Barış Pınarı’nın tehlikeleri
Tüm dünya bilir ki, bu coğrafya da Türkiye ile savaşmak, ancak bir cinnet halidir, sonu ise mutlak hezimettir.
Bırakın, YPG’yi, PKK’yı, TSK’nın karşısında durabilecek, hele de bu coğrafya da durabilecek, hiçbir ordu da yoktur, ki ABD ordusu da buna dahildir.
Ve hepsi de bunu iyi, çok iyi bilirler.
Neymiş efendim, ABD gidecek, yerine Fransa ve İngiltere orduları gelecekmiş?
Lütfen biraz ciddi olalım!
İsmi geçen devletlerin orduları, bu coğrafya da daha evvel boylarının ölçülerini aldılar zaten.
Fransa’nın gönderebileceği yegane kuvvet, lejyonerler olabilir.
Yani paralı katil sürüsü.
Onlar da tarihleri boyunca, gittikleri her savaştan büyük kayıplar vererek ve ağır bedeller ödeyerek ayrılmışlardır.
Kaldı ki, böylesi bir hasmane girişime, Türkiye sessiz kalmayacaktır. Kalamaz.
Yani, oturup da bir ordunun rahat, rahat karşımızda kurulmasına göz yumacak değiliz herhalde.
Üstelik de bu ordu bir NATO üyesi ülkenin ordusu ise. Hoş bu NATO meselesi de herhalde kağıttan kaplan olarak kendini gösterecek.
Bu husus beni çok da rahatsız etmiyor.
Hani meşhur bir söz var ya; “Gelecekleri varsa, görecekleri de vardır elbet”!
Asıl bu harekat nerede bitecek, sonrasında ne olacak, işte asıl sorular bunlar!
Barış Pınarı, şu anki eninde kalmamalıdır.
Şu anki eninin her iki yanına da hızla ve kararlılık ile ilerlemelidir.
Sınır boyundaki tüm yerleşim birimlerimiz güvene alınmalı, sonra da derine inilmelidir.
Tahminimce ABD, bu 30, 32 km’lik alanın gerisini de boşaltmakta kararlı.
Eğer böyle olursa, orada bir güç vakumu oluşmadan, TSK hızla oralara da yayılmalıdır.
Şu an bölgede bulunan birlikler buna muktedirlerdir.
Öbür türlü, bu 32 km’nin arkasında YPG kümelenir ise biz aslında hiçbir şey yapmamış olacağız.
Ve asıl tehlike de ondan sonra başlayacaktır.
Tehlike dediğim ise, YPG/PYD’nin başlatması muhtemel siyasi girişimler olacaktır.
Ve bunu çok geniş bir halde Batı ülkelerini arkalarına alarak yapacaklar, masumiyet tiyatrosu kuracaklar ve hızla devlet olma yoluna gideceklerdir.
Buna müsaade etmememiz gerekir.
Çünkü baktığımız zaman, ne kadar Batı Emperyalist ülkesi var ise hiç olmadığı kadar ve düpedüz yalan haberler ile, Türk ordusunu katliam yapmak ile suçlamaktalar.
Kendi ülkeleri Marmara çırası gibi yanan, destabilize olmuş Fransa ve İngiltere, Türkiye’ye nasıl zarar veririz, bunun peşindeler.
Yine kendi ülkesindeki Meşrutiyetini çoktan kaybetmiş olan Merkel hükümeti, ambargo açıklamaları yapıyor.
Neyine güvendikleri belli bile olmayan Yunanistan ve İsrail, YPG saflarında Türkiye’ye karşı savaşacaklarını dünyaya duyurmaktalar.
Tekrar ediyorum ki, bu NATO meselesi ne işe yarıyor acaba?
Önüne gelen NATO üyesi ya savaş ile ya ambargo, ya da yaptırım ile tehdit ediyor ise NATO anlaşması, demek ki üstünde yazılı olan kağıttan değersiz.
Böyle olduğu için de bu harekat öyle yarım yamalak bitmemeli.
Artık Fıratın Doğusu imiş, Batısı imiş, Güney’i veya Kuzeyi imiş, her nerede PKK / YPG var ise bu Ordu oraya ulaşmalı, bunları bulup sarı torbalara koymalıdır.
Barış Pınarı nihayi harekat olmalı ve teröristler asla bir daha bellerini doğrulatmamalılardır.
