Adaptasyon zor iştir
Uyarlama dizilerden oldum olası ürkerim.
Orijinali gözüme her zaman daha iyi gelir.
This is Us, Amerika’da ve tüm dünyada fenomen dizilerin arasına girdi.
Böylesine çok sevilmiş ve iddialı bir dizinin yerli uyarlaması nasıl olabilir acaba diye düşünmüştüm.
Bu yüzden ilk bölümden değil de, birkaç bölüm daha izledikten sonra düşüncelerimi aktarmak istedim.
Orijinali bir yerde dursun, “Bir Aile Hikayesi” çok güzel bir proje olmuş.
Dizinin kadrosu oldukça zengin; Songül Öden, Celil Nalçakan, Birkan Sokullu, Olgun Toker, İrem Sak, Elçin Afacan ve Alper Saldıran.
Oyuncular müthiş emek vermiş.
Performansları gerçekten çok başarılı.
Her bir sahnede dramı ve gerilimi müthiş aktarıyorlar.
Oyuncular, duygu geçişleriyle ve doğallıklarıyla hem sizi ağlatabiliyor hem de içinizde sıcacık bir mutluluk hissettiriyor.
Özellikle İrem Sak dram dizisinde oynayarak ters köşe yaptı.
Komedilerde izlemeye alışık olduğumuz bir oyuncu, böylesi bir dram dizisine olağanüstü yakışmış.
Özellikle Amerikan dizilerini Türkiye’ye uyarlamakta zorlanılır.
This is Us da bunun en keskin örneklerinden biri.
Ama daha önce pek çok başarılı uyarlama yapmış (Doktorlar/Grey’s Anatomy, Shameless/Bizim Hikaye vs.) olan Med Yapım, bu uyarlama işini Türkiye’de en iyi yapan yapım şirketi bence.
Uyarlamanın uzmanı oldu adeta. Burada Fatih Aksoy’un bilgi ve deneyimiyle işin başında olmasının büyük katkısı var.
Senaryosundan, yönetmenine, castına, sanat yönetmenine ve kostüm tasarımcısına kadar, hani derler ya; yapımda emeği geçen herkesin eline sağlık.
Zaten reytinglerde hakkını vermiş.
Haftanın Filmi: Cold War 2018
“En İyi Film Dalında Avrupa Film Ödülü”, “Cannes Film Festivali En İyi Yönetmen Ödülü”, “En İyi Kadın Oyuncu Dalında Avrupa Film Ödülü” gibi bir çok ödülü toplayan Cold War; etkileyici bir hikayeye sahip.
Filmin başrollerini Polonyalı oyuncu Joanna Kulig ve Tomasz Kot paylaşıyor.
Cold War’ın yönetmen koltuğunda; Ida ile “En İyi Yabancı Dilde Film Oscar Ödülü” kazanan Pawel Pawlikowski oturuyor.
Filmin genel konusu kısaca şöyle:
Soğuk Savaş sırasında birbirinden farklı karakterlere sahip iki insanın büyük aşk hikayesini anlatıyor.
1940’ların sonunda tanışan ve 20 sene boyunca bir kavuşup, bir ayrılan çiftin zorlu aşklarını ve bu aşk sırasında yaşadıklarını ekrana yansıtıyor.
O dönemin zorlukları, hayatta yer edinmeye çalışmaları, kendi içlerindeki hırsları, birbirlerine olan sonsuz aşkları sizi istemsizce duygusallığa sürüklüyor.
Hikayesinin yanı sıra filmi izlerken resmen müzik şöleni yaşıyorsunuz.
Klasikten, jazza kadar, size müzikal bir yolculuk yaptırıyor.
Yalnız filmle ilgili tek sorguladığım şey; “siyah beyaz çekilmeli miydi?” oldu.
Roma filmini izlerken siyah beyaza hiç takılmamıştım.
Ama bu filmde, siyah beyazı çok gerekli bulmadım.
Tam tersine, o döneme ait kıyafetleri, mekanları renkli görmek isterdim.
