İsveç'in şifreleri ve İmamoğlu oyunu
Bu yazıya başlamadan evvel, Çağlayan adliyesinde meydana gelen menfur saldırıyı canı pahasına savan, Arslanlar gibi çatışan Polislerimize sonsuz teşekkürlerimi bildirmeyi kendime bir borç bilirim. Diğer yandan bu leş haline getirilen iki teröristi, içeriden çıkaran tüm mekanizmalara da yazıklar olsun diyor ve esefle kınıyorum.
İsveç'in NATO'ya girmesi veya girmemesi, bizim için aslında pek de mühim bir olay değildi.
Değildi, ama elimize güzel bir koz geçmişti ve emin olunuz ki, arka kapı diplomasisi ile devletimiz her istediğini, tüm muhataplarından kanırta kanırta aldı.
Bu ara, F16 meselesi, devede sadece kulağın tüyü.
Asıl meseleler çok daha büyük, bekamız için de daha vahim.
Hiç şüpheniz de olmasın ki, som zamanlarda meydana gelen ve sonuncusunu bu sabah yaşadığımız saldırı, saldırılar, o pazarlıklarda elde ettiklerimiz ile doğrudan alakalıdır.
Konu Suriye ve Kuzey Irak.
Daha doğrusu, ABD'nin her iki bölgeden çekilmesi ve dahası, oradaki terör örgütleri üzerindeki kirli ellerini çekip gitmeleri!
Son bir haftada, Kuzey Irak'a gidenlerin listesi malum.
Sayın Hakan Fidan, Sayın İbrahim Kalın ve sonunda Sayın Savunma Bakanımız, Güler Paşa.
Peki neden gittiler?
Çok basit, çünkü ABD'nin çekilmesinden sonra Irak güvenlik güçleri, kendi başlarına, bölgedeki terör örgütleri ile baş edemezler de ondan.
Bu yüzden güvenlik sorununu, tabii bizim de menfaatlerimizin doğrultusunda, deruhte edecek olan güç, Türk Silahlı Kuvvetleri.
Ve bu bölge, ta Bağdat'a kadar da uzanır, hatta Bağdat'ı da kapsar!
Çok mu iddialı buldunuz?
Bekleyip göreceğiz o zaman.
Tabii aynı anlaşma, başka parametrelere sahip olsa da Suriye için de birebir geçerlidir.
Şimdi tüm bunlar elbette ki PKK'nın da kulağına gitti mi?
Elbette gitmiştir.
Evet, bu son zamanlarda azmaları da, tam da bu yüzden.
Artık sonlarının geldiğini biliyorlar.
Artık senelerdir bekçi köpeği görevi gördükleri ülkemiz içinde olan petrol havzalarını, sonunda elimize geçirdik, geçirmek ile kalmadık, hegemonyamızı kurduk, o da yetmedi, üretime başladık.
Batı için de önemli olan, aslında enerjiye ulaşabilmektir.
Elbette bedavaya getirmek için ellerinden geleni yaptılar, 40 yıldır başımıza sürekli sandıkları belalar, bunun içindi.
Ama kaybettiler.
Neticede Kuzey Irak ve Suriye'de de, tam olarak istediklerini yapamadılar, çünkü Barış Pınarı harekatı ile başlayarak, Türkiye tüm planlarını altüst etti.
Artık PKK'ya ihtiyaçları yok.
ABD ve Batı ise kullanır, etinden, sütünden, yününden faydalanır, ama süt kesilince de, çıkarları bitince de, ortaklarını satar, arkasına bakmadan da çeker giderler.
Bunun en son örneğini biz Afganistan da apaçık gördük.
Peki bugün dahi Afganistan da varlığını sorunsuz sürdürebilen hangi ordudur?
Şüphesiz ki Türk ordusu, yani Mehmetçik.
Gelelim iç siyasete...
