Milat!
Milat.
Bu terimi ne için kullanırız?
Bir devrin bitip, bir devrin başladığı bir zaman dilimi, mühim bir vaka için kullanırız.
Bugün ise bir milat yaşandı.
Bir zamanlar, kurulan masalara davet bile edilmeyen, dış siyasette esamesi bile okunmayan bir Türkiye vardı.
Çok şükür o günler çok geride kaldı.
Türkiye bugün, dünyada kurulan tüm masalarda, ağırlıklı bir varlık gösteriyor.
Yetmedi, artık masa kuran bir Türkiye var!
Evet, bugün Dolmabahçe, Cumhurbaşkanlığı çalışma ofisinde, iki savaş tarafı, Rusya ve Ukrayna heyetleri bir araya geldi ve ateşkes/barış için gerekli ve önemli öngörülmeleri yaptılar.
Yine çok önemli konularda mutabık kaldılar ve dışişleri bakanları düzeyindeki müzakerelere, nihayetinde iki devlet başkanının bir araya geleceği toplantının yolunu yaptılar.
Garantör ülke olarak, iki taraf da Türkiye'yi ısrarla istedi!
Bugün tüm dünyanın gözü İstanbul'daki bu görüşmelerde idi ve herkes, Türk Devletinin, hükümetinin ve dahi Sayın Erdoğan'ın çabalarını takdir etti, ediyor.
Pardon tüm dünya derken, bizim Türkiye'deki muhalifleri kastetmedim tabii.
Çünkü onlar yuvarlak masalardan çıkacak tavşana, yine pardon, adaya odaklanmış, manda yoğurduna odaklanmış durumda ve kendi içlerinde yaptırdıkları/kendi içlerinden olanlara yaptırdıkları, eften, püften anketler ile meşguller!
Bir yanda üçüncü dünya savaşı tehlikesi, nükleer savaş tehlikesi, diğer yandan, manda yoğurdu ve aday arama çabaları.
Gelelim bugünün görünenlere ve görünmeyenlerine, yani zahire ve batına!
Görünürde masada iki ülkenin heyetleri ve Türk heyeti vardı.
Görünmeyenlerde ise, bir tarafta Rusya/Çin, diğer tarafta ise ABD başta olmak üzere, AB ve geniş bir Batılı ülkelerin alyansı vardı.
Bu görünmeyenlerin başındaki ABD, savaşın bitmemesi için, alttan, alttan elinden geleni yapıyor.
Yani savaşan iki ülke değil, iki kutup.
Savaşın sebebi ise kurulacak olan yeni dünya düzeni.
Çünkü tüm yeni düzenler, en iyi kaostan, kaosun en büyüğü ise savaşlardan çıkar!
Maalesef tarihte, tecrübe ile sabittir!
ABD için, çok şey mevzubahis.
Artık şüpheye düşmüş olan "big brother" rolü, "dünya jandarması" rolünü tekrardan pekiştirmek!
Başta Almanya olmak üzere, AB'den almak istediği ama alamadığı "haraçları" almak.
Haraç derken; Savunma bütçesi adı altında, silah satarak topladığı/şimdiye kadar alamadığı paraları toplamak, ki sadece Almanya'dan yüz milyar euro ya tekabül ediyor.
AB'ye, sizin kendi, kendinizi savunacak haliniz yok, biz yoksak Putin sizi yer!
Korkusunu salmak (pek de abartılı değil).
Bu maksatlar hasıl oldu zaten.
Şimdi ise mesele, petrol, gaz, buğday gibi şimdiye kadar Rusya ve Ukrayna'dan sağlanan maddeleri, kendi fiyatları üzerinden arz etmek.
Unutmamak gerekir ki, Pandemi zoru ile dünya ekonomisi iki yıl durmuştu.
Petrol üretimi de.
Elbette ki bu zararları şimdi çıkartacak uluslararası kapital sahipleri.
Yani bu kadar olumsuzluklara rağmen, biz Türkiye olarak, barış için çırpınıyoruz.
Tabii Türkiye buraya kolay gelmedi.
Bedeller ödeyerek geldi.
Başta savunma sanayiini geliştirerek, kimsenin sahip olmadığı, ama olmak istediği silah sistemlerine sahip oldu.
Sonra, sırasıyla, Irak, Suriye, Libya, Azerbaycan gibi bölgelerde aranje oldu/oluyor.
Özellikle Libya'ya yapılan intervensiyon, halen tüm dengeleri altüst etmiş olup, hatta savaş tarihi yazmış durumda!
Suriye'de hem ABD hem AB ve hem de Rusya'nın planlarını altüst etti, ediyor.
Tüm bunlar işte, Türkiye'yi bir oyuncu rolünden çıkartıp, evvela oyun kuran rolüne, dön raddede ise kural koyan bir konuma getirdi.
Elbette birileri bundan çok rahatsız.
Başta BM'nin tanıdığı Libya ulusal mutabakat hükümetinin karşına geçen Hafter güçlerine göz yumanlar, görmezden gelenler, hatta BM kararına rağmen Hafteri destekleyenler.
Bizim içimizde ise rahatsız olanlar, Irak'ta ne işimiz var, Suriye'de ne işimiz var, Libya'da ne işimiz var diyenler!
İşte bugün siyaseti manda yoğurduna bağlayan güruh da tam olarak bunlar!
Artık kim nerden bakarsa baksın, Türkiye'nin jeopolitik konumunu, diplomatik bir ağırlık konumunu kimse inkâr edemez.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Bu terimi ne için kullanırız?
