Polis olmak
Sosyal medya vasıtasıyla bir anda fırtına misali yayılan bu görüntülerin başrollerinde, görevlerini ifa eden polis memurları var.
Bir de bundan dolayı, onlara mukavemet gösteren, bağıran, çağıran, küfreden ve fiziki şiddete başvuran "insanlar" var.
Bursa'da bir kadın, maske takmadığı için polislerin uygulamasına takılıyor.
Resmen deli gibi bağırıp, çağırıyor, adeta ortalığı yıkıyor, tabii bunları ceza yememek için yapıyor.
Bu duruma bir başka bayanın bile sabrı taşıyor ve ister istemez olaya müdahil oluyor.
Bu saldırgan kadın, neticede gözaltına alınıyor, savcılıkta ise polislerin kendisini kötü manada taciz ettiğini ifade ediyor ve tutuksuz yargılanmak üzere serbest kalıyor.
Harem otogarında bir büfede olay çıkartan, ortalığı talan eden, "alkollü" bir genç kadın.
Olay yerine gelen polise avazı çıktığınca bağırıyor, hakaretler savuruyor, sonunda ısırıyor, fiziki şiddete başvuruyor.
Evet savcılıkta aynı ifade, polis beni taciz etti.
Bu kez de bu "alkollü" kadın, adli kontrol şartı ile serbest kalıyor.
Memleketin bir başka yerinde, yine bir maske olayı.
Bu kez, polisin karşısında bir yaşlı adam.
Cezayı yiyor, kağıdı yırtıyor, ağzını açarak yoluna devam ediyor.
Bu olaylar silsilesini epey sürdürebilirim.
Fakat geçen senelerde, bir Akademisyen bayanı hatırlatmak isterim.
Ehliyetsiz, arabanın evrakları eksik.
Trafik polisi cezai işlem yaparken, bu üniversitede öğretim üyesi olan kadın, hiçbir sebep olmaksızın, dakikalarca, adeta bir deli gibi bağırmıştı, sokak ortasında!
Ve şimdi şunu düşünün:
Polissiniz, işinizi yapmak ile yükümlüsünüz.
Allah'ın günü karşınıza çıkan insanlar ya insanlığın dışkısı, ya toplumun unuttukları, ya yüzsüzler, ya "benim kim olduğumu biliyormusun" cular, ya "kendine yer beğen lan" cılar, ya mahallenin sahibi kendinin olduğunu sananlar.
Ve şimdi de yeni moda, "sinir hastaları", "elleme beni, ben kadınım" cılar!
Hepsinin ortak payesi, suç işlemiş olmaları ve bir şekilde bu suçtan sıyrılıp, cezadan yırtmak istemeleri.
Ve siz, polissiniz ve işinizi yapmak ile hükümlüsünüz!
Peki nedir işiniz?
Asayişi sağlamak, insanların huzur içinde yaşamasını temin etmek, kurallara uyulmasını sağlamak, kanunları işletmek!
Hepsi bu!
Bunun için rutin işlerinizin içinde, bir de özel emirler, görevler çıkar.
Onları da yerine getirmek zorundasınız.
Kafanıza göre iş yapamazsınız, çünkü siz devlet memurusunuz ve kanunlara harfiyen uymak zorundasınız.
Halbuki karşıtlarınız ne kanun tanıyor ne kural ne de kaide.
Yani işinizi yaparken zaten üç sıfır mağlup başlıyorsunuz!
Gerçek şu ki, bundan daha çok değil, on, on beş yıl önce, bırak polise mukavemet göstermeyi, yanlış bir cevap verselerdi, o gün çok zor biterdi!
Üç sıfır mağlup başlıyorsunuz dedim ya, aslında on, sıfır mağlup başlıyorsunuz.
Çünkü sizin başında bir bürokrasi var!
O bürokrasi de herkese taraf, bir tek size değil!
Bu da ne demek diyecek okursanız, izah edeyim.
Evet siz bu devletin kolluk gücüsünüz, belinizde de silah var.
Fiziki güç kullanmaya hakkınız var.
Ancak bunu yaparken birileri sizi resimliyorsa, işte o zaman o bürokratlar, arkanızda durmak yerine, sizi açığa alırlar!