İlginç bir şekilde, İmamoğlu aday olduğundan beri, seçimlere yönelik hiçbir program yapmıyor, halkın içine inmiyor.
Ha, zaten yüzü yok, çünkü millete sunabileceği hiçbir şey de yok.
Ama konumuz bu değil, yani biraz değil.
Konumuz CHP içinde kopan ve hiç dinmeyen kavga, iktidar savaşları ve İngiliz hanedanını bile kıskandıracak derecedeki saray entrikaları.
Bakın çok iddialı bir şey söylüyorum, CHP bu seçimleri kaybedecek, hatta banko beldeleri bile kaybedecek.
Hep kendinde olan illerin, ilçelerin kahir ekseriyetini de kaybedecek, ki bunun içinde Ataşehir, Beşiktaş, Şişli gibi, hatta Kadıköy, Bakırköy gibi yerler bile ellerinden gidebilir, hatta gidecektir de.
Ekrem İmamoğlu, çok sinsi bir oyun oynadı ve de oynuyor.
Kendisi kaybedeceğini biliyor.
Zaten şahsi kariyer planlamasında da, ikinci kez İBB adayı olmak da yoktu.
Bunu defaatle 2019'dan beri de yazmıştım.
Onun planına göre, İBB'nin maddi gücünü, prestijini kullanarak, Cumhurbaşkanı adayı, hatta Cumhurbaşkanı olmak vardı.
Fakat Sayın Erdoğan'ın da dediği gibi, egosu boyundan büyük olduğu için, bu plan tutmadı, daha da doğrusu, İmamoğlu planını yaparken, Sayın Erdoğan faktörünü eksik ve ağır bir şekilde yanlış hesapladı.
Eh sonucunu da hepimiz gördük.
Neticede B planına oynadı, o da CHP genel başkanı olmaktı.
Malumunuz bu plan da tutmadı ve benim için halen rolü ve faktörü son derece şaibeli olan bir Özgür Özel işin içine girdi.
Evet, iddialar o ki, yine İBB'nin maddi gücü kullanılarak, son dakikada Kemal Kılıçdaroğlu koltuğundan edildi edilmesine de, sorunların hiçbiri çözülmedi.
Hatta, Enver Aysever'in iddiası üzerine, ki bu iddiadan sonra Enver Aysever gözaltına alındı, Özgür Özel, Kemal Kılıçdaroğlu'na, "kurtar beni bu adamdan" çağrısını da yaptı.
Yaptı çünkü, İmamoğlu'nun gerçek yüzünü gördü.
Peki şimdi gelelim İmamoğlu'nun oyunlarına.
CHP'nin İstanbul ilçe adaylarını İmamoğlu, herhangi bir yetkisi olmaksızın, kendisi belirledi.
Hatta, pek çok ilin adaylarını da İmamoğlu belirledi ve aday seçimleri, şimdiden CHP için bir fecaat olacak nitelikte.
Ankara, İstanbul, İzmir, hiç de CHP ile devam edecek gibi durmuyor, ki son ölçümler de bu yönde.
Hatay da Lütfü Savaşı aday göstermek ise Hatay'da harakiri yapmak ile eşdeğer.
Evet, İmamoğlu kaybedecek, ama CHP Genel Başkanı olan Özgür Özel, daha büyük kaybedecek!
Bu da Ekrem İmamoğlu'nun C planı üzerine yoğunlaşmış olduğunun gösterisidir.
Peki bu plan nedir diye soracak olursanız...
C planı, "yekünümü tutturdum, bundan sonrası bana ne" diyerek, tası tarağı toplayıp çekip gitmek.
Şimdi diyeceksiniz ki, egosu bu kadar yüksek olan biri bunu yapar mı?
Eğer kaybedilen seçimlerden sonra, tüm suçu Özel'e yıkmayı başarabilir ve yeniden CHP Genel Başkanı koltuğuna oynama şansını yakalar ise yapmaz.