Bir devrin bitip, bir devrin başladığı bir zaman dilimi, mühim bir vaka için kullanırız.
Bugün ise bir milat yaşandı.
Bir zamanlar, kurulan masalara davet bile edilmeyen, dış siyasette esamesi bile okunmayan bir Türkiye vardı.
Çok şükür o günler çok geride kaldı.
Türkiye bugün, dünyada kurulan tüm masalarda, ağırlıklı bir varlık gösteriyor.
Yetmedi, artık masa kuran bir Türkiye var!
Evet, bugün Dolmabahçe, Cumhurbaşkanlığı çalışma ofisinde, iki savaş tarafı, Rusya ve Ukrayna heyetleri bir araya geldi ve ateşkes/barış için gerekli ve önemli öngörülmeleri yaptılar.
Yine çok önemli konularda mutabık kaldılar ve dışişleri bakanları düzeyindeki müzakerelere, nihayetinde iki devlet başkanının bir araya geleceği toplantının yolunu yaptılar.
Garantör ülke olarak, iki taraf da Türkiye'yi ısrarla istedi!
Bugün tüm dünyanın gözü İstanbul'daki bu görüşmelerde idi ve herkes, Türk Devletinin, hükümetinin ve dahi Sayın Erdoğan'ın çabalarını takdir etti, ediyor.
Pardon tüm dünya derken, bizim Türkiye'deki muhalifleri kastetmedim tabii.
Çünkü onlar yuvarlak masalardan çıkacak tavşana, yine pardon, adaya odaklanmış, manda yoğurduna odaklanmış durumda ve kendi içlerinde yaptırdıkları/kendi içlerinden olanlara yaptırdıkları, eften, püften anketler ile meşguller!
Bir yanda üçüncü dünya savaşı tehlikesi, nükleer savaş tehlikesi, diğer yandan, manda yoğurdu ve aday arama çabaları.
Gelelim bugünün görünenlere ve görünmeyenlerine, yani zahire ve batına!
Görünürde masada iki ülkenin heyetleri ve Türk heyeti vardı.
Görünmeyenlerde ise, bir tarafta Rusya/Çin, diğer tarafta ise ABD başta olmak üzere, AB ve geniş bir Batılı ülkelerin alyansı vardı.
Bu görünmeyenlerin başındaki ABD, savaşın bitmemesi için, alttan, alttan elinden geleni yapıyor.
Yani savaşan iki ülke değil, iki kutup.
Savaşın sebebi ise kurulacak olan yeni dünya düzeni.
Çünkü tüm yeni düzenler, en iyi kaostan, kaosun en büyüğü ise savaşlardan çıkar!
Maalesef tarihte, tecrübe ile sabittir!
ABD için, çok şey mevzubahis.
Artık şüpheye düşmüş olan "big brother" rolü, "dünya jandarması" rolünü tekrardan pekiştirmek!
Başta Almanya olmak üzere, AB'den almak istediği ama alamadığı "haraçları" almak.
Haraç derken; Savunma bütçesi adı altında, silah satarak topladığı/şimdiye kadar alamadığı paraları toplamak, ki sadece Almanya'dan yüz milyar euro ya tekabül ediyor.
AB'ye, sizin kendi, kendinizi savunacak haliniz yok, biz yoksak Putin sizi yer!
Korkusunu salmak (pek de abartılı değil).
Bu maksatlar hasıl oldu zaten.
Şimdi ise mesele, petrol, gaz, buğday gibi şimdiye kadar Rusya ve Ukrayna'dan sağlanan maddeleri, kendi fiyatları üzerinden arz etmek.
Unutmamak gerekir ki, Pandemi zoru ile dünya ekonomisi iki yıl durmuştu.
Petrol üretimi de.
Elbette ki bu zararları şimdi çıkartacak uluslararası kapital sahipleri.
Yani bu kadar olumsuzluklara rağmen, biz Türkiye olarak, barış için çırpınıyoruz.
Tabii Türkiye buraya kolay gelmedi.
Bedeller ödeyerek geldi.
Başta savunma sanayiini geliştirerek, kimsenin sahip olmadığı, ama olmak istediği silah sistemlerine sahip oldu.
Sonra, sırasıyla, Irak, Suriye, Libya, Azerbaycan gibi bölgelerde aranje oldu/oluyor.
Özellikle Libya'ya yapılan intervensiyon, halen tüm dengeleri altüst etmiş olup, hatta savaş tarihi yazmış durumda!
Suriye'de hem ABD hem AB ve hem de Rusya'nın planlarını altüst etti, ediyor.
Tüm bunlar işte, Türkiye'yi bir oyuncu rolünden çıkartıp, evvela oyun kuran rolüne, dön raddede ise kural koyan bir konuma getirdi.
Elbette birileri bundan çok rahatsız.
Başta BM'nin tanıdığı Libya ulusal mutabakat hükümetinin karşına geçen Hafter güçlerine göz yumanlar, görmezden gelenler, hatta BM kararına rağmen Hafteri destekleyenler.
Bizim içimizde ise rahatsız olanlar, Irak'ta ne işimiz var, Suriye'de ne işimiz var, Libya'da ne işimiz var diyenler!
İşte bugün siyaseti manda yoğurduna bağlayan güruh da tam olarak bunlar!
Artık kim nerden bakarsa baksın, Türkiye'nin jeopolitik konumunu, diplomatik bir ağırlık konumunu kimse inkâr edemez.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.