Hiçbir hata yapamazsınız.
Mesela bir torbacıyı yakaladınız ya, üstünden de uyuşturucu çıktı ya…
Şimdi işin ince tarafı başlıyor.
Velev ki siz, tutanakta "uyuşturucu maddesi bulundu" diye bir ibare düşerseniz, yandınız.
Çünkü o madde farzı misal, un çıkarsa, savcı size, "hani nerde uyuşturucu" diye sorar!
Doğru ibare "uyuşturucu madde sanıldığı…" olacak.
Tabii aklınıza gelirse.
Yaptığınız her iş, mercek altında!
Yanlış yapma şansınız yok, aşırılık yapma şansınız yok ve karşıtlarınız azılı suçlular.
Bu gerçekler ile her Allah'ın günü, sokaklara çıkarak, görevini yapmak ile hükümlü polislerimiz var.
Ama bitmedi!
Velev ki, mesainiz bitti.
Tesadüfen bir olaya denk geliyorsunuz.
Müdahale etmek zorundasınız, çünkü polis 24 saat görevde diye bir beklenti var.
Müdahale ederken cebir kullandınız, ya da silah kullandınız.
Ya adam yaralamak ya da ölüme sebebiyet vermekle yargılanırsınız.
Peki müdahale etmezseniz ne olur?
Eğer sizi orada birisi gördü ise polis olduğunuzu biliyor ise bunu da ifade ederse, işinizden bile olursunuz.
Ve şu da bir gerçek ki, karşınıza çıkanlar 15, 16, 17 yaşında olsa bile, bellerinde silah var ve kullanmaktan da imtina etmiyorlar.
Sadece bu sene kaç tane genç polisimiz, bu şekilde can verdi?
Polise bir de bu göz ile bakınız.
Bir daha ki kontrolde, karşınızdaki polisin de bir insan olduğunu, onunda bir gururunun olduğunu ve sadece işini yaptığını da unutmayın.
Bu iş salt para için yapılmaz.
İçinizde vatan sevgisi, millet sevgisi olmadıktan sonra, bu işi bir gün bile yapamazsınız.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Bir de bundan dolayı, onlara mukavemet gösteren, bağıran, çağıran, küfreden ve fiziki şiddete başvuran "insanlar" var.
Bursa'da bir kadın, maske takmadığı için polislerin uygulamasına takılıyor.
Resmen deli gibi bağırıp, çağırıyor, adeta ortalığı yıkıyor, tabii bunları ceza yememek için yapıyor.
Bu duruma bir başka bayanın bile sabrı taşıyor ve ister istemez olaya müdahil oluyor.
Bu saldırgan kadın, neticede gözaltına alınıyor, savcılıkta ise polislerin kendisini kötü manada taciz ettiğini ifade ediyor ve tutuksuz yargılanmak üzere serbest kalıyor.
Harem otogarında bir büfede olay çıkartan, ortalığı talan eden, "alkollü" bir genç kadın.
Olay yerine gelen polise avazı çıktığınca bağırıyor, hakaretler savuruyor, sonunda ısırıyor, fiziki şiddete başvuruyor.
Evet savcılıkta aynı ifade, polis beni taciz etti.
Bu kez de bu "alkollü" kadın, adli kontrol şartı ile serbest kalıyor.
Memleketin bir başka yerinde, yine bir maske olayı.
Bu kez, polisin karşısında bir yaşlı adam.
Cezayı yiyor, kağıdı yırtıyor, ağzını açarak yoluna devam ediyor.
Bu olaylar silsilesini epey sürdürebilirim.
Fakat geçen senelerde, bir Akademisyen bayanı hatırlatmak isterim.
Ehliyetsiz, arabanın evrakları eksik.
Trafik polisi cezai işlem yaparken, bu üniversitede öğretim üyesi olan kadın, hiçbir sebep olmaksızın, dakikalarca, adeta bir deli gibi bağırmıştı, sokak ortasında!
Ve şimdi şunu düşünün:
Polissiniz, işinizi yapmak ile yükümlüsünüz.
