İslam Dünyası'nın Halifesi olmak büyük sorumluluktu
Değerli dostlarım,
Malezya Kralı Sultan Abu Bakar 1895 yılında İngiltere ziyareti sırasında vefat eder.
Bundan haberdar olan Sultan Abdülhamid Han derhal bir Müftüyü Londra'ya gönderir. Ve üç aylık uzun bir yolculuktan sonra cenaze Malezya'ya getirilir. İslami adap ve usuller gereğince işlemler tamamlanır. Kral Abu Bakar, Malezya'da defnedilir.
Sultan bu işlemler için gereken harcamaları da bizzat kendi şahsi kesesinden karşılar.
Gün geçtikçe, Şefkatli Sultan Abdülhamid Han'ın, Dünya Müslümanlarına sahip çıkmasıyla ilgili hatıralara bir yenisinin daha ilave olduğu görmekle, halifelik makamının sadece sureten resmî bir makam değil, ruhen de ve samimiyeten de tam manasıyla icra edildiğinin bir kez daha şahidi oluyoruz.
Bu konuyu neden şimdi kaleme aldık diye sorarsanız geçtiğimiz hafta Türkiye'de bir misafir ağırladık. Kendisi Malezya Kralı'nın oğlu.
Sultan Abdülhamid Han'ın cenaze törenini üstlendiği İngiltere'de vefat eden Malezya Karalı Sultan Abu Bakar'ın 4. kuşak torunu.
Unvanlarıyla beraber tam ismi; "Hoş Royal Highness Prince Amir Nasser İbrahim Shah İbni Al-Sultan Abdullah Rı'ayatuddin Al-Mustafa Billah Shah" olarak geçiyor.
Evet Prens geçen hafta bizim misafirimizdi.
Kendisi İngiltere'deki danışmanı Mazhar Bey vasıtasıyla bizi öğreniyor. Biz daha önce İngiltere'de bulunmuştuk. Bizi duyunca ve dedesi Kral Abu Bakar'ın vefatında Sultan Abdülhamid Han'ın yakınlığını bildiği için kendince bir iade-i ziyaret, bir teşekkür bâbında bizleri görmek, bizlerle vakit geçirmek istemiş.
Kendisiyle bir hafta boyunca beraber olduk. Topkapı Sarayı, Ayasofya, Dolmabahçe Sarayı, camiler ve Osmanlı eserlerini gezdik birlikte.
İlk geldiklerinin ertesi günü yani Cuma günü Yıldız Camiinde, Yıldız Hamidiye'de namaz kıldık. Çok manalı bir ziyaretti. Bu camide Sultan Abdülhamid Han'ın devamlı namazlarını kıldığı Sultan Mahfilinde namazını kılan prens çok duygulandı, gözleri doldu. "Hem Sultan'ın maneviyatını yanımda hissediyorum hem de Sultan'ın torunu bizzat yanımda." dedi.
Programımız bittikten sonra Bursa'ya gittik. Orada yine dedelerimizi ziyaret ettik. Osman Gazi, Orhan Gazi türbelerini, Bursa evliyalarını ziyaret ettik. Sultan Abdülmecid Han'ın köşkünde yemek yedik. Ulu camiyi gezdik.
Prens yanında hocası, şeyhiyle birlikte gelmişti. Malezya'da Nakşibendi tarikatının çok meşhur simalarından, şeyh Ali Efendi de ziyaretlerimiz boyunca bizimle birlikteydi. Bilecik'e gittiğimizde, orada Şeyh Edebali'nin makamında ben, Prens ve mahiyetindekilere Ertuğrul Gazi'nin Osman Gazi'ye nasihatlarından bazı bölümler okudum.
Hatırlarsınız Ertuğrul Gazi Oğlu Osman'a Şeyhi, Hocası Edebali için "Bana karşı gel; ona karşı gelme! Bana karşı gelirsen üzülür, incinirim. Ona karşı gelirsen gözlerim sana bakmaz olur. Baksa da görmez olur." diyor.
Bu nasihati ben okurken Prens şeyhinin gözlerinin içine baktı, gözleri doldu, çok duygulandı. Burada şunu görüyoruz ki bizler Asya'daki Müslüman milletlere hilafet çatısı altında kardeşlik duygularıyla yaşadık. Onlar sorun yaşadı biz onlara yardım eli uzattık, biz dara düştük kurtuluş savaşında onlar varını yokunu bizlere gönderdi.
Hilafet makamı basit bir makam değildi Hz.Ömer'in dediği gibi "Dicle kenarında bir kurt bir koyunu kapsa, o koyunun hesabı Ömer'den sorulur." İşte o makamı atalarımız yıllarca bu bilinçle yönetmiş bütün İslam alemine çatı olmuştu.
Evet dostlarım hilafetten sonra Müslüman ülkeler bir tesbih tanesi gibi dağıldı ancak yine de bizler hala o kardeşliği hissediyoruz, yaşıyoruz. Malezya bizim için hep kardeş ülkedir. Öyle kalacaktır.
Allah'a emanet olunuz!
Görüş ve yorumlarınızı bana sosyal medya hesaplarım ve ogunhaber.com üzerinden iletebilirsiniz.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Mehlika
Fatma Guler
Rakıf Heybeli