Yine de nostaljiden hoşlanan bazı sinefiller, filmin siyah beyaz olmasını hoş ve gerekli bulabilirler.
Joanna Kulig’i bu filmle tanıdım.
Polonyalı bir oyuncu ve kendini dünya sinemasına kabul ettirebilecek kadar güzelliğe ve yeteneğe sahip.
Karakterin dönüşümünü, duygusunu, hikayenin geçtiği yaşları çok iyi ve doğru aktarmış.
Karakterin genç haliyle, olgun halini net bir şekilde ayırabiliyorsunuz.
Love Story tadında olan bu filmi kesinlikle tavsiye ederim.
Haftanın Dizisi: The Bay
Birkaç yıl öncesinin önemli İngiliz dizilerinden biri olan Broadchurch dizisini beğenmiş olanlara güzel haberim var.
ITV yine aynı tatta bir İngiliz dedektif dizisi yapmış.
Geçtiğimiz günlerde ilk bölümü yayınlandı.
Küçük bir İngiliz sahil kasabasında, zengin doğa manzarasını fon olarak kullanan polisiye dizinin başrolünü Morven Christie üstleniyor.
The Bay’in konusuna gelince;
dedektif çavuş Lisa, kaybolan ikiz kardeşleri araştırmak üzere görevlendirilir.
Sert, hazır cevap ve ciddi bir karaktere sahip olan Lisa, kaybolan ikizlerin ailesiyle tanışması sonrası, hem onu hem de soruşturmayı tehlikeli hale getirebilecek ortak bir bağlantıya neden olur.
Lisa, kaybolan ikizler için adaleti sağlamak isterken, bir yandan da kendi özel hayatıyla olan sorunları çözmek zorunda kalır.
İngiliz polisiye dizileri genellikle yavaş ilerleyen bir kurguya sahip olsa da, The Bay’in hikayesi gizemini sürekli kılabildiği için sizi bağlıyor.
Gerilimi yüksek, gizemli bu diziyi tavsiye ederim.
Herkese iyi seyirler, iyi haftalar.
Orijinali gözüme her zaman daha iyi gelir.
This is Us, Amerika’da ve tüm dünyada fenomen dizilerin arasına girdi.
Böylesine çok sevilmiş ve iddialı bir dizinin yerli uyarlaması nasıl olabilir acaba diye düşünmüştüm.
Bu yüzden ilk bölümden değil de, birkaç bölüm daha izledikten sonra düşüncelerimi aktarmak istedim.
Orijinali bir yerde dursun, “Bir Aile Hikayesi” çok güzel bir proje olmuş.
Dizinin kadrosu oldukça zengin; Songül Öden, Celil Nalçakan, Birkan Sokullu, Olgun Toker, İrem Sak, Elçin Afacan ve Alper Saldıran.
Oyuncular müthiş emek vermiş.
Performansları gerçekten çok başarılı.
Her bir sahnede dramı ve gerilimi müthiş aktarıyorlar.
Oyuncular, duygu geçişleriyle ve doğallıklarıyla hem sizi ağlatabiliyor hem de içinizde sıcacık bir mutluluk hissettiriyor.
Özellikle İrem Sak dram dizisinde oynayarak ters köşe yaptı.
Komedilerde izlemeye alışık olduğumuz bir oyuncu, böylesi bir dram dizisine olağanüstü yakışmış.
Özellikle Amerikan dizilerini Türkiye’ye uyarlamakta zorlanılır.
This is Us da bunun en keskin örneklerinden biri.
Ama daha önce pek çok başarılı uyarlama yapmış (Doktorlar/Grey’s Anatomy, Shameless/Bizim Hikaye vs.) olan Med Yapım, bu uyarlama işini Türkiye’de en iyi yapan yapım şirketi bence.
Uyarlamanın uzmanı oldu adeta. Burada Fatih Aksoy’un bilgi ve deneyimiyle işin başında olmasının büyük katkısı var.
