Murat Yılmaz

Murat Yılmaz

Ben istemiyorum!

Yaşım nerde ise 50. Doğduğum şehir İstanbul. Ve bu İstanbul ve İstanbullu çok çile çekti.
Ben istemiyorum!
Bunları gördük ve yaşadık.

Ben bunları bir daha yaşamayı istemiyorum!

Yanardağ gibi patlayan çöp dağlarını, sokak ve caddelerde oluşan çöp yığınlarını, on adım da bir yerde yatan hayvan leşlerini, alenen her yerde cirit atan sıçanları, hamam böceği istilalarını, bir gün iplik kadar akıp haftalarca akmayan şebeke sularını…

Ben bir daha istemiyorum!

Gittiğim her resmî dairede “bugün git, yarın gel” muamelesi yemeyi ben istemiyorum.

Leş gibi, katran gibi kokan ve üstüne sinen bir hava solumayı istemiyorum.

Şimdiki gibi vızır vızır değil de iki, üç saate bir çalışan Belediye otobüslerini boşuna beklemek, ya da bulursam, sardalya konservesi gibi istiflenerek gitmeyi istemiyorum!

Pazar’larda, market ve bakkallarda hileli terazi, bozulmuş mal, kokmuş et istemiyorum.

Acil bir vakada, saatlerce ambulans beklemektense, karga, tulumba bir taksi ile taşınmayı, hastanede ise bir doktor yüzü görmek için saatlerce beklemek istemiyorum.

Yazılan ilaçların yarısını alabilip, diğeri için “yok kardeşim” lafını duymak istemiyorum.

Gittiğim her yerde, ederinden fazla parayı rüşvet olarak vermek istemiyorum.

Bir gecede ekonominin felç, bankaların içi boşaltılmış bir sabaha uyanmak istemiyorum.

Milattan önce kalma araç gereç ile hizmet etmeye mecbur kalan kamu görevlileri görmek istemiyorum.

Silahları çalışmadığı için, teröre, suçluya müdahale edemeyen güvenlik güçlerini görmek istemiyorum.

Ve bunların hepsi aysbergin sadece görüneni!

Hepsini yazmaya kalksak, iki saatlik bir yazı olur.

Hakikat şu ki, 1994’ten sonra, bu kadim şehir, şehir olmaya başladı. 
İnsanları rahat etmeye başladı.
Hizmet görmeye başladı.

Bunun mimarları belli.

Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve ekibi. Ve başından beri yanında olan Sayın Binali Yıldırım.

Bunu hiçbir Allah’ın kulu inkar edemez. Tabii vicdanı var ise.

Peki ondan önce kim vardı İstanbul’da ve Türkiye de?

CHP zihniyeti.

Değişik adlar altında da olsa, kafa hep aynı kafa, beceriksizlik hep aynı beceriksizlik idi.

Herhangi bir projesi olmayan, insanlara hizmet etmeyi akıllarından bile geçirmeyen ama hem kendilerini hem çevrelerini korkunç boyutlarda zengin rden zihniyet!

Ekrem İmamoğlu bu zihniyetin tam da timsalidir.

Beş yılda Beylikdüzü nü, dümdüz etmiş. 
Elde ettiği mal varlığı ise dudak uçuklatan cinsten.
Verdiği hizmet ise, gözle görülür bir şekilde değil. 

Gidin, bakın. 

Mahrumiyet bölgesi sanki. 

Ve bu durumları, CHP’nin yönettiği her il ve ilçede açıkça görebilirsiniz. 

İzmir’in geri kalmışlığı, Ege’nin bu güzide şehrine yakışıyor mu?

Eskişehir?

Ve hatta buyrun bir başka Sahil beldesine gidelim, Didim’e!

Belediye hacizli. Altyapı felaket bir halde. Yollar içler acısı. 

Yani Devlet Karayolları sorumluluk bölgesinden çıktığınız anda, aracınızın başına her türlü sakatlık gelebilir.

Kızılkum diye adlandırılan sahil yolunun durumu da felaketten öte. 

Pislikten, pis kokudan geçilmiyor. Her yer çöp yığını.

Otogar sanki 1960’larda takılı kalmış. Genel bakış, bakımsız, pis ve pespaye. 

Devlet kurumlarının dışında, doğru dürüst çalışan hiçbir kurum yok. 

Rüşvetsiz dönen hiçbir işin olmadığı gibi. 

Açıkçası, insanların mezarının bile olmasını istemediği bir yer.

Halbuki doğası, denizi, kumsalları bir harika. Ama işte, bakınca bağ, bakmayınca dağ oluyor.

Ve maalesef Güney kesiminin hemen hemen tüm illeri aynı durumda.

Antalya bunların içinde rahata ermiş bir il idi. 

Korkarım bundan sonraki süreçte orası da tekrar mahrumiyet bölgesine dönecek.

Çünkü CHP tarafından yönetilen her beldenin makûs talihi budur. 

Ben, Peygamberimin müjdelediği, uğruna ne akınlar, savaşlar yapılan bu güzel İstanbul’un, sahabeler diyarı, şehidler mekanı İstanbul’un bu makus talihi tekrar yaşamasını istemiyorum.

AK Partisi’nin yaptığı her iş doğru da demiyorum. 

Ancak yaptıkları yanlışlar bile, CHP yönetimlerinden daha hayırlıdır diyorum çünkü görüyorum.

Yurtdışında yaşanmışlığın bir getirisi vardır.

O da şu ki, her Türkiye’ye gelişinizde, gelişmeleri bariz fark edebilmenizdir.

Kabul ediyorum ki, hiç vatanından ayrı kalmayan biri bunları belki benim gözümle görmeyebilir, hissetmeye bilir, hatta olağan veya mecburi de kabul edebilir. 

Ancak ben şahsen 1994 ten sonra İstanbul un metamorfozunu, 17 senedir de Türkiyenin geçirdiği evreyi, gayet açık ve bariz görebiliyorum, hissedebiliyorum. 

Bunun için de ben geriye gitmek istemiyorum.

Gerçek krizler ile boğuşan bir Türkiye istemiyorum.

Kurtarmak zorunda olduğu bankalara para verip, sonra bu para verdiği bankalara fahiş faizler ile borçlanan bir ülke istemiyorum. 

İstemediğim için de küskünlük, dargınlık bir yana dursun, önce şehrim, ülkem ve milletim, sonra partim diyorum.

İstanbul’u en mükemmel yönetebilecek, gerçek bir İstanbul aşığı olduğunu bildiğim Sayın Binali Yıldırım olduğuna inanıyorum.

Çünkü yaptıkları, yapacaklarının teminatıdır. 

Konuştuğu zaman, projelerini konuşur. Boş vaatler saydırmaz. 

Aynı şeyi İmamoğlu’ndan da beklerdim, ancak, ağzından hiçbir proje, bir vizyon çıktığına denk gelmedik bugüne kadar. 

İki boş bir FETÖ sloganı dışında, hiçbir şey duymadık.

Ben İstanbul’umu seviyorum. 

Eski günleri yaşamak istemiyorum!


Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam 

Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

Yorum Yazın
sohbet islami chat omegle tv türk sohbet islami sohbet elektronik sigara cinsel sohbet su böreği sipariş oyun haberleri tıkanıklık açma dijital pazarlama ajansı galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı