Onurlu kaybetmek
Bu seçimler de bitti.
Ben şahsen ömrümce bu kadar kirlenmiş bir seçim süreci ve daha da kirli bir siyasi dili hiç görmedim, şahit olmadım, maalesef bunu da görmek varmış.
Komple siyasi arenanın nefrete dönüştüğü, nezaketin, devlet terbiyesinin kalmadığı, hatta para etmediği bir dönemi de görmüş olduk, maalesef.
Dünya savaşa hazırlanıyorken, biz çok mühim bir üç ayı, kısır döngü bir iç siyasete odaklanarak heba ettik.
Neyse, bakalım bundan sonra önümüze bakacağız ve bakmamız lazım.
Gelelim olup bitenlere.
22 Şubat'ta yazmıştım, "ortalık tavşan aday kaynıyor" diye.
Ne İyi Parti'nin adayları gerçekten adayı, ne de DEM partinin adayları gerçekten adaydı.
Ne Meral Akşener gerçekten CHP'ye muhalifti, ne de DEM.
Hatta buna son dönemde YRP'yi eklemek de gayet mümkün.
Evet, sözüm ona aday çıkarttılar.
Peki o adayları sahada görenler oldu mu?
Kayda değer herhangi bir faaliyette bulundular mı?
Hayır.
Tavşan kaç, tazı tut.
Durum bu ve o partilerin aldıkları oy oranları da, maalesef bana hak veriyor.
Cumhur ittifakının seçim stratejisi.
Baştan sona fecaat.
Pek çok il ve ilçelerde, Cumhur ittifakının bileşenleri ayrı, ayrı aday çıkarttılar ve bundan da karlı olarak CHP çıktı.
Ak Partisi o yerlerde kendi adayları için diretmeseydi, Milliyetçi Hareket Partisi ya da BBP ye bıraksaydı, bu sonuçlar farklı çıkacaktı, olmadı.
Meseleyi sadece emeklilere veyahut da ekonomik duruma bağlamak da doğru değil.
Sonuçta aynı şartlar Genel Seçimlerde de vardı, o zaman Kandil Kılıçdaroğlu nu desteklemişti, açık aleni.
Bu sefer ise Kandilin sesi çıkmadı.
Var olduğu aşikar olan "kentsel anlaşma" sonuç olarak tartışıldı ve fakat flu kaldı, muğlak kaldı.
Netice ortada.
Kirli pazarlıklar mı, onuru ile kaybetmek mi?
Sayın Erdoğan, tam da bu iki şık ile karşı karşıya kaldı.
Ya YRP'nin bir kaç puanlık bir partinin güdümünde girecek, istediklerini verecek, ve kazanma ihtimali olacaktı, ya da onuru ile, kirli pazarlıkların parçası olmadan, ya alın teri ile kazanacak, ya da onuru ile kaybedecekti.
Sayın Erdoğan, pazarlığın parçası olmadı.
Ne Partisini, ne davasını pazarlık konusu yapması, siyasi şantajlara da boyun eğmedi.
Evet kaybetti, ama onuru ile başı dik kaybetti.
Birileri gibi kaybedince onu bunu şaibeye sokmadı, seçim sonuçlarını da tartışmaya açmadı.
Adam gibi çıktı, yenilgiyi kabul etti ve önümüze bakacağız dedi.
Bu bağlamda, kazanan taraf da bu kazanmayı beklemiyordu, halen şaşkınlık içindeler.
Yarın iş başına gelince göreceğiz boylarının ölçüsünü, bu bir.
İkincisi, eski bir Atasözü: Elin gücü ile iktidar olan kişi, güvey değil, gelin olur.
Daha ilk günden DEM Partisinin İstanbul adayı, İmamoğlu'na bunu hatırlattı.
Yani demem o ki, taşıma suyla değirmen dönmez.
Hele de para ile kazanılan bir seçimin sonrasında, saba kim ne dayatırsa, ya kabul edersin, ya da çeker gidersin.
Hele de birileri daha fazla para verirse, öyle bir ortalıkta kalırsın ki...
Bu gerçekleri tarihi savaşlarda hep görmüşüzdür.
Hangi komutan, has ordusu dışında ve daha çok paralı askerlere güvenmiş ise, sonu hep hezimet olmuştur, çünkü karşı taraf daha fazla para verince, satılıklar saf değiştirmiştir.
İstila için saldıran bir ordu, hele ki bir de paralı ordu ise, vatanını savunanların karşısında mutlak hezimete uğramıştır.
