattığı ot minderler üzerine atıldı.
Daha önce planladığı hadiseyi duyar duymaz Kuzguncuk’taki yalısından kayıkla hemen Fer’iye’ye gelen Hüseyin Avni Paşa, Abdülaziz Han’ın intihar ettiği şeklindeki ölüm raporunu imzalamayan iki doktordan birini hemen Trablusgarb’a sürdü.
İkinci doktor Ömer Bey’in de apoletlerini (rütbelerini) söktürdü. Sonradan gelen doktorlar cesedi tamamen muayene etmek isteyince de; “Bu cenaze Ahmed Ağa, Mehmed Ağa değildir, bir pâdişâhındır. Onun her tarafını açıp size gösteremem” diyerek baştan ayağa kadar bir muayenenin yapılmasına mâni oldu.
Bunun üzerine hazır bulunan beş doktor Hüseyin Avni Paşa’nın emriyle, cesedin sadece kollarını muayene ederek ve kendilerine gösterilen kanlı bir makasa bakarak bir rapor verdiler. Bu raporun da tam istediği gibi olmadığını söyleyen Paşa, 19 imzalı başka bir rapor daha düzenletti. Bu rapor da isteğe uygun görülmediğinden üçüncü bir rapora ihtiyaç duyuldu. Nihayet Hüseyin Avni Paşa ve adamlarının istediği şekilde bir rapor verildi!
Bu ısmarlama rapordan sonra, hiç bir soruşturmaya gerek görülmeden, Abdülaziz Han’ın cesedi, esef verici bir şekilde Topkapı Sarayı’na götürüldü. 5 Haziran günü cenazesi büyük merasimle kaldırılarak, babası sultan II. Mahmut Han’ın Çemberlitaş’taki türbesine defnedildi.
OLAYIN İLK ŞAHİTLERİNDEN
Sultan Abdülaziz’in öldürüldüğü odaya ilk girenlerden Arzıniyaz Kalfa şu ilginç bilgiyi de bize sunuyor;
“Kanlar içindeki sultanın yanı başında Kur’an-ı Kerim açıktır. Saldırı esnasında Sultan, Yusuf Suresi’ni okumaktadır! Ne gariptir ki Hz.Yusuf da kardeşlerinin ihanetine uğramıştı ve O’nun hikâyesinde de bir kanlı gömlek vardı.”
SULTAN’IN RÜYASI
Sultan Abdülaziz Han ölümünden bir gün önce, bazı devlet adamlarının çevirdiği oyunları anlamış ve annesine şöyle demiştir: ‘’Bunlar beni III. Selim’e mi döndürecekler? Ben bunu kimlerin yaptığını biliyorum…’’ diyerek İhtilalcileri saydı. Daha sonra dilinden şu ifadeler döküldü:
‘’Ben bu felaketi, otuz-kırk defa rüyamda gördüm, Takdir-i ilahi böyle imiş!’’ dedi.
Sultan Abdulhamid Han hatıratında “Sultan Abdülaziz Han öldürülmüştür.” Ve devam eder.
”Ortada, uydurulmamış, herkesin bildiği, belli bir olay vardı ki o da rahmetli amcamın kanlı ölümü idi. Ben hâlâ o inançtayım ki Aziz amcam intihar etmiş değil, öldürülmüştür. Önce, doktor raporu o kadar lastiklidir ki dünyanın her yerinde en büyük tıp bilginleri tarafından tartışılabilir. İntihara kalkışan bir kimse, iki kolunun damarlarını birden nasıl kesebilir? Bunu daha o zaman, doktorlar ortaya koymuş, yazarlar kitaplarına geçirmişti.” demektedir.
Tarihçilerde bir insanın her iki bileğini keserek intihar etmesinin mantıken mümkün olmadığına işaret ediyor.
Evet değerli dostlarım, bir yazı dizimizin daha sonuna geldik.
Tarihin bu kanlı darbesinin mazlum şehidi Sultan Abdülaziz Han’ı bu vesileyle bir kere daha yad etmiş olduk. Onun şahsında kendisine ve bu vatan için can veren bütün şehitlerimize rahmet diliyorum.
Cümleten Allah’a emanet olunuz!
Bunlar ekseriyetle Fransa'da tahsil görmüş ve orada hususi bir şekilde misyonerler tarafından sinsice yetiştirilerek yukarıda Sultan Abdulhamid'in ifade ettiği gibi zafiyetlerine göre ele geçirilmiş Osmanlı görünümlü bir misyonerler topluluğu idi.
