Murat Yılmaz

Murat Yılmaz

NATO, Batı, PKK

NATO, Batı, PKK
Bugün sona eren NATO'nun Madrid Zirvesi, her yönüyle Türkiye'nin damgasını taşıyan bir zirve oldu.

Türkiye, istediği anlaşmaları dike getirdi, kabul ettirdi ve yazılı olarak da eline aldı.

Elbette Türkiye, önümüzdeki süreci çok iyi takip edecek, verilen taahhütlerin de yerine gelip gelmeyeceğinin de elbette ki takipçisi olacak.

Olası bir söz tutmama da ya da imzalanan anlaşmaya aykırı davranmada, muhakkak ki, gereği de yapılacak.

Görünenler ve görünmeyenler.

Gerçek diplomasi, arka kapı diplomasisidir.
Bu kanallarda yapılan anlaşmalar ise pek açıklanmazlar.
Devlet sırrı kategorisine girer.

Şunu açıklıkla yazabilirim ki, bilinmeyen anlaşmalardaki kazanımlar, görünenlerden kat be kat daha fazla, daha faydalı ve Türkiye'nin alî menfaatleri doğrultusunda.

Neler olduğu, önümüzdeki günlerde belli olacak.

Ancak bu yazının asıl amacı, Avrupa devletlerinin ve ana akım medyasının, Türkiye'nin diplomatik zaferi hakkında zikrettikleri ve neşrettikleri ile alakalı.

Maalesef Batının ve özellikle de Avrupa devletlerinin, halen iyi terörist/kötü terörist anlayışı hâkim.

DEAŞ – ki esamesi bile okunmuyor artık, kötü, ama PKK/YPG/PYD vs bunlar iyi terörist.

Halen batılı ülkelerde, Türkiye aleyhine yapılan, çirkin bir algısı var, o da Kürt soykırımı, Kürt'lere karşı fişleme, baskıcı olma gibi absürt iddialar.

Öyle olsa idi, Merhum Özal, Başbakan, Cumhurbaşkanı olur muydu?
Öyle olsa idi, Türkiye'de Kürt kökenli Bakanlar, Belediye Başkanları, diplomatlar, bürokratlar olur muydu?

Hayır, Türkiye'de negatif bir ayrımcılık yok, apartheid hiç yok.

Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan ve bu hakikatı benimseyen, yani hangi etnik kökene ait olursa olsun, bu ülkenin bir vatandaşı olduğunu benimseyen, buna göre de yaşayan herkes, tamamen eşittir, hiçbir ayrılım da yoktur.

Karanlık seksenli ve doksanlı yıllarda, Gladyo ağırlıklı bir hükümet politikası uygulanmış, olumsuzluklar ve hatta zulümler edilmiştir.

Ancak bu dönemler çok geride kalmıştır.

Avrupa'nın hedefleri ve amacı ise bambaşka yönlerde.

Avrupa ülkeleri, kendi kirli, hatta çok kirli geçmişlerini ve dahi bugün bile icra ettikleri kirli siyaseti unutmuş, "kişi kendinden bilir işi" mantığı ile Türkiye'ye kendi iğrençliklerini, sömürgeciliklerini empoze etmeye çalışmaktadırlar.

Ayrıca, kırk yıl içinde, kırk bin insanın ölümüne sebep olan taşeronları PKK ile işte kırk yıldır, bu ülkenin başına bela sararak, istedikleri yönde konsolide etmek istediler.

Bu istek ve desteklerinin bugüne kadar aktif olarak devam ettiğini görmek, gayet mümkün ve inkâr edilemez bir gerçektir.

Bu minvalde, Avrupa ülkelerinde, Türkiye'nin diplomatik başarısı, elbette kem gözler ile takip edilmekte, yorumlanmaktadır.

Neue Züricher Zeitung, Türkiye'nin direttiği konularda başarılı olmasını, "NATO'ya girmenin bedelini İsveçli Kürt'ler mi ödeyecek" diyerek görmüş ve "AB kamuoyunda bu pazarlık, demokratik değerlerin satılması" olarak tartışıldığını aktardı.

İsveç'in Kürt'leri olduğunu bilmiyordum.

Ha, PKK'ya katılmış, Terör faaliyetlerinde bulunmuş, sonra da yaka, paça kaçıp kapağı İsveç'e atmış teröristler, İsveç'in Kürt'leri ise onu bilemem artık.