Şimdi ne olacak, ne olmalı?
Önümüzde çok değerli bir süreç var.
Seçimsiz geçecek bir dört yıl.
Kimsenin oy yok tehdidi ile bir şeyler dayatamayacağı, gönül gözetmenin gerekmediği bir dört yıl.
Bu dört yıl içinde, merkezi hükümet, artık belediyecilik yapmayı bırakmalı.
Metro, tramvay, yol vs, belediyelere öz işler, onlar yapsın, ya da yapmasın.
Türkiye behemehal savaş şartlarına hazırlanmalı!
Tüm dünya ve Avrupa'da bu hazırlıklar yapılıyor ve Türkiye'nin bu konuda kaybedecek tek bir saniyesi bile yoktur.
Ekonomiye çok acı reçeteler gerekiyor.
Çünkü kim ne derse desin, mesela EYT büyük bir hataydı ve sadece günümüzde değil, gelecekte de ülkeye ağır külfet olacaktır, ve belli para siyasetleri uygulanmazsa, hem de yarından sonra uygulanmazsa, Türkiye ekonomisi düzelmeyecektir.
Kamuda tasarruf dönemi, hemen, derhal başlatılmalı ve kemer sıkma politikası uygulanmalıdır.
Her müdürün altına bir araba, bir şoför, bir sekreter, bir, iki koruma...
Buna can dayanmaz, dayanmadı da zaten.
Bu acı reçeteler şart, ne pahasına olursa olsun.
Ülkeye acil yatırım yapılmazsa, fonlar girmezse, orta vadede sıkıntılar daha da büyüyecek.
Artık iç siyasetin kısır döngüsüne hapsolmadan, jeopolitiğe konsantre olmalı ve ülkeyi yeni dünya düzeninde hakkettiği yere getirilmelidir.
Kısacası, önümüze, geleceğimize bakmamız lazım.
Her ne oldu ise oldu ve herkes de olana hem saygı göstermeli ama sonuçlarına da razı olmalı.
Ak parti ise siyasi bir gelecek istiyor ise, bu seçimleri neden kaybettiğini iyi analiz etmeli ve gerekenleri yapmalı.
Bu başka bir yazının konusu...
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Ben şahsen ömrümce bu kadar kirlenmiş bir seçim süreci ve daha da kirli bir siyasi dili hiç görmedim, şahit olmadım, maalesef bunu da görmek varmış.
Komple siyasi arenanın nefrete dönüştüğü, nezaketin, devlet terbiyesinin kalmadığı, hatta para etmediği bir dönemi de görmüş olduk, maalesef.
Dünya savaşa hazırlanıyorken, biz çok mühim bir üç ayı, kısır döngü bir iç siyasete odaklanarak heba ettik.
Neyse, bakalım bundan sonra önümüze bakacağız ve bakmamız lazım.
Gelelim olup bitenlere.
22 Şubat'ta yazmıştım, "ortalık tavşan aday kaynıyor" diye.
Ne İyi Parti'nin adayları gerçekten adayı, ne de DEM partinin adayları gerçekten adaydı.
Ne Meral Akşener gerçekten CHP'ye muhalifti, ne de DEM.
Hatta buna son dönemde YRP'yi eklemek de gayet mümkün.
Evet, sözüm ona aday çıkarttılar.
Peki o adayları sahada görenler oldu mu?
Kayda değer herhangi bir faaliyette bulundular mı?
Hayır.
Tavşan kaç, tazı tut.
Durum bu ve o partilerin aldıkları oy oranları da, maalesef bana hak veriyor.
Cumhur ittifakının seçim stratejisi.
Baştan sona fecaat.
Pek çok il ve ilçelerde, Cumhur ittifakının bileşenleri ayrı, ayrı aday çıkarttılar ve bundan da karlı olarak CHP çıktı.
Ak Partisi o yerlerde kendi adayları için diretmeseydi, Milliyetçi Hareket Partisi ya da BBP ye bıraksaydı, bu sonuçlar farklı çıkacaktı, olmadı.
Meseleyi sadece emeklilere veyahut da ekonomik duruma bağlamak da doğru değil.
Sonuçta aynı şartlar Genel Seçimlerde de vardı, o zaman Kandil Kılıçdaroğlu nu desteklemişti, açık aleni.
Bu sefer ise Kandilin sesi çıkmadı.
Var olduğu aşikar olan "kentsel anlaşma" sonuç olarak tartışıldı ve fakat flu kaldı, muğlak kaldı.