Burada yanlış anlaşılmasın bir kesime düşmanlığı körüklemek değil, niyetlerin ortaya çıkmasına katkıda bulunmaktır. Bu niyet nedir?
Hz. Davud (AS)’ın ilk başkenti olduğuna inanılan Kudüs şehrinde bu tapınağın kalıntılarına benzerinin inşa edilme gayretleri ve Büyük İsrail devletinin kurulması için küresel güçlerin bu coğrafyada sudan sebeplerle cirit atmasıdır.
İşte bu devletin sınırları nerde başlamakta nerde bitmektedir. Bu sorunun cevabı ortaya çıktığında Türkiye’nin de dahil olduğu bu coğrafyada ki sıkıntıların kaynağının ne olduğu konusunda ipuçları ortaya çıkacaktır. İşte günümüzde olayların ve dökülen kanların arkasında da bu niyet gizlidir.
ELİM HADİSE - PADİŞAHIN HAL’İ
Sultan Abdülaziz Han erkân-ı erbaa (dört kişi) diye adlandırılan Mithat Paşa, Hüseyin Avni, Mütercim Mehmed Rüştü Paşa ile Şeyhülislâm Hasan Hayrullah Efendi’nin ve önceden elde ettikleri altmış kadar yandaşlarının tertip ettiği bir darbe neticesi 30 Mayıs 1876 günü tahttan indirilmiş ve dört gün sonra da şehid edilmiştir.
Kaba, görgüsüz ve laubali bir kişiliğe sahip olan Hüseyin Avni Paşa, bir Cuma selamlığı merasimi sırasında sultan Abdülaziz Han’ın zevcelerinden bir kadın efendiye sözle sarkıntılık yapınca, 1865 yılında vazifeden azledilmiş, bu hadise üzerine zaten içinde var olan Sultana beslediği hainlik iyice artmış ve onu dış güçlerin maşası haline getirmişti.
30 Mayıs 1876’da Abdülaziz Han’a karşı hazırladığı darbe plânını Mithat Paşa ve sadrâzam Mütercim Rüşdî Paşa’ya açtı.
Süleymân Paşa, Pâdişâh’ı sözde bir sûikastten korumak bahanesiyle 300 kadar Harbiye talebesi ile Suriye’den gelmiş olan ve Türkçe bilmeyen bâzı Arab bölüklerini peşine takarak Dolmabahçe sarayını kuşattı.
Arif Paşa da donanmayı sarayın önüne getirdi.
Gece Sultan Abdülaziz Han tahttan indirilerek Velîahd Murâd Efendi, Sultan V. Murat Han ünvânıyla pâdişâh yapıldı. Abdülaziz Han, Hüseyin Avni Paşa’nın emri ile ezâ ve cefâ edilerek Topkapı Sarayı’na nakledildi.
2 Haziran 1876 günü ise, “Sultan beşinci Murâd Han’ın iradesiyle", denilerek, Fer’iye Sarayı’na götürüldü. Hüseyin Avni Paşa ve Kayserili Ahmed Paşa’nın insiyatifine terk edilen sultan Abdülazîz Han, burada sıkıntılı günler geçirdi.
Hüseyin Avni Paşa uzun zaman sarayda casusu olan ikinci mâbeynci Fahri Bey’i kendi arzularını yerine getirme işinde kullandı.
Cezâyirli Mustafa Pehlivan, Yozgatlı pehlivan Mustafa Çavuş ve Boyabatlı Hacı Mehmed Pehlivan’ı Fer’iye Sarayı’na bahçıvan yaptırdı.
Bu çok önceden hazırlanmış bir planın uygulanmasından ibaretti sadece.
SULTAN’IN ŞEHADETİ
Hüseyin Avni Paşanın tertibiyle saray bahçıvanı yapılan bu pehlivanlar, Fahri Bey’le beraber Haziran 1876 sabah sularında Sultanın odasına girdiler.
Abdülaziz Han, bir müddet onlara karşı koydu. Cinayete intihar süsü vermek için O’nun bileklerinin damarlarını kesen zorbalar, hiçbir sey yokmuş gibi gizlice işlerinin başına döndüler.
