Değişik bir yazı
Hayır, bu yazıda iç/dış siyaseti yazmayacağım.
Hayır, İran/İsrail tiyatrosunu da yorumlamayacağım.
Bu yazıda, uzun zamandır gözlemlediğim ve giderek artan bir soruna değinmek istiyorum.
Nerden aklıma geldi derseniz, çok eski bir filmin bir sahnesi önüme geldi.
Merhum Kemal Sunal'ın, "100 numaralı adam" filmi.
Hani TV stüdyosunda kendini tanıtırken, 30 litre süt üretip 100 litre satan babasını anlatıyordu ve daha sonra benzine su katanı, ete bilmem ne katanı...
Maalesef günümüzü de anlatmış oldu.
O zaman da bu zaman da, genel sorun ahlaksızlık idi, hak yemek idi, kazık atmaktı.
Bugün de durum aynı.
Fırsattan istifade, her türlü fiyatlardan kazık atan atana, hak yiyen yiyene.
Zaten karşılıklı saygı kalmamış, düzensizlik almış başını gidiyor Maalesef.
Sadece gün içinde yaşadıklarımıza bakın.
Mesela trafik.
Aklı selim gak getire.
Kimi sol şeridi kapatır, ama 90 km/h hızı geçmez, kendinde hak görürü, kuralları ya bilmez, ya da umursamaz.
Arkasından gelen ve acelesi olan şoför ne yapsın, maalesef sağdan geçmek durumunda kalıyor.
Kimi serseri ruhlular ise aşırı hız ile makas atma diye tabir edilen saçma hareketleri yaparak, hem kendilerini, hem de herkesi tehlikeye atıyorlar.
Bir de tabii, kim ve ne olduğunu bilmediğimiz "çakarlı abiler".
Lambalarını açıp ikaz şeridinden ilerleyerek, yüzlerce bekleyenin hakkına girenler.
Evet özellikle İstanbul trafiği içinden çıkılmaz hale geldi.
Ancak, aslında herkes kurallara riayet etse, sanki bir nebze hafifleyecek gibi.
Ama hiç ümidim yok, çünkü anlayış yok, kurallara karşı duyarlılık yok.
Mesela sosyal medya.
Allah akıl fikir versin, küfürler, kakaretler, iftiraların biri bin parça, havada uçuşuyor.
İnsanların hakları, hatta insanlık hakları, iffetleri, namusları hiçe sayılıyor.
Öyle tek tük de değil, binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce.
Hakaretler, yalanlar, iftiralar.
Peki neden?
Çünkü birincisi caydırıcı hiçbir cezai yaptırım yok.
Hele de yalan haber yapmanın hiçbir cezası yok.
"Dezenformasyon ile mücadele kanunu" çıktı çıkmasına da, uygulayan yok, mahkemeler de ise, ideolojik olarak verilen kararlarla da, tavana adet cesaret yüklenmesi yapılıyor.
Günlük hayatımızdan sadece iki kesit bunlar.
Sokaklarda her gün yaşanan, bıçaklı, silahlı kavgalar, absürt sebeplerden ötürü işlenen cinayetler...
Hakka, hukuka saygı kalmamış ki, insana kalsın dedirtiyor adeta.
Bu gidişat düzelir mi, bilmiyorum.
Ancak şunu biliyorum.
Şahsi veyahut da partilerinin ucuz menfaatleri uğruna, siyasiler se, bu talan, yalan, iftira, ihtiras furyasına katıldıkları müddetçe, hiçbir şey düzelmez.
Öyle ya, topluma örnek olması gereken kişiler de aynı minvalde olduklarında, ne düzelebilir ki?
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Hayır, İran/İsrail tiyatrosunu da yorumlamayacağım.
Bu yazıda, uzun zamandır gözlemlediğim ve giderek artan bir soruna değinmek istiyorum.
Nerden aklıma geldi derseniz, çok eski bir filmin bir sahnesi önüme geldi.
Merhum Kemal Sunal'ın, "100 numaralı adam" filmi.
Hani TV stüdyosunda kendini tanıtırken, 30 litre süt üretip 100 litre satan babasını anlatıyordu ve daha sonra benzine su katanı, ete bilmem ne katanı...
Maalesef günümüzü de anlatmış oldu.
O zaman da bu zaman da, genel sorun ahlaksızlık idi, hak yemek idi, kazık atmaktı.
Bugün de durum aynı.
Fırsattan istifade, her türlü fiyatlardan kazık atan atana, hak yiyen yiyene.
Zaten karşılıklı saygı kalmamış, düzensizlik almış başını gidiyor Maalesef.
Sadece gün içinde yaşadıklarımıza bakın.
Mesela trafik.
Aklı selim gak getire.
Kimi sol şeridi kapatır, ama 90 km/h hızı geçmez, kendinde hak görürü, kuralları ya bilmez, ya da umursamaz.
Arkasından gelen ve acelesi olan şoför ne yapsın, maalesef sağdan geçmek durumunda kalıyor.
Kimi serseri ruhlular ise aşırı hız ile makas atma diye tabir edilen saçma hareketleri yaparak, hem kendilerini, hem de herkesi tehlikeye atıyorlar.
Bir de tabii, kim ve ne olduğunu bilmediğimiz "çakarlı abiler".
Lambalarını açıp ikaz şeridinden ilerleyerek, yüzlerce bekleyenin hakkına girenler.
Evet özellikle İstanbul trafiği içinden çıkılmaz hale geldi.
Ancak, aslında herkes kurallara riayet etse, sanki bir nebze hafifleyecek gibi.
Ama hiç ümidim yok, çünkü anlayış yok, kurallara karşı duyarlılık yok.
Mesela sosyal medya.
Allah akıl fikir versin, küfürler, kakaretler, iftiraların biri bin parça, havada uçuşuyor.
İnsanların hakları, hatta insanlık hakları, iffetleri, namusları hiçe sayılıyor.
Öyle tek tük de değil, binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce.
Hakaretler, yalanlar, iftiralar.
Peki neden?
Çünkü birincisi caydırıcı hiçbir cezai yaptırım yok.
Hele de yalan haber yapmanın hiçbir cezası yok.
"Dezenformasyon ile mücadele kanunu" çıktı çıkmasına da, uygulayan yok, mahkemeler de ise, ideolojik olarak verilen kararlarla da, tavana adet cesaret yüklenmesi yapılıyor.
Günlük hayatımızdan sadece iki kesit bunlar.
Sokaklarda her gün yaşanan, bıçaklı, silahlı kavgalar, absürt sebeplerden ötürü işlenen cinayetler...
Hakka, hukuka saygı kalmamış ki, insana kalsın dedirtiyor adeta.
Bu gidişat düzelir mi, bilmiyorum.
Ancak şunu biliyorum.
Şahsi veyahut da partilerinin ucuz menfaatleri uğruna, siyasiler se, bu talan, yalan, iftira, ihtiras furyasına katıldıkları müddetçe, hiçbir şey düzelmez.
Öyle ya, topluma örnek olması gereken kişiler de aynı minvalde olduklarında, ne düzelebilir ki?
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Cemal Kaşık