Kendi işimizi kendimiz göreceğiz
Son haftalarda görünen açık bir netice var ise o da şudur ki, Müslüman ülkeler, bu İsrail vahşetini bitirmek için, mecburen kendi işlerini kendi görmek zorunda kalmışlardır.
Bunu ise ellerinde olan her imkân ile hiç vakit kaybetmeden yapmak durumundayız.
Çünkü artık zulüm arşa değdi.
Öyle bir vahşet var ki, sanırım, eşi benzeri görülmemiştir şimdiye kadar.
Her 15 dakikada bir çocuğun öldürüldüğü, babaların çocuklarının paramparça olmuş cesetlerini, poşete toplamak zorunda kalmış olması, ki bunu şuan bile gözümün önüne getirdiğimde çok kötü oluyorum, hastanelerin, ambulansların, okulların acımasızca bombalandığı bir soykırım, bir dehşet, bir terör ve insanlık dışı bir vahşet var.
Sözüm ona çok medeni Batı ise, hani şu her fırsatta hümanizm kasan, demokrasi falan kasan o Batı ise, tüm bu olup bitenleri ancak seyrediyor, hatta destekliyor!
Tüm o medeniyet maymunlarına, 365 kilometrekare o kadar batmış ki, hepsi birden nasıl bir nekrofil vampir olduklarını, asıllarının bu olduğunu, şimdi fütursuzca sergilemekten hiç çekinmiyorlar.
O kadar masum insan kanına susamışlar ki, adeta gözleri dönmüş ve çıldırmışlık hali içerisindeler.
Ne hak ne hukuk, hiçbir şeyi gözleri gömüyor.
Yani bunlardan herhangi bir barışa katkı beklemek safdillilik olur ancak.
Si vis pacem, parabelum!
Bu Latin atasözünün meali şudur:
Barış istiyor isen, savaşa hazır olmalısın.
Barış yakın gözükmüyor.
Bu durumda yapılması gerekenler ise çok net.
İslam dünyası, bu insanlık suçlarına baş kaldıran kim varsa, derhal bir araya gelmek zorunda, bu bir.
İkincisi, bu ülkeler, ellerindeki tüm imkanlar ile, başta İsrail, AB ve ABD ye, yaptırımlar uygulamalı.
Mesela, 70'li yıllarda OPEC ülkelerinin yaptığı gibi, her türlü enerji arzını durdurmalı.
Ne Petrol ne Gaz, hiçbir şekilde bu ülkelere verilmemeli.
İşin içine bir de Rusya'nın zaten arzını durdurduğunu katarsak, işte bu Batı dünyasının, bu durum karşısında ne kadar dayanabilir, işte buna bakmak gerekir.
Ben, hükümetlerin inat etseler bile, halkların fazla tahammül edebileceğine inanmıyorum.
Sadece bu kadarı ile değil elbette.
Evet belki bizi de zorlasa da, bu ülkeler ile tüm ticareti kestiğimizde, yani ne alıp, ne de verdiğimizde, işte o zaman bu durum, o ülkeler için daha da ağırlaşacak, hatta içinden çıkılmaz bir duruma girecektir.
Biz tahılı, kuru ve yaş meyveyi, sebzeyi kesersek, bakalım Avrupa buna ne kadar dayanabilecektir.
Bunlar sadece misaller, eminim hükümetlerimiz, siyasilerimiz şu an bu ve benzeri planlar üstünde çalışıyorlardır.
Yine bunlar, ultima ratio yani en son çareden önce gelecek olan eylemlerdir.
Peki en son çare nedir derseniz, malum ki, o en son çare savaştır.
Çünkü şunu önce iyice bir kavrayalım ki, içimizde olup da ırkçılığını, öjenik fikirlerini sadece araplara kanalize edip, yine bizden olmayan Batıya hayran olan, yani aslında ırkçı değil, Batı aşığı olanlar da bir anlasın:
Orada insanlar, Filistinli, Arap oldukları için değil, Müslüman oldukları için Şehid ediliyorlar.
Bu, bu kadar net!
Evet savaşı kimse istemez, sevmez de.
Ancak Türk milleti de, tarihi boyunca, nerede haksızlık, nerede zulüm görmüşse üstüne gitmiş, sancak açmıştır.
Yine Türk milleti, en son Osmanlı Devleti ile, 650 yıl boyunca, üç kıta, dört iklime, hakkaniyet, adalet, medeniyet, merhamet ile hüküm sürmüştür.
Çok zor zamanlardan geçiyoruz, onun için de TEK GÜÇ SAHİBİ olan Hz. ALLAH a yönelip, onun emrettiği gibi dosdoğru olmaktan başla çaremiz yoktur.
Artık hiç boşuna çabalamayın, o batı sizi asla kendinden görmeyecek.
Görseydi, 60 yıldır bağrında yaşayan insanlarımızı görürdü, ama görmedi, görmeyecek.
Nedeni ise gayet basit;
1099 senesinde, yine Kudüs de yaptıkları katliamdan sonra, aramıza ebedi bir kan davası girdi, ve bu dava kıyamet gününe kadar da sürecek.