Netice ortada.
Kirli pazarlıklar mı, onuru ile kaybetmek mi?
Sayın Erdoğan, tam da bu iki şık ile karşı karşıya kaldı.
Ya YRP'nin bir kaç puanlık bir partinin güdümünde girecek, istediklerini verecek, ve kazanma ihtimali olacaktı, ya da onuru ile, kirli pazarlıkların parçası olmadan, ya alın teri ile kazanacak, ya da onuru ile kaybedecekti.
Sayın Erdoğan, pazarlığın parçası olmadı.
Ne Partisini, ne davasını pazarlık konusu yapması, siyasi şantajlara da boyun eğmedi.
Evet kaybetti, ama onuru ile başı dik kaybetti.
Birileri gibi kaybedince onu bunu şaibeye sokmadı, seçim sonuçlarını da tartışmaya açmadı.
Adam gibi çıktı, yenilgiyi kabul etti ve önümüze bakacağız dedi.
Bu bağlamda, kazanan taraf da bu kazanmayı beklemiyordu, halen şaşkınlık içindeler.
Yarın iş başına gelince göreceğiz boylarının ölçüsünü, bu bir.
İkincisi, eski bir Atasözü: Elin gücü ile iktidar olan kişi, güvey değil, gelin olur.
Daha ilk günden DEM Partisinin İstanbul adayı, İmamoğlu'na bunu hatırlattı.
Yani demem o ki, taşıma suyla değirmen dönmez.
Hele de para ile kazanılan bir seçimin sonrasında, saba kim ne dayatırsa, ya kabul edersin, ya da çeker gidersin.
Hele de birileri daha fazla para verirse, öyle bir ortalıkta kalırsın ki...
Bu gerçekleri tarihi savaşlarda hep görmüşüzdür.
Hangi komutan, has ordusu dışında ve daha çok paralı askerlere güvenmiş ise, sonu hep hezimet olmuştur, çünkü karşı taraf daha fazla para verince, satılıklar saf değiştirmiştir.
İstila için saldıran bir ordu, hele ki bir de paralı ordu ise, vatanını savunanların karşısında mutlak hezimete uğramıştır.
Şimdi ne olacak, ne olmalı?
Önümüzde çok değerli bir süreç var.
Seçimsiz geçecek bir dört yıl.
Kimsenin oy yok tehdidi ile bir şeyler dayatamayacağı, gönül gözetmenin gerekmediği bir dört yıl.
Bu dört yıl içinde, merkezi hükümet, artık belediyecilik yapmayı bırakmalı.
Metro, tramvay, yol vs, belediyelere öz işler, onlar yapsın, ya da yapmasın.
Türkiye behemehal savaş şartlarına hazırlanmalı!
Tüm dünya ve Avrupa'da bu hazırlıklar yapılıyor ve Türkiye'nin bu konuda kaybedecek tek bir saniyesi bile yoktur.
Ekonomiye çok acı reçeteler gerekiyor.
Çünkü kim ne derse desin, mesela EYT büyük bir hataydı ve sadece günümüzde değil, gelecekte de ülkeye ağır külfet olacaktır, ve belli para siyasetleri uygulanmazsa, hem de yarından sonra uygulanmazsa, Türkiye ekonomisi düzelmeyecektir.
Kamuda tasarruf dönemi, hemen, derhal başlatılmalı ve kemer sıkma politikası uygulanmalıdır.
Her müdürün altına bir araba, bir şoför, bir sekreter, bir, iki koruma...
Buna can dayanmaz, dayanmadı da zaten.
Bu acı reçeteler şart, ne pahasına olursa olsun.
Ülkeye acil yatırım yapılmazsa, fonlar girmezse, orta vadede sıkıntılar daha da büyüyecek.
Artık iç siyasetin kısır döngüsüne hapsolmadan, jeopolitiğe konsantre olmalı ve ülkeyi yeni dünya düzeninde hakkettiği yere getirilmelidir.
Kısacası, önümüze, geleceğimize bakmamız lazım.
Her ne oldu ise oldu ve herkes de olana hem saygı göstermeli ama sonuçlarına da razı olmalı.
Ak parti ise siyasi bir gelecek istiyor ise, bu seçimleri neden kaybettiğini iyi analiz etmeli ve gerekenleri yapmalı.
Bu başka bir yazının konusu...
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Zarrap Peker
Eylül
Süleyman B.
Kocatepe
Murat Göçmen