Ama o şansı da görmezse, son çaresi olarak bunu değerlendireceğinden hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Şimdiye kadar öngörülerimde pek yanılmadığımı söylerler, bu konuları da bakıp göreceğiz.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
İsveç'in NATO'ya girmesi veya girmemesi, bizim için aslında pek de mühim bir olay değildi.
Değildi, ama elimize güzel bir koz geçmişti ve emin olunuz ki, arka kapı diplomasisi ile devletimiz her istediğini, tüm muhataplarından kanırta kanırta aldı.
Bu ara, F16 meselesi, devede sadece kulağın tüyü.
Asıl meseleler çok daha büyük, bekamız için de daha vahim.
Hiç şüpheniz de olmasın ki, som zamanlarda meydana gelen ve sonuncusunu bu sabah yaşadığımız saldırı, saldırılar, o pazarlıklarda elde ettiklerimiz ile doğrudan alakalıdır.
Konu Suriye ve Kuzey Irak.
Daha doğrusu, ABD'nin her iki bölgeden çekilmesi ve dahası, oradaki terör örgütleri üzerindeki kirli ellerini çekip gitmeleri!
Son bir haftada, Kuzey Irak'a gidenlerin listesi malum.
Sayın Hakan Fidan, Sayın İbrahim Kalın ve sonunda Sayın Savunma Bakanımız, Güler Paşa.
Peki neden gittiler?
Çok basit, çünkü ABD'nin çekilmesinden sonra Irak güvenlik güçleri, kendi başlarına, bölgedeki terör örgütleri ile baş edemezler de ondan.
Bu yüzden güvenlik sorununu, tabii bizim de menfaatlerimizin doğrultusunda, deruhte edecek olan güç, Türk Silahlı Kuvvetleri.
Ve bu bölge, ta Bağdat'a kadar da uzanır, hatta Bağdat'ı da kapsar!
Çok mu iddialı buldunuz?
Bekleyip göreceğiz o zaman.
Tabii aynı anlaşma, başka parametrelere sahip olsa da Suriye için de birebir geçerlidir.
Şimdi tüm bunlar elbette ki PKK'nın da kulağına gitti mi?
Elbette gitmiştir.
Evet, bu son zamanlarda azmaları da, tam da bu yüzden.
Artık sonlarının geldiğini biliyorlar.
Artık senelerdir bekçi köpeği görevi gördükleri ülkemiz içinde olan petrol havzalarını, sonunda elimize geçirdik, geçirmek ile kalmadık, hegemonyamızı kurduk, o da yetmedi, üretime başladık.
Batı için de önemli olan, aslında enerjiye ulaşabilmektir.
Elbette bedavaya getirmek için ellerinden geleni yaptılar, 40 yıldır başımıza sürekli sandıkları belalar, bunun içindi.
Ama kaybettiler.
Neticede Kuzey Irak ve Suriye'de de, tam olarak istediklerini yapamadılar, çünkü Barış Pınarı harekatı ile başlayarak, Türkiye tüm planlarını altüst etti.
Artık PKK'ya ihtiyaçları yok.
ABD ve Batı ise kullanır, etinden, sütünden, yününden faydalanır, ama süt kesilince de, çıkarları bitince de, ortaklarını satar, arkasına bakmadan da çeker giderler.
Bunun en son örneğini biz Afganistan da apaçık gördük.
Peki bugün dahi Afganistan da varlığını sorunsuz sürdürebilen hangi ordudur?
Şüphesiz ki Türk ordusu, yani Mehmetçik.
Gelelim iç siyasete...
İlginç bir şekilde, İmamoğlu aday olduğundan beri, seçimlere yönelik hiçbir program yapmıyor, halkın içine inmiyor.
Ha, zaten yüzü yok, çünkü millete sunabileceği hiçbir şey de yok.
Ama konumuz bu değil, yani biraz değil.