Allah sonumuzu hayır eylesin.
Çünkü o vahşetin resimlerini gördükçe insanın yüreği daralıyor.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Bunu ise ellerinde olan her imkân ile hiç vakit kaybetmeden yapmak durumundayız.
Çünkü artık zulüm arşa değdi.
Öyle bir vahşet var ki, sanırım, eşi benzeri görülmemiştir şimdiye kadar.
Her 15 dakikada bir çocuğun öldürüldüğü, babaların çocuklarının paramparça olmuş cesetlerini, poşete toplamak zorunda kalmış olması, ki bunu şuan bile gözümün önüne getirdiğimde çok kötü oluyorum, hastanelerin, ambulansların, okulların acımasızca bombalandığı bir soykırım, bir dehşet, bir terör ve insanlık dışı bir vahşet var.
Sözüm ona çok medeni Batı ise, hani şu her fırsatta hümanizm kasan, demokrasi falan kasan o Batı ise, tüm bu olup bitenleri ancak seyrediyor, hatta destekliyor!
Tüm o medeniyet maymunlarına, 365 kilometrekare o kadar batmış ki, hepsi birden nasıl bir nekrofil vampir olduklarını, asıllarının bu olduğunu, şimdi fütursuzca sergilemekten hiç çekinmiyorlar.
O kadar masum insan kanına susamışlar ki, adeta gözleri dönmüş ve çıldırmışlık hali içerisindeler.
Ne hak ne hukuk, hiçbir şeyi gözleri gömüyor.
Yani bunlardan herhangi bir barışa katkı beklemek safdillilik olur ancak.
Si vis pacem, parabelum!
Bu Latin atasözünün meali şudur:
Barış istiyor isen, savaşa hazır olmalısın.
Barış yakın gözükmüyor.
Bu durumda yapılması gerekenler ise çok net.
İslam dünyası, bu insanlık suçlarına baş kaldıran kim varsa, derhal bir araya gelmek zorunda, bu bir.
İkincisi, bu ülkeler, ellerindeki tüm imkanlar ile, başta İsrail, AB ve ABD ye, yaptırımlar uygulamalı.
Mesela, 70'li yıllarda OPEC ülkelerinin yaptığı gibi, her türlü enerji arzını durdurmalı.
Ne Petrol ne Gaz, hiçbir şekilde bu ülkelere verilmemeli.
İşin içine bir de Rusya'nın zaten arzını durdurduğunu katarsak, işte bu Batı dünyasının, bu durum karşısında ne kadar dayanabilir, işte buna bakmak gerekir.
Ben, hükümetlerin inat etseler bile, halkların fazla tahammül edebileceğine inanmıyorum.
Sadece bu kadarı ile değil elbette.
Evet belki bizi de zorlasa da, bu ülkeler ile tüm ticareti kestiğimizde, yani ne alıp, ne de verdiğimizde, işte o zaman bu durum, o ülkeler için daha da ağırlaşacak, hatta içinden çıkılmaz bir duruma girecektir.
Biz tahılı, kuru ve yaş meyveyi, sebzeyi kesersek, bakalım Avrupa buna ne kadar dayanabilecektir.
Bunlar sadece misaller, eminim hükümetlerimiz, siyasilerimiz şu an bu ve benzeri planlar üstünde çalışıyorlardır.
Yine bunlar, ultima ratio yani en son çareden önce gelecek olan eylemlerdir.
Peki en son çare nedir derseniz, malum ki, o en son çare savaştır.
Çünkü şunu önce iyice bir kavrayalım ki, içimizde olup da ırkçılığını, öjenik fikirlerini sadece araplara kanalize edip, yine bizden olmayan Batıya hayran olan, yani aslında ırkçı değil, Batı aşığı olanlar da bir anlasın:
Orada insanlar, Filistinli, Arap oldukları için değil, Müslüman oldukları için Şehid ediliyorlar.
Bu, bu kadar net!
Evet savaşı kimse istemez, sevmez de.
Ancak Türk milleti de, tarihi boyunca, nerede haksızlık, nerede zulüm görmüşse üstüne gitmiş, sancak açmıştır.
Yine Türk milleti, en son Osmanlı Devleti ile, 650 yıl boyunca, üç kıta, dört iklime, hakkaniyet, adalet, medeniyet, merhamet ile hüküm sürmüştür.
Çok zor zamanlardan geçiyoruz, onun için de TEK GÜÇ SAHİBİ olan Hz. ALLAH a yönelip, onun emrettiği gibi dosdoğru olmaktan başla çaremiz yoktur.
Artık hiç boşuna çabalamayın, o batı sizi asla kendinden görmeyecek.
Görseydi, 60 yıldır bağrında yaşayan insanlarımızı görürdü, ama görmedi, görmeyecek.
Nedeni ise gayet basit;
1099 senesinde, yine Kudüs de yaptıkları katliamdan sonra, aramıza ebedi bir kan davası girdi, ve bu dava kıyamet gününe kadar da sürecek.
Allah sonumuzu hayır eylesin.
Çünkü o vahşetin resimlerini gördükçe insanın yüreği daralıyor.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.