Türkiye'de darbe girişiminde bulunmuş, Anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs etmiş FETÖcüleri de koruyup kollama görevi İsveç üstlendi ise bu da başka bir konu.

AB ülkelerindeki siyasiler, hangi ideolojiye veya siyasi yöne ait olurlarsa olsunlar, konu PKK ve iştiraklerine gelince, hep tek ses olmuşlardır ve oluyorlarda.

PKK'nın günümüze kadar, Avrupa'nın her ülkesinde örgütlenmiş olması, burada "vergi" adı altında nakti yardımlar toplaması, eleman devşirmesi, bir takım illegal faaliyetler ile ek gelir elde etmesi, ki bunların başında uyuşturucu kaçakçılığı ve ticareti gelir ve nispeten elleşilmemeleri tesadüf değildir ve batının PKK'ya hangi gözle baktığının bariz ispatıdır.

YPG'nin içinde, dünyanın hemen her yanından teröristlerin bulunduğu da işte bu bakış açısının, yine bariz ispatı değil de nedir?

Terörün ve teröristin iyisi, kötüsü yoktur.

Terör, hangi ideoloji altında olursa olsun, neye/kime hizmet eserse etsin, hangi ülkeyi hedef alırsa aldın, terördür!

İkibinli yılların başında, Federal Almanya, PKK'nın özellikle uyuşturucu ve kara para alanındaki faaliyetlerinden rahatsız olmuş olup, bunlara karşı sıkı bir politika uygulamış olsa da maalesef bu tutumu, hükümet sosyal demokrat ve yeşillere geçtikten sonra, tekrar destek, koruma/kollamaya dönüşmüştür ve günümüze kadar da değişmemiştir.

Netice itibariyle, İsveç ve Finlandiya, yazılı olarak verdikleri sözlere ne kadar sadık kalacaklar ne kadarını uygulayacaklar ya da uygulamayacaklar, bunları göreceğiz.

Ancak gelen haberler şu minvalde ki, bu iki ülkede ikamet eden FETÖcü ve PKK'lı teröristler, şimdiden pılını pırtını toplamaya başlamışlar!

Bu bile tek başına bir başarıdır aslında, ancak, bu dayatmayı iki ülke ile sınırlı tutmakta sanki bir hata edildi.

Aslında, fırsat bu fırsat iken, tüm NATO üyelerini kapsamış olsaydı, daha bir verimli olurdu diye düşünüyorum.

Bakalım önümüzdeki süreç bize ne gösterecek.


Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
  • Cemal KAŞIK
    Yazınızı sonuna kadar okudum Üstadım. Size katılmadığım bir husus var. Yazınızın başlığı “Nato, batı, PKK”. Bu dış güçler PKK ya bu kadar desteği açıktan vermeye nasıl cesaret etmekteler? Asıl sorulması gereken soru budur. Cevabı da çok basittir. 2018 seçimlerinde ülke genelinde %11,7 oy alarak meclis çatısı altına giren bir siyasi parti vardır. Ülkeyi yıllardır yönetenler bu siyasi partiyi PKK ile yan yana koymaktadırlar. O zaman ilkokul seviyesinde basit bir mantıksal ilişki kurarsak bu partiye bilerek ve isteyerek oy veren milyonlarca vatandaş terörist midir, terör destekçisi midir, teröre yardım ve yataklık mı yapmaktadır??? Velhasıl biz içerde daha bu soruların cevaplarını önce vicdanlarımıza sonra çocuklarımıza veremediğimiz sürece suçu dış güçlerde “ki ekonomik,teknolojk ve sosyolojik olarak çok ileri seviyedeler” aramaya devam ederiz. Gelen tüm siyasetçiler de bu konuyu kendi çıkar ve menfaatleri uğruna kullanmaya devam ederler. Bırakalım artık dış güçlerde bahane aramayı. Dönüp aynaya sorular soralım. Kurtuluş savaşında vatan ve millet uğruna canını veren kürt kökenli vatandaşlarımızın hâlen yaşayan torunlarına 29 Ekim , 30 Ağustos, 19 Mayıs ve 18 Mart anma günlerinde, camlarına Türkiye bayrağı astırıp ecdadın ruhuna dua ettirebelecek miyiz??? İşte o gün de acaba suçu dış güçlere atabilecek miyiz??? Selam ve saygılarımla…
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet elektronik sigara cinsel sohbet su böreği sipariş oyun haberleri tıkanıklık açma dijital pazarlama ajansı galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı Evden eve nakliyat