Nerde ise kırk sene, 35000 şehid, artık bu işin son bulması için yeterince gerekli sebep ve dahi çok pahalı ödenmiş bedellerdir.
Ben 1969 doğumluyum.
Bugüne kadar yaşantım hep terör ile geçti.
ASALA terörü.
Sağ- sol kavgası.
Alevi – Sünni Kavgası.
Türk- Kürt Kavgası.
Laik – Antilaik kavgası.
40 yıllık PKK terörü.
FETÖ Terörü!
Kaç Şehid gördüm, kaç yetim gördüm, babasını baba diyemeyen, kaç bebek gördüm, anne bile diyemeden katledilen!
Benim ülkemin çektiği kadar bu coğrafya da hiçbir ülke çile çekmedi.
Artık bu ülke, bu millet de gün yüzü görmeli.
Yetişen nesil, Terörsüz bir ülkede yaşama hakkına doğuştan sahiptir.
Ve bu hak daha fazla gasp edilemez.
Bu bağlamda, şu KKTC’nin en üst makamını işgal eden zata da değinerek şunu belirtmek isterim ki,
Barış Pınarı harekatı, Kıbrıs Barış harekatına benzemesin.
Akıncı bugün o koltukta oturuyor ise bugün tenkit ettiği Türk Ordusunun Mehmetçikleri, o harekatta, yine tenkit ettiği kanları akıtarak, bedel ödediği içindir.
Benzemesin dememin sebebi ise Kıbrıs Barış harekatının yarıda kesilmesi meseledir.
Barış Pınarı, nihayi hedefe ulaşmadan bitmemelidir.
Nihayi hedef ise terörü bitirmek, insanların huzur içinde yaşayabileceği bir habitat inşa etmektir.
Aksi taktirde, tüm bu angajman beyhude olacaktır, bunun hesabını ise tarih bize sorar.
Evet, ben de başında, bu harekatın ivedi ile son bulması taraftarı idim.
Yalnız, uluslararası platformlarda işin rengi çoktan değişti.
Bugün birileri “Kobani Savunma Bakanı”, “Kürdistan İnsan hakları komisyonu” gibi fantezi lafları zikredebiliyor ise bu hiç de hafife alınacak bir durum değildir.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
#BizTürkiyeyiz
Bırakın, YPG’yi, PKK’yı, TSK’nın karşısında durabilecek, hele de bu coğrafya da durabilecek, hiçbir ordu da yoktur, ki ABD ordusu da buna dahildir.
Ve hepsi de bunu iyi, çok iyi bilirler.
Neymiş efendim, ABD gidecek, yerine Fransa ve İngiltere orduları gelecekmiş?
Lütfen biraz ciddi olalım!
İsmi geçen devletlerin orduları, bu coğrafya da daha evvel boylarının ölçülerini aldılar zaten.
Fransa’nın gönderebileceği yegane kuvvet, lejyonerler olabilir.
Yani paralı katil sürüsü.
Onlar da tarihleri boyunca, gittikleri her savaştan büyük kayıplar vererek ve ağır bedeller ödeyerek ayrılmışlardır.
Kaldı ki, böylesi bir hasmane girişime, Türkiye sessiz kalmayacaktır. Kalamaz.
Yani, oturup da bir ordunun rahat, rahat karşımızda kurulmasına göz yumacak değiliz herhalde.
Üstelik de bu ordu bir NATO üyesi ülkenin ordusu ise. Hoş bu NATO meselesi de herhalde kağıttan kaplan olarak kendini gösterecek.
Bu husus beni çok da rahatsız etmiyor.
Hani meşhur bir söz var ya; “Gelecekleri varsa, görecekleri de vardır elbet”!
Asıl bu harekat nerede bitecek, sonrasında ne olacak, işte asıl sorular bunlar!
Barış Pınarı, şu anki eninde kalmamalıdır.
Şu anki eninin her iki yanına da hızla ve kararlılık ile ilerlemelidir.
Sınır boyundaki tüm yerleşim birimlerimiz güvene alınmalı, sonra da derine inilmelidir.
Tahminimce ABD, bu 30, 32 km’lik alanın gerisini de boşaltmakta kararlı.
Eğer böyle olursa, orada bir güç vakumu oluşmadan, TSK hızla oralara da yayılmalıdır.
Şu an bölgede bulunan birlikler buna muktedirlerdir.