Konumuz CHP içinde kopan ve hiç dinmeyen kavga, iktidar savaşları ve İngiliz hanedanını bile kıskandıracak derecedeki saray entrikaları.
Bakın çok iddialı bir şey söylüyorum, CHP bu seçimleri kaybedecek, hatta banko beldeleri bile kaybedecek.
Hep kendinde olan illerin, ilçelerin kahir ekseriyetini de kaybedecek, ki bunun içinde Ataşehir, Beşiktaş, Şişli gibi, hatta Kadıköy, Bakırköy gibi yerler bile ellerinden gidebilir, hatta gidecektir de.
Ekrem İmamoğlu, çok sinsi bir oyun oynadı ve de oynuyor.
Kendisi kaybedeceğini biliyor.
Zaten şahsi kariyer planlamasında da, ikinci kez İBB adayı olmak da yoktu.
Bunu defaatle 2019'dan beri de yazmıştım.
Onun planına göre, İBB'nin maddi gücünü, prestijini kullanarak, Cumhurbaşkanı adayı, hatta Cumhurbaşkanı olmak vardı.
Fakat Sayın Erdoğan'ın da dediği gibi, egosu boyundan büyük olduğu için, bu plan tutmadı, daha da doğrusu, İmamoğlu planını yaparken, Sayın Erdoğan faktörünü eksik ve ağır bir şekilde yanlış hesapladı.
Eh sonucunu da hepimiz gördük.
Neticede B planına oynadı, o da CHP genel başkanı olmaktı.
Malumunuz bu plan da tutmadı ve benim için halen rolü ve faktörü son derece şaibeli olan bir Özgür Özel işin içine girdi.
Evet, iddialar o ki, yine İBB'nin maddi gücü kullanılarak, son dakikada Kemal Kılıçdaroğlu koltuğundan edildi edilmesine de, sorunların hiçbiri çözülmedi.
Hatta, Enver Aysever'in iddiası üzerine, ki bu iddiadan sonra Enver Aysever gözaltına alındı, Özgür Özel, Kemal Kılıçdaroğlu'na, "kurtar beni bu adamdan" çağrısını da yaptı.
Yaptı çünkü, İmamoğlu'nun gerçek yüzünü gördü.
Peki şimdi gelelim İmamoğlu'nun oyunlarına.
CHP'nin İstanbul ilçe adaylarını İmamoğlu, herhangi bir yetkisi olmaksızın, kendisi belirledi.
Hatta, pek çok ilin adaylarını da İmamoğlu belirledi ve aday seçimleri, şimdiden CHP için bir fecaat olacak nitelikte.
Ankara, İstanbul, İzmir, hiç de CHP ile devam edecek gibi durmuyor, ki son ölçümler de bu yönde.
Hatay da Lütfü Savaşı aday göstermek ise Hatay'da harakiri yapmak ile eşdeğer.
Evet, İmamoğlu kaybedecek, ama CHP Genel Başkanı olan Özgür Özel, daha büyük kaybedecek!
Bu da Ekrem İmamoğlu'nun C planı üzerine yoğunlaşmış olduğunun gösterisidir.
Peki bu plan nedir diye soracak olursanız...
C planı, "yekünümü tutturdum, bundan sonrası bana ne" diyerek, tası tarağı toplayıp çekip gitmek.
Şimdi diyeceksiniz ki, egosu bu kadar yüksek olan biri bunu yapar mı?
Eğer kaybedilen seçimlerden sonra, tüm suçu Özel'e yıkmayı başarabilir ve yeniden CHP Genel Başkanı koltuğuna oynama şansını yakalar ise yapmaz.
Ama o şansı da görmezse, son çaresi olarak bunu değerlendireceğinden hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Şimdiye kadar öngörülerimde pek yanılmadığımı söylerler, bu konuları da bakıp göreceğiz.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
egemen
Murat Göçmen
Nedret Cebeci
Ferdi CİHANGİR