Senaryosundan, yönetmenine, castına, sanat yönetmenine ve kostüm tasarımcısına kadar, hani derler ya; yapımda emeği geçen herkesin eline sağlık.
Zaten reytinglerde hakkını vermiş.
Haftanın Filmi: Cold War 2018
“En İyi Film Dalında Avrupa Film Ödülü”, “Cannes Film Festivali En İyi Yönetmen Ödülü”, “En İyi Kadın Oyuncu Dalında Avrupa Film Ödülü” gibi bir çok ödülü toplayan Cold War; etkileyici bir hikayeye sahip.
Filmin başrollerini Polonyalı oyuncu Joanna Kulig ve Tomasz Kot paylaşıyor.
Cold War’ın yönetmen koltuğunda; Ida ile “En İyi Yabancı Dilde Film Oscar Ödülü” kazanan Pawel Pawlikowski oturuyor.
Filmin genel konusu kısaca şöyle:
Soğuk Savaş sırasında birbirinden farklı karakterlere sahip iki insanın büyük aşk hikayesini anlatıyor.
1940’ların sonunda tanışan ve 20 sene boyunca bir kavuşup, bir ayrılan çiftin zorlu aşklarını ve bu aşk sırasında yaşadıklarını ekrana yansıtıyor.
O dönemin zorlukları, hayatta yer edinmeye çalışmaları, kendi içlerindeki hırsları, birbirlerine olan sonsuz aşkları sizi istemsizce duygusallığa sürüklüyor.
Hikayesinin yanı sıra filmi izlerken resmen müzik şöleni yaşıyorsunuz.
Klasikten, jazza kadar, size müzikal bir yolculuk yaptırıyor.
Yalnız filmle ilgili tek sorguladığım şey; “siyah beyaz çekilmeli miydi?” oldu.
Roma filmini izlerken siyah beyaza hiç takılmamıştım.
Ama bu filmde, siyah beyazı çok gerekli bulmadım.
Tam tersine, o döneme ait kıyafetleri, mekanları renkli görmek isterdim.
Yine de nostaljiden hoşlanan bazı sinefiller, filmin siyah beyaz olmasını hoş ve gerekli bulabilirler.
Joanna Kulig’i bu filmle tanıdım.
Polonyalı bir oyuncu ve kendini dünya sinemasına kabul ettirebilecek kadar güzelliğe ve yeteneğe sahip.
Karakterin dönüşümünü, duygusunu, hikayenin geçtiği yaşları çok iyi ve doğru aktarmış.
Karakterin genç haliyle, olgun halini net bir şekilde ayırabiliyorsunuz.
Love Story tadında olan bu filmi kesinlikle tavsiye ederim.
Haftanın Dizisi: The Bay
Birkaç yıl öncesinin önemli İngiliz dizilerinden biri olan Broadchurch dizisini beğenmiş olanlara güzel haberim var.
ITV yine aynı tatta bir İngiliz dedektif dizisi yapmış.
Geçtiğimiz günlerde ilk bölümü yayınlandı.
Küçük bir İngiliz sahil kasabasında, zengin doğa manzarasını fon olarak kullanan polisiye dizinin başrolünü Morven Christie üstleniyor.
The Bay’in konusuna gelince;
dedektif çavuş Lisa, kaybolan ikiz kardeşleri araştırmak üzere görevlendirilir.
Sert, hazır cevap ve ciddi bir karaktere sahip olan Lisa, kaybolan ikizlerin ailesiyle tanışması sonrası, hem onu hem de soruşturmayı tehlikeli hale getirebilecek ortak bir bağlantıya neden olur.
Lisa, kaybolan ikizler için adaleti sağlamak isterken, bir yandan da kendi özel hayatıyla olan sorunları çözmek zorunda kalır.
İngiliz polisiye dizileri genellikle yavaş ilerleyen bir kurguya sahip olsa da, The Bay’in hikayesi gizemini sürekli kılabildiği için sizi bağlıyor.
Gerilimi yüksek, gizemli bu diziyi tavsiye ederim.
Herkese iyi seyirler, iyi haftalar.
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.