Öbür türlü, bu 32 km’nin arkasında YPG kümelenir ise biz aslında hiçbir şey yapmamış olacağız.
Ve asıl tehlike de ondan sonra başlayacaktır.
Tehlike dediğim ise, YPG/PYD’nin başlatması muhtemel siyasi girişimler olacaktır.
Ve bunu çok geniş bir halde Batı ülkelerini arkalarına alarak yapacaklar, masumiyet tiyatrosu kuracaklar ve hızla devlet olma yoluna gideceklerdir.
Buna müsaade etmememiz gerekir.
Çünkü baktığımız zaman, ne kadar Batı Emperyalist ülkesi var ise hiç olmadığı kadar ve düpedüz yalan haberler ile, Türk ordusunu katliam yapmak ile suçlamaktalar.
Kendi ülkeleri Marmara çırası gibi yanan, destabilize olmuş Fransa ve İngiltere, Türkiye’ye nasıl zarar veririz, bunun peşindeler.
Yine kendi ülkesindeki Meşrutiyetini çoktan kaybetmiş olan Merkel hükümeti, ambargo açıklamaları yapıyor.
Neyine güvendikleri belli bile olmayan Yunanistan ve İsrail, YPG saflarında Türkiye’ye karşı savaşacaklarını dünyaya duyurmaktalar.
Tekrar ediyorum ki, bu NATO meselesi ne işe yarıyor acaba?
Önüne gelen NATO üyesi ya savaş ile ya ambargo, ya da yaptırım ile tehdit ediyor ise NATO anlaşması, demek ki üstünde yazılı olan kağıttan değersiz.
Böyle olduğu için de bu harekat öyle yarım yamalak bitmemeli.
Artık Fıratın Doğusu imiş, Batısı imiş, Güney’i veya Kuzeyi imiş, her nerede PKK / YPG var ise bu Ordu oraya ulaşmalı, bunları bulup sarı torbalara koymalıdır.
Barış Pınarı nihayi harekat olmalı ve teröristler asla bir daha bellerini doğrulatmamalılardır.
Nerde ise kırk sene, 35000 şehid, artık bu işin son bulması için yeterince gerekli sebep ve dahi çok pahalı ödenmiş bedellerdir.
Ben 1969 doğumluyum.
Bugüne kadar yaşantım hep terör ile geçti.
ASALA terörü.
Sağ- sol kavgası.
Alevi – Sünni Kavgası.
Türk- Kürt Kavgası.
Laik – Antilaik kavgası.
40 yıllık PKK terörü.
FETÖ Terörü!
Kaç Şehid gördüm, kaç yetim gördüm, babasını baba diyemeyen, kaç bebek gördüm, anne bile diyemeden katledilen!
Benim ülkemin çektiği kadar bu coğrafya da hiçbir ülke çile çekmedi.
Artık bu ülke, bu millet de gün yüzü görmeli.
Yetişen nesil, Terörsüz bir ülkede yaşama hakkına doğuştan sahiptir.
Ve bu hak daha fazla gasp edilemez.
Bu bağlamda, şu KKTC’nin en üst makamını işgal eden zata da değinerek şunu belirtmek isterim ki,
Barış Pınarı harekatı, Kıbrıs Barış harekatına benzemesin.
Akıncı bugün o koltukta oturuyor ise bugün tenkit ettiği Türk Ordusunun Mehmetçikleri, o harekatta, yine tenkit ettiği kanları akıtarak, bedel ödediği içindir.
Benzemesin dememin sebebi ise Kıbrıs Barış harekatının yarıda kesilmesi meseledir.
Barış Pınarı, nihayi hedefe ulaşmadan bitmemelidir.
Nihayi hedef ise terörü bitirmek, insanların huzur içinde yaşayabileceği bir habitat inşa etmektir.
Aksi taktirde, tüm bu angajman beyhude olacaktır, bunun hesabını ise tarih bize sorar.
Evet, ben de başında, bu harekatın ivedi ile son bulması taraftarı idim.
Yalnız, uluslararası platformlarda işin rengi çoktan değişti.
Bugün birileri “Kobani Savunma Bakanı”, “Kürdistan İnsan hakları komisyonu” gibi fantezi lafları zikredebiliyor ise bu hiç de hafife alınacak bir durum değildir.
Bir diğer yazımızda buluşmak ümidi ve dua ile Vesselam
#BizTürkiyeyiz
Yasal Uyarı : Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
Halil Bolkan