Allah'ın günü karşınıza çıkan insanlar ya insanlığın dışkısı, ya toplumun unuttukları, ya yüzsüzler, ya "benim kim olduğumu biliyormusun" cular, ya "kendine yer beğen lan" cılar, ya mahallenin sahibi kendinin olduğunu sananlar.
Ve şimdi de yeni moda, "sinir hastaları", "elleme beni, ben kadınım" cılar!
Hepsinin ortak payesi, suç işlemiş olmaları ve bir şekilde bu suçtan sıyrılıp, cezadan yırtmak istemeleri.
Ve siz, polissiniz ve işinizi yapmak ile hükümlüsünüz!
Peki nedir işiniz?
Asayişi sağlamak, insanların huzur içinde yaşamasını temin etmek, kurallara uyulmasını sağlamak, kanunları işletmek!
Hepsi bu!
Bunun için rutin işlerinizin içinde, bir de özel emirler, görevler çıkar.
Onları da yerine getirmek zorundasınız.
Kafanıza göre iş yapamazsınız, çünkü siz devlet memurusunuz ve kanunlara harfiyen uymak zorundasınız.
Halbuki karşıtlarınız ne kanun tanıyor ne kural ne de kaide.
Yani işinizi yaparken zaten üç sıfır mağlup başlıyorsunuz!
Gerçek şu ki, bundan daha çok değil, on, on beş yıl önce, bırak polise mukavemet göstermeyi, yanlış bir cevap verselerdi, o gün çok zor biterdi!
Üç sıfır mağlup başlıyorsunuz dedim ya, aslında on, sıfır mağlup başlıyorsunuz.
Çünkü sizin başında bir bürokrasi var!
O bürokrasi de herkese taraf, bir tek size değil!
Bu da ne demek diyecek okursanız, izah edeyim.
Evet siz bu devletin kolluk gücüsünüz, belinizde de silah var.
Fiziki güç kullanmaya hakkınız var.
Ancak bunu yaparken birileri sizi resimliyorsa, işte o zaman o bürokratlar, arkanızda durmak yerine, sizi açığa alırlar!
Hiçbir hata yapamazsınız.
Mesela bir torbacıyı yakaladınız ya, üstünden de uyuşturucu çıktı ya…
Şimdi işin ince tarafı başlıyor.
Velev ki siz, tutanakta "uyuşturucu maddesi bulundu" diye bir ibare düşerseniz, yandınız.
Çünkü o madde farzı misal, un çıkarsa, savcı size, "hani nerde uyuşturucu" diye sorar!
Doğru ibare "uyuşturucu madde sanıldığı…" olacak.
Tabii aklınıza gelirse.
Yaptığınız her iş, mercek altında!
Yanlış yapma şansınız yok, aşırılık yapma şansınız yok ve karşıtlarınız azılı suçlular.
Bu gerçekler ile her Allah'ın günü, sokaklara çıkarak, görevini yapmak ile hükümlü polislerimiz var.
Ama bitmedi!
Velev ki, mesainiz bitti.
Tesadüfen bir olaya denk geliyorsunuz.
Müdahale etmek zorundasınız, çünkü polis 24 saat görevde diye bir beklenti var.
Müdahale ederken cebir kullandınız, ya da silah kullandınız.
Ya adam yaralamak ya da ölüme sebebiyet vermekle yargılanırsınız.
Peki müdahale etmezseniz ne olur?
Eğer sizi orada birisi gördü ise polis olduğunuzu biliyor ise bunu da ifade ederse, işinizden bile olursunuz.
Ve şu da bir gerçek ki, karşınıza çıkanlar 15, 16, 17 yaşında olsa bile, bellerinde silah var ve kullanmaktan da imtina etmiyorlar.
Sadece bu sene kaç tane genç polisimiz, bu şekilde can verdi?
Polise bir de bu göz ile bakınız.
Bir daha ki kontrolde, karşınızdaki polisin de bir insan olduğunu, onunda bir gururunun olduğunu ve sadece işini yaptığını da unutmayın.
Bu iş salt para için yapılmaz.
İçinizde vatan sevgisi, millet sevgisi olmadıktan sonra, bu işi bir gün bile yapamazsınız.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.