İntihar süsü verilmek istenen sûikastten sonra, pencereden koparılan perdeye sarılan sultan Abdülaziz Han’ın cesedi Fer’iye karakoluna taşınıp neferlerin yattığı ot minderler üzerine atıldı.
Daha önce planladığı hadiseyi duyar duymaz Kuzguncuk’taki yalısından kayıkla hemen Fer’iye’ye gelen Hüseyin Avni Paşa, Abdülaziz Han’ın intihar ettiği şeklindeki ölüm raporunu imzalamayan iki doktordan birini hemen Trablusgarb’a sürdü.
İkinci doktor Ömer Bey’in de apoletlerini (rütbelerini) söktürdü. Sonradan gelen doktorlar cesedi tamamen muayene etmek isteyince de; “Bu cenaze Ahmed Ağa, Mehmed Ağa değildir, bir pâdişâhındır. Onun her tarafını açıp size gösteremem” diyerek baştan ayağa kadar bir muayenenin yapılmasına mâni oldu.
Bunun üzerine hazır bulunan beş doktor Hüseyin Avni Paşa’nın emriyle, cesedin sadece kollarını muayene ederek ve kendilerine gösterilen kanlı bir makasa bakarak bir rapor verdiler. Bu raporun da tam istediği gibi olmadığını söyleyen Paşa, 19 imzalı başka bir rapor daha düzenletti. Bu rapor da isteğe uygun görülmediğinden üçüncü bir rapora ihtiyaç duyuldu. Nihayet Hüseyin Avni Paşa ve adamlarının istediği şekilde bir rapor verildi!
Bu ısmarlama rapordan sonra, hiç bir soruşturmaya gerek görülmeden, Abdülaziz Han’ın cesedi, esef verici bir şekilde Topkapı Sarayı’na götürüldü. 5 Haziran günü cenazesi büyük merasimle kaldırılarak, babası sultan II. Mahmut Han’ın Çemberlitaş’taki türbesine defnedildi.
OLAYIN İLK ŞAHİTLERİNDEN
Sultan Abdülaziz’in öldürüldüğü odaya ilk girenlerden Arzıniyaz Kalfa şu ilginç bilgiyi de bize sunuyor;
“Kanlar içindeki sultanın yanı başında Kur’an-ı Kerim açıktır. Saldırı esnasında Sultan, Yusuf Suresi’ni okumaktadır! Ne gariptir ki Hz.Yusuf da kardeşlerinin ihanetine uğramıştı ve O’nun hikâyesinde de bir kanlı gömlek vardı.”
SULTAN’IN RÜYASI
Sultan Abdülaziz Han ölümünden bir gün önce, bazı devlet adamlarının çevirdiği oyunları anlamış ve annesine şöyle demiştir: ‘’Bunlar beni III. Selim’e mi döndürecekler? Ben bunu kimlerin yaptığını biliyorum…’’ diyerek İhtilalcileri saydı. Daha sonra dilinden şu ifadeler döküldü:
‘’Ben bu felaketi, otuz-kırk defa rüyamda gördüm, Takdir-i ilahi böyle imiş!’’ dedi.
Sultan Abdulhamid Han hatıratında “Sultan Abdülaziz Han öldürülmüştür.” Ve devam eder.
”Ortada, uydurulmamış, herkesin bildiği, belli bir olay vardı ki o da rahmetli amcamın kanlı ölümü idi. Ben hâlâ o inançtayım ki Aziz amcam intihar etmiş değil, öldürülmüştür. Önce, doktor raporu o kadar lastiklidir ki dünyanın her yerinde en büyük tıp bilginleri tarafından tartışılabilir. İntihara kalkışan bir kimse, iki kolunun damarlarını birden nasıl kesebilir? Bunu daha o zaman, doktorlar ortaya koymuş, yazarlar kitaplarına geçirmişti.” demektedir.
Tarihçilerde bir insanın her iki bileğini keserek intihar etmesinin mantıken mümkün olmadığına işaret ediyor.
Evet değerli dostlarım, bir yazı dizimizin daha sonuna geldik.
Tarihin bu kanlı darbesinin mazlum şehidi Sultan Abdülaziz Han’ı bu vesileyle bir kere daha yad etmiş olduk. Onun şahsında kendisine ve bu vatan için can veren bütün şehitlerimize rahmet diliyorum.
Cümleten Allah’a emanet olunuz!
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
seyfullah erdim